1 |
nearly |
neredeyse |
adv., expr. |
|
- The Commission has it very nearly right.
- Komisyon bu konuda neredeyse haklı.
- Nearly all their editors-in-chief were dismissed at the same time.
- Neredeyse tüm genel yayın yönetmenleri aynı anda görevden alındı.
- This amount is nearly covered by existing pledges by the international community.
- Bu miktar, uluslararası toplum tarafından verilen mevcut taahhütlerle neredeyse karşılanmaktadır.
- Romania nearly fails on the Copenhagen criteria with regard to children.
- Romanya, çocuklarla ilgili Kopenhag kriterlerinde neredeyse başarısız olmaktadır.
- This project is nearly finished.
- Bu proje neredeyse tamamlandı.
- These reports seem to codify nearly everything we have recently experienced in Parliament.
- Bu raporlar, son zamanlarda Parlamento'da yaşadığımız neredeyse her şeyi kodluyor gibi görünüyor.
- Nearly two years have passed since these proposals were adopted.
- Bu tekliflerin kabul edilmesinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti.
- As a result, the current account deficit jumped to nearly 6% of GDP.
- Sonuçta, cari hesap açığı GSYH’nin neredeyse %6’sına sıçradı.
- That is nearly halfway towards our Kyoto target of -8%.
- Bu, Kyoto hedefimiz olan -%8'e giden yolun neredeyse yarısıdır.
- We all, or nearly all, bemoan the American unilateral attitude.
- Hepimiz ya da neredeyse hepimiz Amerika'nın tek taraflı tutumundan yakınıyoruz.
- It is nearly ten years since the wheels were set in motion.
- Çarkların dönmeye başlamasının üzerinden neredeyse on yıl geçti.
- I am pleased to say that the feasibility study you requested is nearly complete.
- Talep ettiğiniz fizibilite çalışmasının neredeyse tamamlandığını söylemekten memnuniyet duyuyorum.
- Over four years of negotiations on this draft convention are nearly complete.
- Bu taslak sözleşme üzerinde dört yılı aşkın süredir devam eden müzakereler neredeyse tamamlanmak üzere.
- It is nearly ten years since the wheels were set in motion.
- Çarklar harekete geçeli neredeyse on yıl oldu.
- Nearly 100% female circumcision is practised.
- Neredeyse %100 kadın sünneti uygulanmaktadır.
- Last year, in 2001, nearly all available payment appropriations were implemented.
- Geçen yıl, 2001'de, mevcut ödeme ödeneklerinin neredeyse tamamı uygulanmıştır.
- That is no longer necessary in this case, as nearly all the chapters have already been opened.
- Neredeyse tüm fasıllar zaten açılmış olduğundan, bu durumda artık buna gerek yoktur.
- As far as I know, it is nearly October and the Commission has shown no intention of launching these initiatives.
- Bildiğim kadarıyla neredeyse Ekim ayındayız ve Komisyon bu girişimleri başlatma niyeti göstermedi.
- The whole UK flock was nearly wiped out last year because of the discovery of BSE in sheep.
- Koyunlarda BSE'nin keşfedilmesi nedeniyle geçen yıl tüm Birleşik Krallık sürüsü neredeyse yok oldu.
- Nearly 100% female circumcision is practised.
- Neredeyse %100 oranında kadın sünneti uygulanmaktadır.
- We have finished early nearly every Thursday afternoon over recent weeks.
- Son haftalarda neredeyse her Perşembe öğleden sonra erken bitirdik.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Bütün bu süre boyunca sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- Right, we're nearly done, our kid.
- Tamam, neredeyse bitti, evladım.
- Before the end of this century, excessive mining will have exhausted nearly all the planet's reserves.
- Bu yüzyıl bitmeden önce denetimsiz madencilik, yeryüzünün neredeyse tüm rezervlerini tüketmiş olacak.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Neredeyse açlıktan ölüyorduk, çünkü tüm zaman boyunca sadece iki fok yakaladı.
- Nearly a year later he had another surgery on his feet.
- Neredeyse bir yıl sonra ayağından bir ameliyat daha geçirdi.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Onca zaman sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- Before the end of this century, excessive mining will have exhausted nearly all the planet's reserves.
- Bu yüzyılın sonundan önce, aşırı madencilik yeryüzünün neredeyse tüm rezervlerini tüketmiş olacak.
- Right, we're nearly done, our kid.
- Evet, neredeyse işimiz bitti, çocuğum.
- We're nearly there.
- Neredeyse oradayız.
- She was nearly frozen to death in the snow.
- Karda neredeyse donarak ölüyordu.
- As finals approached, I nearly had a nervous breakdown.
- Finaller yaklaşırken neredeyse sinir krizi geçirecektim.
- Nearly all men die of their remedies, and not of their illness.
- Neredeyse tüm insanlar hastalıklarından değil, tedaviden ölür.
- Lightning is nearly instantaneous.
- Yıldırım neredeyse anlıktır.
- She was nearly hit by a bicycle.
- Neredeyse bir bisiklet çarpıyordu.
- Tom spent nearly a decade in Boston.
- Tom neredeyse on yılını Boston'da geçirdi.
- Tom slept nearly the whole way.
- Tom neredeyse tüm yol boyunca uyudu.
- I've been waiting here nearly three hours.
- Neredeyse üç saattir burada bekliyorum.
- We're nearly finished.
- Neredeyse bitirdik.
- Tom nearly fell off his chair.
- Tom neredeyse sandalyesinden düşüyordu.
- I was kept waiting for nearly half an hour.
- Neredeyse yarım saat bekletildim.
- Nearly the entire class raised their hands.
- Neredeyse tüm sınıf ellerini kaldırdı.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
- I nearly forgot to give it to Tom.
- Neredeyse Tom'a vermeyi unutuyordum.
- It's nearly certain that the truth will come out.
- Gerçeğin ortaya çıkacağı neredeyse kesin.
- Till the 18th century Yemen was the source of nearly all the world's coffee.
- 18. yüzyıla kadar Yemen neredeyse tüm dünyanın kahve kaynağıydı.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
- O, caddeyi geçerken neredeyse araba tarafından çarpılıyordu.
- Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom eyaletteki toplam oyların neredeyse yüzde altmışını alarak eyaleti başarıyla yönetti.
- I tripped and nearly fell.
- Ayağım takıldı ve neredeyse düşüyordum.
- I nearly killed myself hang gliding.
- Kendimi neredeyse yelken kanatla öldürüyordum.
- He was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından ezilecekti.
- A drunk went swimming and nearly drowned.
- Bir sarhoş yüzmeye gitti ve neredeyse boğuluyordu.
- It was terribly cold and nearly dark on the last evening of the year, and the snow was falling fast.
- Yılın son akşamında hava çok soğuktu ve neredeyse karanlıktı, kar da hızla yağıyordu.
- The dictionary gathers nearly half a million words.
- Sözlük neredeyse yarım milyon kelimeyi bir araya getiriyor.
- It's nearly dawn.
- Neredeyse şafak sökecek.
- Tom nearly died of yellow fever a few years ago.
- Tom birkaç yıl önce neredeyse sarı hummadan ölüyordu.
- The parking lot is nearly empty.
- Park yeri neredeyse boş.
- The old woman was nearly run over.
- Yaşlı kadın neredeyse eziliyordu.
- A guy nearly ran into us.
- Bir adam neredeyse bize çarptı.
- I nearly fainted when I heard the story.
- Hikayeyi duyduğumda neredeyse bayılıyordum.
- I nearly got hit by a truck today.
- Bugün neredeyse bir kamyon çarpıyordu.
- It used to be nearly impossible to do this.
- Bunu yapmak neredeyse imkansızdı.
- Are we nearly there?
- Neredeyse orada mıyız?
- We're nearly finished.
- Biz neredeyse bitirdik.
- That couple gets soused nearly every night.
- Bu çift neredeyse her gece sarhoş oluyor.
- A car nearly hit Tom.
- Tom'a neredeyse bir araba çarpıyordu.
- We're nearly home.
- Neredeyse evdeyiz.
- He must be nearly forty.
- Neredeyse kırk yaşında olmalı.
- By the time you get there, it will be nearly dark.
- Sen oraya vardığında, hava neredeyse kararmış olacak.
- Tom has been gone for nearly three years.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- Tom is nearly home.
- Tom neredeyse evde.
- He is nearly 40.
- Neredeyse 40 yaşında.
- We're nearly home.
- Neredeyse eve geldik.
- His limbs were nearly frozen.
- Onun uzuvları neredeyse donmuştu.
- It's been nearly three years since Tom left.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- Jules Verne's novels nearly gave the news from the future.
- Jules Verne'in romanları neredeyse gelecekten haberler veriyordu.
- The man who nearly drowned began to breathe.
- Neredeyse boğulmuş olan adam nefes almaya başladı.
- Texas is nearly twice as large as Japan.
- Teksas, neredeyse Japonya'nın iki katı kadar büyüktür.
- This dictionary is nearly useless.
- Bu sözlük neredeyse işe yaramaz.
- I nearly choked on a fishbone.
- Neredeyse bir balık kılçığıyla boğuluyordum.
- Mary was wrongly imprisoned for nearly 10 years.
- Mary neredeyse 10 yıl haksız yere hapis cezasına çarptırılmıştı.
- I nearly fell into the pool.
- Neredeyse havuza düşüyordum.
- Tom nearly laughed out loud.
- Tom neredeyse yüksek sesle kahkaha atacaktı.
- Tom nearly got away with it.
- Tom neredeyse paçayı kurtarıyordu.
- Dan nearly choked Linda to death.
- Dan, Linda'yı neredeyse boğarak öldürüyordu.
- Tom is nearly twice your size.
- Tom neredeyse senin cüssenin iki katı.
- It's nearly lunchtime.
- Neredeyse öğle vakti.
- Tom nearly missed that opportunity.
- Tom o fırsatı neredeyse kaçırdı.
- I nearly killed myself hang gliding.
- Kendimi delta kanatla neredeyse öldürüyordum.
- Nearly 80 percent of the land is mountains.
- Arazinin neredeyse yüzde 80'i dağlardan oluşuyor.
- It was nearly midnight.
- Neredeyse gece yarısı olmuştu.
- It's nearly dark.
- Hava neredeyse karardı.
- He slipped and nearly fell.
- Ayağı kaydı ve neredeyse düşüyordu.
- Nearly all siheyuans had their main buildings and gates facing south for better lighting, so a majority of hutongs run from east to west.
- Neredeyse bütün siheuyanların ana binaları ve daha iyi aydınlatma için güneye bakan kapıları vardı.Bu yüzden hutongların bir çoğunluğu doğudan batıya doğru çalışırlar.
- I nearly choked on a fishbone.
- Balık kılçığı neredeyse boğazıma takılıyordu.
- The bus nearly ran Tom over.
- Otobüs neredeyse Tom'u eziyordu.
- My homework is nearly complete.
- Ödevim neredeyse tamamlandı.
- Tom nearly lost his nerve.
- Tom neredeyse cesaretini kaybetti.
- I nearly starved.
- Neredeyse açlıktan ölüyordum.
- Tom nearly died tonight.
- Tom bu gece neredeyse ölüyordu.
- Tom can play nearly as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi çalabilir.
- Tom is nearly finished.
- Tom neredeyse bitirdi.
- He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- En ufak bir şeye alınıyor, ona söylediğimiz neredeyse her şeye karşı çıkıyor.
- It's nearly impossible.
- Neredeyse imkansız.
- I was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından eziliyordum.
- The truck nearly ran me over.
- Kamyon neredeyse beni eziyordu.
- You very nearly died.
- Neredeyse ölüyordun.
- My homework is nearly complete.
- Ev ödevim neredeyse hazır.
- You nearly broke my jaw.
- Neredeyse çenemi kırıyordun.
- Tom was nearly killed himself.
- Tom neredeyse kendini öldürüyordu.
- Now that we are at nearly the same level, we can start learning some piano duets.
- Artık neredeyse aynı seviyede olduğumuza göre, piyano düetleri öğrenmeye başlayabiliriz.
- We're nearly out of time.
- Neredeyse zamanımız kalmadı.
- He nearly died after eating mushrooms.
- Mantar yedikten sonra neredeyse ölüyordu.
- That's nearly impossible to determine.
- Bunu tespit etmek neredeyse imkansız.
- She was very nearly run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından eziliyordu.
- The food was nearly inedible.
- Yemek neredeyse yenmez haldeydi.
- Overdose deaths from opioids have nearly quadrupled since 1999.
- Opioidlerden kaynaklanan aşırı doz ölümleri 1999'dan beri neredeyse dört kat arttı.
- Tom nearly died after eating some raw liver.
- Tom biraz çiğ karaciğer yedikten sonra neredeyse ölüyordu.
- You nearly died.
- Neredeyse ölüyordun.
- Till the 18th century Yemen was the source of nearly all the world's coffee.
- 18. yüzyıla kadar Yemen neredeyse tüm dünya kahvesinin kaynağıydı.
- Sales of prescription opioids in the United States have nearly quadrupled from 1999 to 2014.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde reçeteli opioid satışları 1999'dan 2014'e kadar neredeyse dört kat artmıştır.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
- Karşıdan karşıya geçerken neredeyse araba çarpıyordu.
- A 2016 Department of Defense report found that nearly three-quarters of young Americans are unfit to serve in America’s military.
- Savunma Bakanlığı'nın 2016 tarihli bir raporuna göre genç Amerikalıların neredeyse dörtte üçü Amerikan ordusunda görev yapmaya uygun değil.
- I nearly blacked out.
- Ben neredeyse bayılıyordum.
- I'm nearly blind.
- Neredeyse kör oldum.
- He was nearly run over at an intersection.
- Kavşakta neredeyse eziliyordu.
- The neighbor woman nearly died of envy.
- Komşu kadın neredeyse kıskançlıktan ölecekti.
- Crossing the street, I was nearly hit by a car.
- Karşıdan karşıya geçerken neredeyse bir araba bana çarpıyordu.
- I tripped and nearly fell.
- Tökezledim ve neredeyse düşüyordum.
- I'm nearly finished.
- Neredeyse bitirdim.
- He was nearly run over at an intersection.
- Neredeyse kavşakta eziliyordu.
- Tom is nearly finished, isn't he?
- Tom neredeyse bitirdi, değil mi?
- She has nearly no close friends.
- Neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Nearly three.
- Neredeyse üç.
- I was nearly hit by a car.
- Neredeyse bir araba çarpıyordu.
- It used to be nearly impossible.
- Eskiden neredeyse imkansızdı.
- He was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- It's nearly lunchtime.
- Neredeyse öğle yemeği vakti.
- The house is nearly one kilometer from school.
- Ev okula nerdeyse bir kilometre uzaklıktadır.
- Tom played guitar for nearly an hour.
- Tom neredeyse bir saat boyunca gitar çaldı.
- We've been married for nearly thirty years.
- Neredeyse otuz yıldır evliyiz.
- The bus nearly ran over him.
- Otobüs neredeyse onu eziyordu.
- That's nearly impossible to determine.
- Onu belirlemek neredeyse imkansızdır.
- I nearly passed out.
- Neredeyse bayılıyordum.
- Tom nearly got killed.
- Tom neredeyse öldürülüyordu.
- She was very nearly run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından ezilecekti.
- The child was nearly run over by a car.
- Çocuk neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- Mary locked herself in her bedroom and cried for nearly an hour.
- Mary kendini odasına kilitledi ve neredeyse bir saat boyunca ağladı.
- Tom nearly fell overboard.
- Tom neredeyse denize düşüyordu.
- The birth rate and death rate were nearly equal.
- Doğum ve ölüm oranları neredeyse eşitti.
- Tom nearly missed that opportunity.
- Tom neredeyse bu fırsatı kaçırıyordu.
- I was nearly run over by a truck.
- Neredeyse bir kamyon tarafından eziliyordum.
- Tom needs help nearly as badly as we do.
- Tom'un neredeyse bizim kadar çok yardıma ihtiyacı var.
- I nearly died.
- Neredeyse ölüyordum.
- I nearly blacked out.
- Neredeyse bayılıyordum.
- Nearly all siheyuans had their main buildings and gates facing south for better lighting, so a majority of hutongs run from east to west.
- Neredeyse tüm siheyuanların ana binaları ve kapıları daha iyi aydınlatma için güneye bakıyordu, bu nedenle hutongların çoğu doğudan batıya doğru uzanıyordu.
- That couple gets soused nearly every night.
- O çift neredeyse her gece içer.
- The sea covers nearly three-fourths of the earth's surface.
- Deniz, dünya yüzeyinin neredeyse dörtte üçünü kaplar.
- I nearly forgot to give it to Tom.
- Neredeyse bunu Tom'a vermeyi unutuyordum.
- Teflon griddles are nearly unusable.
- Teflon ızgaralar neredeyse kullanılamaz.
- Happiness, I have discovered, is nearly always a rebound from hard work.
- Mutluluğun, neredeyse her zaman sıkı çalışmanın bir sonucu olduğunu keşfettim.
- Tom sat on that park bench for nearly three hours.
- Tom o bankta neredeyse üç saat oturdu.
- It nearly cost him his life.
- Neredeyse hayatına mal oluyordu.
- Layla was nearly always with her best friend, Salima.
- Leyla neredeyse her zaman en iyi arkadaşı Salima'yla birlikteydi.
- Tom is nearly thirty years old.
- Tom neredeyse otuz yaşında.
- She went nearly mad with grief after the child died.
- Çocuk öldükten sonra üzüntüden neredeyse çıldıracaktı.
- A guy nearly ran into us.
- Bir adam neredeyse bize çarpıyordu.
- I've been awake nearly all the night.
- Neredeyse bütün gece uyanıktım.
- Are we nearly finished?
- Neredeyse bitirdik mi?
- It's nearly six o'clock.
- Saat neredeyse altı oldu.
- I am nearly forty and still not married.
- Neredeyse kırk yaşındayım ve hala evlenmedim.
- Tom can play nearly as well as Mary.
- Tom neredeyse Mary kadar iyi çalabiliyor.
- It's nearly closing time.
- Neredeyse kapanış saati.
- We're nearly there.
- Neredeyse geldik.
- Tom nearly fell off his chair.
- Tom neredeyse sandalyesinden düşecekti.
- Tom nearly died after eating some raw liver.
- Tom çiğ ciğer yedikten sonra neredeyse ölüyordu.
- I was nearly run over by a car.
- Neredeyse bir arabanın altında kalacaktım.
- Tom nearly killed himself a few hours ago.
- Tom birkaç saat önce neredeyse kendini öldürüyordu.
- The parking lot is nearly empty.
- Otopark neredeyse boş.
- As finals approached, I nearly had a nervous breakdown.
- Finaller yaklaşırken, neredeyse sinir krizi geçiriyordum.
- She was nearly frozen to death in the snow.
- Karda neredeyse donarak ölecekti.
- I nearly did that.
- Neredeyse bunu yaptım.
- It's nearly noon and he's still in bed.
- Neredeyse öğle oldu ve o hâlâ yatakta.
- They spent nearly a decade together.
- Neredeyse on yılı birlikte geçirdiler.
- Are we nearly there?
- Neredeyse vardık mı?
- She nearly fainted when she saw the blood.
- Kanı gördüğünde neredeyse bayılıyordu.
- Tom was nearly hit by a car.
- Tom'a neredeyse bir araba çarpıyordu.
- Tom nearly got himself killed.
- Tom neredeyse kendini öldürtüyordu.
- We've now been together for nearly three years.
- Neredeyse üç yıldır birlikteyiz.
- Her brother nearly died in a traffic accident nine years ago.
- Onun erkek kardeşi dokuz yıl önce neredeyse bir trafik kazasında ölüyordu.
- Fingernails grow nearly four times faster than toenails.
- Tırnaklar, ayak tırnaklarından neredeyse dört kat daha hızlı uzar.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- Tom, Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğünde neredeyse kalp krizi geçiriyordu.
- Tom must be nearly thirty.
- Tom neredeyse otuz yaşında olmalı.
- Are we nearly finished?
- Neredeyse hazır mıyız?
- I nearly made a mistake.
- Neredeyse bir hata yapıyordum.
- By the time she gets there, it will be nearly dark.
- O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.
- I nearly fainted when I heard the story.
- Hikayeyi duyduğumda neredeyse bayılacaktım.
- The place is nearly empty.
- Burası neredeyse boş.
- Tom nearly broke his arm trying to do a bicycle kick.
- Tom bisiklet tekmesi atmaya çalışırken neredeyse kolunu kırıyordu.
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakıyordum.
- His fart was so lethal that I nearly passed out.
- Osuruğu o kadar ölümcüldü ki neredeyse bayılıyordum.
- Tom has been gone for nearly three years.
- Tom neredeyse üç yıldır yok.
- The birth rate and death rate were nearly equal.
- Doğum oranı ve ölüm oranı neredeyse eşitti.
- I nearly killed myself doing that.
- Bunu yaparken neredeyse kendimi öldürüyordum.
- Her father nearly caught her having sex with her boyfriend.
- Babası neredeyse onu erkek arkadaşıyla seks yaparken yakalıyordu.
- Tom and Mary are nearly out of time.
- Tom ve Mary'nin neredeyse zamanı kalmadı.
- Tom is nearly finished, isn't he?
- Tom neredeyse hazır, değil mi?
- I nearly fell off the cliff.
- Neredeyse uçurumdan düşüyordum.
- He was nearly drowned.
- Neredeyse boğuluyordu.
- Tom and Mary are nearly finished.
- Tom ve Mary neredeyse hazır.
- The boat shipped water and nearly capsized.
- Tekne su aldı ve neredeyse alabora oluyordu.
- It nearly cost me my life.
- Neredeyse hayatıma mal oluyordu.
- I nearly spilled my coffee on the keyboard.
- Neredeyse kahvemi klavyeye döküyordum.
- The house is nearly one kilometer from school.
- Ev okuldan neredeyse bir kilometre uzakta.
- It was nearly pitch black.
- Neredeyse zifiri karanlıktı.
- I nearly had a heart attack.
- Neredeyse bir kalp krizi geçiriyordum.
- She was nearly hit by a bicycle.
- Neredeyse ona bir bisiklet çarpıyordu.
- A car nearly hit Tom.
- Bir araba neredeyse Tom'a çarpıyordu.
- Your freaking grandfather nearly ran me over!
- Lanet olası büyükbaban neredeyse beni eziyordu!
- I nearly got killed.
- Neredeyse ölüyordum.
- Tom nearly lost his nerve.
- Tom neredeyse cesaretini kaybediyordu.
- Tom spent nearly a week in Boston.
- Tom Boston'da neredeyse bir hafta geçirdi.
- Tom is nearly three hours late.
- Tom neredeyse üç saat gecikti.
- Nearly all the doorknobs in this apartment were broken.
- Bu dairedeki neredeyse tüm kapı kolları kırılmış.
- It nearly cost her her life.
- Neredeyse onun hayatına mal oluyordu.
- I was nearly paralyzed.
- Neredeyse felç oluyordum.
- The island is nearly a mile across.
- Ada neredeyse bir mil genişliğinde.
- For nearly a month, Tom hovered between life and death.
- Neredeyse bir aydır, Tom hayatla ölüm arasında gidip geldi.
- The old woman was nearly run over.
- Yaşlı kadın neredeyse çiğneniyordu.
- You nearly killed me.
- Neredeyse beni öldürüyordun.
- It took me nearly two hours to write the essay.
- Kompozisyonu yazmak neredeyse iki saatimi aldı.
- It's nearly noon and he's still in bed.
- Neredeyse öğlen oldu ve o hala yatakta.
- I nearly made a mistake.
- Neredeyse bir hata yaptım.
- Tom has been gone nearly three years.
- Tom gideli neredeyse üç yıl oldu.
- You nearly broke my jaw.
- Neredeyse çenemi kırdın.
- Tom is nearly blind.
- Tom neredeyse kör.
- I nearly did that.
- Neredeyse yapıyordum.
- It's nearly dawn.
- Neredeyse gün doğuyor.
- This antique clock is in nearly perfect condition.
- Bu antika saat neredeyse mükemmel durumdadır.
- It was nearly noon.
- Neredeyse öğlen olmuştu.
- We nearly starved.
- Neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- Layla was nearly always with her best friend, Salima.
- Layla neredeyse her zaman en iyi arkadaşı Salima ile birlikteydi.
- I'm nearly blind.
- Ben neredeyse körüm.
- Tom nearly killed both of them.
- Tom neredeyse ikisini de öldürüyordu.
- The bus nearly ran Tom over.
- Otobüs Tom'u neredeyse altına alacaktı.
- Tom nearly got me killed.
- Tom neredeyse beni öldürtüyordu.
- We nearly missed the train.
- Neredeyse treni kaçırıyorduk.
- Nearly all Japanese have dark hair.
- Neredeyse tüm Japonlar koyu renk saçlıdır.
- I am nearly forty and still unmarried.
- Neredeyse kırk yaşındayım ve hala evlenmedim.
- Tom slipped and nearly fell.
- Tom kaydı ve neredeyse düşüyordu.
- Layla nearly died.
- Layla neredeyse ölüyormuş.
- I nearly got myself killed today.
- Bugün neredeyse kendimi öldürüyordum.
- His limbs were nearly frozen.
- Uzuvları neredeyse donmuştu.
- Texas is nearly twice as large as Japan.
- Teksas, Japonya'nın neredeyse iki katı büyüklüğünde.
- Tom and Mary are nearly finished.
- Tom ve Mary neredeyse bitirdiler.
- It was nearly midnight.
- Neredeyse gece yarısıydı.
- Our dog was nearly run over by a car.
- Köpeğimiz neredeyse bir araba tarafından eziliyordu.
- He is nearly 40.
- O neredeyse kırk yaşında.
- Billy and his father have had nothing to do with each other for nearly twenty years.
- Billy ve babasının neredeyse yirmi yıldır birbirleriyle hiçbir ilgisi yok.
- It's nearly six o'clock.
- Saat neredeyse altı.
- Beavers were nearly eliminated from this area.
- Kunduzlar bu bölgeden neredeyse yok edildi.
- It was nearly pitch black.
- O neredeyse simsiyahtı.
- Nearly three hours passed.
- Neredeyse üç saat geçti.
- We were nearly frozen to death.
- Neredeyse donarak ölüyorduk.
- The coffee was so hot that I nearly burned my tongue.
- Kahve o kadar sıcaktı ki neredeyse dilimi yakacaktım.
- I nearly had a heart attack.
- Neredeyse kalp krizi geçiriyordum.
- Tom is nearly dressed.
- Tom neredeyse giyindi.
- It used to be nearly impossible to do this.
- Eskiden bunu yapmak neredeyse imkansızdı.
- It's nearly dark.
- Neredeyse karanlık.
- Her brother nearly died in a traffic accident nine years ago.
- Kardeşi dokuz yıl önce bir trafik kazasında neredeyse ölüyordu.
- He nearly killed both of them!
- Neredeyse ikisini de öldürüyordu!
- Tom nearly laughed out loud.
- Tom neredeyse kahkahalarla gülüyordu.
- It's nearly three o'clock.
- Saat neredeyse üç.
- Crossing the street, I was nearly hit by a car.
- Caddeden karşıya geçerken neredeyse bana bir araba çarpıyordu.
- Nearly every woman I know has experienced some instance of sexual harassment.
- Neredeyse tanıdığım her kadın bir şekilde cinsel tacize uğramıştır.
- I nearly killed myself hang gliding.
- Yelken kanatla neredeyse kendimi öldürüyordum.
Show More (273)
|
2 |
nearly |
yaklaşık |
adv. |
|
- Last year nearly 400 people died in the UK waiting for a transplant.
- Geçen yıl Birleşik Krallık'ta yaklaşık 400 kişi nakil beklerken hayatını kaybetti.
- Discarding nearly two million tonnes of healthy fish each year is absolutely ridiculous.
- Her yıl yaklaşık iki milyon ton sağlıklı balığın çöpe atılması kesinlikle saçmalıktır.
- Nearly a hundred people have died, and thousands more have been infected.
- Yaklaşık yüz kişi öldü ve binlercesi de hastalığa yakalandı.
- Now, nearly two weeks later, 476 bodies have been recovered from the sea and 500 remain missing.
- Yaklaşık iki hafta sonra, denizden 476 ceset çıkarıldı ve 500 kişi hala kayıp.
- It has taken nearly a year.
- Yaklaşık bir yıl sürdü.
- After nearly four years, these rationalisation attempts have finally borne fruit.
- Yaklaşık dört yıl sonra, bu rasyonalizasyon girişimleri nihayet meyvesini verdi.
- Nearly two years have passed since these proposals were adopted.
- Bu önerilerin kabul edilmesinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti.
- First of all, Iraq has been boycotting the UN's inspection of its military materiel for nearly four years.
- Her şeyden önce Irak, BM'nin askeri malzemelerini denetlemesini yaklaşık dört yıldır boykot etmektedir.
- Nearly six million people have died.
- Yaklaşık altı milyon insan öldü.
- The EU spends nearly five billion euro each year on subsidies of exports of its own agricultural produce.
- AB her yıl kendi tarımsal ürünlerinin ihracatını sübvanse etmek için yaklaşık beş milyar Avro harcamaktadır.
- This communication is dated 25 November, but only today, nearly four weeks later, is there an early alert.
- Bu iletişim 25 Kasım tarihlidir, ancak ancak bugün, yaklaşık dört hafta sonra erken bir uyarı yapılmıştır.
- Now, nearly two weeks later, 476 bodies have been recovered from the sea and 500 remain missing.
- Şimdi, yaklaşık iki hafta sonra, denizden 476 ceset çıkarıldı ve 500 kişi hala kayıp.
- This is the core of the changes that we presented nearly two years ago to Member States.
- Bu, yaklaşık iki yıl önce Üye Devletlere sunduğumuz değişikliklerin özünü oluşturmaktadır.
- UK fishermen are outraged at discards, which continually account for nearly 50% of catches.
- Birleşik Krallık balıkçıları, avlanan balıkların yaklaşık %50'sini oluşturan ıskarta balıklara karşı öfke duymaktadır.
- Nearly a year later he had another surgery on his feet.
- Yaklaşık bir yıl sonra ayağından diğer bir ameliyat geçirdi.
- Nearly a year later he had another surgery on his feet.
- Yaklaşık bir yıl sonra ayağından bir ameliyat daha geçirdi.
- Tuition will be raised by nearly ten percent as of April 1, 2001.
- Öğrenim ücretleri 1 Nisan 2001'den itibaren yaklaşık yüzde on oranında artırılacak.
- Mary locked herself in the bathroom and cried for nearly an hour.
- Mary kendini banyoya kilitledi ve yaklaşık bir saat boyunca ağladı.
- According to scientific estimates, the universe is nearly 14 billion years old.
- Bilimsel tahminlere göre, evren yaklaşık 14 milyar yaşında.
- Mary locked herself in her bedroom and cried for nearly an hour.
- Mary kendini yatak odasına kilitledi ve yaklaşık bir saat boyunca ağladı.
- Nearly a thousand people participated in the demonstration.
- Gösteriye yaklaşık bin kişi katıldı.
- Sami and Layla started dating nearly 16 years ago.
- Sami ve Layla yaklaşık 16 yıl önce çıkmaya başladılar.
- For nearly a month, Tom hovered between life and death.
- Tom yaklaşık bir ay boyunca ölümle yaşam arasında gidip geldi.
- Last year, poverty in this country fell at the fastest rate in nearly 50 years.
- Geçen yıl, bu ülkede yoksulluk yaklaşık 50 yıldaki en hızlı oranda düştü.
- Michelle endured nearly two dozen surgeries and extensive therapy and convalescence.
- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyat, yoğun terapi ve nekahet dönemi geçirdi.
- Last year, poverty in this country fell at the fastest rate in nearly 50 years.
- Geçen yıl, bu ülkede yoksulluk yaklaşık 50 yılın en hızlı düşüşünü gösterdi.
- A 2016 Department of Defense report found that nearly three-quarters of young Americans are unfit to serve in America’s military.
- 2016 tarihli bir Savunma Bakanlığı raporunda, genç Amerikalıların yaklaşık dörtte üçünün Amerika’nın ordusunda hizmet etmeye uygun olmadığı tespit edildi.
- It took me nearly two hours to write the essay.
- Denemeyi yazmak yaklaşık iki saatimi aldı.
- They spent nearly a decade together.
- Onlar birlikte yaklaşık on yıl geçirdiler.
- I am nearly forty and still unmarried.
- Ben yaklaşık kırk yaşındayım ve hâlâ bekarım.
- Tom was a teacher for nearly thirty years.
- Tom yaklaşık otuz yıl öğretmenlik yaptı.
- He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.
- Nearly one billion people around the globe lack access to clean, safe water.
- Dünya çapında yaklaşık bir milyar insan temiz ve güvenli suya erişimden yoksun.
- Michelle endured nearly two dozen surgeries and extensive therapy and convalescence.
- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyat geçirdi ve kapsamlı terapi ve nekahat dönemine girdi.
- The race was watched by a crowd of nearly a quarter of a million people.
- Yarış yaklaşık çeyrek milyonluk bir kalabalık tarafından izlendi.
- Nearly 10,000 athletes live in the Olympic village.
- Olimpiyat köyünde yaklaşık 10.000 atlet yaşıyor.
- Sami was executed nearly six years later.
- Sami yaklaşık altı yıl sonra idam edildi.
- It's been nearly three years since Tom left.
- Tom gittikten bu yana yaklaşık üç yıl oldu.
- We've now been together for nearly three years.
- Şimdi yaklaşık üç yıldır birlikteyiz.
- Tom talked with Mary for nearly an hour.
- Tom yaklaşık bir saat Mary ile konuştu.
- Nearly 80 percent of the land is mountains.
- Arazinin yaklaşık %80'i dağlıktır.
- Alzheimer's disease affects nearly 50 million people around the world.
- Alzheimer hastalığı tüm dünyada yaklaşık 50 milyon insanı etkilemektedir.
- The war lasted nearly ten years.
- Savaş yaklaşık on yıl sürdü.
- The two nations have had no diplomatic relations for nearly three decades.
- İki ülke arasında yaklaşık otuz yıldır diplomatik ilişki bulunmuyordu.
- Tom spent nearly a decade in Boston.
- Tom, Boston'da yaklaşık on yıl geçirdi.
- I was kept waiting for nearly half an hour.
- Yaklaşık yarım saat bekletildim.
- Tom must be nearly thirty.
- Tom yaklaşık otuz olmalı.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
- Dünya nüfusu yılda yaklaşık 90 milyon kişi artıyor.
- This machine weighs nearly thirty tons.
- Bu makine yaklaşık otuz ton ağırlığında.
- The town is nearly fifteen kilometres from the village.
- Kasaba, köyden yaklaşık on beş kilometre uzaklıkta.
- The two nations agreed to restore diplomatic relations after a break of nearly three decades.
- İki ülke yaklaşık otuz yıllık bir aradan sonra diplomatik ilişkileri yeniden tesis etme konusunda anlaştı.
- At this very moment, nearly 10,000 Tweets are being sent.
- Şu anda yaklaşık 10.000 tweet gönderiliyor.
- Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde altmışının desteğini alacak duruma erişti.
- The island is nearly a mile across.
- Ada yaklaşık bir mil genişliğindedir.
- Michelle endured nearly two dozen surgeries and extensive therapy and convalescence.
- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyat geçirdi ve kapsamlı bir terapi ve nekahat döneminden geçti.
- Alzheimer's disease affects nearly 50 million people around the world.
- Alzheimer hastalığı dünya çapında yaklaşık 50 milyon insanı etkiliyor.
- The town is nearly fifteen kilometres from the village.
- Kasaba köyden yaklaşık on beş kilometre uzaklıktadır.
- Nearly three.
- Yaklaşık üç.
- Michelle endured nearly two dozen surgeries and extensive therapy and convalescence.
- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyat, kapsamlı tedavi ve iyileşme sürecinden geçmişti.
- I've been waiting here nearly three hours.
- Burada yaklaşık üç saattir bekliyorum.
- Tom played guitar for nearly an hour.
- Tom yaklaşık bir saat boyunca gitar çaldı.
- I am nearly forty and still not married.
- Ben yaklaşık kırk yaşındayım ve hâlâ evli değilim.
- Tom was a teacher for nearly thirty years.
- Tom yaklaşık otuz yıldır öğretmendi.
- Mary was a nurse for nearly thirty years.
- Mary yaklaşık otuz yıldır bir hemşireydi.
- Tom spent nearly a week in Boston.
- Tom Boston'da yaklaşık bir hafta geçirdi.
- Mary locked herself in the bathroom and cried for nearly an hour.
- Mary banyoda kendisini kilitledi ve yaklaşık bir saat ağladı.
- Tom is nearly thirty years old.
- Tom yaklaşık otuz yaşında.
- Nearly 10,000 athletes live in the Olympic village.
- Yaklaşık 10.000 sporcu, olimpiyat köyünde yaşıyor.
- The two nations have had no diplomatic relations for nearly three decades.
- İki ülkenin yaklaşık otuz yıldır diplomatik ilişkileri yoktu.
- Mary was a nurse for nearly thirty years.
- Mary yaklaşık otuz yıldır hemşireydi.
- Tom talked with Mary for nearly an hour.
- Tom, Mary ile yaklaşık bir saat konuştu.
- Mary was wrongly imprisoned for nearly 10 years.
- Mary haksız yere yaklaşık 10 yıl hapis yattı.
Show More (69)
|
3 |
nearly |
hemen hemen |
adv. |
|
- She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
- If you understand this one, then the others are nearly the same.
- Eğer bunu anlarsanız, diğerleri de hemen hemen aynıdır.
- Nearly everybody got here on time.
- Hemen hemen herkes buraya zamanında geldi.
Show More (1)
|
4 |
nearly |
yaklaşık olarak |
adv. |
|
- Turkey has occupied northern Cyprus since 1974, maintaining an army nearly 35 000 strong there.
- Türkiye, 1974'ten beri Kuzey Kıbrıs'ı işgal altında tutmakta ve yaklaşık olarak 35000 kişilik bir ordu bulundurmaktadır.
- Are we nearly there?
- Biz yaklaşık olarak orada mıyız?
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
- Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
Show More (0)
|
5 |
nearly |
az kaldı |
adv. |
|
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
- Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- Layla nearly died.
- Layla az kalsın ölüyordu.
- We nearly had an accident when the car brakes jammed.
- Arabanın frenleri tutmayınca az kalsın kaza yapıyorduk.
Show More (0)
|
6 |
nearly |
az daha |
adv. |
|
- Tom nearly broke his arm trying to do a bicycle kick.
- Tom röveşata denemesi yaparken az daha kolunu kırıyordu.
- A car nearly hit Tom.
- Tom'a az daha araba çarpıyordu.
Show More (-1)
|
7 |
nearly |
adeta |
adv. |
|
- Jules Verne's novels nearly gave the news from the future.
- Jules Verne'in romanları adeta gelecekten haberler vermiştir.
Show More (-2)
|