| Anglais | Turc | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | emanate from v. | çıkmak | ||
|
It remains to be seen whether these suggestions will emanate from the Council or from the Commission. Bu önerilerin Konseyden mi yoksa Komisyondan mı çıkacağı henüz belli değil. More Sentences |
||||
| General | emanate from v. | -den çıkmak | ||
| Phrasals | ||||
| Phrasals | emanate from v. | -den kaynaklanmak | ||
| Anglais | Turc | |||
|---|---|---|---|---|
| Phrasals | ||||
| Phrasals | emanate from (someone or something) v. | (birinden/bir şeyden) kaynaklanmak | ||
|
But, you see, every irregularity in the area as a whole emanates from Kosovo. Ama görüyorsunuz, bölgedeki tüm düzensizlikler Kosova'dan kaynaklanıyor. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | a strange smell to emanate from the basement v. | bodrumdan tuhaf bir koku gelmek | ||
| Phrasals | ||||
| Phrasals | emanate from (someone or something) v. | (birinden/bir şeyden) çıkmak | ||
| Phrasals | emanate from (someone or something) v. | (birinden/bir şeyden) gelmek | ||
