eliminate - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
eliminate ortadan kaldırmak v.
  • Smartphones eliminated the need for compact cameras.
  • Akıllı telefonlar kompakt fotoğraf makinelerine olan ihtiyacı ortadan kaldırdı.
  • The Sultan eliminated his elder brother.
  • Padişah ağabeyini ortadan kaldırdı.
  • Let us not panic and introduce legislation which eliminates the principles of a state governed by law.
  • Paniğe kapılıp hukuk devleti ilkelerini ortadan kaldıran yasalar çıkarmayalım.
Show More (59)
eliminate yok etmek v.
  • For example, the smallest disruption in the balance of heat or cold could eliminate everything.
  • Mesela, sıcaklık ve soğukluk dengesindeki ufacık bir aksama her şeyi yok edebilir.
  • If mankind doesn't take care of the environment, the environment may eliminate mankind.
  • İnsanoğlu çevreye dikkat etmezse çevre insanoğlunu yok edebilir.
  • If mankind doesn't take care of the environment, the environment may eliminate mankind.
  • Eğer insanlık çevreye dikkat etmezse, çevre insanlığı yok edebilir.
Show More (7)
eliminate gidermek v.
  • These steps must be based on a new UN resolution and must concentrate on eliminating any problems encountered.
  • Bu adımlar yeni bir BM kararına dayanmalı ve karşılaşılan sorunların giderilmesine odaklanmalıdır.
  • It is true that egg- or fish-based glues are used to eliminate suspensions in wine during production.
  • Üretim sırasında şaraptaki süspansiyonları gidermek için yumurta veya balık bazlı tutkalların kullanıldığı doğrudur.
  • We will only be able to eliminate this lack of knowledge if we have clear test data at our disposal.
  • Bu bilgi eksikliğini ancak elimizde net test verileri olursa giderebiliriz.
Show More (0)
eliminate elemek v.
  • The Council has already eliminated one proposal.
  • Konsey şimdiden bir teklifi eledi.
  • We've already eliminated half the possibilities.
  • İhtimallerin yarısını eledik bile.
  • We've already eliminated half the possibilities.
  • Olasılıkların yarısını çoktan eledik.
Show More (0)
eliminate çıkarmak v.
  • That would give us an opportunity to actually eliminate malaria as a disease.
  • Bu bize sıtmayı gerçekten bir hastalık olmaktan çıkarma olanağı verecektir.
  • Tom hasn't yet been eliminated as a suspect.
  • Tom henüz şüpheli olmaktan çıkarılmadı.
Show More (-1)
eliminate elenmek v.
  • We were eliminated from the dancing contest early on.
  • Dans yarışmasından erken elendik.
Show More (-2)
eliminate bertaraf etmek v.
  • We tried to eliminate all danger beforehand.
  • Tüm tehlikeleri önceden bertaraf etmeye çalıştık.
Show More (-2)