Turc | Anglais | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | haklı çıkarmak | vindicate v. | ||
The EU can now vindicate its claim to a place on the world stage by brokering this strategy. AB şimdi bu stratejiye aracılık ederek dünya sahnesinde yer alma iddiasını haklı çıkarabilir. More Sentences |
||||
General | haklı çıkarmak | justify v. | ||
Being under stress doesn't justify your rudeness towards everyone. Stres altında olmanız herkese karşı kabalığınızı haklı çıkarmaz. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | haklı çıkarmak | justify v. | ||
Being under stress doesn't justify your rudeness towards everyone. Stres altında olmanız herkese karşı kabalığınızı haklı çıkarmaz. More Sentences |
||||
General | ||||
General | haklı çıkarmak | legitimate v. | ||
General | haklı çıkarmak | prove somebody right v. | ||
General | haklı çıkarmak | warrant v. | ||
General | haklı çıkarmak | legitimatize v. | ||
General | haklı çıkarmak | excuse v. | ||
General | haklı çıkarmak | right v. | ||
General | haklı çıkarmak | legitimize v. | ||
General | haklı çıkarmak | legitimatise v. | ||
General | haklı çıkarmak | honest [obsolete] v. | ||
Phrasals | ||||
Phrasals | haklı çıkarmak | stand up for v. | ||
Phrasals | haklı çıkarmak | account for v. | ||
Law | ||||
Law | haklı çıkarmak | legitimatize v. | ||
Law | haklı çıkarmak | legitimise v. | ||
Law | haklı çıkarmak | legitimatise v. |
Turc | Anglais | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | delille haklı çıkarmak | vindicate v. | ||
Phrasals | ||||
Phrasals | bir şeyi (düşünceyi bir şey yaparak) haklı çıkarmak | justify (something) by (doing something) v. | ||
Phrasals | ile/yaparak haklı çıkarmak | justify by v. | ||
Proverb | ||||
Proverb | sert bir eylemi haklı çıkarmak için bahane bulmak kolaydır | it is easy to find a stick to beat a dog | ||
Colloquial | ||||
Colloquial | yaptığını haklı çıkarmak | justify what one is doing v. |