|
Catégorie |
Anglais |
Turc |
|
General |
|
1 |
General |
and/or conj.
|
ve/veya |
|
What caused most discussion in the committee was the actual and/or statutory pensionable age.
Komitede en çok tartışmaya neden olan konu gerçek ve/veya yasal emeklilik yaşı oldu.
More Sentences
|
Phrasals |
|
2 |
Phrasals |
differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle birini/bir şeyi) ayırt etmek |
|
The tiny human being is now also able to differentiate between colors.
Bu küçük insan artık renkleri de ayırt edebiliyor.
More Sentences
|
3 |
Phrasals |
differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
|
(birini/bir şeyi birinden/bir şeyden) ayırmak |
|
We must be able to differentiate between objects and situations.
Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
life and/or death situation n.
|
ölüm kalım meselesi |
|
Phrasals |
|
5 |
Phrasals |
get between (someone or something and someone or something else) v.
|
(bir kişi veya şeyle başka bir kişi veya şey/iki kişi veya şey) arasına girmek/sızmak |
|
6 |
Phrasals |
get between (someone or something and someone or something else) v.
|
(bir kişi veya şeyi başka bir kişi veya şeyden/iki kişi veya şeyi birbirinden) ayırmak/uzaklaştırmak |
|
7 |
Phrasals |
judge between (someone or something and someone or something else) v.
|
iki zıt kişi veya şey arasında karar vermek |
|
8 |
Phrasals |
judge between (someone or something and someone or something else) v.
|
iki zıt kişi veya şey arasında seçim yapmak |
|
9 |
Phrasals |
step between (someone or something and someone or something else) v.
|
(iki kişi veya şey) arasına girmek/adım atmak |
|
10 |
Phrasals |
and protest against (someone or something) v.
|
(biri veya bir şey hakkında) şikayette bulunmak |
|
11 |
Phrasals |
and protest against (someone or something) v.
|
(birine veya bir şeye) itiraz etmek |
|
12 |
Phrasals |
and protest against (someone or something) v.
|
(birine veya bir şeye) karşı çıkmak |
|
13 |
Phrasals |
and protest against (someone or something) v.
|
(birine veya bir şeye) isyan etmek |
|
14 |
Phrasals |
and protest against (someone or something) v.
|
(birini veya bir şeyi) protesto etmek |
|
15 |
Phrasals |
and protest against (someone or something) v.
|
(birine veya bir şeye karşı) protestoya katılmak |
|
16 |
Phrasals |
yammer on (and on) about (someone or something) v.
|
söylenip durmak |
|
17 |
Phrasals |
yammer on (and on) about (someone or something) v.
|
dırdır etmek |
|
18 |
Phrasals |
yammer on (and on) about (someone or something) v.
|
kafa şişirmek |
|
19 |
Phrasals |
judge between (someone or something) (and someone or something else) v.
|
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak |
|
|
20 |
Phrasals |
judge between (someone or something) (and someone or something else) v.
|
(iki veya birkaç şeyden/kişiden) birine karar vermek |
|
21 |
Phrasals |
judge between (someone or something) (and someone or something else) v.
|
(iki veya birkaç şeyden/kişiden birinde) karar kılmak |
|
22 |
Phrasals |
judge between (someone or something and someone or something else) v.
|
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak |
|
23 |
Phrasals |
judge between (someone or something and someone or something else) v.
|
(iki veya birkaç şeyden/kişiden) birine karar vermek |
|
24 |
Phrasals |
judge between (someone or something and someone or something else) v.
|
(iki veya birkaç şeyden/kişiden birinde) karar kılmak |
|
25 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir yerden zorla ayırmak |
|
26 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir yerden zorla koparmak |
|
27 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir yerden zorla çıkarmak |
|
28 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir yerden kalkmaya/çıkmaya ikna etmek |
|
29 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir yerden zorla kaldırmak |
|
30 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir gruptan, komiteden ayrılmaya zorlamak |
|
31 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir gruptan, komiteden vazgeçmeye zorlamak |
|
32 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir yerden, komiteden el çekmeye zorlamak |
|
33 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
birini/bir şeyi bir gruptan, komiteden ayrılmaya razı etmek |
|
34 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
(birini/bir şeyi başka birinin) üstüne atmak |
|
35 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
(birini/bir şeyi başka birinin) sorumluluğuna vermek |
|
36 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
(birini/bir şeyi başka birinin) sırtına yüklemek |
|
37 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
(birini/bir şeyi başka birine) emanet etmek |
|
38 |
Phrasals |
and force someone or something off v.
|
(birini/bir şeyi başka birinin) üstüne yıkmak |
|
39 |
Phrasals |
yap on (and on) about (someone or something) v.
|
şikayetlenmek |
|
|
40 |
Phrasals |
yap on (and on) about (someone or something) v.
|
yakınıp durmak |
|
41 |
Phrasals |
vacillate between (one person or thing) and (another) v.
|
(iki kişi/iki şey) arasında kararsız kalmak |
|
42 |
Phrasals |
vacillate between (one person or thing) and (another) v.
|
(iki kişi/iki şey) arasında karar verememek |
|
43 |
Phrasals |
vacillate between (one person or thing) and (another) v.
|
(iki kişi/iki şey) arasında kalmak |
|
44 |
Phrasals |
and take someone or something out v.
|
birini/bir şeyi bir şeyden çıkarmak |
|
45 |
Phrasals |
and take someone or something out v.
|
birini/bir şeyi bir yerden dışarı çıkarmak |
|
46 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
47 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
48 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
49 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
50 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
51 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
52 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
53 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
54 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
55 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
56 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
57 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
58 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
59 |
Phrasals |
and allow someone or something in v.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
60 |
Phrasals |
and back someone or something up v.
|
birini/bir şeyi birine/bir şeye itmek |
|
61 |
Phrasals |
and back someone or something up v.
|
birini/bir şeyi birine/bir şeye doğru hareket ettirmek |
|
62 |
Phrasals |
and back someone or something up v.
|
birini/bir şeyi geri birine/bir şeye doğru sürmek |
|
63 |
Phrasals |
and bargain (for someone or something) (with someone) v.
|
(biriyle biri/bir şey) üzerine müzakerede bulunmak |
|
64 |
Phrasals |
and bargain (for someone or something) (with someone) v.
|
(biriyle birine/bir şeye) sahip olmak için tartışmak/pazarlık etmek |
|
65 |
Phrasals |
go on (and on) (about someone or something) v.
|
(biri/bir şey hakkındaki konuyu) uzattıkça uzatmak |
|
66 |
Phrasals |
go on (and on) (about someone or something) v.
|
(biri/bir şey hakkında) konuştukça konuşmak |
|
67 |
Phrasals |
go on (and on) (about someone or something) v.
|
(biri/bir şey hakkında) uzun uzadıya konuşmak |
|
68 |
Phrasals |
go on (and on) (about someone or something) v.
|
(biri/bir şey hakkındaki konuyu) sündürdükçe sündürmek |
|
69 |
Phrasals |
go on (and on) (about someone or something) v.
|
(biri/bir şey hakkında) bıktırana kadar konuşmak |
|
70 |
Phrasals |
differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark görmek |
|
71 |
Phrasals |
differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında ayrım yaratmak |
|
72 |
Phrasals |
differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında fark oluşturmak |
|
73 |
Phrasals |
differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
|
(birini/bir şeyi birinden/bir şeyden) farklı hale getirmek |
|
74 |
Phrasals |
differentiate between (someone or something and someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle birini/bir şeyi) ayırt edilebilir hale getirmek |
|
75 |
Phrasals |
discern between (someone or something) and (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi birinden/bir şeyden) ayırt etmek |
|
76 |
Phrasals |
discern between (someone or something) and (someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi birinden/bir şeyden) ayırmak |
|
77 |
Phrasals |
discern between (someone or something) and (someone or something) v.
|
(biriyle birini/bir şeyle bir şeyi) birbirinden ayırt etmek |
|
78 |
Phrasals |
go between (someone or something and someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle başka birinin/bir şeyin) arasına girmek/sızmak |
|
79 |
Phrasals |
go between (someone or something and someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle başka birinin/bir şeyin) arasından geçmek/gitmek |
|
|
80 |
Phrasals |
migrate between (some place or something) and (some place or something else) v.
|
(bir yerden/bir şeyden bir yere/bir şeye) göç edip durmak |
|
81 |
Phrasals |
migrate between (some place or something) and (some place or something else) v.
|
(iki yer/iki şey) arasında sürekli göç etmek |
|
82 |
Phrasals |
stand between (someone or something) and (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle birinin/bir şeyin) arasında durmak/yer almak |
|
83 |
Phrasals |
stand between (someone or something) and (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle birinin/bir şeyin) arasına girmek |
|
84 |
Phrasals |
step out of (something or some place) (and) into (some place) v.
|
(bir şeyden/bir yerden çıkıp bir yere) girmek |
|
85 |
Phrasals |
step out of (something or some place) (and) into (some place) v.
|
(bir şeyden/bir yerden çıkıp bir yere) adım atmak |
|
86 |
Phrasals |
vary between (someone or something) and (someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında değişmek |
|
87 |
Phrasals |
vary between (someone or something) and (someone or something else) v.
|
kişiden kişiye, gruptan gruba değişmek/farklılık göstermek |
|
88 |
Phrasals |
waver between (someone or something) and (someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında kararsız kalmak |
|
89 |
Phrasals |
waver between (someone or something) and (someone or something else) v.
|
(biriyle/bir şeyle biri/bir şey) arasında gidip gelmek |
|
Phrases |
|
90 |
Phrases |
(acting as) principal or for and on behalf of expr.
|
asaleten veya vekaleten |
|
91 |
Phrases |
of, relating to, or belonging to the order of diurnal predators, which includes vultures, hawks, eagles, and falcons expr.
|
akbabaları, şahinleri, kartalları ve doğanları içeren gündüz yırtıcıları takımına ait, ilişkin veya mensup |
|
Colloquial |
|
92 |
Colloquial |
between (someone or something) and (someone or something else) expr.
|
(biri /bir şey) ile (biri/bir şey) arasından |
|
93 |
Colloquial |
between (someone or something) and (someone or something else) expr.
|
(biri /bir şey) ile (biri/bir şey) arasında |
|
Idioms |
|
94 |
Idioms |
bell, book, and candle things that are miraculous or that signal that something n.
|
mucizevi ve sıra dışı bir şey olacağının habercisi |
|
95 |
Idioms |
bell, book, and candle things that are miraculous or that signal that something n.
|
alışılmamış/tuhaf bir şey olma ihtimalinin habercisi |
|
96 |
Idioms |
bell, book, and candle things that are miraculous or that signal that something n.
|
sıra dışı/mucizevi bir şey olacağına dair bir işaret |
|
97 |
Idioms |
bell, book, and candle things that are miraculous or that signal that something n.
|
birini lanetlemenin formülü |
|
98 |
Idioms |
bell, book, and candle things that are miraculous or that signal that something n.
|
ruhsal ölümün simgesi |
|
99 |
Idioms |
know nothing and care less (about someone or something) v.
|
hiçbir şey bilmemek ve bilmek de istememek |
|
100 |
Idioms |
know nothing and care less (about someone or something) v.
|
hiç bilgisi olmamak, bilmek de istememek |
|
101 |
Idioms |
know nothing and care less (about someone or something) v.
|
ne bilmek ne de bilmek istemek |
|
102 |
Idioms |
know nothing and care less (about someone or something) v.
|
(bir kişi veya konu hakkında) tamamen ilgisiz olmak |
|
103 |
Idioms |
know nothing and care less (about someone or something) v.
|
(bir kişiye veya konuya) hiç ilgisi olmamak |
|
104 |
Idioms |
know little and care less (about someone or something) v.
|
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
|
105 |
Idioms |
know little and care less (about someone or something) v.
|
daha fazla bilmek de istememek |
|
106 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
hiçbir şey bilmemek ve bilmek de istememek |
|
107 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
hiç bilgisi olmamak, bilmek de istememek |
|
108 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
ne bilmek ne de bilmek istemek |
|
109 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
(bir kişi veya konu hakkında) tamamen ilgisiz olmak |
|
110 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
(bir kişiye veya konuya) hiç ilgisi olmamak |
|
111 |
Idioms |
know little and care less (about someone or something) v.
|
(biri veya bir şey hakkında) bir şey bildiği ve umursadığı olmamak |
|
112 |
Idioms |
know little and care less (about someone or something) v.
|
pek bir şey bilmeyip hiç umurunda olmamak |
|
113 |
Idioms |
know little and care less (about someone or something) v.
|
bihaber ve kayıtsız olmak |
|
114 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
bir şey bildiği ve umursadığı olmamak |
|
115 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
pek bir şey bilmeyip hiç umurunda olmamak |
|
116 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
bihaber ve kayıtsız olmak |
|
117 |
Idioms |
look high and low (for someone or something) v.
|
bakmadık yer bırakmamak |
|
118 |
Idioms |
look high and low for someone or something v.
|
bakmadık yer bırakmamak |
|
119 |
Idioms |
be sick and tired of someone or something v.
|
bıkıp usanmak |
|
120 |
Idioms |
hunt high and low (for someone or something) v.
|
bakmadık yer bırakmamak |
|
121 |
Idioms |
search high and low (for someone or something) v.
|
bakmadık yer bırakmamak |
|
122 |
Idioms |
look for someone or something high and low v.
|
bakmadık yer bırakmamak |
|
123 |
Idioms |
search high and low (for someone or something) v.
|
didik didik aramak |
|
124 |
Idioms |
hunt high and low (for someone or something) v.
|
didik didik aramak |
|
125 |
Idioms |
look high and low for someone or something v.
|
didik didik aramak |
|
126 |
Idioms |
look for someone or something high and low v.
|
didik didik aramak |
|
127 |
Idioms |
look high and low (for someone or something) v.
|
didik didik aramak |
|
128 |
Idioms |
fight someone or something hammer and tongs v.
|
saç saça başa birbirine girmek |
|
129 |
Idioms |
fight someone or something tooth and nail v.
|
saç saça başa birbirine girmek |
|
130 |
Idioms |
fight someone or something tooth and nail v.
|
son derece çetin bir mücadele vermek |
|
131 |
Idioms |
fight someone or something hammer and tongs v.
|
son derece çetin bir mücadele vermek |
|
132 |
Idioms |
get someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
birinin iplerini ele geçirmek |
|
133 |
Idioms |
get someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
birini kontrolü altına almak |
|
134 |
Idioms |
get someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
birini paçasından yakalamak |
|
135 |
Idioms |
get someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
biri üzerinde tamamen hakimiyet kurmak |
|
136 |
Idioms |
get someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
biri üzerinde tamamen hakimiyet sahibi olmak |
|
137 |
Idioms |
have someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
birinin iplerini ele geçirmek |
|
138 |
Idioms |
have someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
birini kontrolü altına almak |
|
139 |
Idioms |
have someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
birini paçasından yakalamak |
|
140 |
Idioms |
have someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
biri üzerinde tamamen hakimiyet kurmak |
|
141 |
Idioms |
have someone by the short and curlies (or short hairs) v.
|
biri üzerinde tamamen hakimiyet sahibi olmak |
|
142 |
Idioms |
fight (someone or something) tooth and claw v.
|
(biriyle/bir şeyle) saç saça baş başa kavga etmek/mücadele etmek |
|
143 |
Idioms |
fight (someone or something) tooth and claw v.
|
(birine/bir şeye) tekme tokat girmek |
|
144 |
Idioms |
fight (someone or something) tooth and claw v.
|
(birine/bir şeye) acımasızca girişmek/karşı koymak |
|
145 |
Idioms |
fight (someone or something) tooth and claw v.
|
(birine/bir şeye) karşı son derece çetin bir mücadele vermek |
|
146 |
Idioms |
fight (someone or something) tooth and claw v.
|
(birine/bir şeye) karşı kana kan dişe diş mücadele etmek |
|
147 |
Idioms |
fight (someone or something) tooth and claw v.
|
(birine/bir şeye) karşı dişiyle tırnağıyla çabalamak |
|
148 |
Idioms |
hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) sıkı fıkı |
|
149 |
Idioms |
hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) yakın ilişki içinde |
|
150 |
Idioms |
know (someone or something) through and through v.
|
(birinin/bir şeyin) her şeyini bilmek |
|
151 |
Idioms |
know (someone or something) through and through v.
|
(birini/bir şeyi) çok iyi bilmek |
|
152 |
Idioms |
know (someone or something) through and through v.
|
(birini/bir şeyi) a'dan z'ye bilmek |
|
153 |
Idioms |
know (someone or something) through and through v.
|
(birinin/bir şeyin) içini dışını bilmek |
|
154 |
Idioms |
know (someone or something) through and through v.
|
(birinin/bir şeyin) tamamını bilmek |
|
155 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek |
|
156 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
ne bilmek ne de bilmek istemek |
|
157 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
hiçbir şey bilmemek ve bilmek de istememek |
|
158 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
hiç ilgisi olmamak |
|
159 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
tamamen ilgisiz olmak |
|
160 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
bihaber ve kayıtsız olmak |
|
161 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
pek bir şey bilmeyip hiç umurunda olmamak |
|
162 |
Idioms |
know little (or nothing) and care less v.
|
bir şey bildiği ve umursadığı olmamak |
|
163 |
Idioms |
play fast and loose (with someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) karşı sorumsuzca/düşüncesizce davranmak |
|
164 |
Idioms |
play fast and loose (with someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) umursamazca davranmak |
|
165 |
Idioms |
play fast and loose (with someone or something) v.
|
(birini/bir şeyi) hafife almak |
|
166 |
Idioms |
play fast and loose (with someone or something) v.
|
(birine/bir şeye) yeterli özeni/dikkati göstermemek |
|
167 |
Idioms |
stand head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) daha iyi olmak |
|
168 |
Idioms |
stand head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) fersah fersah önde olmak |
|
169 |
Idioms |
stand head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) kat kat önde olmak |
|
170 |
Idioms |
stand head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok üstün olmak |
|
171 |
Idioms |
stand head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
|
172 |
Idioms |
stay head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
|
173 |
Idioms |
stay head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) kat be kat daha iyi olmak |
|
174 |
Idioms |
stay head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha üstün olmak |
|
175 |
Idioms |
tower head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha uzun olmak |
|
176 |
Idioms |
tower head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha üstün olmak |
|
177 |
Idioms |
tower head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
|
178 |
Idioms |
tower head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha etkileyici olmak |
|
179 |
Idioms |
tower head and shoulders above (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha önemli olmak |
|
180 |
Idioms |
tower head and shoulders over (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha uzun olmak |
|
181 |
Idioms |
tower head and shoulders over (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha üstün olmak |
|
182 |
Idioms |
tower head and shoulders over (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
|
183 |
Idioms |
tower head and shoulders over (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha etkileyici olmak |
|
184 |
Idioms |
tower head and shoulders over (someone or something) v.
|
(birinden/bir şeyden) çok daha önemli olmak |
|
185 |
Idioms |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) yakın temas içerisinde çalışmak |
|
186 |
Idioms |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) yakın iş birliği içerisinde çalışmak |
|
187 |
Idioms |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) dirsek temasında olmak/çalışmak |
|
188 |
Idioms |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) sırt sırta çalışmak |
|
189 |
Idioms |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) yan yana/omuz omuza çalışmak |
|
190 |
Idioms |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) ortaklaşa çalışmak |
|
191 |
Idioms |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
(biriyle/bir şeyle) bir arada çalışmak |
|
192 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
yaygara |
|
193 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
faso fiso |
|
194 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
kuru gürültü |
|
195 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
tantana |
|
196 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
velvele |
|
197 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
fasarya |
|
198 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
atıp tutma |
|
199 |
Idioms |
great (or much) cry and little wool expr.
|
lafa ola beri gele |
|
200 |
Idioms |
uncle tom cobley (or cobleigh) and all expr.
|
ve diğerleri |
|
201 |
Idioms |
uncle tom cobley (or cobleigh) and all expr.
|
daha niceleri |
|
202 |
Idioms |
uncle tom cobley (or cobleigh) and all expr.
|
daha kimler kimler |
|
203 |
Idioms |
head and shoulders above someone or something expr.
|
birinin/bir şeyin çok üstünde |
|
204 |
Idioms |
head and shoulders above someone or something expr.
|
birinden/bir şeyden epeyce üstün |
|
205 |
Idioms |
head and shoulders above someone or something expr.
|
birinden/bir şeyden kat kat üstün |
|
206 |
Idioms |
head and shoulders above someone or something expr.
|
birinden/bir şeyden çok daha iyi |
|
207 |
Idioms |
head and shoulders above someone or something expr.
|
birinden/bir şeyden kat be kat daha iyi |
|
208 |
Idioms |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(birinden/bir şeyden) çok korkmuş |
|
209 |
Idioms |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(biri/bir şey yüzünden) çok büyük korku ve endişe içinde |
|
210 |
Idioms |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(biri/bir şey yüzünden) ödü bokuna karışmış |
|
211 |
Idioms |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(biri/bir şey yüzünden) korku ve dehşet içinde |
|
Trade/Economic |
|
212 |
Trade/Economic |
increase or decrease occurred depreciation expenses of the period because of changes in depreciation methods and depreciation calculating techniques n.
|
amortisman hesaplama yöntemleri ile bu yöntemlerde yapılan değişikliklerin dönemin amortisman giderlerinde meydana getirdiği artış veya azalış |
|
213 |
Trade/Economic |
failure or failures to be so true and correct n.
|
bu doğruluk şartına bir veya birden fazla noktada uyulmamış olması |
|
214 |
Trade/Economic |
fixed assets and inventories which are obsolete or damaged n.
|
elden çıkarılacak stok maddi duran |
|
215 |
Trade/Economic |
forfeiture of all pay and allowances due or to be due n.
|
hak edilmiş veya edilecek bütün maaş ve istihkakların kaybı |
|
216 |
Trade/Economic |
third party goods and values held for safekeeping on consignment or for treatment n.
|
konsinye veya işlenmek üzere tutulan üçüncü şahıs malları veya kıymetleri |
|
217 |
Trade/Economic |
other significant matters effecting to or making financial statements more clear, interpretable and understandable should be disclosed n.
|
mali tabloları önemli ölçüde etkileyen ya da mali tabloların açık, yorumlanabilir ve anlaşılabilir olması açısından açıklanması gerekli olan diğer hususlar |
|
218 |
Trade/Economic |
explanatory note related to revenues or profits and expenses or losses of previous period with sources and amounts of them n.
|
önceki döneme ilişkin gelir ve karlar ile önceki döneme ait gider ve zararların tutarlarını ve kaynaklarını açıklayıcı not |
|
219 |
Trade/Economic |
income taxes paid and withholding taxes due or paid n.
|
ödenen gelir vergileri ve vadesi gelen ya da ödenen stopaj vergileri |
|
220 |
Trade/Economic |
goods and values held on behalf of, or at risk to and for the benefit of third parties n.
|
üçüncü şahısların adına ve menfaatine elde tutulan mallar ve kıymetler |
|
221 |
Trade/Economic |
creditors in respect of goods and values held on behalf of, or at risk to and for the benefit of third parties n.
|
üçüncü şahısların adına ve menfaatine elde tutulan mallar ve kıymetlere ilişkin alacaklılar |
|
222 |
Trade/Economic |
matured, delayed or deferred tax by installments and other liabilities n.
|
vadesi geçmiş ertelenmiş veya taksitlendirilmiş vergi ve diğer yükümlülükler |
|
223 |
Trade/Economic |
overdue, deferred or restructed taxes and other liabilities n.
|
vadesi geçmiş ertelenmiş veya taksitleri vergi ve diğer yükümlülükler |
|
224 |
Trade/Economic |
overdue, deferred or restructured taxes and other fiscal liabilities n.
|
vadesi geçmiş, ertelenmiş veya takas verilmiş diğer yükümlülükler |
|
Law |
|
225 |
Law |
sale and purchase of keys or picklocks and illegally unlocking locks n.
|
anahtar ve maymuncuk alım satımı, kilitlerin gayrimeşru açılması |
|
226 |
Law |
sale and purchase of keys or picklocks n.
|
anahtar ve maymuncuk alım satımı |
|
227 |
Law |
litigation and other judicial, arbitral, administrative or other proceedings n.
|
dava, hukuki, idari veya tahkime ilişkin işlem veya diğer yasal işlemler |
|
228 |
Law |
violence against or resistance to government forces and opposition to the laws n.
|
hükümete karşı şiddet veya mukavemet ve kanunlara muhalefet |
|
229 |
Law |
dismiss and terminate attorneys hired or to be hired by us n.
|
şirketimiz ile ilgili tayin edilmiş veya edilecek vekilleri azletmeye |
|
230 |
Law |
prayer (relief and/or damages at the conclusion of a complaint or petition) n.
|
sonuç ve istem |
|
231 |
Law |
give the features and appearance of a person or thing v.
|
eşkal vermek |
|
Politics |
|
232 |
Politics |
european committee for the prevention of torture and inhuman or degrading treatment or punishment n.
|
avrupa işkenceyi ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezayı önleme komitesi |
|
233 |
Politics |
european convention for the prevention of torture and inhuman or degrading treatment or punishment n.
|
işkencenin ve gayri insani ya da küçültücü ceza veya muamelenin önlenmesine dair avrupa sözleşmesi |
|
234 |
Politics |
protocol no. 1 to the european convention for the prevention of torture and inhuman or degrading treatment or punishment n.
|
işkencenin ve gayri insani ya da küçültücü ceza veya muamelenin önlenmesine dair avrupa sözleşmesine ek 1 protokol |
|
235 |
Politics |
diplomatic and/or consular facility n.
|
abd dışişleri bakanlığı'nın yurt dışında yer alan kurumlarına verilen ad |
|
Institutes |
|
236 |
Institutes |
european committee for the prevention of torture and inhuman or degrading treatment or punishment n.
|
avrupa işkenceyi ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezayı önleme komitesi |
|
237 |
Institutes |
convention against torture and other cruel, inhuman or degrading treatment or punishment n.
|
işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ve cezanın önlenmesi sözleşmesi |
|
Technical |
|
238 |
Technical |
secondary cells and batteries containing alkaline or other non-acid electrolytes n.
|
alkalin veya diğer asit olmayan elektrolitler ihtiva eden sekonder pil ve bataryalar |
|
239 |
Technical |
secondary cells and batteries containing alkaline or other non-acid electrolytes n.
|
alkalin ya da diğer asit-olmayan elektrolitleri içeren ikincil hücreler ve piller |
|
240 |
Technical |
strength and stiffness of nailed or stapled joints n.
|
çivili veya zımbalı bağlantıların sertliği ve dayanımı |
|
241 |
Technical |
rules of sampling and selection or test pieces n.
|
deney parçalarının seçimi ve numune alma kuralları |
|
242 |
Technical |
yield or proof stress of carbon and low alloy steel products n.
|
karbonlu ve düşük alaşımlı çelik mamüllerin akma veya kalıcı uzama gerilmesi |
|
243 |
Technical |
metal arc welding with or without a gas shield of stainless and heat resisting steels n.
|
paslanmaz ve ısıya dayanıklı çeliklerin gaz korumalı veya korumasız metal ark kaynağı |
|
244 |
Technical |
constant and variable dual or single duct units n.
|
sabit ve değişken çift veya tek kanallı üniteler |
|
245 |
Technical |
detection of combustible or toxic gases and vapours n.
|
yanıcı veya toksik gazların ve buharların belirlenmesi |
|
246 |
Technical |
closure method before washing and drying and or dry cleaning n.
|
yıkama kurutma veya kuru temizlemeden önce kapatma metodu |
|
Automotive |
|
247 |
Automotive |
installation of lighting and light-signaling devices on two or three-wheel motor vehicles n.
|
iki veya üç tekerlekli motorlu araçlara aydınlatma ve ışıklı sinyal cihazlarının yerleştirilmesi |
|
248 |
Automotive |
certain components and characteristics of two or three-wheel motor vehicles n.
|
iki veya üç tekerlekli motorlu araçların bazı aksam ve özellikleri |
|
249 |
Automotive |
internal hydraulic or mechanical controls and pumps n.
|
iç hidrolik veya mekanik kontroller ve pompalar |
|
250 |
Automotive |
maximum design speed, maximum torque and maximum net engine power of two or threewheel motor vehicles n.
|
iki veya üç tekerlekli motorlu araçların azami tasarım hızı, azami torku ve azami net motor gücü |
|
251 |
Automotive |
masses and dimensions of two or threewheel motor vehicles n.
|
iki veya üç tekerlekli motorlu araçların kütleleri ve boyutları |
|
252 |
Automotive |
motor-vehicle headlamps which function as main-beam and/or dipped-beam headlamps and to incandescent electric filament lamps for such headlamps n.
|
motorlu araçların uzun hüzme ve/veya kısa huzme olarak çalışan farları ve motorlu araçlar ve römorklarının onaylanmış lamba ünitelerinde kullanılan ışık kaynakları |
|
253 |
Automotive |
lighting and light-signalling on wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin aydınlatma ve ışıklı sinyal tertibatı |
|
Aeronautic |
|
254 |
Aeronautic |
vertical and/or short takeoff and landing n.
|
dikine veya kısa mesafede iniş veya kalkış |
|
Petrol |
|
255 |
Petrol |
crude petroleum and liquid or solid petroleum products n.
|
ham petrol ve sıvı veya katı petrol ürünleri |
|
Food Engineering |
|
256 |
Food Engineering |
release of the n-nitrosamines and n-nitrosatable substances from elastomer or rubber teats and soothers n.
|
elastomer ve kauçuktan yapılmış olan biberon başlığı ve emziklerde n-nitrosamin ve n-nitrosamine dönüşebilen maddelerin açığa çıkışı |
|
Gastronomy |
|
257 |
Gastronomy |
a dish of mutton or chicken and coarsely ground wheat n.
|
keşkek |
|
258 |
Gastronomy |
kind of stew with onion oil and vegetables or fish n.
|
pilaki |
|
Chemistry |
|
259 |
Chemistry |
determination of chloride by flow analysis and photometric or potentiometric method n.
|
akış analizi ve fotometrik veya potansiyometrik metotla klorür tayini |
|
Agriculture |
|
260 |
Agriculture |
certain parts and characteristics of wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin bazı parçaları ve özellikleri |
|
261 |
Agriculture |
lighting and light-signalling devices on wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin aydınlatma ve ışıklı sinyal cihazları ile ilgili aksamı |
|
262 |
Agriculture |
maximum design speed of and load platforms for wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin azami tasarım hızı ve yük platformu ile ilgili tip onayı |
|
263 |
Agriculture |
field of vision and windscreen wipers for wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin görüş alanı ve ön cam silecekleri |
|
264 |
Agriculture |
operating space, access to the driving position and the doors and windows of wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin çalıştırma alanı, sürüş konumuna geçişi, kapıları ve pencereleri |
|
265 |
Agriculture |
installation, location, operation and identification of the controls of wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin kumandalarının takılması, konumu, çalışması ve tanınması |
|
266 |
Agriculture |
coupling device and the reverse of wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya orman traktörlerinin çeki kancası ve geri hareket tertibatı |
|
267 |
Agriculture |
certain components and characteristics of wheeled agricultural or forestry tractors n.
|
tekerlekli tarım veya tarım traktörlerinin bazı aksamları ve karakteristikleri |
|
Military |
|
268 |
Military |
initial spares and/or repair parts n.
|
ilk yedekler ve/veya tamir parçaları |
|
269 |
Military |
precautionary search and rescue and/or combat search and rescue n.
|
arama kurtarma çalışmaları için yapılan bir planlama |
|
270 |
Military |
precautionary search and rescue and/or combat search and rescue n.
|
önlem amaçlı arama-kurtarma ve/veya muharebe arama kurtarma |
|
271 |
Military |
precautionary search and rescue and/or combat search and rescue n.
|
arama-kurtarma uygulaması |
|