1 |
particle |
parçacık |
n. |
|
- Ultimately, the photoelectric effect experiment proved that light has particle properties.
- Neticede fotoelektrik efekt deneyleri ışığın parçacık özelliği gösterdiğini ortaya koyuyordu.
- Ultimately, the photoelectric effect experiment proved that light has particle properties.
- Sonuçta fotoelektrik etki deneyi ışığın parçacık özelliklerine sahip olduğunu kanıtladı.
- Ultimately, the photoelectric effect experiment proved that light has particle properties.
- Sonuçta, fotoelektrik etki deneyi ışığın parçacık özelliklerine sahip olduğunu kanıtladı.
- Is light a wave or a particle?
- Işık, dalga mı yoksa parçacık mı?
- Is light a wave or a particle?
- Işık bir dalga mıdır yoksa bir parçacık mı?
- A positron is a small particle similar to an electron, but with a positive electric charge.
- Pozitron bir elektrona benzeyen küçük bir parçacıktır fakat pozitif elektrik yüklüdür.
- A positron is a small particle similar to an electron, but with a positive electric charge.
- Pozitron, elektrona benzeyen ancak pozitif elektrik yüküne sahip küçük bir parçacıktır.
- This particle turns a noun into a verb.
- Bu parçacık bir ismi fiile dönüştürür.
Show More (5)
|
2 |
particle |
partikül |
n. |
|
- Zero-sulphur fuel reduces particle emissions from these older vehicles too.
- Sıfır sülfürlü yakıt bu eski araçlardan kaynaklanan partikül emisyonlarını da azaltmaktadır.
- On the other hand, there is not expected to be any difference in emissions of sulphur dioxide and other particles.
- Öte yandan sülfür dioksit ve diğer partiküllerin emisyonlarında herhangi bir fark olması beklenmemektedir.
Show More (-1)
|
3 |
particle |
parça |
n. |
|
- Tom hadn't cleaned his keyboard for months, and it was clogged with dust, food particles, and God knows what else.
- Tom aylardır klavyesini temizlememişti, ve o tozla, gıda parçalarıyla ve Allah bilir başka neyle dolmuştu.
- He does not have a particle of honesty in him.
- İçinde bir parça dürüstlüğe sahip değil.
Show More (-1)
|
4 |
particle |
zerre |
n. |
|
- He does not have a particle of honesty in him.
- İçinde zerre kadar dürüstlük yok.
Show More (-2)
|
5 |
particle |
edat |
n. |
|
- This particle turns a noun into a verb.
- Bu edat bir ismi bir fiile dönüştürür.
Show More (-2)
|