flat - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
flat daire n.
  • Our new flat has underfloor heating.
  • Yeni dairemizde yerden ısıtma var.
  • Those who have a holiday flat or even a holiday home are affected by this.
  • Yazlık dairesi ve hatta yazlık evi olanlar bile bu durumdan etkilenmektedir.
  • When we were there the other night, 12 Palestinians were evicted from 12 flats in the middle of the city.
  • Geçen gece biz oradayken 12 Filistinli şehrin ortasındaki 12 daireden tahliye edildi.
Show More (69)
flat düz adj.
  • In ancient times, people thought the world was flat.
  • Kadim zamanlarda insanlar dünyanın düz olduğunu zannediyordu.
  • People once believed the world was flat.
  • Bir zamanlar insanlar dünyanın düz olduğuna inanırdı.
  • If the Earth were flat, cats would have knocked everything off it by now.
  • Dünya düz olsaydı, kediler şimdiye kadar her şeyi üzerinden atmış olurdu.
Show More (65)
flat lastik patlağı n.
  • It looks like we've got a flat tire.
  • Görünüşe göre lastiğimiz patlamış.
  • My bicycle has a flat tire.
  • Bisikletimin lastiği patladı.
  • Tom had to walk to school today because his bicycle had a flat tire.
  • Tom bugün okula yürüyerek gitmek zorunda kaldı çünkü bisikletinin lastiği patlamıştı.
Show More (22)
flat patlak adj.
  • I have to push my bike because one of the tyres is flat.
  • Lastiklerden biri patlak olduğu için bisikletimi itmek zorundayım.
  • One tire looks a little flat.
  • Lastiklerden biri biraz patlak gibi.
  • My car has a flat tire.
  • Arabamın patlak bir lastiği var.
Show More (7)
flat apartman dairesi n.
  • Are there two bathrooms in the flat?
  • Apartman dairesinde iki banyo var mıdır?
  • Has the flat got three bedrooms?
  • Apartman dairesinin üç yatak odası var mı?
  • He lives in a flat.
  • O bir apartman dairesinde yaşıyor.
Show More (6)
flat sabit adj.
  • They are asking me to pay a flat rate for limited Internet access.
  • Sınırlı internet erişimi için benden sabit bir ücret ödememi istiyorlar.
  • In addition, a separate flat-rate aid for hazelnuts was introduced in 1997.
  • Buna ek olarak, 1997 yılında fındık için ayrı bir sabit oranlı yardım getirilmiştir.
  • This is known as the FRIACO principle, which means Flat Rate Internet Access Call Origination.
  • Bu, FRIACO prensibi olarak bilinir ve Sabit Ücretli İnternet Erişimi Çağrı Başlangıcı anlamına gelir.
Show More (3)
flat havası inmiş adj.
  • One of your tyres is flat.
  • Tekerlerinden birinin havası inmiş.
  • Your left rear tire is flat.
  • Sol arka lastiğinin havası inmiş.
  • One of your tires is flat.
  • Tekerlerinden birinin havası inmiş.
Show More (0)
flat sırtüstü adv.
  • The patient is lying flat on her back.
  • Hasta sırtüstü uzanıyor.
  • I was flat on my back for a week with a terrible cold.
  • Korkunç bir soğuk algınlığıyla bir hafta boyunca sırtüstü yattım.
  • The patient is lying flat on her back.
  • Hasta sırtüstü yatıyor.
Show More (0)
flat bitmiş (pil) adj.
  • Your car won't start if it has a flat battery.
  • Aküsü bitmişse, arabanız çalışmaz.
  • My battery is flat.
  • Şarjım bitti.
Show More (-1)
flat durgun adj.
  • We have experienced flat sales in the last couple of months.
  • Son birkaç aydır satışlarımız durgun.
  • Jane spent a very flat weekend.
  • Jane, durgun bir hafta sonu geçirdi.
Show More (-1)
flat tekdüze adj.
  • The band was flat for most of the concert.
  • Grup, konserin çoğunda tekdüzeydi.
Show More (-2)
flat donuk adj.
  • He gave the shocking news with an uninterested flat voice.
  • Şok eden haberi kayıtsız ve donuk bir sesle verdi.
Show More (-2)
flat patlak lastik n.
  • She pulled over to take care of a flat.
  • Patlak lastiği değiştirmek için kenara çekti.
Show More (-2)
flat soluk (ışık) adj.
  • Flat lighting is a characteristic of all his paintings.
  • Soluk ışıklandırma onun tüm resimlerinin karakteristik özelliğidir.
Show More (-2)
flat bemol n.
  • Any musical note can be a sharp or a flat.
  • Herhangi bir müzik notası diyez ya da bemol olabilir.
Show More (-2)
flat monoton adv.
  • His tendency to sing flat was the reason they fired him from the choir.
  • Onu korodan monoton şarkı söyleme huyu yüzünden atmışlar.
Show More (-2)
flat (lastik) patlak adj.
  • She had to pull over; her tire was flat.
  • Kenara çekmek zorunda kaldı, lastiği patlamıştı.
Show More (-2)
flat yavan adj.
  • We sent back the beer; it tasted flat.
  • Birayı geri gönderdik, tadı yavandı.
Show More (-2)
flat (sırt) üstü adv.
  • She laid flat on her back, looking at the clouds pass by.
  • Sırt üstü uzanmış, bulutların geçişini izliyordu.
Show More (-2)
flat kabarmamış adj.
  • The bread I baked came out flat, so I think it needed more time to raise.
  • Pişirdiğim ekmek kabarmamıştı, sanırım kabarması için biraz daha zaman lazımdı.
Show More (-2)
flat (müzik) bemol adj.
  • The vocalist misread the b flat note on the sheet.
  • Vokalist sayfadaki bemol notasını yanlış okudu.
Show More (-2)
flat düz (ayakkabı) adj.
  • I'm wearing high heels, but I have a pair of flat shoes with me, just in case.
  • Yüksek topuklu ayakkabı giydim ama her ihtimale karşı yanımda bir çift düz ayakkabı var.
Show More (-2)
flat düz olarak adv.
  • In the past the world was thought to be flat.
  • Geçmişte dünya düz olarak düşünüldu.
Show More (-2)
flat yassı adj.
  • Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
  • Çatal ve yemek çubuklarından önce insanlar yemeklerini genellikle bir parça yassı ekmekle yerlerdi.
Show More (-2)
flat kat n.
  • Do you have a flat or a house?
  • Bir katınız mı yoksa bir eviniz mi var?
Show More (-2)
flat (pil) bitik adj.
  • My battery is flat.
  • Bataryam bitik.
Show More (-2)
flat kesin adj.
  • He gave a flat refusal.
  • Kesin bir ret cevabı verdi.
Show More (-2)
flat inik adj.
  • My bicycle has a flat tire.
  • Benim bisikletimin lastiği inik.
Show More (-2)