space - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
space uzay n.
  • There is, as such, plenty of work for the space advice group.
  • Bu bağlamda, uzay danışma grubu için pek çok iş var.
  • The Commission is proposing to strengthen the foundations of its space activities by developing scientific knowledge.
  • Komisyon, bilimsel bilgiyi geliştirmek suretiyle uzay faaliyetlerinin temellerini güçlendirmeyi önermektedir.
  • They use public procurement, without blushing, to encourage their space sector.
  • Uzay sektörlerini teşvik etmek için yüzleri kızarmadan kamu ihalelerini kullanıyorlar.
Show More (35)
space alan n.
  • This structure comprises the Space Advisory Group and other high-level groups.
  • Bu yapı, Alan Danışma Grubu ve diğer üst düzey gruplardan oluşmaktadır.
  • Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall and resounds through every space.
  • Gürültü hiçbir sınıra saygı duymaz; gürültü her duvarı deler ve her alanda yankılanır.
  • The space occupied by religion in a social and political whole must involve a very broad range of possibilities.
  • Dinin toplumsal ve siyasi bir bütün içinde kapladığı alan çok geniş bir olasılıklar yelpazesini içermelidir.
Show More (25)
space yer n.
  • It is a non-exhaustive list because of space.
  • Yer nedeniyle kapsamlı olmayan bir listedir.
  • The report before us rightly devotes most space to that institution.
  • Önümüzdeki raporda haklı olarak en fazla yer bu kuruma ayrılmıştır.
  • Sufficient stability is not being achieved, nor is space being made for policy creation, which is no less important.
  • Yeterli istikrar sağlanamadığı gibi, daha az önemli olmayan politika oluşturma sürecine de yer verilmemektedir.
Show More (10)
space mekan n.
  • Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall, resounds through every space.
  • Gürültü sınır tanımaz; gürültü her duvarı delip geçer, her mekanda yankılanır.
  • This makes the space even more significant in dealing with the conditions of poverty.
  • Bu da yoksulluk koşullarıyla başa çıkmada mekânı daha da önemli kılıyor.
  • These leaves have been altered by disruption of space and time.
  • Bu yapraklar zaman ve mekanın bozulmasıyla değişmiştir.
Show More (8)
space boşluk n.
  • To be fair, we don't actually see space.
  • Dürüst olmak gerekirse biz aslında boşluk görmüyoruz.
  • The fonts are small; there's absolutely no space between lines.
  • Fontlar küçük; satır aralarında kesinlikle hiç boşluk yok.
  • And I usually also leave space in the spreadsheet to write comments.
  • Ve genellikle e-tabloya yorum yazmak için boşluk da bırakırım.
Show More (4)
space süre n.
  • Since the European Council in Lisbon, we have travelled a long way in a relatively short space of time.
  • Lizbon'daki Avrupa Konseyi'nden bu yana, nispeten kısa bir süre içerisinde uzun bir yol kat ettik.
  • Clearly, these tasks are not easy, particularly if they have to be carried out within a relatively short space of time.
  • Bu görevlerin kolay olmadığı, özellikle de nispeten kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilmeleri gerektiği açıktır.
Show More (-1)
space boş yer n.
  • I got plenty of space to hold you till morning.
  • Sizi sabaha kadar idare edecek bir sürü boş yerim var.
Show More (-2)