Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
Law | ||||
Law | justifiable adj. | haklı | ||
Neither is it justifiable to send people back before the problem in their country of origin has been solved. İnsanları kendi ülkelerindeki sorun çözülmeden geri göndermek de haklı değildir. More Sentences |
||||
Law | justifiable adj. | haklı görülebilir | ||
Income support independent of production may be justifiable; export subsidies are not. Üretimden bağımsız gelir desteği haklı görülebilir; ancak ihracat sübvansiyonları haklı görülemez. More Sentences |
||||
General | ||||
General | justifiable adj. | hukuka uygun | ||
General | justifiable adj. | hak verilebilir | ||
General | justifiable adj. | gerekçeli | ||
General | justifiable adj. | mazur görülebilir | ||
General | justifiable adj. | savunulabilir | ||
General | justifiable adj. | haklı çıkarılabilir | ||
Law | ||||
Law | justifiable adj. | doğruluğu ispat edilebilir | ||
Law | justifiable adj. | hukuken uygun bulunan | ||
Law | justifiable adj. | hukuka aykırılık oluşturmayan | ||
Law | justifiable adj. | müdafaa edilebilir | ||
Law | justifiable adj. | makbul mazerete dayanan | ||
Law | justifiable adj. | meşru |
Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | for justifiable reasons adv. | haklı sebeplerle | ||
General | for justifiable reasons adv. | haklı nedenlerle | ||
Law | ||||
Law | justifiable trespass n. | başkasının gayrimenkulüne yasal bir sebebe dayanarak girme | ||
Law | justifiable homicidal n. | görev sırasında işlenen adam öldürme fiili | ||
Law | justifiable self defence n. | meşru müdafaa | ||
Law | justifiable homicide n. | (nefsi müdafaa veya görev sırasında) gerçekleştirilen haklı/yasal adam öldürme | ||