Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | threadbare adj. | yırtık pırtık | ||
He was wearing a threadbare suit. Yırtık pırtık bir takım giyiyordu. More Sentences |
||||
General | threadbare adj. | yıpranmış | ||
The threadbare carpet needed to be replaced. Yıpranmış halının değiştirilmesi gerekiyordu. More Sentences |
||||
General | threadbare adj. | çok eskimiş | ||
He was wearing a threadbare suit. O çok eskimiş bir takım elbise giyiyordu. More Sentences |
||||
General | threadbare adj. | bayat | ||
General | threadbare adj. | havı dökülmüş (kumaş/halı) | ||
General | threadbare adj. | tel tel olmuş (kumaş/halı) | ||
General | threadbare adj. | eski püskü | ||
General | threadbare adj. | yıpranmış giysiler içinde olan | ||
Idioms | ||||
Idioms | threadbare n. | basmakalıp | ||
Idioms | threadbare expr. | kabak tadı veren | ||
Technical | ||||
Technical | threadbare adj. | havsız | ||
Technical | threadbare adj. | havı dökülmüş |
Anglais | Turc | |
---|---|---|
General | ||
General | a threadbare joke n. | bayat espri |
General | become threadbare v. | iplik iplik olmak |
General | become threadbare v. | telesimek |