|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
General |
|
1 |
General |
hayatın kendisi |
life itself n.
|
|
The best book about life is life itself.
Hayat hakkındaki en iyi kitap hayatın kendisidir.
More Sentences
|
2 |
General |
bizzat kendisi |
in person adv.
|
|
Tom went there in person.
Tom oraya bizzat kendisi gitti.
More Sentences
|
3 |
General |
ta kendisi |
very adv.
|
|
Perhaps the very air we breathe?
Belki de soluduğumuz havanın ta kendisidir?
More Sentences
|
4 |
General |
bizzat kendisi (eril) |
himself pron.
|
|
He himself did it.
Bizzat kendisi yaptı.
More Sentences
|
Colloquial |
|
5 |
Colloquial |
(kendisi) olmamak |
be not (oneself) v.
|
|
If it were not for books, each generation would have to rediscover for itself the truths of the past.
Eğer kitaplar olmasaydı, her nesil geçmişin gerçeklerini kendisi için yeniden keşfetmek zorunda kalacaktı.
More Sentences
|
General |
|
6 |
General |
ta kendisi |
the epitome of n.
|
|
7 |
General |
kendisi hastalığa yakalanmaksızın o hastalığa yol açan mikrobu taşıyan |
carrier n.
|
|
8 |
General |
kendisi için varlık |
being-for-itself n.
|
|
9 |
General |
-in ta kendisi |
the epitome of n.
|
|
10 |
General |
ta kendisi |
embodiment n.
|
|
|
11 |
General |
gerçeğin ta kendisi |
the plain truth n.
|
|
12 |
General |
antik roma takviminde, her ayın ortasından önceki (kendisi de dahil olmak üzere) dokuzuncu gün (mart, mayıs, temmuz veya ekim ayının yedinci, diğer ayların ise beşinci gününe tekabül eder) |
nones n.
|
|
13 |
General |
kişinin kendisi |
number one n.
|
|
14 |
General |
bir soylunun kendisi de soylu olan hizmetkarı |
gentleman n.
|
|
15 |
General |
kendisi üzerine gereğinden fazla düşünme |
omphaloskepsis n.
|
|
16 |
General |
(birinin) kendisi tarafından inşa edilen ev |
self-build n.
|
|
17 |
General |
bireyin kendisi ile kurduğu iletişim |
self-communion n.
|
|
18 |
General |
bireyin kendisi ile geçtiği dalga |
self-mockery n.
|
|
19 |
General |
kendisi gibi davranmak |
be oneself v.
|
|
20 |
General |
ta kendisi olmak (somut bir şeyin) |
personify v.
|
|
21 |
General |
yaptığı şeyden kendisi sorumlu olmak |
be on one's own responsibility v.
|
|
22 |
General |
kendisi hakkında hesap vermek |
give an account of oneself v.
|
|
23 |
General |
kendisi için şahsi çıkar sağlamak |
obtain personal gain v.
|
|
24 |
General |
kendisi için bir şeyler yapmak istemek |
want to make something for oneself v.
|
|
25 |
General |
kendisi için çalmak |
hijack v.
|
|
26 |
General |
(ev) kendisi için inşa etmek |
self-build v.
|
|
27 |
General |
adı var kendisi yok |
titular adj.
|
|
28 |
General |
ta kendisi |
quintessential adj.
|
|
29 |
General |
ta kendisi |
veriest adj.
|
|
30 |
General |
(ifade) kendisi ile çelişen |
impossible adj.
|
|
|
31 |
General |
kendisi gelen |
in-person adj.
|
|
32 |
General |
kendisi uygulayan |
self-applying adj.
|
|
33 |
General |
kendisi yapan |
self-applying adj.
|
|
34 |
General |
kişinin kendisi tarafından varsayılan |
self-assumed adj.
|
|
35 |
General |
kişinin kendisi tarafından farz edilen |
self-assumed adj.
|
|
36 |
General |
kendisi yol açmış |
self-begotten adj.
|
|
37 |
General |
kendisi neden olmuş |
self-begotten adj.
|
|
38 |
General |
kendisi ön ayak olmuş |
self-begotten adj.
|
|
39 |
General |
kendisi var etmiş |
self-begotten adj.
|
|
40 |
General |
kendisi ile tutarlı |
self-consistent adj.
|
|
41 |
General |
kendisi tarafından kurulmuş |
self-constituted adj.
|
|
42 |
General |
kendisi tarafından oluşturulan |
self-constituted adj.
|
|
43 |
General |
kişinin kendisi tarafından yozlaştırılmış |
self-depraved adj.
|
|
44 |
General |
kendisi planlamış |
self-devised adj.
|
|
45 |
General |
kendisi tasarlamış |
self-devised adj.
|
|
46 |
General |
kendisi tarafından seçilen |
self-elected adj.
|
|
47 |
General |
kendisi tarafından seçilen |
self-elect adj.
|
|
48 |
General |
kendisi tarafından kurulan |
self-established adj.
|
|
49 |
General |
kendisi tarafından oluşturulan |
self-established adj.
|
|
50 |
General |
kendisi tarafından düzenlenen |
self-established adj.
|
|
51 |
General |
kendisi üreten |
self-generated adj.
|
|
52 |
General |
kendisi oluşturan |
self-generated adj.
|
|
53 |
General |
kendisi tarafından verilen |
self-given adj.
|
|
54 |
General |
kendisi ile sınırlı |
self-limited adj.
|
|
55 |
General |
yazarın kendisi tarafından yayımlanan veya basılan |
self-published adj.
|
|
56 |
General |
kendisi ile çelişen |
self-repugnant adj.
|
|
57 |
General |
kendisi ile bağdaşmayan |
self-repugnant adj.
|
|
58 |
General |
başına gelebileceklerden kendisi sorumlu olarak |
at one's peril adv.
|
|
59 |
General |
bizzat kendisi |
ipsissima adv.
|
|
60 |
General |
ta kendisi |
his very self pron.
|
|
61 |
General |
dişil kendisi |
herself pron.
|
|
62 |
General |
eril kendisi |
himself pron.
|
|
63 |
General |
kendisi (eril) |
him [dialect] pron.
|
|
64 |
General |
kendisi (eril) |
himselve [obsolete] pron.
|
|
65 |
General |
(nesne olarak) kendisi |
it pron.
|
|
66 |
General |
ta kendisi |
the very same interj.
|
|
67 |
General |
kendisi anlamı veren ön ek |
aut- pref.
|
|
68 |
General |
… kendisi anlamına gelen ön ek |
idio- pref.
|
|
Phrasals |
|
69 |
Phrasals |
(açık artırmada satılacak olan şeyi) kendisi için satın almak |
buy in v.
|
|
70 |
Phrasals |
(kendisi/biri) için (bir şey) istemek/talep etmek |
claim (something) for (oneself or something) v.
|
|
|
71 |
Phrasals |
(kendisi/biri) için geri ödeme talep etmek |
claim (something) for (oneself or something) v.
|
|
Phrases |
|
72 |
Phrases |
ta kendisi |
there's (or that's) for you expr.
|
|
73 |
Phrases |
(birinin) başına gelebileceklerden kendisi sorumlu olarak |
at (one's) own peril expr.
|
|
74 |
Phrases |
riskini/sorumluluğunu kendisi alarak |
at (one's) own peril expr.
|
|
75 |
Phrases |
(bir şeyin) mesuliyetini (kendisi) alarak (yapmak) |
(do something) at your (own) peril expr.
|
|
76 |
Phrases |
(bir şeyi) başına gelebileceklerden (kendisi) sorumlu olarak (yapmak) |
(do something) at your (own) peril expr.
|
|
77 |
Phrases |
(bir şeyin) riskini/sorumluluğunu (kendisi) alarak (yapmak) |
(do something) at your (own) peril expr.
|
|
Proverb |
|
78 |
Proverb |
herkes kendi kaderini kendisi çizer |
every man is the architect of his own fate
|
|
79 |
Proverb |
karısından saygı ve sevgi bekleyen adam önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir |
a good husband makes a good wife
|
|
80 |
Proverb |
kocasından saygı ve sevgi bekleyen kadın önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir |
a good jack makes a good jill
|
|
81 |
Proverb |
karısından saygı ve sevgi bekleyen adam önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir |
a good jack makes a good jill
|
|
82 |
Proverb |
erdemin kendisi bir ödüldür |
virtue is her own reward
|
|
83 |
Proverb |
erdemin kendisi bir ödüldür |
virtue is its own reward
|
|
Colloquial |
|
84 |
Colloquial |
(cinsiyetsiz kullanımda) kendisi |
themself [brit] n.
|
|
85 |
Colloquial |
gerçeğin ta kendisi |
reality itself n.
|
|
86 |
Colloquial |
eski abd başkanı george w.bush'un bir lakabı (ikinci isminin (w.) kendisi tarafından telaffuz edilme şekline istinaden türetilmiş bir lakap) |
dubya n.
|
|
87 |
Colloquial |
görevin nerdeyse tamamını kendisi yapmak |
carry the ball v.
|
|
88 |
Colloquial |
birinde suçladığı (bir şeyi) kendisi de yapmamak |
not so much as (do something) v.
|
|
89 |
Colloquial |
kendisi gibi olmak |
be oneself v.
|
|
90 |
Colloquial |
ta kendisi |
selfsame expr.
|
|
91 |
Colloquial |
birinin ta kendisi |
none other than somebody expr.
|
|
92 |
Colloquial |
(kendisi) değil |
not (oneself) expr.
|
|
93 |
Colloquial |
(kendisi) değil |
not (oneself) expr.
|
|
Idioms |
|
94 |
Idioms |
gerçeğin ta kendisi |
the bare truth n.
|
|
95 |
Idioms |
şeytanın ta kendisi |
devil in disguise n.
|
|
96 |
Idioms |
şeytanın ta kendisi |
the devil incarnate n.
|
|
97 |
Idioms |
ölümün ta kendisi |
king of terrors n.
|
|
98 |
Idioms |
kendisi kötü olup etrafını da kötü etkileyen kimse |
a rotten apple n.
|
|
99 |
Idioms |
kendisi kötü olup etrafını da kötü etkileyen kimse |
a bad apple n.
|
|
100 |
Idioms |
ta kendisi |
the mccoy n.
|
|
101 |
Idioms |
kazdığı çukura/kuyuya kendisi düşmek |
be hoist by (one's) own petard v.
|
|
102 |
Idioms |
tek derdi kendisi olmak |
be all about oneself v.
|
|
103 |
Idioms |
fiyatı kendisi koymak |
set one's own price v.
|
|
104 |
Idioms |
kendisi sağlamak |
find oneself in v.
|
|
105 |
Idioms |
bir şeyi kendisi halletmek |
plough (one's) own furrow [uk] v.
|
|
106 |
Idioms |
(bir şeyi yapmayı kendisi) üstlenmek |
take it on (oneself) to (do something) v.
|
|
107 |
Idioms |
(bir şeyi yapmanın) sorumluluğunu (kendisi) almak |
take it on (oneself) to (do something) v.
|
|
108 |
Idioms |
bir şeyi kendisi yapmaya karar vermek |
take it on yourself to do something v.
|
|
109 |
Idioms |
bir şeyi yapmayı kendisi üstlenmek |
take it on yourself to do something v.
|
|
110 |
Idioms |
bir şeyi yapma sorumluluğunu kendisi almak |
take it on yourself to do something v.
|
|
111 |
Idioms |
bir şeyi kendisi yapmaya karar vermek |
take it upon yourself to do something v.
|
|
112 |
Idioms |
bir şeyi yapmayı kendisi üstlenmek |
take it upon yourself to do something v.
|
|
113 |
Idioms |
bir şeyi yapma sorumluluğunu kendisi almak |
take it upon yourself to do something v.
|
|
114 |
Idioms |
(bir şeyle kendisi) ilgilenmek |
take (something) into (one's) own hands v.
|
|
115 |
Idioms |
(bir şeyi kendisi) yönetmek/idare etmek |
take (something) into (one's) own hands v.
|
|
116 |
Idioms |
bir işi (kendisi) yürütmek/yapmak |
take (something) into (one's) own hands v.
|
|
117 |
Idioms |
(bir şeyi kendisi) yüklenmek |
take (something) into (one's) own hands v.
|
|
118 |
Idioms |
(bir şeyi kendisi) halletmek |
take (something) into (one's) own hands v.
|
|
119 |
Idioms |
(bir şeyle kendisi) uğraşmak |
take (something) into (one's) own hands v.
|
|
120 |
Idioms |
(bir şeyi kendisi) yönetmeye/idare etmeye başlamak |
take (something) into (one's) own hands v.
|
|
121 |
Idioms |
kendisi kadar/kendisinden daha iyi biriyle karşılaşmak |
meet your match (in somebody) v.
|
|
122 |
Idioms |
kendisi kadar/kedisinden daha iyi birini bulmak |
meet your match (in somebody) v.
|
|
123 |
Idioms |
kendisi kadar/kendisinden daha iyi biriyle karşılaşmak |
findyour match (in somebody) v.
|
|
124 |
Idioms |
kendisi kadar/kedisinden daha iyi birini bulmak |
findyour match (in somebody) v.
|
|
125 |
Idioms |
(biri) kendisi sebep olmak |
be of (one's) own making v.
|
|
126 |
Idioms |
(biri) kendisi yapmak |
be of (one's) own making v.
|
|
127 |
Idioms |
kazdığı çukura/kuyuya kendisi düşmek |
hoist by one's own petard v.
|
|
128 |
Idioms |
kazdığı çukura/kuyuya kendisi düşmek |
hoist with one's own petard v.
|
|
129 |
Idioms |
bir şeyi kendisi yapmak |
make something with your own fair hand v.
|
|
130 |
Idioms |
bir şeyi kendisi yapmak |
make something by your own fair hand v.
|
|
131 |
Idioms |
kendisi ilgilenmek |
take into one's own hands v.
|
|
132 |
Idioms |
kendisi yönetmek/idare etmek |
take into one's own hands v.
|
|
133 |
Idioms |
kendisi yürütmek/yapmak |
take into one's own hands v.
|
|
134 |
Idioms |
kendisi yüklenmek/halletmek |
take into one's own hands v.
|
|
135 |
Idioms |
kendisi uğraşmak |
take into one's own hands v.
|
|
136 |
Idioms |
sanki dünyayı (birisi/kendisi) yaratmış gibi |
as if the sun shines out (someone's) backside expr.
|
|
137 |
Idioms |
sanki güneş bir tek (birisi/kendisi) için doğuyormuş gibi |
as if the sun shines out (someone's) backside expr.
|
|
138 |
Idioms |
insan kendi kaderini kendisi çizer |
life is what you make it expr.
|
|
139 |
Idioms |
kendisi yap(mak)tı |
be of your own making expr.
|
|
140 |
Idioms |
kendisi burada aklı başka yerde |
the lights are on but nobody's home expr.
|
|
141 |
Idioms |
kendisi burada aklı başka yerde |
the lights are on but no-one's home expr.
|
|
142 |
Idioms |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as large as life expr.
|
|
143 |
Idioms |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as big as life expr.
|
|
144 |
Idioms |
ta kendisi |
the real mccoy expr.
|
|
145 |
Idioms |
ta kendisi |
large as life expr.
|
|
146 |
Idioms |
kendisi hak ederek |
on (someone's or something's) (own) merits expr.
|
|
Speaking |
|
147 |
Speaking |
gerçeğin ta kendisi |
the simple truth n.
|
|
148 |
Speaking |
gerçeğin ta kendisi |
the naked truth n.
|
|
149 |
Speaking |
gerçeğin ta kendisi |
the very truth n.
|
|
150 |
Speaking |
bizzat kendisi söyledi |
she said it herself expr.
|
|
151 |
Speaking |
tek umursadığı şey kendisi |
all he cares about is himself expr.
|
|
152 |
Speaking |
tek umursadığı şey kendisi |
all she cares about is herself expr.
|
|
Trade/Economic |
|
153 |
Trade/Economic |
döviz alıcısı ile satıcısı arasında aracılık yaparak anlaşmalarını sağlamaya çalışan ancak anlaşmaya kendisi taraf olmayan kişi veya firma |
foreign exchange broker n.
|
|
154 |
Trade/Economic |
kendisi için kullanım |
own use n.
|
|
155 |
Trade/Economic |
kendisi ile ticaret yapılan karşı taraf |
trade partner n.
|
|
156 |
Trade/Economic |
işletmenin kendisi yerine ithalat ve ihracat firmasında çalışan biri tarafından yürütülen özel iş |
foreigner n.
|
|
Law |
|
157 |
Law |
(hükümdarın kendisi, saltanatı ve ailesi hakkında) iftira atmak |
leasing making [scotland] n.
|
|
Politics |
|
158 |
Politics |
kendisi de soylu olup kraliyete bağlı olan erkek |
gentleman-in-waiting n.
|
|
159 |
Politics |
(düşman ajanının) kendisi için çalışmasını sağlamak |
turn v.
|
|
Tourism |
|
160 |
Tourism |
lokanta sahibinin içeceğini kendisi getirmek isteyen müşteriden talep edebileceği tutar |
corkage n.
|
|
Technical |
|
161 |
Technical |
deliğini ve vida dişini kendisi açan vida |
self-drilling tapping screw n.
|
|
162 |
Technical |
kendisi ve bir sayısı dışındaki bir sayı ile bölündüğü zaman kalan bırakmayan sayı |
composite number n.
|
|
Marine |
|
163 |
Marine |
yükleri kendisi indirip bindirebilen bir konteyner gemisi türü |
self-sustaining containership n.
|
|
Medical |
|
164 |
Medical |
hastanın kendisi tarafından bildirilmiş astım |
self-reported asthma n.
|
|
165 |
Medical |
(kişinin kendisi tarafından) algılanan sağlık durumu |
self-rated health n.
|
|
Psychology |
|
166 |
Psychology |
kişinin kendisi ile konuşması |
self-talk n.
|
|
167 |
Psychology |
kişiyi kendisi hakkında iyi hissettiren şey |
ego boost n.
|
|
168 |
Psychology |
kişinin kendisi için komplo teorileri yarattığı bir kuruntu hali |
delusions of persecution n.
|
|
Math |
|
169 |
Math |
kapsadığı element ile kendisi arasında ilişkili olma |
reflexiveness n.
|
|
170 |
Math |
kapsadığı element ile kendisi arasında ilişkili olma |
reflexivity n.
|
|
171 |
Math |
sürekli bir eğrinin kendisi ile kesiştiği nokta |
node n.
|
|
172 |
Math |
bir doğru ile birden fazla kez kesişip kendisi ile kesişmeyen kapalı bir eğri |
meander n.
|
|
173 |
Math |
kendisi ile toplanınca sıfır değerini veren sayı |
opposite n.
|
|
174 |
Math |
hiç gidilmemiş (grafikte sürekli bir eğrinin kendisi ile kesiştiği nokta) |
unvisited adj.
|
|
175 |
Math |
eğrinin kendisi ile kesiştiği noktaya ait veya ilişkin |
crunodal adj.
|
|
Logic |
|
176 |
Logic |
kendisi ile çelişmeksizin tanımlanabilen |
logically possible adj.
|
|
177 |
Logic |
tanım kümesinin herhangi iki elemanı arasında kendisi veya tersi bulunan (ilişki) |
connected adj.
|
|
Astronomy |
|
178 |
Astronomy |
kendisi ışık vermeyip yakınındaki yıldızların ışığını dünya'ya yansıtan bulutsu |
reflection nebula n.
|
|
Botanic |
|
179 |
Botanic |
çiçekleri ve kendisi dikenli olan bir bitki |
australian sea holly (eryngium vesiculosum) n.
|
|
Religious |
|
180 |
Religious |
eskiden kendisi veya ataları çöpçülükle ve şehrin temizliği ile uğraşan aşağı bir kasta mensup olan sih |
mazhbi n.
|
|
181 |
Religious |
(hristiyanlıkta) yuhanna incili'nde isa'nın bedeninde canlanan ve tanrı'nın kendisi olarak betimlenen tanrı'nın sözü |
logos n.
|
|
182 |
Religious |
(hristiyanlıkta) yuhanna incili'nde isa'nın bedeninde canlanan ve tanrı'nın kendisi olarak betimlenen tanrı'nın sözü |
word n.
|
|
183 |
Religious |
isa'nın bedeninin komünyondaki kutsal ekmeğin kendisi olup ekmeğin tözünde değişiklik yaratmadığı öğretisine inanan kimse |
companator n.
|
|
Philosophy |
|
184 |
Philosophy |
bir şeyi kendisi yapan temel özellikler |
essence n.
|
|
185 |
Philosophy |
zihinde belirenin nesnenin kendisi değil onun bir temsili olduğu öğretisi |
representationalism n.
|
|
186 |
Philosophy |
zihinde belirenin nesnenin kendisi değil onun bir temsili olduğu öğretisi |
representationism n.
|
|
Military |
|
187 |
Military |
iki veya daha fazla filodan oluşup kendisi de bir grup veya garnizonun alt birimi olan bir komuta birliği |
wing [uk] n.
|
|
Art |
|
188 |
Art |
tek bir sanatçıya ait olup sanatçının kendisi tarafından sergilenen (eser) |
one-man adj.
|
|
Latin |
|
189 |
Latin |
ta kendisi |
ipsissima expr.
|
|
Archaic |
|
190 |
Archaic |
kişinin kendisi (iskoçça) |
ainsell n.
|
|
Ornithology |
|
191 |
Ornithology |
kuzey amerika'nın doğu kesimlerinde bulunan, boynu ve göğsü sarı olup kendisi gri-mavi renkli olan küçük bir orman ötleğeni |
northern parula (setophaga americana) n.
|
|
192 |
Ornithology |
kuzey amerika'nın doğu kesimlerinde bulunan, boynu ve göğsü sarı olup kendisi gri-mavi renkli olan küçük bir orman ötleğeni |
parula americana n.
|
|
193 |
Ornithology |
kuzey amerika'nın doğu kesimlerinde bulunan, boynu ve göğsü sarı olup kendisi gri-mavi renkli olan küçük bir orman ötleğeni |
parula warbler n.
|
|
Slang |
|
194 |
Slang |
kişinin kendisi |
numero uno n.
|
|
195 |
Slang |
belanın ta kendisi |
real bitch n.
|
|
196 |
Slang |
tüm yaşıtları askerdeyken kendisi askere gitmeyi tercih etmemiş kimse |
jody n.
|
|
197 |
Slang |
kendisi gibi olma |
freak flag n.
|
|
198 |
Slang |
bir şeyi yalnızca kendisi kullanmak |
hog cadillac v.
|
|
199 |
Slang |
kendisi için saklamak |
bogart v.
|
|
200 |
Slang |
online/çevrimiçi bir toplulukta kendisi bir paylaşım yapmadan/herhangi bir yorum ya da mesaj bırakmadan yapılan paylaşımları okumak/incelemek |
lurk v.
|
|
201 |
Slang |
kendisi gibi olmak |
fly (one's) freak flag v.
|
|
202 |
Slang |
son kullanıcı olarak test etmek için kişinin kendisi veya şirketi tarafından geliştirilen (program) |
dog food adj.
|
|
Modern Slang |
|
203 |
Modern Slang |
başkalarının seks yapmasından tahrik olan fakat kendisi seks yapmayan kimse |
aegosexual n.
|
|