|
- A European repeat of these debacles appears completely pointless to me.
- Bu fiyaskoların Avrupa'da tekrarlanması bana tamamen anlamsız geliyor.
- Otherwise, what we are doing is pointless.
- Aksi takdirde yaptığımız şey anlamsızdır.
- It seems a little pointless to go into the details on that before the Kyoto Protocol has even entered into force.
- Kyoto Protokolü daha yürürlüğe girmeden bu konuda ayrıntılara girmek biraz anlamsız görünüyor.
- We must therefore abandon this crazy, pointless idea of decoupling.
- Dolayısıyla bu çılgın ve anlamsız ayrıştırma fikrinden vazgeçmeliyiz.
- We should not continue to exert pointless pressure on farmers' incomes.
- Çiftçilerin gelirleri üzerinde anlamsız bir baskı uygulamaya devam etmemeliyiz.
- We have no intention of stirring up trouble between Parliament and the Council, because this would be pointless.
- Parlamento ile Konsey arasında sorun çıkarmaya niyetimiz yok, çünkü bu anlamsız olur.
- Having failed to achieve a unanimous vote, however, it will be buried alongside other pointless reports.
- Ancak oybirliği sağlanamadığı için diğer anlamsız raporların yanına gömülecektir.
- And if this is already known, then hearing the public is a pointless exercise.
- Ve eğer bu zaten biliniyorsa, o zaman kamuoyunu dinlemek anlamsız bir uygulamadır.
- It is pointless to seek the people responsible, as is currently happening in Johannesburg.
- Şu anda Johannesburg'da olduğu gibi sorumluları aramak anlamsızdır.
- The people involved have for years vigorously disputed how necessary or pointless this is.
- İlgili kişiler yıllardır bunun ne kadar gerekli veya anlamsız olduğunu şiddetle tartışmaktadır.
- The characteristics of the material make the recovery of the used ceramic containers pointless.
- Malzemenin özellikleri kullanılmış seramik kapların geri kazanımını anlamsız kılmaktadır.
- It is pointless to talk about lifelong learning if we ignore researchers.
- Araştırmacıları görmezden gelirsek yaşam boyu öğrenme hakkında konuşmak anlamsız olur.
- We in Europe must leave behind politics with a small 'p' and pointless discussions.
- Avrupa'da bizler küçük 'p' ile başlayan politikayı ve anlamsız tartışmaları geride bırakmalıyız.
- It seems a bit pointless simply to tag along to Johannesburg as a kind of icing on the cake.
- Herşeyin üstüne bir de Johannesburg'a gitmek biraz anlamsız görünüyor.
- Moreover, it is completely pointless to overstate the situation.
- Ayrıca durumu abartmak tamamen anlamsızdır.
- How long and how pointless were the talks in the former Yugoslavia before sanctions were imposed?
- Yaptırımlar uygulanmadan önce eski Yugoslavya'daki görüşmeler ne kadar uzun ve ne kadar anlamsızdı?
- It seems a bit pointless simply to tag along to Johannesburg as a kind of icing on the cake.
- Johannesburg'a sadece pastanın üzerindeki krema olarak gitmek biraz anlamsız görünüyor.
- It is pointless worrying about care, you have to go out and do it.
- Bakım konusunda endişelenmek anlamsızdır, dışarı çıkmalı ve bunu yapmalısınız.
- But it would be pointless to harass small family farms with this.
- Ancak küçük aile çiftliklerini bununla taciz etmek anlamsız olacaktır.
- Israel had been slaves in Egypt, living a pointless life, working hard in their slavery and serving the idols of Egypt.
- İsrail Mısır'da köleydi, anlamsız bir yaşam sürüyor, kölelik içinde çok çalışıyor ve Mısır'ın putlarına hizmet ediyordu.
- It's pointless.
- Anlamsız.
- Having a large fortune is pointless once you're dead.
- Öldükten sonra büyük bir servete sahip olmak anlamsızdır.
- It all seems pointless.
- Her şey anlamsız görünüyor.
- Life without love is just totally pointless.
- Sevgisiz hayat tamamen anlamsızdır.
- Any further discussion is pointless.
- Daha fazla tartışma anlamsız.
- Life is cruel but not pointless.
- Hayat acımasızdır ama anlamsız değildir.
- He thinks his job is pointless.
- O, işinin anlamsız olduğunu düşünüyor.
- A pointless life is a premature death.
- Anlamsız bir hayat, erken bir ölümdür.
- It would be pointless.
- Anlamsız olurdu.
- I told you it wasn't pointless.
- Sana bunun anlamsız olmadığını söyledim.
- I think my job is pointless.
- Ben işimin anlamsız olduğunu düşünüyorum.
- Tom could see that the argument was pointless.
- Tom tartışmanın anlamsız olduğunu görebiliyordu.
- This is pointless.
- Bu anlamsız.
- She thinks her job is pointless.
- İşinin anlamsız olduğunu düşünüyor.
- Tom thinks his job is pointless.
- Tom işinin anlamsız olduğunu düşünüyor.
- That's pointless.
- Bu anlamsız.
- He thinks his job is pointless.
- İşinin anlamsız olduğunu düşünüyor.
- Having a large fortune is pointless once you're dead.
- Bir defa öldüğünde büyük bir servete sahip olmak anlamsızdır.
- It's pointless to argue with a disturbed individual like that.
- Böyle rahatsız biriyle tartışmak anlamsız.
- It would be pointless.
- O anlamsız olurdu.
- We realized it was pointless.
- Bunun anlamsız olduğunu fark ettik.
- I think my job is pointless.
- Sanırım işim anlamsız.
- I told you it wasn't pointless.
- Anlamsız olmadığını söyledim.
- A pointless life is a premature death.
- Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
Show More (41)
|
