level - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
level düzey n.
  • The problems with framework legislation at European level are clear when one looks at Sweden.
  • İsveç'e bakıldığında Avrupa düzeyinde çerçeve mevzuatla ilgili sorunlar açıkça görülmektedir.
  • Similarly, there must be an end to the inconsistent behaviour of the Commission at international level.
  • Benzer şekilde Komisyon'un uluslararası düzeydeki tutarsız davranışlarına da bir son verilmelidir.
  • But I am not aware of anything happening at the Council level here.
  • Ancak burada Konsey düzeyinde herhangi bir şey olduğundan haberdar değilim.
Show More (557)
level seviye n.
  • The facts show that there is no connection between tax levels and employment.
  • Gerçekler vergi seviyeleri ile istihdam arasında bir bağlantı olmadığını göstermektedir.
  • The crucial factors must be safety and limiting noise levels, not competitiveness.
  • Kritik faktörler rekabetçilik değil, güvenlik ve gürültü seviyelerinin sınırlandırılması olmalıdır.
  • Parliament has also asked for slightly lower noise levels, to be measured.
  • Parlamento ayrıca gürültü seviyelerinin de biraz daha düşük olmasını talep etmiştir.
Show More (301)
level eşit adj.
  • These conditions are therefore virtually indispensable if we are to establish a level playing field.
  • Dolayısıyla, eşit bir oyun alanı oluşturmak istiyorsak bu koşullar neredeyse vazgeçilmezdir.
  • Hence the opt-in/opt-out system as regards the level playing field.
  • Dolayısıyla, eşit oyun alanı ile ilgili olarak opt-in/opt-out sistemi.
  • I believe in a level playing field for the various actors and institutions.
  • Çeşitli aktörler ve kurumlar için eşit bir oyun alanına inanıyorum.
Show More (16)
level kademe n.
  • The effective allocation of the Funds requires the cooperation of all levels of European government.
  • Fonların etkin bir şekilde tahsisi, Avrupa hükümetlerinin tüm kademelerinin işbirliğini gerektirmektedir.
  • We do not want to increase the number of tax levels in society for our citizens.
  • Vatandaşlarımız için toplumdaki vergi kademelerinin sayısını artırmak istemiyoruz.
  • We know how the private sector is going to be involved, but how will different levels of government be involved?
  • Özel sektörün nasıl dahil olacağını biliyoruz, ancak hükümetin farklı kademeleri nasıl dahil olacak?
Show More (1)
level yöneltmek v.
  • Is this harsh criticism levelled by Turkey at Europe justified?
  • Türkiye'nin Avrupa'ya yönelttiği bu sert eleştiriler haklı mı?
  • Instead, the resolution levels the bulk of its criticism at Iraq and bemoans the tension with the US.
  • Bunun yerine karar, eleştirilerinin büyük kısmını Irak'a yöneltmekte ve ABD ile yaşanan gerginlikten yakınmaktadır.
Show More (-1)
level düzleştirmek v.
  • They are now leveling the road with a bulldozer.
  • Şimdi bir buldozerle yolu düzleştiriyorlar.
  • The road roller is levelling the street.
  • Yol silindiri caddeyi düzleştiriyor.
Show More (-1)
level tesviye etmek v.
  • They are now leveling the road with a bulldozer.
  • Onlar şimdi bir buldozer ile yol tesviye ediyor.
Show More (-2)
level derece n.
  • Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
  • Aşırı avlanma nedeniyle bazı balık stokları tehlikeli derecede azaldı.
Show More (-2)
level aynı seviyede adv.
  • The top of this tree is level with the fence.
  • Bu ağacın tepesi çitle aynı seviyede.
Show More (-2)
level değer n.
  • Your blood glucose levels are too high.
  • Kan şekeri değerlerin çok yüksek.
Show More (-2)