|
- There was nothing but mutual trust and respect between them.
- Aralarında karşılıklı güven ve saygıdan ötesi yoktu.
- It amounts to a mutual agreement on a form of social contract.
- Bu, bir tür sosyal sözleşme üzerinde karşılıklı bir anlaşma anlamına gelmektedir.
- The European Union is not simply about mutual economic progress.
- Avrupa Birliği sadece karşılıklı ekonomik ilerlemeden ibaret değildir.
- This is the issue of mutual recognition of decisions on criminal matters.
- Bu, cezai konulardaki kararların karşılıklı olarak tanınması meselesidir.
- The mutual violence defies all imagination.
- Karşılıklı şiddet tüm hayal gücüne meydan okuyor.
- Our proximity policy must be attractive, unlocking new prospects and bringing mutual benefits.
- Yakınlık politikamız cazip olmalı, yeni beklentilerin önünü açmalı ve karşılıklı fayda sağlamalıdır.
- This paragraph recommends that a process of mutual learning should be started.
- Bu paragraf, karşılıklı öğrenme sürecinin başlatılmasını tavsiye etmektedir.
- Fishermen must also be more involved in the work of scientists in order to establish mutual confidence.
- Karşılıklı güvenin tesis edilebilmesi için balıkçılar da bilim adamlarının çalışmalarına daha fazla dahil edilmelidir.
- This paragraph recommends that a process of mutual learning should be started.
- Bu paragraf karşılıklı öğrenme sürecinin başlatılmasını önermektedir.
- If we get it right, it should be a mutual benefit.
- Eğer doğru yaparsak bu karşılıklı bir fayda sağlayacaktır.
- The strengthening of our long-standing transatlantic relationship is to our mutual benefit.
- Uzun yıllara dayanan transatlantik ilişkimizin güçlendirilmesi karşılıklı yararımıza olacaktır.
- On the basis of mutual trust, we have withdrawn the amendments we tabled at first reading stage.
- Karşılıklı güven temelinde ilk okuma aşamasında sunduğumuz değişiklik önergelerini geri çektik.
- It is a process that requires external guidance, because mutual distrust is too entrenched.
- Bu, dışarıdan rehberlik gerektiren bir süreçtir çünkü karşılıklı güvensizlik çok köklüdür.
- What can the EU do about this constant mutual bloodletting on Russian territory?
- AB, Rusya topraklarındaki bu sürekli karşılıklı kan dökme konusunda ne yapabilir?
- Russia is particularly well-placed to get a foot in the door because of their mutual economic links.
- Karşılıklı ekonomik bağlar nedeniyle Rusya'nın kapıdan içeri adım atma konusunda özellikle iyi bir konumu var.
- The key to success in this area will also be mutual trust in independent, reliable and effective legal systems.
- Bu alanda başarının anahtarı da bağımsız, güvenilir ve etkin hukuk sistemlerine karşılıklı güven olacaktır.
- Why is there not mutual recognition of the same facts between a civil and a criminal case?
- Neden bir hukuk davası ile bir ceza davası arasında aynı olguların karşılıklı olarak tanınması söz konusu değil?
- We need to have recognised, guaranteed systems for mutual recognition of final examinations.
- Nihai sınavların karşılıklı olarak tanınması için tanınmış, garantili sistemlere ihtiyacımız var.
- It is confined simply to the mutual recognition of decisions already taken.
- Sadece halihazırda alınmış olan kararların karşılıklı olarak tanınması ile sınırlıdır.
- Promoting mutual cooperation can only benefit the universities.
- Karşılıklı iş birliğini teşvik etmek sadece üniversitelerin yararına olabilir.
- The issue of free movement of workers needs to be the subject of mutual consultations.
- İşçilerin serbest dolaşımı konusu, karşılıklı istişareler yoluyla ele alınmalıdır.
- A simpler, realistic approach to moving closer to Brussels would avoid mutual disappointment.
- Brüksel'e yakınlaşmaya yönelik daha basit ve gerçekçi bir yaklaşım karşılıklı hayal kırıklıklarını önleyecektir.
- Why is there not mutual recognition of the same facts between a civil and a criminal case?
- Neden bir hukuk davası ile bir ceza davası arasında aynı olgular karşılıklı olarak tanınmıyor?
- Integration is a mutual process that requires efforts on the part both of ourselves and of the future Member States.
- Entegrasyon, hem bizim hem de gelecekteki Üye Devletlerin çabalarını gerektiren karşılıklı bir süreçtir.
- For that reason its success requires mutual cooperation and trust.
- Bu nedenle başarısı karşılıklı işbirliği ve güven gerektirmektedir.
- It is therefore very important for them to maintain mutual contact and exchange information and experiences.
- Bu nedenle karşılıklı temasın sürdürülmesi ve bilgi ve deneyim alışverişinde bulunulması çok önemlidir.
- This is all about constructive mutual cooperation.
- Bu tamamen yapıcı karşılıklı işbirliği ile ilgilidir.
- That partnership requires mutual confidence and a change in the culture of communication.
- Bu ortaklık karşılıklı güven ve iletişim kültüründe bir değişim gerektirmektedir.
- For instance, mutual recognition of expulsion decisions is a key element.
- Örneğin, sınır dışı etme kararlarının karşılıklı olarak tanınması kilit bir unsurdur.
- We need to move away from mutual observation.
- Karşılıklı gözlemden uzaklaşmamız gerekiyor.
- Research and higher education have mutual benefits and are interconnected vessels.
- Araştırma ve yükseköğretimin karşılıklı faydaları vardır ve birbirlerine bağlı damarlardır.
- Prior mutual written agreement is necessary for the purposes of transparency.
- Şeffaflık amacıyla önceden karşılıklı yazılı mutabakat gereklidir.
- This is an essential pre-condition for creating the mutual trust indispensable for future membership.
- Bu, gelecekteki üyelik için vazgeçilmez olan karşılıklı güvenin yaratılması için temel bir ön koşuldur.
- Is that mutual solidarity not in this way undermined?
- Karşılıklı dayanışma bu şekilde zedelenmiş olmuyor mu?
- In this process it is a matter of priority to foster mutual knowledge and cultural ties between peoples.
- Bu süreçte halklar arasında karşılıklı bilgi ve kültürel bağların geliştirilmesi öncelikli bir konudur.
- There is only a vague mandate to draw up, sometime or other, an agreement on mutual judicial assistance.
- Sadece şu ya da bu şekilde karşılıklı adli yardımlaşmaya ilişkin bir anlaşma hazırlanması yönünde muğlak bir yetki var.
- Promoting mutual cooperation can only benefit the universities.
- Karşılıklı işbirliğini teşvik etmek sadece üniversitelerin yararına olabilir.
- If we get it right, it should be a mutual benefit.
- Eğer doğru yaparsak, bu karşılıklı bir fayda sağlayacaktır.
- The strengthening of our long-standing transatlantic relationship is to our mutual benefit.
- Uzun yıllara dayanan transatlantik ilişkimizin güçlenmesi karşılıklı yararımıza olacaktır.
- This mutual recognition of each other's legislation is a flexible means of avoiding overregulation.
- Birbirlerinin mevzuatını karşılıklı olarak tanıma, aşırı düzenlemeden kaçınmanın esnek bir yoludur.
- This is extremely important, for the mutual benefits are very great.
- Bu son derece önemli, çünkü karşılıklı faydalar çok büyük.
- It is therefore very important for them to maintain mutual contact and exchange information and experiences.
- Bu nedenle karşılıklı teması sürdürmeleri ve bilgi ve deneyim alışverişinde bulunmaları çok önemlidir.
- A European multinational border police would be a sensible way of cultivating mutual solidarity here.
- Avrupa'nın çok uluslu bir sınır polisi, karşılıklı dayanışmayı geliştirmenin mantıklı bir yolu olacaktır.
- Next, there must be a sign that the interest is mutual.
- Sonra, ilginin karşılıklı olduğuna dair bir işaret olmalı.
- The attraction was mutual.
- Aralarındaki çekim karşılıklıydı.
- I love her, but the feeling is not mutual.
- Onu seviyorum ama duygularımız karşılıklı değil.
- We solved the problem by mutual concessions.
- Karşılıklı tavizlerle sorunu çözdük.
- Let us enrich ourselves with our mutual differences.
- Karşılıklı farklılıklarımızla kendimizi zenginleştirelim.
- It will be to our mutual benefit to carry out the plan.
- Bu planı gerçekleştirmek karşılıklı olarak yararımıza olacaktır.
- The attraction was mutual.
- Karşılıklı bir çekim vardı.
- This problem arose from the mutual misunderstanding.
- Bu sorun, karşılıklı yanlış anlama nedeniyle ortaya çıktı.
- The feeling's mutual.
- Hislerimiz karşılıklı.
- The feeling was mutual.
- Hisler karşılıklıydı.
- The admiration is mutual.
- Hayranlık karşılıklı.
- The feeling was mutual.
- Duygu karşılıklıydı.
- The feeling is mutual.
- Hislerimiz karşılıklı.
- I don't like unrequited love; I want our love to be mutual.
- Karşılıksız aşktan hoşlanmam; aşkımızın karşılıklı olmasını isterim.
- It was a mutual decision.
- Bu karşılıklı bir karardı.
- Make no mistake, the feeling is mutual.
- Hata yapma, duygu karşılıklıdır.
- I don't like unrequited love; I want our love to be mutual.
- Karşılıksız aşkı sevmiyorum; aşkımızın karşılıklı olmasını istiyorum.
- You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
- Benimle aynı fikirde olmayabilir ve beni sorgulayabilirsiniz ama unutmayın, hislerimiz karşılıklı.
- The feeling is probably mutual.
- Muhtemelen hislerimiz karşılıklı.
- Tom loves Mary, but the feeling is not mutual.
- Tom, Mary'yi seviyor ama bu duygu karşılıklı değil.
- Mutual steps have to be taken.
- Karşılıklı adımlar atmak gerekmektedir.
- This problem arose from the mutual misunderstanding.
- Bu sorun karşılıklı yanlış anlamadan kaynaklanıyor.
- Friendship requires mutual trust.
- Arkadaşlık karşılıklı güven gerektirir.
- The feeling is mutual.
- Duygu karşılıklıdır.
- To maintain a friendship, there must be mutual affection.
- Bir arkadaşlığı sürdürmek için karşılıklı sevgi olmalıdır.
- To maintain a friendship, there must be mutual affection.
- Bir arkadaşlığı sürdürmek için, karşılıklı sevgi olmalı.
- To maintain a friendship, there must be mutual affection.
- Bir arkadaşlığı sürdürmek için, karşılıklı sevgi olması gerekir.
- Friendship requires mutual trust.
- Dostluk karşılıklı güven gerektirir.
- To maintain a friendship, there must be mutual affection.
- Arkadaşlığı sürdürmek için karşılıklı sevgi olmalı.
- Make no mistake, the feeling is mutual.
- Hata yapma, hislerimiz karşılıklı.
- Mutual steps have to be taken.
- Karşılıklı adımlar atılması gerekiyor.
- They want to talk to you about areas of mutual interest.
- Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.
Show More (72)
|
|
- It is a small Group of high-level representatives from Member States, industry, mutual health funds and patients.
- Üye Devletler, endüstri, ortak sağlık fonları ve hastaların üst düzey temsilcilerinden oluşan küçük bir Grup.
- This strict control must remain because we have a mutual interest in it.
- Bu sıkı kontrol devam etmeli çünkü bunda ortak çıkarlarımız var.
- It is in our mutual interest that this process should be accelerated.
- Bu sürecin hızlandırılması hepimizin ortak menfaatinedir.
- We have a mutual desire to see the necessary revision of the regulation within this legislature.
- Bu yasama organı içerisinde yönetmeliğin gerekli revizyonunu görmek konusunda ortak bir arzumuz var.
- We need to work together to find a solution to our mutual problem.
- Ortak sorunumuza bir çözüm bulmak için birlikte çalışmalıyız.
- They want to talk to you about areas of mutual interest.
- Sizinle ortak ilgi alanları hakkında konuşmak istiyorlar.
- We met in Boston through a mutual friend.
- Biz ortak bir arkadaş aracılığıyla Boston'da buluştuk.
- It was a mutual decision.
- Bu ortak bir karardı.
- I've asked you here to discuss a mutual problem.
- Seni buraya ortak bir sorunu konuşmak için çağırdım.
- We met through a mutual friend in Boston.
- Biz ortak bir arkadaş aracılığıyla Boston'da tanıştık.
- We met through a mutual friend in Boston.
- Boston'da ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştık.
- In my senior year of college, I met Tom through a mutual friend.
- Üniversite son sınıfta, ortak bir arkadaşımız aracılığıyla Tom'la tanıştım.
- It will be to our mutual benefit to carry out the plan.
- Planı uygulamak ortak yararımıza olacaktır.
- Find mutual interests, and you will get along with each other.
- Ortak ilgi alanları bulun ki birbirinizle iyi geçinesiniz.
- In my senior year of college, I met Tom through a mutual friend.
- Üniversitedeki son yılımda, ortak bir arkadaş aracılığıyla Tom'la tanıştım.
- We have a mutual friend.
- Ortak bir arkadaşımız var.
- We met in Boston through a mutual friend.
- Boston'da ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştık.
Show More (14)
|