1 |
and so on |
ve benzerleri |
adv. |
|
- Strengthening of border controls, the position of Kaliningrad, attention to nuclear safety and so on and so forth.
- Sınır kontrollerinin güçlendirilmesi, Kaliningrad'ın konumu, nükleer güvenliğe dikkat edilmesi ve benzeri konular.
- We have to fulfil our obligations on a number of regulations, resolutions and so on concerning reporting.
- Raporlamaya ilişkin bir dizi yönetmelik, karar ve benzeri konulardaki yükümlülüklerimizi yerine getirmemiz gerekiyor.
- It only supports the provision of controlled information for patients, patient groups and so on.
- Sadece hastalar, hasta grupları ve benzerleri için kontrollü bilgi sağlanmasını destekler.
- There is the lack of legal guarantees in the special tribunal, and so on.
- Özel mahkemede yasal güvencelerin eksikliği ve benzeri sorunlar var.
- These include chives, non-woven textiles, wine, snack foods and so on.
- Bunlar arasında frenk soğanı, dokuma olmayan tekstil ürünleri, şarap, atıştırmalık gıdalar ve benzerleri yer almaktadır.
- Who pays for the collection, the dismantling, the disposal and so on?
- Toplama, sökme, bertaraf etme ve benzeri işlemlerin bedelini kim ödeyecek?
- All emphasise love, compassion, patience, tolerance, forgiveness, humility, self-discipline and so on.
- Hepsi sevgi, şefkat, sabır, hoşgörü, bağışlama, alçakgönüllülük, öz disiplin ve benzerlerini vurgular.
- Among the audience, there were teachers, lawyers, engineers, and so on.
- Seyirciler arasında öğretmenler, avukatlar, mühendisler ve benzerleri vardı.
- He can play the piano, the flute, the guitar, and so on.
- O, piyano, flüt, gitar ve benzerlerini çalar.
- She has many hobbies, cooking, knitting, gardening, collecting stamps, and so on.
- Yemek yapmak, örgü örmek, bahçıvanlık, pul toplamak ve benzeri birçok hobileri vardır.
Show More (7)
|
2 |
and so on |
vb |
adv. |
|
- Interoperability must be changed, safety must be improved, we must set up a Railways Agency, and so on.
- Birlikte çalışabilirlik değiştirilmeli, güvenlik arttırılmalı, bir Demiryolları Ajansı kurulmalı vb.
- Who is to pay for the wetlands, for biodiversity, and so on?
- Sulak alanların, biyoçeşitliliğin vb. bedelini kim ödeyecek?
- Thus, the Ministry of Peace was concerned with war, the Ministry of Truth was responsible for propaganda, and so on.
- Böylece Barış Bakanlığı savaşla ilgilenirken, Hakikat Bakanlığı propagandadan sorumluydu vb.
- The focus is on economic relations, trade agreements, financial assistance, and so on.
- Odak noktası ekonomik ilişkiler, ticaret anlaşmaları, mali yardım vb. konulardır.
- Interoperability must be changed, safety must be improved, we must set up a Railways Agency, and so on.
- Birlikte çalışabilirlik değiştirilmeli, güvenlik iyileştirilmeli, bir Demiryolları Ajansı kurmalıyız vb.
- Does it have the infrastructures for putting a ship in dry dock, and so on?
- Bir geminin kuru havuza alınması vb. için gerekli altyapıya sahip mi?
- Our team members won the first prize, national awards and so on.
- Ekip üyelerimiz birincilik ödülü, ulusal ödüller vb. kazandı.
- He can play the piano, the flute, the guitar, and so on.
- Piyano, flüt, gitar vb. çalabiliyor.
- They sell apples, mandarines, eggs and so on.
- Onlar elma, mandalin,yumurta vb. satıyorlar.
Show More (6)
|
3 |
and so on |
ve benzeri şeyler |
adv. |
|
- They want not just to eat and drink, they also want to go on holiday, to travel, and so on and so forth.
- Sadece yemek ve içmek değil, aynı zamanda tatile çıkmak, seyahat etmek ve benzeri şeyleri de istiyorlar.
- They sell apples, oranges, eggs, and so on.
- Elma, portakal, yumurta ve benzeri şeyler satıyorlarmış.
- He bought pencils, notebooks, dictionaries and so on.
- Kalemler, defterler, sözlükler ve benzeri şeyler aldı.
- We ate sandwiches, cakes, and so on.
- Sandviç, kek ve benzeri şeyler yedik.
- The vessel was loaded with coal, lumber, and so on.
- Gemi, kömür, kereste ve benzeri şeylerle yüklüydü.
Show More (2)
|
4 |
and so on |
vs |
adv. |
|
- They can be inhaled, enter the water supply and so on.
- Solunabilir, su kaynaklarına karışabilir vs.
- They sell apples, mandarines, eggs and so on.
- Elma, mandalina, yumurta vs. satıyorlar.
Show More (-1)
|
5 |
and so on |
vesaire |
adv. |
|
- He bought pencils, notebooks, dictionaries and so on.
- Kalemler, defterler, sözlükler vesaire satın aldı.
- She brought apples, oranges, and so on.
- Elma, portakal vesaire getirmiş.
Show More (-1)
|