steady - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
steady istikrarlı adj.
  • They are making steady progress and that is borne out by the outcome of the meetings of 16 November.
  • İstikrarlı bir ilerleme kaydedilmektedir ve 16 Kasım'daki toplantıların sonuçları da bunu göstermektedir.
  • Firstly, as has been mentioned a number of times today, we are now on the brink of a slow but steady economic downturn.
  • İlk olarak, bugün birçok kez dile getirildiği üzere, şu anda yavaş ama istikrarlı bir ekonomik gerilemenin eşiğindeyiz.
  • In the last ten years, there has been a steady growth in temporary work in the European Union.
  • Son on yılda, Avrupa Birliği'nde geçici işlerde istikrarlı bir büyüme yaşandı.
Show More (21)
steady düzenli adj.
  • She wants more cooperation and more supervision, but as part of a steady process and not all at once.
  • Bir anda değil de düzenli bir sürecin parçası olarak daha fazla iş birliği ve daha fazla denetim istiyor.
  • Tom has never had a steady job.
  • Tom'un hiç düzenli bir işi olmadı.
  • But for your steady support, my mission would have resulted in failure.
  • Eğer senin düzenli desteğin olmasa, benim misyonum başarısızlıkla sonuçlanırdı.
Show More (12)
steady sabit adj.
  • No loss of pigment since yesterday and vital signs are steady.
  • Dünden beri pigment kaybı yok ve yaşam belirtileri sabit.
  • He maintained a steady speed on the highway.
  • Otobanda sabit bir hızda kaldı.
  • Tom has a steady girlfriend.
  • Tom'un sabit bir kız arkadaşı var.
Show More (8)
steady sürekli adj.
  • But for your steady support, my mission would have resulted in failure.
  • Sizin sürekli desteğiniz olmasaydı, görevim başarısızlıkla sonuçlanacaktı.
  • There was a steady increase in population.
  • Nüfusta sürekli bir artış vardı.
  • I never had a steady job.
  • Asla sürekli bir işim olmadı.
Show More (2)
steady sağlam adj.
  • In the days and weeks ahead, we need steady nerves and an effective United Nations.
  • Önümüzdeki günlerde ve haftalarda sağlam sinirlere ve etkili bir Birleşmiş Milletlere ihtiyacımız var.
  • This bridge looks steady.
  • Bu köprü sağlam görünüyor.
  • Is this ladder steady enough?
  • Bu merdiven yeterince sağlam mı?
Show More (0)
steady sabit (bakış) adj.
  • He noticed her steady gaze from across the room.
  • Onun sabit bakışlarını odanın diğer ucundan fark etmişti.
  • Only a steady hand can draw all these small details.
  • Sadece sabit bir el, bütün bu küçük detayları çizebilir.
Show More (-1)
steady düzenli ilişki içinde adv.
  • She has been going steady with Tim for years.
  • Tim ile yıllardan beri düzenli ilişki içerisinde.
Show More (-2)
steady yaslanmak v.
  • He steadied himself against the railing.
  • Korkuluklara yaslandı.
Show More (-2)
steady dikkat interj.
  • Steady! You nearly dropped it.
  • Dikkat! Neredeyse düşürüyordun.
Show More (-2)
steady istikrarını korumak v.
  • The Euro steadied against the dollar.
  • Euro, dolar karşısında istikrarını korumuştur.
Show More (-2)
steady devamlı adj.
  • Our website offers a steady stream of scientific articles.
  • Web sitemiz devamlı olarak bilimsel makale akışı sunmaktadır.
Show More (-2)
steady yatıştırmak v.
  • First, take five deep breaths to steady your nerves.
  • Öncelikle sinirlerinizi yatıştırmak için beş kez derin nefes alın.
Show More (-2)
steady dengeli adj.
  • He is a steady young fellow.
  • O dengeli genç bir adam.
Show More (-2)
steady kararlı adj.
  • The audio-visual sector in Turkey is characterised by rapid and steady growth.
  • Türkiye'de görsel-işitsel sektörün özelliği, hızlı ve kararlı bir büyümedir.
Show More (-2)
steady sakinleştirmek v.
  • Tom steadied himself.
  • Tom kendini sakinleştirdi.
Show More (-2)