|
- These three reports place us on the horns of a dilemma.
- Bu üç rapor bizi bir ikilemin eşiğine getirmektedir.
- In drafting a programme like this, any presidency faces a dilemma.
- Böyle bir program taslağı hazırlarken, herhangi bir başkanlık bir ikilemle karşı karşıya kalır.
- Here we are in a terrible dilemma.
- Burada korkunç bir ikilem içindeyiz.
- That is a dilemma for us.
- Bu bizim için bir ikilemdir.
- This really is a dilemma for Parliament and for the Commission.
- Bu gerçekten de Parlamento ve Komisyon için bir ikilemdir.
- That is a dilemma for us.
- Bu bizim için bir ikilem.
- This dilemma stretches beyond the areas which I have already listed.
- Bu ikilem, daha önce sıraladığım alanların ötesine uzanmaktadır.
- The real dilemma is that everything is lacking and everything is needed.
- Asıl ikilem, her şeyin eksik olması ve her şeye ihtiyaç duyulmasıdır.
- My own group is still facing the same dilemma on that level.
- Benim grubum da hala bu düzeyde aynı ikilemle karşı karşıya.
- Your speech also correctly got to the dilemma that we face.
- Konuşmanız aynı zamanda karşı karşıya olduğumuz ikilemi de doğru bir şekilde ortaya koydu.
- Given this dilemma, there is no point in setting up an extensive employment barometer.
- Bu ikilem göz önüne alındığında, kapsamlı bir istihdam barometresi oluşturmanın bir anlamı yoktur.
- This European Parliament resolution takes account of the dilemma to which I referred.
- Avrupa Parlamentosu'nun bu kararı, atıfta bulunduğum ikilemi dikkate almaktadır.
- To that extent we are faced with a dilemma about saying that you are right.
- Bu bağlamda, haklı olduğunuzu söylemek konusunda bir ikilemle karşı karşıyayız.
- Your speech also correctly got to the dilemma that we face.
- Konuşmanız aynı zamanda karşı karşıya bulunduğumuz ikilemi de doğru bir şekilde ortaya koydu.
- This is our fundamental dilemma.
- Bu bizim temel ikilemimizdir.
- The real dilemma is that everything is lacking and everything is needed.
- Gerçek ikilem, her şeyin eksik olması ve her şeye ihtiyaç duyulmasıdır.
- It is clearly a dilemma with which the rapporteur has also struggled.
- Bu açıkça raportörün de mücadele ettiği bir ikilemdir.
- In a way that presents us with a dilemma in Parliament.
- Parlamento'da bizi bir ikilemle karşı karşıya bırakacak şekilde.
- This, of course, puts us in a massive dilemma.
- Bu elbette bizi büyük bir ikileme sokuyor.
- Neighbouring countries of a Member State which apply less stringent rules find themselves facing a related dilemma.
- Bir Üye Devletin daha az katı kurallar uygulayan komşu ülkeleri kendilerini benzer bir ikilemle karşı karşıya bulurlar.
- This reflects precisely the dilemma in which the groups have placed me.
- Bu tam da grupların beni içine soktuğu ikilemi yansıtıyor.
- There is a dilemma here for us and cause for concern.
- Burada bizim için bir ikilem ve endişe kaynağı var.
- Sami faced a dilemma.
- Sami bir ikilemle karşılaştı.
- Tom faces a dilemma.
- Tom bir ikilemle karşı karşıya.
- So what's your dilemma?
- İkilemde kaldığın konu ne peki?
- So what's your dilemma?
- Peki senin ikilemin nedir?
- Tom now faces another dilemma.
- Tom şimdi bir ikilemle karşı karşıya.
- That poses an ethical dilemma.
- O, etik bir ikilem ortaya çıkarır.
- What's your dilemma, Tom?
- İkilemin nedir, Tom?
- It was a dilemma for me.
- Benim için bir ikilemdi.
- This is the dilemma.
- İkilem bu.
- So what's your dilemma?
- Yani senin ikilemin ne?
- I face a dilemma.
- Ben bir ikilemle karşı karşıyayım.
- I am in a terrible dilemma.
- Çok kötü bir ikilemdeyim.
- Never in his life had he encountered such a dilemma.
- Hayatında hiç böyle bir ikilem ile karşılaşmamıştı.
- Sami faced a dilemma.
- Sami bir ikilemle karşı karşıya kaldı.
- That poses an ethical dilemma.
- Bu etik bir ikilem yaratır.
- Never in his life had he encountered such a dilemma.
- Hayatında hiç böyle bir ikilemle karşılaşmamıştı.
- I face a dilemma.
- Bir ikilemle karşı karşıyayım.
- I am in a terrible dilemma.
- Korkunç bir ikilem içindeyim.
- This is the dilemma.
- Bu ikilemdir.
- Tom now faces another dilemma.
- Tom şimdi başka bir ikilemle karşı karşıya.
- And that's the dilemma.
- İşte ikilem bu.
- Tom faces a dilemma.
- Tom bir ikilemle karşı karşıyadır.
- Tom is faced with a dilemma.
- Tom bir ikilemle karşı karşıya.
Show More (42)
|