bad - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
bad kötü adj.
  • This is not to say that this is a bad intervention, but I would vote for an opt-in system for e-mails.
  • Bu, bunun kötü bir müdahale olduğu anlamına gelmiyor ancak ben e-postalar için bir katılım sistemini tercih ederdim.
  • The European Union suffers from a bad image among many citizens.
  • Avrupa Birliği birçok vatandaşı arasında kötü bir imaja sahiptir.
  • First things first' is not a bad piece of advice to give to the people of Kosovo at the moment.
  • Her şeyin bir sırası var' şu anda Kosova halkına verilecek kötü bir tavsiye değil.
Show More (1845)
bad fena adj.
  • It would be no bad idea to do that on a European scale.
  • Bunu Avrupa ölçeğinde yapmak hiç de fena bir fikir olmayacaktır.
  • So far, commitments totalling EUR 1 800 million have been made, which is not at all bad.
  • Şu ana kadar toplam 1.800 milyon avro tutarında taahhütte bulunulmuştur ki bu hiç de fena bir rakam değildir.
  • Not bad, although the draught takes the heat out fast.
  • Hava akımı ısıyı çabuk dağıtsa da, fena değil.
Show More (66)
bad bozuk adj.
  • It seems like you're in a bad mood this morning.
  • Bu sabah moralin bozuk gibi.
  • Judging from his expression, he's in a bad mood.
  • Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla morali bozuk.
  • In the morning, he was still in a bad mood.
  • Sabahleyin hala morali bozuktu.
Show More (14)
bad zararlı adj.
  • Consumers simply got a bad deal.
  • Tüketiciler anlaşmadan düpedüz zararlı çıkmıştır.
  • Is eating raw pork really bad for you?
  • Çiğ domuz eti yemek sizin için gerçekten zararlı mı?
  • It goes without saying that smoking is bad for the health.
  • Sigara içmenin sağlık için zararlı olduğunu söylemeye gerek yok.
Show More (11)
bad çok adv.
  • Barberosa's going to feel awful bad about this, kid.
  • Barberosa bu konuda çok üzülecek, evlat.
  • Tom said that he had a bad headache and needed to lie down.
  • Tom başının çok ağrıdığını ve uzanması gerektiğini söyledi.
  • I have a bad temper.
  • Çok sinirliyimdir.
Show More (11)
bad yanlış adj.
  • Please don't let my wife be remembered for one bad decision.
  • Lütfen karımın yanlış bir kararla hatırlanmasına izin verme.
  • Please don't let my wife be remembered for one bad decision.
  • Lütfen karımın yanlış bir kararla anılmasına izin vermeyin.
  • If not, you're making a bad trade.
  • Aksi takdirde, yanlış bir alışveriş yapmış oluyorsunuz.
Show More (6)
bad berbat adj.
  • We cannot therefore make use of naming and shaming and worst practices.
  • Bu nedenle adlandırma, ayıplama gibi berbat yöntemlere başvuramayız.
  • We cannot therefore make use of naming and shaming and worst practices.
  • Bu nedenle bizler isim takma, utandırma ve bu gibi berbat uygulamalardan yararlanamayız.
  • I just about decided that men were the worst kind of trash on the planet.
  • Tam da erkeklerin gezegendeki en berbat çöpler olduğuna karar vermek üzereydim.
Show More (5)
bad şiddetli adj.
  • On a scale of 0 to 10, where 10 is the worst, can you rate your pain?
  • Ağrınızın şiddetinin, 10 en şiddetli olmak üzere, 0 ile 10 arasında hangi düzeyde olduğunu düşünüyorsunuz?
  • On a scale of 0 to 10, where 10 is the worst, can you rate your pain?
  • 10 en şiddetli düzey olmak üzere, ağrınızın şiddetinin 0 ila 10 arasında hangi düzeyde olduğunu düşünüyorsunuz?
  • How bad is the pain?
  • Acı ne kadar şiddetli?
Show More (0)
bad beceriksiz adj.
  • A bad workman always blames his tools.
  • Beceriksiz işçi suçu aletlerde bulur.
  • A bad carpenter quarrels with his tools.
  • Beceriksiz marangoz aletlerini suçlarmış.
Show More (-1)
bad keyifsiz adj.
  • Why are you in such a bad mood today?
  • Bugün neden bu kadar keyifsizsin?
  • Why are you in such a bad mood this evening?
  • Bu akşam neden bu kadar keyifsizsin?
Show More (-1)
bad çürük adj.
  • She had a bad tooth taken out.
  • Çürük bir dişi çektirdi.
  • They are going to put the bad law in force.
  • Bu çürük yasayı yürürlüğe sokacaklar.
Show More (-1)
bad kokmuş adj.
  • All the meat was bad.
  • Bütün et kokmuştu.
  • I have bad breath.
  • Nefesim kokuyor.
Show More (-1)
bad bozulmuş (yiyecek) adj.
  • Tom was taken to the emergency room after eating bad scallops.
  • Tom bozulmuş deniz tarağı yedikten sonra acil servise kaldırıldı.
  • I hear you're on bad terms with Tom.
  • Tom'la aranızın bozulduğunu duydum.
Show More (-1)
bad zarar n.
  • We made the best of that bad situation.
  • Zarardan yarar sağladık.
  • You should make the best of a bad situation.
  • Zarardan yarar sağlamalısın.
Show More (-1)
bad hatalı adj.
  • Pigs were fed improperly treated swill, which was bad farming practice.
  • Domuzlar uygun olmayan şekilde işlenmiş atıklarla besleniyordu, ki bu da hatalı bir çiftçilik uygulamasıydı.
Show More (-2)
bad vahim adj.
  • The issues involved are much worse, though.
  • Ancak söz konusu meseleler çok daha vahimdir.
Show More (-2)
bad kötülük n.
  • Bad comes.
  • Kötülükler gelir.
Show More (-2)
bad ahlaksız adj.
  • They aren't such a bad lot.
  • Öyle ahlaksız tipler değiller.
Show More (-2)
bad sakat (uzuv) adj.
  • His bad leg prevented him from winning the race.
  • Sakat bacağı yarışı kazanmasını engelledi.
Show More (-2)
bad çekici adj.
  • A bad apple tree gives bad apples.
  • Otu çek köküne bak.
Show More (-2)