| 1 |
desperately |
umutsuzca |
adv. |
|
- There is no need, however, desperately to cling to so completely ill-conceived and discredited a project as KEDO.
- Bununla birlikte, KEDO gibi tamamen kötü tasarlanmış ve gözden düşmüş bir projeye umutsuzca sarılmaya gerek yoktur.
- I hope the House will agree to provide this urgent and desperately needed support.
- Umarım Meclis bu acil ve umutsuzca ihtiyaç duyulan desteği sağlamayı kabul eder.
- We Socialists desperately want a European pact for growth and employment.
- Biz Sosyalistler, büyüme ve istihdam için bir Avrupa paktını umutsuzca istiyoruz.
- I know all the Presidents try desperately to stop it.
- Bütün Başkanların bunu durdurmak için umutsuzca çabaladığını biliyorum.
- Now, many aid organisations and non-governmental organisations are desperately waiting to receive money.
- Şu anda birçok yardım kuruluşu ve sivil toplum örgütü umutsuzca para almayı bekliyor.
- It will in any event also create clarity, which is desperately needed.
- Her halükarda, umutsuzca ihtiyaç duyulan netliği de yaratacaktır.
- Pave the way for real progress, for that is what people want and what is desperately needed.
- Gerçek ilerlemenin önünü açın çünkü insanların istediği ve umutsuzca ihtiyaç duyulan şey budur.
- Tom desperately needs a vacation.
- Tom'un umutsuzca bir tatile ihtiyacı var.
- Mary was desperately in love with Tom.
- Mary, Tom'a umutsuzca aşıktı.
- Mary desperately tried to save her on-off relationship with Tom.
- Mary Tom'la bir dargın bir barışık ilişkisini umutsuzca kurtarmaya çalışıyordu.
- She wanted desperately to get her vengeance.
- Umutsuzca intikamını almak istedi.
- Tom desperately tries to escape his responsibility.
- Tom umutsuzca sorumluluklarından kaçmaya çalışıyor.
- Layla desperately tried to keep Sami alive.
- Leyla umutsuzca Sami'yi hayatta tutmaya çalıştı.
- Layla desperately tried to keep Sami alive.
- Layla umutsuzca Sami'yi hayatta tutmaya çalışıyordu.
- She was desperately in love with him.
- Ona umutsuzca aşıktı.
- Tom desperately needs money.
- Tom'un umutsuzca paraya ihtiyacı var.
- She wanted desperately to get her vengeance.
- Umutsuzca intikamını almak istiyordu.
- Mary desperately tried to save her on-off relationship with Tom.
- Meryem, Tom'la yaşadığı gelgitli ilişkisini umutsuzca kurtarmaya çalıştı.
- As the waves crested about them, Tom and Mary clung desperately to the gunwales of their lifeboat.
- Dalgalar etraflarını sararken, Tom ve Mary umutsuzca filikalarının küpeştelerine tutundular.
- Sami desperately wanted his kids back.
- Sami umutsuzca çocuklarını geri istiyordu.
- Sami had something he desperately needed to hide.
- Sami'nin umutsuzca saklaması gereken bir şeyi vardı.
- We're looking desperately for a place to land.
- Umutsuzca inecek bir yer arıyoruz.
- I was desperately in love with him.
- Ona umutsuzca aşıktım.
- Tom desperately tries to escape his responsibility.
- Tom umutsuzca sorumluluğundan kurtulmaya çalışıyor.
- Tom wants desperately to do the right thing.
- Tom umutsuzca doğru şeyi yapmak istiyor.
- Sami desperately tried to calm Farid down.
- Sami umutsuzca Farid'i sakinleştirmeye çalıştı.
- Tom wants desperately to believe that what Mary said is true.
- Tom Mary'nin söylediğinin doğru olduğuna umutsuzca inanmak istiyor.
- Tom desperately needs to find a job.
- Tom'un umutsuzca bir iş bulması gerekiyor.
- Tom fell desperately in love with her.
- Tom ona umutsuzca aşık oldu.
- I was desperately in love with him.
- Ben umutsuzca ona aşıktım.
- Tom looks desperately worried.
- Tom umutsuzca endişeli görünüyor.
- Mary was desperately in love with Tom.
- Mary umutsuzca Tom'a aşıktı.
- Tom fell desperately in love with Mary.
- Tom, Mary'ye umutsuzca aşık oldu.
- Layla started dating because she desperately wanted to find the perfect man.
- Leyla umutsuzca mükemmel erkeği bulmak için flört etmeye başladı.
- Sami desperately tried to get more information about that.
- Sami umutsuzca bu konuda daha fazla bilgi almaya çalıştı.
- I desperately need your help.
- Umutsuzca yardımınıza ihtiyacım var.
- Sami desperately tried to get more information about that.
- Sami umutsuzca o konuda daha fazla bilgi almaya çalıştı.
- Tom desperately warned the fisherman not to go fishing on such a bad weather.
- Tom böyle kötü bir havada balık tutmaya gitmemesi için balıkçıyı umutsuzca uyardı.
Show More (35)
|
| 2 |
desperately |
çaresizce |
adv. |
|
- Layla desperately wanted to give Fadil a baby.
- Leyla çaresizce Fadıl'a bir bebek vermek istiyordu.
- Tom wanted desperately to believe what Mary said was true.
- Tom çaresizce Mary'nin söylediklerinin doğru olduğuna inanmak istiyordu.
- Sami desperately phoned police.
- Sami çaresizce polisi aradı.
- Sami had something he desperately needed to hide.
- Sami'nin çaresizce saklaması gereken bir şey vardı.
- I desperately need to touch up my makeup.
- Çaresizce makyajımı tazelemem gerekiyor.
- Mary still misses Tom desperately nine months after his death.
- Mary, ölümünden dokuz ay sonra Tom'u hâlâ çaresizce özlüyor.
- Layla started dating because she desperately wanted to find the perfect man.
- Layla birileriyle çıkmaya başlamıştı çünkü çaresizce mükemmel adamı bulmayı istiyordu.
- Sami desperately wanted his kids back.
- Sami çaresizce çocuklarını geri istedi.
- Layla desperately wanted to give Fadil a baby.
- Leyla, Fadıl'a bir bebek vermeyi çaresizce istiyordu.
- We're looking desperately for a place to land.
- Biz inmek için çaresizce bir yer arıyoruz.
- Sami desperately tried to calm Farid down.
- Sami çaresizce Ferit'i sakinleştirmeye çalıştı.
- Tom needed money desperately.
- Tom'un çaresizce paraya ihtiyacı vardı.
Show More (9)
|
| 3 |
desperately |
son derece |
adv. |
|
- This is desperately needed, for we have been talking about European energy levies unproductively for the past decade.
- Son on yıldır Avrupa enerji vergileri hakkında verimsiz bir şekilde konuştuğumuz için buna son derece ihtiyaç var.
- It will, in any event, also create clarity, which is desperately needed.
- Her halükarda, son derece ihtiyaç duyulan netliği de yaratacaktır.
- Tom needs the money desperately.
- Tom'un paraya son derece ihtiyacı var.
- She needed the money desperately.
- Onun son derece paraya ihtiyacı vardı.
Show More (1)
|
| 4 |
desperately |
aşırı derecede |
adv. |
|
- You desperately need a vacation.
- Bir tatile aşırı derecede ihtiyacın var.
Show More (-2)
|
