|
- What do we do with Islamic preachers who preach hatred and violence?
- Nefret ve şiddet vaaz eden İslami vaizlere ne yapacağız?
- Then, however, the extremes on both sides saw another chance to sow the seeds of hatred.
- Ancak daha sonra her iki taraftaki aşırı uçlar nefret tohumları ekmek için yeni bir fırsat gördüler.
- These intolerable actions only serve to increase the hatred and feelings of vengeance.
- Bu tahammül edilemez eylemler sadece nefret ve intikam duygularının artmasına hizmet etmektedir.
- Prior to the birth of the EEC in 1957, Europe was bedevilled by hatred and division.
- 1957'de AET'nin doğuşundan önce Avrupa, nefret ve bölünmüşlüğün pençesindeydi.
- What do we do with Islamic preachers who preach hatred and violence?
- Nefret ve şiddet vaaz eden İslami vaizleri ne yapacağız?
- This is a staggering level of violence and hatred by any standards.
- Bu, herhangi bir standarda göre şaşırtıcı düzeyde bir şiddet ve nefrettir.
- It is a tragedy for Israel too, because it will simply lead to more hatred and revulsion.
- Bu İsrail için de bir trajedidir çünkü daha fazla nefret ve tiksintiye yol açacaktır.
- It is a consequence of his policies, his prejudices and his hatred of Yasser Arafat.
- Bu onun politikalarının, önyargılarının ve Yaser Arafat'a duyduğu nefretin bir sonucudur.
- The hatred between Sharon and Arafat is bitter and long-standing.
- Sharon ve Arafat arasındaki nefret acı ve uzun süredir devam ediyor.
- Even as we weep, we know that this is not a time for hatred and revenge.
- Ağlarken bile bunun nefret ve intikam zamanı olmadığını biliyoruz.
- What Chris Patten has just told us is a justification for teaching that instils hatred and martyrdom.
- Chris Patten'in az önce bize söylediği şey, nefret ve şehitlik aşılayan öğretiler için bir gerekçedir.
- Then, however, the extremes on both sides saw another chance to sow the seeds of hatred.
- Ancak daha sonra, her iki taraftaki aşırı uçlar nefret tohumları ekmek için yeni bir fırsat gördüler.
- Furthermore, he has fed the hatreds that have resulted in the escalation of anti-Semitic activity which I deplore.
- Bunun da ötesinde, nefretle karşıladığım antisemitik faaliyetlerin artmasına neden olan nefretleri beslemiştir.
- Families must be able to raise their children in societies free from hatred, violence, bloodshed and fear.
- Aileler çocuklarını nefret, şiddet, kan dökme ve korkudan arınmış toplumlarda yetiştirebilmelidir.
- It is a tragedy for Israel too, because it will simply lead to more hatred and revulsion.
- Bu aynı zamanda İsrail için de bir trajedi çünkü sadece daha fazla nefret ve iğrençliğe yol açacak.
- This led to hatred of one another between the two religions.
- Bu durum iki din arasında birbirlerine karşı nefrete yol açtı.
- Sami started getting a strong hatred for Muslims.
- Sami Müslümanlara karşı güçlü bir nefret duymaya başladı.
- She felt something between love and hatred.
- Aşk ve nefret arasında bir şey hissetti.
- Tom looked at Mary with hatred.
- Tom, Mary'ye nefretle baktı.
- Humans have hatred in their hearts.
- İnsanların kalplerinde nefret vardır.
- Tom and Mary stared at each other with hatred.
- Tom ve Mary birbirlerine nefretle baktılar.
- She looked at him with hatred.
- Ona nefretle baktı.
- Say no to hatred and violence.
- Nefret ve şiddete hayır de.
- His entire life and worldview is based on hatred.
- Onun tüm hayatı ve dünya görüşü nefrete dayanıyor.
- She felt something between love and hatred.
- Sevgi ve nefret arasında bir şey hissediyor.
- Tom looked at Mary with hatred.
- Tom, Mary'e nefretle baktı.
- Hatred breeds hatred.
- Nefret nefreti doğurur.
- I don't know what hatred means.
- Nefretin ne anlama geldiğini bilmiyorum.
- Say no to hatred and violence.
- Nefrete ve şiddete hayır deyin.
- She looked at him with hatred.
- Ona nefretle bakıyordu.
- Hatred is our enemy.
- Nefret bizim düşmanımızdır.
- You're blinded by your hatred.
- Nefretin tarafından kör edildin.
- Hatred is the winter of the heart.
- Nefret kalbin kışıdır.
- There was hatred between us then.
- O zaman aramızda nefret vardı.
- We're watching the rise of a dangerous form of separatism based on racist hatred and Islamophobia.
- Irkçı nefret ve İslamofobiye dayalı tehlikeli bir ayrılıkçılık biçiminin yükselişini izliyoruz.
- There was hatred between us then.
- O zamanlar aramızda nefret vardı.
- His entire life and worldview is based on hatred.
- Tüm hayatı ve dünya görüşü nefret üzerine kurulu.
- She stared at him with hatred.
- Ona nefretle baktı.
- Jim had a visceral hatred for Muslims.
- Jim'in Müslümanlara karşı iliklerine kadar işlemiş bir nefreti var.
- Jim had a visceral hatred for Muslims.
- Jim'in Müslümanlara karşı içgüdüsel bir nefreti vardı.
- He stared at her with hatred.
- O nefret ile ona baktı.
- I don't know what hatred means.
- Nefretin ne demek olduğunu bilmiyorum.
- You're blinded by your hatred.
- Nefretin gözünü kör etmiş.
- He stared at her with hatred.
- Ona nefretle baktı.
Show More (41)
|