| 1 |
fill |
doldurmak |
v. |
|
- There was a time when the Soviet Union wanted to fill the Aral Sea with water from rivers which flow to the North Pole.
- Bir zamanlar Sovyetler Birliği Aral Denizini Kuzey Kutbuna akan nehirlerden gelen suyla doldurmak istiyordu.
- The way in which this is done, however, fills us with disgust.
- Ancak bunun yapılış şekli bizi tiksintiyle dolduruyor.
- The only thing left to do is fill them up with petrol.
- Yapılacak tek şey onlara benzin doldurmaktır.
- There is also a need to fill gaps and provide solutions to real problems experienced by our citizens.
- Boşlukların doldurulması ve vatandaşlarımızın yaşadığı gerçek sorunlara çözüm getirilmesi de gerekmektedir.
- With the full support of the Commission, Parliament and the Council are currently endeavouring to fill this gap.
- Komisyon'un tam desteği ile Parlamento ve Konsey şu anda bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır.
- We should try to fill this gap now – for better or worse.
- Bu boşluğu şimdi doldurmaya çalışmalıyız - iyi ya da kötü.
- Yet how can the gulf between political rhetoric and reality be filled?
- Siyasi retorik ile gerçeklik arasındaki uçurum nasıl doldurulabilir?
- It is currently legal to fill chickens with water.
- Şu anda tavukları suyla doldurmak yasal.
- We really do have to change the nature of these relationships and fill them with new life over and over again.
- Gerçekten de bu ilişkilerin doğasını değiştirmek ve onları tekrar tekrar yeni bir hayatla doldurmak zorundayız.
- We need a regulation on detergents to fill this sector-specific limitation in the horizontal legislation.
- Yatay mevzuattaki sektöre özgü bu sınırlamayı doldurmak için deterjanlara ilişkin bir düzenlemeye ihtiyacımız var.
- It is important to fill the cultural vacuum between our two regions.
- İki bölgemiz arasındaki kültürel boşluğu doldurmak önemlidir.
- We have filled all five positions for Quaestor.
- Quaestor için beş pozisyonun tamamını doldurduk.
- If Sabena cannot fill those slots then others should be allowed to use them.
- Sabena bu boşlukları dolduramazsa başkalarının kullanmasına izin verilmelidir.
- The easiest way to fill that hole is to get this business sorted out as quickly as possible.
- Bu boşluğu doldurmanın en kolay yolu, bu işi mümkün olduğunca çabuk halletmektir.
- I could quite easily go on like this for a while and fill my 3 minutes very quickly.
- Bu şekilde bir süre daha devam edebilir ve 3 dakikamı çok hızlı bir şekilde doldurabilirdim.
- We really do have to change the nature of these relationships and fill them with new life over and over again.
- Gerçekten de bu ilişkilerin doğasını değiştirmemiz ve onları tekrar tekrar yeni bir hayatla doldurmamız gerekiyor.
- We must work on a system which fills consumers with confidence.
- Tüketicileri güvenle dolduracak bir sistem üzerinde çalışmalıyız.
- With the full support of the Commission, Parliament and the Council are currently endeavouring to fill this gap.
- Komisyon, Parlamento ve Konsey'in tam desteğiyle şu anda bu boşluğu doldurmaya çalışıyorlar.
- We can now fill quite a bookshelf with the successes and also the problems.
- Artık başarılarla ve aynı zamanda sorunlarla dolu bir kitaplık doldurabiliriz.
- The only thing left to do is fill them up with petrol.
- Geriye kalan tek şey benzin doldurmak.
- I could quite easily go on like this for a while and fill my 3 minutes very quickly.
- Bu şekilde bir süre daha devam edebilir ve 3 dakikamı çok hızlı bir şekilde doldurabilirim.
- The load of despair disappeared from his mind, and the peace of forgiveness filled his spirit.
- Umutsuzluğun yükü zihninden kayboldu ve bağışlamanın huzuru ruhunu doldurdu.
- The load of despair disappeared from his mind, and the peace of forgiveness filled his spirit.
- Çaresizliğin yükü, zihninden kayboldu ve bağışlanmanın verdiği esenlik ruhunu doldurdu.
- Should I fill it in now?
- Onu şimdi doldurmalı mıyım?
- Don't forget to fill the tank with gasoline.
- Depoyu benzinle doldurmayı unutma.
- I fill my pockets with candy when I go to see the kids.
- Ben çocukları görmeye gittiğimde ceplerimi şekerleme ile doldururum.
- Tom filled the kettle with water and put it on the stove.
- Tom çaydanlığa su doldurdu ve ocağın üzerine koydu.
- I filled the glass.
- Bardağı doldurdum.
- Tom filled the pot with water.
- Tom tencereye su doldurdu.
- Fill the bottle with oil, please.
- Şişeyi yağla doldurun lütfen.
- I filled both glasses with wine.
- İki kadehi de şarapla doldurdum.
- Tom filled the vase with water.
- Tom vazoyu suyla doldurdu.
- Bob filled the teapot with water.
- Bob çaydanlığa su doldurdu.
- Baklava are sweet pastries made from layers of filo dough filled with chopped nuts.
- Baklava, kıyılmış fındıkla doldurulmuş yufka katmanlarından yapılan tatlı hamur işleridir.
- I've filled the glass.
- Kadehi doldurdum.
- Tom filled the glass with water.
- Tom bardağı suyla doldurdu.
- Can you fill this form?
- Bu formu doldurabilir misin?
- Bob filled the pot with water.
- Bob tencereye su doldurdu.
- I've filled a glass.
- Ben bir kadeh doldurdum.
- She filled the glass with wine.
- Bardağı şarapla doldurdu.
- Tom filled the box with apples.
- Tom kutuyu elmalarla doldurdu.
- And the earth was corrupted before God, and was filled with iniquity.
- Yeryüzü Tanrı'nın önünde bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu.
- Tom filled the holes with sawdust.
- Tom delikleri talaşla doldurdu.
- Tom filled the bottle with water.
- Tom şişeyi suyla doldurdu.
- An eerie silence filled the air with despair.
- Ürkütücü bir sessizlik havayı umutsuzlukla dolduruyordu.
- Tom filled the balloons with helium.
- Tom balonları helyumla doldurdu.
- I've filled the glass.
- Ben bardağı doldurdum.
- He filled the vase with water.
- Vazoyu suyla doldurdu.
- But increase you and multiply, and go upon the earth and fill it.
- Ama siz çoğalıp çoğalın, yeryüzüne dağılın ve onu doldurun.
- I fill my pockets with candy when I go to see the kids.
- Çocukları görmeye gittiğimde ceplerimi şekerle dolduruyorum.
- Tom filled the wheelbarrow with sand.
- Tom el arabasını kumla doldurdu.
- And the earth was corrupted before God, and was filled with iniquity.
- Tanrı'nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu.
- Tom filled the room with cardboard boxes.
- Tom odayı karton kutularla doldurdu.
- Laughter filled the room.
- Kahkaha odayı doldurdu.
- Can you please replace all the liquor bottles that you've filled with water or tea?
- Su veya çayla doldurduğunuz tüm içki şişelerini yerine koyabilir misiniz?
- The smell of roses filled the room.
- Güllerin kokusu, odayı doldurdu.
- Tom filled his glass with cold water.
- Tom bardağını soğuk suyla doldurdu.
- She filled this vase with water.
- Bu vazoyu suyla doldurdu.
- Can I get this prescription filled?
- Bu reçeteyi doldurtabilir miyim?
- I am filling this bottle with oil.
- Bu şişeyi yağ ile dolduruyorum.
- Have you finished filling?
- Doldurmayı bitirdin mi?
- I filled a vase with water.
- Bir vazoyu suyla doldurdum.
- He filled the vase with water.
- O, vazoyu suyla doldurdu.
- Tom filled the empty glass with ice.
- Tom boş bardağı buzla doldurdu.
- Tom filled both bottles with water.
- Tom her iki şişeyi de suyla doldurdu.
- I filled a glass.
- Ben bir bardak doldurdum.
- You must fill the blanks in with a pen.
- Bir dolma kalemle boşlukları doldurmalısın.
- Tom filled his glass with wine.
- Tom bardağını şarapla doldurdu.
- Bob filled the teapot with water.
- Bob çaydanlığı suyla doldurdu.
- He filled the glasses with wine.
- Bardakları şarapla doldurdu.
- Fill the bucket up with sand.
- Kovayı kumla doldur.
- I filled a glass.
- Bir kadeh doldurdum.
- Fill the bucket with water.
- Kovayı su ile doldurun.
- Please fill the teapot with boiling water.
- Lütfen çaydanlığa kaynar su doldurun.
- They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
- He filled the bucket with water.
- O, kovayı suyla doldurdu.
- I filled the cup.
- Fincanı doldurdum.
- The waiter filled our glasses to the brim.
- Garson bardaklarımızı ağzına kadar doldurdu.
- Tom filled the balloon with helium.
- Tom balonu helyum ile doldurdu.
- He filled the glass with wine.
- Kadehi şarapla doldurdu.
- The boy filled his bag with clothes.
- Çocuk çantasını kıyafetlerle doldurdu.
- Please fill this bucket with water.
- Lütfen bu kovayı suyla doldurun.
- We've got to fill this hole with something.
- Bu çukuru bir şeyle doldurmak zorundayız.
- Tom filled the balloon with helium.
- Tom balonu helyumla doldurdu.
- I am filling this bottle with oil.
- Bu şişeyi yağla dolduruyorum.
- Tears filled Mary's eyes.
- Gözyaşları Mary'nin gözlerini doldurdu.
- Fill the pot with water.
- Tencereyi suyla doldurun.
- You are ready to fill your head with new ideas.
- Başınızı yeni fikirlerle doldurmaya hazırsınız.
- Please fill this water bottle.
- Lütfen bu su şişesini doldurun.
- Fill the glass to the brim.
- Bardağı ağzına kadar doldur.
- Tear gas filled the room.
- Göz yaşartıcı gaz odayı doldurdu.
- Fill the tires with air.
- Lastikleri havayla doldur.
Show More (89)
|
| 2 |
fill |
dolmak |
v. |
|
- The world will fill with peace and contentment, and combat and fighting, warfare and attacks, will disappear.
- Yeryüzü sulh ve selametle dolacak; mücadele ve kavga, harp ve saldırılar ortadan kalkacak.
- The world will fill with peace and contentment, and combat and fighting, warfare and attacks, will disappear.
- Dünya barış ve hoşnutlukla dolacak, kavga ve dövüş, savaş ve saldırılar ortadan kalkacaktır.
- The world will fill with peace and contentment, and combat and fighting, warfare and attacks, will disappear.
- Dünya barış ve huzurla dolacak, kavga ve dövüş, savaş ve saldırılar ortadan kalkacaktır.
- My heart was filled with joy.
- Kalbim sevinçle doldu.
- Drop by drop, the lake fills.
- Damla damla göl doluyor.
- Tom's eyes filled with tears.
- Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doldu.
Show More (3)
|
| 3 |
fill |
doyurmak |
v. |
|
- There is no doubt some truth in that, but trade does not fill stomachs.
- Şüphesiz bunda doğruluk payı var ama ticaret karın doyurmuyor.
Show More (-2)
|
| 4 |
fill |
şişirmek |
v. |
|
- Fill the tires with air.
- Lastikleri hava ile şişiriniz.
Show More (-2)
|
