1 |
complicate |
karmaşık hale getirmek |
v. |
|
- The funding of research into surplus embryos only complicates this cooperation.
- İhtiyaç fazlası embriyolara yönelik araştırmaların finanse edilmesi bu işbirliğini daha da karmaşık hale getirmektedir.
- We must not make it even more complicated by adding an auction for 5% on top.
- Bunun üzerine %5 için bir açık arttırma ekleyerek işi daha da karmaşık hale getirmemeliyiz.
- In fact, it made the Council decision-making process more complicated.
- Aslında Konsey karar alma sürecini daha da karmaşık hale getirmiştir.
- They contain everything on the Charter's scope, and do not need to be duplicated and made more complicated.
- Şart'ın kapsamına ilişkin her şeyi içerirler ve tekrarlanmaları ve daha karmaşık hale getirilmeleri gerekmez.
- One complicating factor is that this is an area which has not yet been harmonised in the European Union.
- İşi karmaşık hale getiren bir faktör de bu alanın Avrupa Birliği'nde henüz uyumlaştırılmamış olmasıdır.
- This complicates the directive unnecessarily.
- Bu, yönergeyi gereksiz yere karmaşık hale getirir.
- The funding of research into surplus embryos only complicates this cooperation.
- Artan embriyolara yönelik araştırmaların finanse edilmesi bu işbirliğini daha da karmaşık hale getirmektedir.
- The fact that there are 15 Member States further complicates the procedure.
- Üye Devlet sayısının 15 olması prosedürü daha da karmaşık hale getirmektedir.
- When we adjust our regulations, let us not therefore make them too complicated.
- Yönetmeliklerimizi düzenlerken bu nedenle onları çok karmaşık hale getirmeyelim.
- They contain everything on the Charter's scope, and do not need to be duplicated and made more complicated.
- Şart'ın kapsamına ilişkin her şeyi içeriyorlar ve tekrarlanmalarına ve daha karmaşık hale getirilmelerine gerek yok.
- The new Financial Regulation is also complicating matters, especially the A-30 lines.
- Yeni Mali Tüzük, özellikle A-30 hatları olmak üzere, meseleleri daha da karmaşık hale getirmektedir.
- Sami's family made his life complicated.
- Sami'nin ailesi hayatını karmaşık hale getirdi.
- That can complicate matters.
- O, konuyu karmaşık hale getirebilir.
- Why do you make everything so complicated?
- Neden her şeyi bu kadar karmaşık hale getiriyorsun?
- Sami's family made his life complicated.
- Sami'nin ailesi onun hayatını karmaşık hale getirdi.
Show More (12)
|
2 |
complicate |
karmaşıklaştırmak |
v. |
|
- Mr Lehne's argument that it would have complicated the decision-making process is not convincing.
- Sayın Lehne'nin bunun karar alma sürecini karmaşıklaştıracağı yönündeki argümanı ikna edici değildir.
- We should therefore avoid complicating matters.
- Bu nedenle meseleleri karmaşıklaştırmaktan kaçınmalıyız.
- Failure to do so will risk complicating matters rather than simplifying them.
- Bunu yapmamak, meseleleri basitleştirmek yerine karmaşıklaştırma riskini doğuracaktır.
- This idea of mutual recognition should obviously not be a mechanism whose sole purpose is to complicate matters.
- Karşılıklı tanıma fikrinin, tek amacı meseleleri karmaşıklaştırmak olan bir mekanizma olmaması gerektiği açıktır.
- That's complicating the matter.
- Bu meseleyi karmaşıklaştırıyor.
- Tom likes to complicate things.
- Tom işleri karmaşıklaştırmayı seviyor.
- That complicated the whole thing.
- Bu her şeyi karmaşıklaştırdı.
- That'll complicate matters more.
- Bu, işleri daha da karmaşıklaştırır.
- He is complicating things further for no reason.
- İşleri sebepsiz yere daha da karmaşıklaştırıyor.
- That is complicating the matter.
- Bu meseleyi karmaşıklaştırıyor.
- We won't complicate it any more.
- Bu işi daha fazla karmaşıklaştırmayacağız.
- I don't want to complicate my life with all that!
- Tüm bunlarla hayatımı karmaşıklaştırmak istemiyorum!
Show More (9)
|
3 |
complicate |
zorlaştırmak |
v. |
|
- This will complicate daily operations and thwart the very flexibility which is the whole purpose of the exercise.
- Bu durum günlük operasyonları zorlaştıracak ve uygulamanın tüm amacı olan esnekliği engelleyecektir.
- It is obvious that these could be seen as measures that simply complicate people's daily lives.
- Bunların insanların günlük yaşamlarını zorlaştıran önlemler olarak görülebileceği açıktır.
- I think this new rule complicates the discharge procedure.
- Bence bu yeni kural ibra prosedürünü zorlaştırıyor.
- This will complicate daily operations and thwart the very flexibility which is the whole purpose of the exercise.
- Bu, günlük operasyonları zorlaştıracak ve uygulamanın tüm amacı olan esnekliği engelleyecektir.
- The new Financial Regulation is also complicating matters, especially the A-30 lines.
- Yeni Mali Yönetmelik de özellikle A-30 hatlarında işleri zorlaştırıyor.
- That can complicate matters.
- Bu işleri zorlaştırabilir.
- Don't complicate the matter.
- İşi zorlaştırma.
- I don't want to complicate my life with all that!
- Tüm bunlarla hayatımı zorlaştırmak istemiyorum!
- His being absent complicates matters.
- Onun yokluğu işleri zorlaştırıyor.
- Don't complicate the matter.
- Meseleyi zorlaştırma.
- We won't complicate it any more.
- Artık onu zorlaştırmayacağız.
Show More (8)
|
4 |
complicate |
karıştırmak |
v. |
|
- His lie complicated matters.
- Yalanı işleri karıştırdı.
- That complicated the whole thing.
- Bu her şeyi karıştırdı.
- That was the complicating factor.
- İşleri karıştıran faktör buydu.
- Your refusal to help complicated matters.
- Yardım etmeyi reddetmen işleri karıştırdı.
Show More (1)
|