|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
Phrasals |
|
1 |
Phrasals |
(birine bir şey) için şantaj yapmak |
blackmail (someone) into (something) v.
|
|
As to the form, the new Member States are being blackmailed into accepting this treaty.
Şekle bakılırsa, yeni Üye Devletlere bu anlaşmayı kabul etmeleri için şantaj yapılıyor.
More Sentences
|
2 |
Phrasals |
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
compel (someone) to (do something) v.
|
|
I was compelled to leave school.
Ben okulu terk etmek zorunda bırakıldım.
More Sentences
|
3 |
Phrasals |
(bir şey) olarak görev yapmak |
function as (something) v.
|
|
Even where social partners function as delegates in advisory bodies, these delegates are very rarely women.
Sosyal ortakların danışma organlarında delege olarak görev yaptığı yerlerde bile, bu delegeler çok nadiren kadındır.
More Sentences
|
4 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında dedikodu yapmak |
gossip about (someone or something) v.
|
|
I wonder what they're gossiping about.
Ne hakkında dedikodu yaptıklarını merak ediyorum.
More Sentences
|
5 |
Phrasals |
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
oblige (one) to (do something) v.
|
|
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to.
Ne yazık ki oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.
More Sentences
|
6 |
Phrasals |
(bir şey) numarası yapmak |
pretend to (something) v.
|
|
That student sometimes pretends to be sick.
Bu öğrenci bazen hasta numarası yapıyor.
More Sentences
|
Colloquial |
|
7 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için ölmek |
be dying to (do something) v.
|
|
Tom is dying to see you.
Tom seni görmek için ölüyor.
More Sentences
|
8 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için can atmak |
be dying to (do something) v.
|
|
I've been dying to meet him.
Onunla tanışmak için can atıyordum.
More Sentences
|
9 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) fayda etmez |
it's no use (doing something) expr.
|
|
It's no use crying over spilt milk.
Son pişmanlık fayda etmez.
More Sentences
|
General |
|
10 |
General |
bir şey yapmak için kafayı kullanma |
headwork n.
|
|
11 |
General |
bir şey yapmak itiyadında olmak |
be given to v.
|
|
12 |
General |
zahmet edip bir şey yapmak |
take the trouble to do something v.
|
|
13 |
General |
birinin haberi olmadan bir şey yapmak |
do something unbeknown to someone v.
|
|
14 |
General |
birine bir şey yapması için baskı yapmak |
press someone to v.
|
|
15 |
General |
bir şey yapmak için cesaretini toplamak |
get up the nerve to v.
|
|
16 |
General |
yapmak (birine olumsuz bir şey) |
subject to v.
|
|
17 |
General |
geliştirerek (başka bir şey) yapmak |
work up into v.
|
|
|
18 |
General |
eski bir giysiden yeni bir şey yapmak |
cut down a piece of clothing into v.
|
|
19 |
General |
bir şey yapmak |
be about something v.
|
|
20 |
General |
yanlış bir şey yapmak |
do wrong v.
|
|
21 |
General |
-den (bir şey) yapmak |
shape into v.
|
|
22 |
General |
komik veya eğlenceli bir şey yapmak |
do something funny v.
|
|
23 |
General |
bir şeye ek olarak başka bir şey daha yapmak/yaptıklarını çeşitlendirmek |
diversify from something into something else v.
|
|
24 |
General |
bir şey yapmak zorunda kalmak |
be forced into doing something v.
|
|
25 |
General |
birine bir şey karşılığında iyilik yapmak |
backscratch v.
|
|
26 |
General |
(birini, bir grubu) bir şey yapmak için ikna etmeye çalışmak |
woo v.
|
|
27 |
General |
hayır için bir şey yapmak |
do something for charity v.
|
|
28 |
General |
açlık nedeniyle bir şey yapmak zorunda kalmak |
hunger v.
|
|
29 |
General |
(video oyunlarında) kademe atlamak veya bir şey kazanmak için görevi tekrar yapmak |
grind v.
|
|
30 |
General |
(bir şey için) planlama yapmak |
posture v.
|
|
31 |
General |
bir şey yaparken hata yapmak |
make the mistake of doing something v.
|
|
Phrasals |
|
32 |
Phrasals |
çevresine (bir şey) yapmak |
build around (someone or something) v.
|
|
33 |
Phrasals |
çevresine (bir şey) yapmak |
build around v.
|
|
34 |
Phrasals |
sonunda (bir şey) olmak/yapmak |
end up as (something) v.
|
|
35 |
Phrasals |
sonunda (bir şey) olmak/yapmak |
end up (as)( something ) to become something v.
|
|
36 |
Phrasals |
bir alanı bir şey yapmak için ayırmak |
zone something as something v.
|
|
37 |
Phrasals |
etrafına (bir şey) yapmak |
build around (someone or something) v.
|
|
|
38 |
Phrasals |
etrafına (bir şey) yapmak |
build around v.
|
|
39 |
Phrasals |
birisiyle bir şey için pazarlık yapmak |
haggle with someone over something v.
|
|
40 |
Phrasals |
kendini tutamayıp (bir şey) yapmak |
break out with (something) v.
|
|
41 |
Phrasals |
kendini tutamayıp (bir şey) yapmak |
break out with something v.
|
|
42 |
Phrasals |
karşılığında (bir şey) yapmak |
repay (one) by (doing something) v.
|
|
43 |
Phrasals |
karşılığında (bir şey) yapmak/(birine bir şeyi) layık görmek |
repay (one) by (doing something) v.
|
|
44 |
Phrasals |
karşılığında (bir şey) yapmak |
repay someone by something v.
|
|
45 |
Phrasals |
(bir şey) yapmak için uğramak/girip çıkmak |
zip by v.
|
|
46 |
Phrasals |
(birine bir şey hakkında) soğuk yapmak |
chide (one) for (something) v.
|
|
47 |
Phrasals |
(birine bir şey hakkında) soğuk yapmak |
chide someone for something v.
|
|
48 |
Phrasals |
(biri veya bir şey hakkında) genelleme yapmak |
generalize about (someone or something) v.
|
|
49 |
Phrasals |
(biri veya bir şey hakkında) genelleme yapmak |
generalize on (someone or something) v.
|
|
50 |
Phrasals |
(biri veya bir şey hakkında) espri yapmak |
quip about (someone or something) v.
|
|
51 |
Phrasals |
bir şey için grev yapmak |
strike for something v.
|
|
52 |
Phrasals |
bir şey için birisiyle mülakat yapmak |
interview with someone for something v.
|
|
53 |
Phrasals |
bir şey üzerinde alıştırma yapmak |
practice on something v.
|
|
54 |
Phrasals |
birlikte/beraber bir şey yapmak |
throw in with someone v.
|
|
55 |
Phrasals |
bir şey üzerinde denemek/alıştırma yapmak |
practice upon something v.
|
|
56 |
Phrasals |
bir şey için harcama yapmak |
lay out (money) for something v.
|
|
57 |
Phrasals |
bir şey için ödeme yapmak |
shell out (money) for something v.
|
|
58 |
Phrasals |
bir şey için harcama yapmak |
shell out (money) for something v.
|
|
59 |
Phrasals |
bir şey için ödeme yapmak |
shell (money) out for something v.
|
|
60 |
Phrasals |
bir şey için harcama yapmak |
shell (money) out for something v.
|
|
61 |
Phrasals |
bir şey için prova yapmak |
rehearse for something v.
|
|
62 |
Phrasals |
bir şey üzerinde denemek/alıştırma yapmak |
practice on something v.
|
|
63 |
Phrasals |
bir şeyin ödemesini yapmak (bir şey için) ödeme yapmak |
pay on something v.
|
|
64 |
Phrasals |
bir şey üzerinde alıştırma yapmak |
practice upon something v.
|
|
65 |
Phrasals |
bir şeyin üstüne bir şey çizmek/bir şeyin resmini yapmak |
paint something on v.
|
|
66 |
Phrasals |
bir şey için sıraya girmek/kuyruk yapmak |
line up for something v.
|
|
67 |
Phrasals |
bir şeyin üstüne bir şey çizmek/bir şeyin resmini yapmak |
paint something onto something v.
|
|
68 |
Phrasals |
birisiyle bir şey için anlaşma yapmak |
contract with someone for something v.
|
|
69 |
Phrasals |
bir şey için ödeme yapmak |
fork out money (for something) v.
|
|
70 |
Phrasals |
bir şey için ödeme yapmak |
fork money out (for something) v.
|
|
71 |
Phrasals |
bir şey için harcama yapmak |
fork out money (for something) v.
|
|
72 |
Phrasals |
bir şey için ödeme yapmak |
fork over (some money) v.
|
|
73 |
Phrasals |
bir şey için harcama yapmak |
fork money out (for something) v.
|
|
74 |
Phrasals |
bir şey için harcama yapmak |
fork over (some money) v.
|
|
75 |
Phrasals |
bir şey için ödeme yapmak |
fork (some money) over v.
|
|
76 |
Phrasals |
bir şey için harcama yapmak |
fork (some money) over v.
|
|
77 |
Phrasals |
bir şey için ödeme yapmak |
lay out (money) for something v.
|
|
|
78 |
Phrasals |
(bir şey ile) misilleme yapmak |
counter with something v.
|
|
79 |
Phrasals |
(bir şey için) birine baskı yapmak |
pressure someone into something v.
|
|
80 |
Phrasals |
yontarak bir şeyden bir şey yapmak |
whittle something out of something v.
|
|
81 |
Phrasals |
(bir şey ya da birisi) için kampanya ya da gösteri yapmak |
crusade for (someone or something) v.
|
|
82 |
Phrasals |
bir çırpıda bir şey üretmek/yapmak |
toss something off v.
|
|
83 |
Phrasals |
bir şeyi başka bir şey kullanarak yapmak |
fashion (something) out of (something else) v.
|
|
84 |
Phrasals |
bir şeyden başka bir şey yapmak |
fashion something out of something v.
|
|
85 |
Phrasals |
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak |
judge between (someone or something) (and someone or something else) v.
|
|
86 |
Phrasals |
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak |
judge between (someone or something and someone or something else) v.
|
|
87 |
Phrasals |
bir şeyi başka bir şey kullanarak yeniden yapmak |
reconstruct something from something v.
|
|
88 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle bir şey için) kira sözleşmesi yapmak |
lease (something) to (someone or something) v.
|
|
89 |
Phrasals |
biriyle bir şey için kira sözleşmesi yapmak |
lease something (out) to someone v.
|
|
90 |
Phrasals |
bir şey için belli bir miktarda ödeme yapmak |
expend something for something v.
|
|
91 |
Phrasals |
(birisi/bir şey) hakkında detaylı açıklama yapmak |
expound on (someone or something) v.
|
|
92 |
Phrasals |
(birisi/bir şey) üzerine detaylı konuşma yapmak |
expound on (someone or something) v.
|
|
93 |
Phrasals |
(birisi/bir şey) hakkında detaylı açıklama yapmak |
expound upon (someone or something) v.
|
|
94 |
Phrasals |
(birisi/bir şey) üzerine detaylı konuşma yapmak |
expound upon (someone or something) v.
|
|
95 |
Phrasals |
(birine veya bir şeye, biri veya bir şey) hakkında detaylı açıklama yapmak |
expound upon (someone or something) to (someone or something) v.
|
|
96 |
Phrasals |
(birine veya bir şeye, biri veya bir şey) üzerine detaylı konuşma yapmak |
expound upon (someone or something) to (someone or something) v.
|
|
97 |
Phrasals |
(birine veya bir şeye, biri veya bir şey) hakkında detaylı açıklama yapmak |
expound on (someone or something) to (someone or something) v.
|
|
98 |
Phrasals |
(birine veya bir şeye, biri veya bir şey) üzerine detaylı konuşma yapmak |
expound on (someone or something) to (someone or something) v.
|
|
99 |
Phrasals |
bir şey ziyafeti yapmak/vermek |
feast on something v.
|
|
100 |
Phrasals |
bir şey şöleni yapmak |
feast on something v.
|
|
101 |
Phrasals |
bir şey ziyafeti yapmak/vermek |
feast upon something v.
|
|
102 |
Phrasals |
bir şey şöleni yapmak |
feast upon something v.
|
|
103 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir şey yapmak zorunda bırakmak |
force on (someone or something) v.
|
|
104 |
Phrasals |
bir şeyden başka bir şey yapmak |
form something out of something v.
|
|
105 |
Phrasals |
(bir şeye/birine bir şey) takviyesi yapmak |
fortify (someone or something) with (something) v.
|
|
106 |
Phrasals |
(bir şeyden başka bir şey) uydurmak/yapmak |
make up (something) from (something) v.
|
|
107 |
Phrasals |
(bir şeyleri) bir araya getirip (başka bir şey) yapmak |
make up (something) from (something) v.
|
|
108 |
Phrasals |
bir şeyden başka bir şey yapmak/yaratmak |
make something up from something v.
|
|
109 |
Phrasals |
birine (bir şey) hakkında hatırlatma yapmak |
get on(to) someone (about something) v.
|
|
110 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) karlı olmak |
pay to (do something) v.
|
|
111 |
Phrasals |
(bir şey) yapmak konusunda yan çizmek |
get out of doing (something) v.
|
|
112 |
Phrasals |
harekete geçmek/bir şey yapmak zorunda bırakmak |
push to v.
|
|
113 |
Phrasals |
bir şey yolunda bir anda bir sıçrama yapmak |
rocket into something v.
|
|
114 |
Phrasals |
bir şey yolunda hızlı bir çıkış yapmak |
rocket into something v.
|
|
115 |
Phrasals |
bir şey yolunda bir anda bir sıçrama yapmak |
rocket to something v.
|
|
116 |
Phrasals |
bir şey yolunda hızlı bir çıkış yapmak |
rocket to something v.
|
|
117 |
Phrasals |
(bir şey) yapmak için harekete geçirmek |
stir to (something) v.
|
|
118 |
Phrasals |
birini bir şey yapmak için harekete geçirmek |
stir someone into something v.
|
|
119 |
Phrasals |
birini bir şey yapmak için harekete geçirmek |
stir someone to something v.
|
|
120 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) üstünü başını (bir şey) yapmak |
strew (someone or something) with (something) v.
|
|
121 |
Phrasals |
bir şeyin her tarafını bir şey yapmak |
strew something with something v.
|
|
122 |
Phrasals |
her tarafını bir şey yapmak |
strew with v.
|
|
123 |
Phrasals |
(birini bir şey) yapmak zorunda bırakmak |
terrify (one) into (something) v.
|
|
124 |
Phrasals |
birini bir şey yapmak zorunda bırakmak |
terrify someone into something v.
|
|
125 |
Phrasals |
birini bir şey yapmak zorunda bırakmak |
terrorize someone into something v.
|
|
126 |
Phrasals |
(birini bir şey) yapmak zorunda bırakmak |
terrorize (one) into (something) v.
|
|
127 |
Phrasals |
(bir şey) üzerinde pratik yapmak |
train on (something) v.
|
|
128 |
Phrasals |
(bir şey) üzerinde alıştırma yapmak |
train on (something) v.
|
|
129 |
Phrasals |
(birini/kendini bir şey) hakkında bilgi sahibi yapmak |
verse (someone or oneself) in (something) v.
|
|
130 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi/kendini biri/bir şey) yapmak |
set (someone, something, or oneself) up as (someone or something) v.
|
|
131 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi/kendini biri/bir şey) yapmak için gerekli ayarlamaları yapmak |
set (someone, something, or oneself) up as (someone or something) v.
|
|
132 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi/kendini biri/bir şey) konumuna getirmek için gereken düzenlemeleri yapmak |
set (someone, something, or oneself) up as (someone or something) v.
|
|
133 |
Phrasals |
birini/bir şeyi bir şey yapmak |
set someone or something up as something v.
|
|
134 |
Phrasals |
birini/bir şeyi bir şey yapmak için gerekli ayarlamaları yapmak |
set someone or something up as something v.
|
|
135 |
Phrasals |
birini/bir şeyi bir şey yapmak için gerekli düzenlemeleri yapmak |
set someone or something up as something v.
|
|
136 |
Phrasals |
bir şey üzerine spekülasyon yapmak |
speculate on something v.
|
|
137 |
Phrasals |
biriyle/bir şeyle (biri/bir şey) arasında aracılık yapmak |
intercede with (someone or something) v.
|
|
138 |
Phrasals |
(biriyle biri/bir şey) arasında aracılık yapmak |
intercede (for someone) (with someone or something) v.
|
|
139 |
Phrasals |
bir şeyi kıvırıp bir şey yapmak |
fold something into something v.
|
|
140 |
Phrasals |
bir şeyi katlayıp bir şey yapmak |
fold something into something v.
|
|
141 |
Phrasals |
farklı parçaları bir araya getirerek bir şey yapmak |
patch together v.
|
|
142 |
Phrasals |
(bir şey) hakkında kabak tadı veren bir konuşma yapmak/hikaye anlatmak |
set off on (something) v.
|
|
143 |
Phrasals |
(bir şey) hakkında uzun ve sıkıcı bir konuşma yapmak/hikaye anlatmak |
set off on (something) v.
|
|
144 |
Phrasals |
(bir şey) hakkında uzun ve sıkıcı bir konuşma yapmak/hikaye anlatmak |
set off on (something) v.
|
|
145 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle bir şey) yapmak için çalışmak |
join (someone or something) to (something) v.
|
|
146 |
Phrasals |
(birini) bir şey yapmak |
name (one) as v.
|
|
147 |
Phrasals |
(bir şey) çağrışımı yapmak |
taste of (something) v.
|
|
148 |
Phrasals |
birini (bir şey) yapmak zorunda/mecburiyetinde bırakmak |
bounce into (something) v.
|
|
149 |
Phrasals |
(bir şeyi) elde etmek için (bir şey) yapmak/harcamak |
put (something) toward (something) v.
|
|
150 |
Phrasals |
(bir şey yönünde) açı yapmak |
angle off (to or toward something) v.
|
|
151 |
Phrasals |
(biriyle biri/bir şey hakkında) espri yapmak |
joke (with someone) (about someone or something) v.
|
|
152 |
Phrasals |
(biriyle biri/bir şey hakkında) şakalaşmak/şaka yapmak |
joke (with someone) (about someone or something) v.
|
|
153 |
Phrasals |
birinin ihtiyacına uygun bir şey yapmak |
accommodate someone with something v.
|
|
154 |
Phrasals |
(bir konuda) bir şey yapmak |
act upon (something) v.
|
|
155 |
Phrasals |
(bir konuda) bir şey yapmak |
act on (something) v.
|
|
156 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) niyetinde olmak |
aim to (do something) v.
|
|
157 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) gayesinde olmak |
aim to (do something) v.
|
|
158 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) istemek |
aim to (do something) v.
|
|
159 |
Phrasals |
bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak |
allow for something v.
|
|
160 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) niyetinde olmak |
aim to (do something) v.
|
|
161 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) gayesinde olmak |
aim to (do something) v.
|
|
162 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) istemek |
aim to (do something) v.
|
|
163 |
Phrasals |
bir şey olasılığını düşünerek plan yapmak |
allow for something v.
|
|
164 |
Phrasals |
biri/bir şey üzerinde kavis oluşturmak/yapmak |
arch over someone or something v.
|
|
165 |
Phrasals |
bir şey için hazırlık yapmak |
arrange for something v.
|
|
166 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) karşı (bir şey) için misilleme yapmak |
avenge (oneself) against (someone or something) for (something) v.
|
|
167 |
Phrasals |
(bir şey) için misilleme yapmak |
avenge (oneself) for (something) v.
|
|
168 |
Phrasals |
(birini) bir şey yapmak zorunda bırakmak |
bounce into (someone) v.
|
|
169 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) için cesaretini toplamak |
bring (someone or oneself) to (do something) v.
|
|
170 |
Phrasals |
bir şey üzerinden bir şeye ekleme yapmak |
build something upon something v.
|
|
171 |
Phrasals |
bir şey üzerinden bir şeye ekleme yapmak |
build something on something v.
|
|
172 |
Phrasals |
bir yapıya ilave bir şey inşa etmek/yapmak |
build something on something v.
|
|
173 |
Phrasals |
bir yapıya ilave bir şey inşa etmek/yapmak |
build something onto something v.
|
|
174 |
Phrasals |
koştur koştur bir şey yapmak |
bustle about doing something v.
|
|
175 |
Phrasals |
koştura koştura bir şey yapmak |
bustle about doing something v.
|
|
176 |
Phrasals |
koşturup bir şey yapmak |
bustle about doing something v.
|
|
177 |
Phrasals |
gayretle bir şey yapmak |
bustle about doing something v.
|
|
178 |
Phrasals |
(biri/bir şey hakkında) bir dizi arama/görüşme yapmak |
call around (about someone or something) v.
|
|
179 |
Phrasals |
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
call upon (someone) v.
|
|
180 |
Phrasals |
(biri/bir şey) üzerine/hakkında yorum yapmak |
comment upon (someone or something) v.
|
|
181 |
Phrasals |
(biri/bir şey) üzerine/hakkında yorum yapmak |
comment on (someone or something) v.
|
|
182 |
Phrasals |
(biri/bir şey) üzerine/hakkında yorum yapmak |
comment about (someone or something) v.
|
|
183 |
Phrasals |
(bir şey) hakkında yorum yapmak |
conjecture on (something) v.
|
|
184 |
Phrasals |
(bir şey) için sözleşme yapmak |
contract for (something) v.
|
|
185 |
Phrasals |
(biriyle/bir grupla bir şey) için sözleşme yapmak |
contract for (something) with (someone or something) v.
|
|
186 |
Phrasals |
(biriyle/bir grupla bir şey) için sözleşme yapmak |
contract with (someone or something) v.
|
|
187 |
Phrasals |
(biriyle/bir grupla bir şey) için sözleşme yapmak |
contract with (someone or something) for (something) v.
|
|
188 |
Phrasals |
(biriyle) bir iş/bir şey planı yapmak |
cook something up (with someone) v.
|
|
189 |
Phrasals |
(birine bir şey) için baskı yapmak |
cow (someone) into (something) v.
|
|
190 |
Phrasals |
(birine/bir şeye bir şey) için tezahürat yapmak |
cry out for (someone or something) v.
|
|
191 |
Phrasals |
(bir şey) ticareti yapmak |
deal in (something) v.
|
|
192 |
Phrasals |
(bir şey) işi yapmak |
deal in (something) v.
|
|
193 |
Phrasals |
(bir şey) üzerinden iş yapmak |
deal in (something) v.
|
|
194 |
Phrasals |
(iki kişi/şey) arasında bir seçim yapmak |
decide between (someone or something) v.
|
|
195 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için gösteri yapmak |
demonstrate for (someone or something) v.
|
|
196 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için yapmak |
devote to (someone or something) v.
|
|
197 |
Phrasals |
(birine bir şey) yapmak |
do (something) by (one) v.
|
|
198 |
Phrasals |
başka bir şey olarak da görev yapmak |
double as v.
|
|
199 |
Phrasals |
başka bir şey görevi de yapmak |
double as v.
|
|
200 |
Phrasals |
(birine bir şey) için baskı yapmak |
dragoon (someone) into (something) v.
|
|
201 |
Phrasals |
bir şey için baskı yapmak |
dragoon into v.
|
|
202 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) boşaltmak |
drain (something) off to (do something) v.
|
|
203 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) akıtmak |
drain (something) off to (do something) v.
|
|
204 |
Phrasals |
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) tahliye etmek |
drain (something) off to (do something) v.
|
|
205 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi bir şey) yapmak |
establish (someone or something) in (something) v.
|
|
206 |
Phrasals |
(biriyle bir şey hakkında) laf dalaşı yapmak |
exchange words (with somebody) (about something) [uk] v.
|
|
207 |
Phrasals |
(biriyle bir şey hakkında) laf dalaşı yapmak |
have words (with somebody) (about something) [uk] v.
|
|
208 |
Phrasals |
(bir şeyi) büyütüp (bir şey) yapmak |
expand (something) into (something) v.
|
|
209 |
Phrasals |
biri/bir şey üzerine/üzerinde deney yapmak |
experiment with someone or something v.
|
|
210 |
Phrasals |
biri/bir şey üzerinde deney yapmak |
experiment upon (someone or something) v.
|
|
211 |
Phrasals |
biri/bir şey üzerinde deney yapmak |
experiment on (someone or something) v.
|
|
212 |
Phrasals |
(bir şey) üzerinden giderek (başka bir şey) yapmak |
fashion (something) into (something else) v.
|
|
213 |
Phrasals |
(bir şeyden) yola çıkarak (başka bir şey) yapmak |
fashion (something) into (something else) v.
|
|
214 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden bir şey) çıkarımı yapmak |
gather (something) from (someone or something) v.
|
|
215 |
Phrasals |
(biri/bir şey) olmadan yapmak |
get along without (someone or something) v.
|
|
216 |
Phrasals |
(biri/bir şey) olmadan yapmak |
get by (without someone or something) v.
|
|
217 |
Phrasals |
öğüterek bir şey yapmak |
grind something out v.
|
|
218 |
Phrasals |
ezerek bir şey yapmak |
grind something out v.
|
|
219 |
Phrasals |
(bir şeyi) keserek/doğrayarak (bir şey) yapmak/haline getirmek |
hack (something) out of (something) v.
|
|
220 |
Phrasals |
(biriyle) biri/bir şey için/üzerine pazarlık yapmak |
haggle (with someone) over someone or something v.
|
|
221 |
Phrasals |
bir şey için pazarlık yapmak/etmek |
haggle about something v.
|
|
222 |
Phrasals |
(bir şey) için/üzerine pazarlık yapmak/etmek |
haggle over (something) v.
|
|
223 |
Phrasals |
oyarak (bir şey) yapmak |
hollow out v.
|
|
224 |
Phrasals |
(bir şey) aşısı yapmak |
inoculate with v.
|
|
225 |
Phrasals |
(bir şey) hakkında tahkikat yapmak |
inquire into (something) v.
|
|
226 |
Phrasals |
(bir şey) hakkında soruşturma yapmak |
inquire into (something) v.
|
|
227 |
Phrasals |
(bir şey) alarak ileriye yatırım yapmak |
invest in (something) v.
|
|
228 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında geyik yapmak |
jabber about (someone or something) v.
|
|
229 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında şaka yapmak |
jest about (someone or something) v.
|
|
230 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında şaka yapmak |
jest at (someone or something) v.
|
|
231 |
Phrasals |
(birine bir şey yapmak) için enerji/cesaret vermek |
jolly (someone) into (doing) (something) v.
|
|
232 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak |
lash out against (someone or something) v.
|
|
233 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak |
lash out at (someone or something) v.
|
|
234 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için lobi yapmak |
lobby for (someone or something) v.
|
|
235 |
Phrasals |
(bir şey) için plan yapmak/hazırlanmak |
look forward to (something) v.
|
|
236 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden bir şey) yapmak |
make (something) (out) of (someone or something) v.
|
|
237 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) karşı (bir şey) yapmak |
make (something) against (someone or something) v.
|
|
238 |
Phrasals |
hakkında/üzerine (bir şey) yapmak |
make about v.
|
|
239 |
Phrasals |
-e karşı (bir şey) yapmak |
make against v.
|
|
240 |
Phrasals |
(biri/bir şey) olmadan yapmak/idare etmek |
manage without (someone or something) v.
|
|
241 |
Phrasals |
(bir şey) için manevra yapmak |
maneuver for (something) v.
|
|
242 |
Phrasals |
(bir şey) için hile yapmak |
maneuver for (something) v.
|
|
243 |
Phrasals |
(bir şey) için taktik yapmak |
maneuver for (something) v.
|
|
244 |
Phrasals |
(bir şey) için plan yapmak |
maneuver for (something) v.
|
|
245 |
Phrasals |
(biri/bir şey) rolü yapmak |
masquerade as (someone or something) v.
|
|
246 |
Phrasals |
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
obligate (one) to v.
|
|
247 |
Phrasals |
(birini bir şey) yapmak |
ordain (one) as (something) v.
|
|
248 |
Phrasals |
üstüne (bir şey) çizmek/(bir şeyin) resmini yapmak |
paint on v.
|
|
249 |
Phrasals |
üstüne (bir şey) çizmek/(bir şeyin) resmini yapmak |
paint onto v.
|
|
250 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında panik yapmak |
panic at (something) v.
|
|
251 |
Phrasals |
(biri/bir şey başka biri/bir şeymiş) gibi yapmak |
pass (someone or something) off (as something else) v.
|
|
252 |
Phrasals |
(bir şeyin) ödemesini (bir şey) aracılığıyla/üzerinden yapmak |
pay (for something) through (something) v.
|
|
253 |
Phrasals |
(birine bir şey yapması) için baskı yapmak |
pester (one) into (doing) (something) v.
|
|
254 |
Phrasals |
(birine bir şey) için baskı yapmak |
pester (someone) for (something) v.
|
|
255 |
Phrasals |
(birine bir şey) taklidi yapmak |
play (something) with (one) v.
|
|
256 |
Phrasals |
(bir şey) rolü yapmak |
play at being (something) v.
|
|
257 |
Phrasals |
(biri/bir şey) rolü yapmak |
pose as (someone or something) v.
|
|
258 |
Phrasals |
(biri/bir şey) numarası yapmak |
pose as (someone or something) v.
|
|
259 |
Phrasals |
(biri/bir şey) üzerinde deneme/alıştırma yapmak |
practice on (someone or something) [uk] v.
|
|
260 |
Phrasals |
(biri/bir şey) üzerinde talim yapmak |
practice on (someone or something) [uk] v.
|
|
261 |
Phrasals |
(bir şeye bir şey yaparak) girmek/giriş yapmak |
preface (something) by (doing something) v.
|
|
262 |
Phrasals |
(bir şeye bir şey yaparak/bir şeyle) girmek/giriş yapmak |
preface (something) with (doing something) v.
|
|
263 |
Phrasals |
(birine bir şey yapması konusunda) baskı yapmak |
pressure (one) into (doing something) v.
|
|
264 |
Phrasals |
(bir şey) konusunda baskı yapmak |
pressure into v.
|
|
265 |
Phrasals |
(bir şeyden bir şey) üretmek/yapmak |
produce (something) from (something) v.
|
|
266 |
Phrasals |
(birini bir şey) yapmak zorunda bırakmak |
push (someone) into (something) v.
|
|
267 |
Phrasals |
(bir şey) için baskı yapmak |
push for (something) v.
|
|
268 |
Phrasals |
(bir şey) için elinden geleni yapmak |
put (one's) back into (something) v.
|
|
269 |
Phrasals |
(bir şey) için elinden geleni yapmak |
put (one's) back to (something) v.
|
|
270 |
Phrasals |
(birine bir şey için) baskı yapmak |
railroad (one) into (something) v.
|
|
271 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında araştırma yapmak |
read up on (someone or something) v.
|
|
272 |
Phrasals |
(birine sağladığı/yaptığı bir şey) için ödeme yapmak |
remunerate (one) for (something) v.
|
|
273 |
Phrasals |
(birine bir şey) için/karşılığında ödeme yapmak |
repay (one) for (something) v.
|
|
274 |
Phrasals |
karşılığında (bir şey) yapmak |
repay by v.
|
|
275 |
Phrasals |
(bir şey) için değişim yapmak |
retool for (something) v.
|
|
276 |
Phrasals |
(bir şey) için güncelleme yapmak |
retool for (something) v.
|
|
277 |
Phrasals |
(bir şey) yapmak için hemen koşmak |
rush to (something) v.
|
|
278 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında bir yorum yapmak |
say (something) about (someone or something) v.
|
|
279 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için sayı yapmak |
score for (someone or something) v.
|
|
280 |
Phrasals |
(biri/bir şey) adına sayı yapmak/puan kazanmak |
score for (someone or something) v.
|
|
281 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi bir şey) yapmak |
set up as v.
|
|
282 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında yorum yapmak |
speculate about (someone or something) v.
|
|
283 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında casusluk yapmak |
spy on (someone or something) v.
|
|
284 |
Phrasals |
(bir şey) stokunu yapmak |
stock up with (something) v.
|
|
285 |
Phrasals |
(bir şey yapmak, almak için durmak/mola vermek |
stop for (something) v.
|
|
286 |
Phrasals |
(bir şey) üzerine grev yapmak |
strike over (something) v.
|
|
287 |
Phrasals |
(bir şey) için grev yapmak |
strike over (something) v.
|
|
288 |
Phrasals |
(birini/kendini bir şey yapmak konusunda) tatlı dille kandırmak |
talk (someone or oneself) into (doing) (something) v.
|
|
289 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında konuşmak/dedikodu yapmak/tartışmak |
talk of (someone or something) v.
|
|
290 |
Phrasals |
(bir şey) için (resmi bir ticari teklif/anlaşma) yapmak |
tender (something) for (something) v.
|
|
291 |
Phrasals |
(bir şey) için test yapmak |
test for (something) v.
|
|
292 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için şahitlik yapmak |
testify for (someone or something) v.
|
|
293 |
Phrasals |
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
torment (one) into (doing something) v.
|
|
294 |
Phrasals |
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
torture (one) into (doing something) v.
|
|
295 |
Phrasals |
(bir şey) için çığırtkanlık yapmak |
tout for (something) v.
|
|
296 |
Phrasals |
(bir şey) için hazırlık yapmak |
train for (something) v.
|
|
297 |
Phrasals |
(bir şey) için hazırlık yapmak |
train up to (something) v.
|
|
298 |
Phrasals |
(bir şey) için idman yapmak |
train up to (something) v.
|
|
299 |
Phrasals |
-den oyarak bir şey yapmak |
whittle out of v.
|
|
300 |
Phrasals |
(bir şey) üzerinde işlem yapmak |
work on (something) v.
|
|
301 |
Phrasals |
(bir şey) üzerinde alıştırma/pratik yapmak |
work on (something) v.
|
|
302 |
Phrasals |
(bir alanı bir şey) yapmak için ayırmak |
zone (some place) as (something) v.
|
|
303 |
Phrasals |
(bir alanı bir şey) yapmak için ayırmak |
zone (something) for (something) v.
|
|
Phrases |
|
304 |
Phrases |
sık sık (bir şey) yapmak |
be given to (something) v.
|
|
305 |
Phrases |
düzenli olarak (bir şey) yapmak |
be given to (something) v.
|
|
306 |
Phrases |
sürekli (bir şey) yapmak |
be given to (something) v.
|
|
307 |
Phrases |
devamlı (bir şey) yapmak |
be given to (something) v.
|
|
308 |
Phrases |
sık sık bir şey yapmak |
be given to something/to doing something v.
|
|
309 |
Phrases |
düzenli olarak bir şey yapmak |
be given to something/to doing something v.
|
|
310 |
Phrases |
sürekli bir şey yapmak |
be given to something/to doing something v.
|
|
311 |
Phrases |
devamlı bir şey yapmak |
be given to something/to doing something v.
|
|
312 |
Phrases |
artık sadece (bir şey) yapmak/yapabilmek |
can but expr.
|
|
313 |
Phrases |
yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak) |
can but expr.
|
|
314 |
Phrases |
(bir şey yapmak) suç değil |
it's no crime to (do something) expr.
|
|
315 |
Phrases |
(bir şey yapmak) pahasına |
at the risk of (doing something) expr.
|
|
316 |
Phrases |
(bir şey yapmak birine) düşmez |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
|
317 |
Phrases |
(bir şey yapmak birine) uygun değil |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
|
318 |
Phrases |
(bir şey yapmak birinin) işi değil |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
|
319 |
Phrases |
(bir şey yapmak birine) göre değil |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
|
320 |
Phrases |
(bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
|
321 |
Phrases |
bir şey yapmak bana düşmez, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
322 |
Phrases |
bir şey yapmak bana uygun değil, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
323 |
Phrases |
bir şey yapmak benim işim değil, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
324 |
Phrases |
bir şey yapmak bana göre değil, fakat ... |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
325 |
Phrases |
bir şey yapmak benim üstüme vazife değil, fakat … |
far be it from me to do something, but... expr.
|
|
326 |
Phrases |
bir şey/bir şey yapmak şöyle dursun |
far from something/doing something expr.
|
|
327 |
Phrases |
bir şey/bir şey yapmak bir yana |
far from something/doing something expr.
|
|
328 |
Phrases |
(bir şey yapabilmek/yapmak) için |
in order to (do something) expr.
|
|
329 |
Phrases |
bir şey yapabilmek/yapmak için |
in order to do something expr.
|
|
330 |
Phrases |
işi (bir şey yapmak) olan |
in the business of (doing something) expr.
|
|
Proverb |
|
331 |
Proverb |
bazen bir şey yapmak istesen de durup sabırla beklemen gerekir |
they also serve who only stand and wait
|
|
Colloquial |
|
332 |
Colloquial |
bir şey yapmak için yeterince erkek olmak |
be man enough to do something v.
|
|
333 |
Colloquial |
bir şey yapmak için yeterince cesur olmak |
be man enough to do something v.
|
|
334 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) yanıp tutuşmak |
crave to (do something) v.
|
|
335 |
Colloquial |
değiştirmek için bir şey yapmak |
do something/anything about v.
|
|
336 |
Colloquial |
bir konuda bir şey yapmak |
do something/anything about v.
|
|
337 |
Colloquial |
(birisi/bir şey) hakkında bir şey yapmak |
do (something) about v.
|
|
338 |
Colloquial |
akla hayale gelmez bir şey yapmak |
do the unthinkable v.
|
|
339 |
Colloquial |
asla umulmadık bir şey yapmak |
do the unthinkable v.
|
|
340 |
Colloquial |
aklın ucundan geçmeyecek bir şey yapmak |
do the unthinkable v.
|
|
341 |
Colloquial |
olağan dışı bir şey yapmak |
do the unthinkable v.
|
|
342 |
Colloquial |
akıllara zarar bir şey yapmak |
do the unthinkable v.
|
|
343 |
Colloquial |
kalkıp bir şey yapmak/söylemek |
turn round and do something v.
|
|
344 |
Colloquial |
beklenmedik şekilde bir şey yapmak/söylemek |
turn round and do something v.
|
|
345 |
Colloquial |
olmadık şekilde bir şey yapmak/söylemek |
turn round and do something v.
|
|
346 |
Colloquial |
bir anda dönüp bir şey yapmak/söylemek |
turn round and do something v.
|
|
347 |
Colloquial |
durup dururken bir şey yapmak/söylemek |
turn round and do something v.
|
|
348 |
Colloquial |
durduk yere bir şey yapmak/söylemek |
turn round and do something v.
|
|
349 |
Colloquial |
kalkıp bir şey yapmak/söylemek |
turn around and do something v.
|
|
350 |
Colloquial |
beklenmedik şekilde bir şey yapmak/söylemek |
turn around and do something v.
|
|
351 |
Colloquial |
olmadık şekilde bir şey yapmak/söylemek |
turn around and do something v.
|
|
352 |
Colloquial |
bir anda dönüp bir şey yapmak/söylemek |
turn around and do something v.
|
|
353 |
Colloquial |
durup dururken bir şey yapmak/söylemek |
turn around and do something v.
|
|
354 |
Colloquial |
durduk yere bir şey yapmak/söylemek |
turn around and do something v.
|
|
355 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) aklına gelmemek |
not think of (doing something) v.
|
|
356 |
Colloquial |
(bir şey yapmak birine) yarar/fayda sağlamak |
behoove (one) to (do something) v.
|
|
357 |
Colloquial |
(biri) için bir şey yapmak |
do for (someone) v.
|
|
358 |
Colloquial |
şans getirsin diye (bir şey) yapmak |
do something for luck v.
|
|
359 |
Colloquial |
uğur getirmesi için (bir şey) yapmak |
do something for luck v.
|
|
360 |
Colloquial |
(bir şey) için her şeyi yapmak |
give anything (for something) v.
|
|
361 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için yolunu uzatmak |
go out of (one's) way (to do something) v.
|
|
362 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için yolundan sapmak |
go out of (one's) way (to do something) v.
|
|
363 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için yolunu değiştirmek |
go out of (one's) way (to do something) v.
|
|
364 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için zahmete girmek |
go out of (one's) way (to do something) v.
|
|
365 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için zahmete katlanmak |
go out of (one's) way (to do something) v.
|
|
366 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için zahmet etmek |
go out of (one's) way (to do something) v.
|
|
367 |
Colloquial |
ileriyi/geleceği/yarını düşünmeden (bir şey) yapmak |
haul off and (do something) v.
|
|
368 |
Colloquial |
(bir şey) yapmak zorunda olmak |
have (something) to do v.
|
|
369 |
Colloquial |
kendini (bir şey yapmak için) sıkıntıya sokmak |
trouble oneself (to do something) v.
|
|
370 |
Colloquial |
(bir şey öyleymiş) gibi yapmak |
make out like (something is the case) v.
|
|
371 |
Colloquial |
(bir şey) olsun diye düzenlemeler/ayarlamalar yapmak |
work things so (that) (something is the case) v.
|
|
372 |
Colloquial |
ayarlamaları/düzenlemeleri (bir şey) olacak şekilde yapmak |
work things so (that) (something is the case) v.
|
|
373 |
Colloquial |
kendini serbest bırakıp tüm enerjisiyle bir şey yapmak |
let rip v.
|
|
374 |
Colloquial |
kendini özgür bırakıp tüm duygularıyla bir şey yapmak |
let rip v.
|
|
375 |
Colloquial |
bütün gün/gece/hafta sonu bir şey yapmak |
make a day/night/weekend of it v.
|
|
376 |
Colloquial |
(bir şeyleri) birleştirip (bir şey) yapmak |
make (something) from (other things) v.
|
|
377 |
Colloquial |
suç teşkil eden bir şey yapmak |
make a score v.
|
|
378 |
Colloquial |
uyuşturucu alım satımı, birini soyma, dolandırıcılık suç teşkil eden bir şey yapmak |
make a score v.
|
|
379 |
Colloquial |
enerjisini yükselten/yükseltecek bir şey yapmak |
have a pick-me-up v.
|
|
380 |
Colloquial |
moral veren bir şey yapmak |
have a pick-me-up v.
|
|
381 |
Colloquial |
modunu yükselten bir şey yapmak |
have a pick-me-up v.
|
|
382 |
Colloquial |
canlandırıcı bir şey yapmak |
have a pick-me-up v.
|
|
383 |
Colloquial |
sıkışınca/gerektiği yerde farklı bir şey yapmak |
punt v.
|
|
384 |
Colloquial |
şaşırtıcı bir şey yapmak |
punt v.
|
|
385 |
Colloquial |
bir şey için/bir şeyi yapmak için iyi, ideal, daha iyi konumda olmak |
be well, ideally, better placed for something/to do something v.
|
|
386 |
Colloquial |
bir şey için/bir şeyi yapmak için iyi bir fırsatı/şansı olmak |
be well, ideally, better placed for something/to do something v.
|
|
387 |
Colloquial |
bir şey için/bir şeyi yapmak için uygun konumda/yerde olmak |
be well, ideally, better placed for something/to do something v.
|
|
388 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için sabırsızlanmak |
be down to (do something) v.
|
|
389 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için hevesli olmak |
be down to (do something) v.
|
|
390 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için can atmak |
be down to (do something) v.
|
|
391 |
Colloquial |
gaza gelip bir şey yapmak |
haul off and do something [rural] v.
|
|
392 |
Colloquial |
fevrice bir şey yapmak |
haul off and do something [rural] v.
|
|
393 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) sabırsızlanmak |
can't wait (to do something) v.
|
|
394 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) daha iyi olmak |
be better off (doing something) v.
|
|
395 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) daha memnun edici olmak |
be better off (doing something) v.
|
|
396 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) daha mutlu edici olmak |
be better off (doing something) v.
|
|
397 |
Colloquial |
bir şey/bir şey yapmak için can atmak |
be dying for something/to do something v.
|
|
398 |
Colloquial |
bir şey/bir şey yapmak için ölmek |
be dying for something/to do something v.
|
|
399 |
Colloquial |
bir şey/bir şey yapmak için yanıp tutuşmak |
be dying for something/to do something v.
|
|
400 |
Colloquial |
(biri) için (bir şey) yapmak |
do for (someone) v.
|
|
401 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için yanıp tutuşmak |
be dying to (do something) v.
|
|
402 |
Colloquial |
gidip (bir şey) yapmak |
go v.
|
|
403 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için kandırmak |
get to (do something) v.
|
|
404 |
Colloquial |
bir şey için elinden gelen her şeyi yapmak |
go all out for something v.
|
|
405 |
Colloquial |
bir şey için elinden geleni yapmak |
go all out for something v.
|
|
406 |
Colloquial |
ileriyi/geleceği/yarını düşünmeden (bir şey) yapmak |
haul off and do v.
|
|
407 |
Colloquial |
fevrice bir şey yapmak |
haul off and do v.
|
|
408 |
Colloquial |
gaza gelip bir şey yapmak |
haul off and do v.
|
|
409 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) zorunda olmak |
have got to (do something) v.
|
|
410 |
Colloquial |
bir şey yapmak aklında olmak |
have it in mind to do something v.
|
|
411 |
Colloquial |
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
have it in one to do something v.
|
|
412 |
Colloquial |
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
have it in you to do something v.
|
|
413 |
Colloquial |
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
have (got) it in you to do something v.
|
|
414 |
Colloquial |
acele içinde bir şey yapmak |
be in a hurry to do something v.
|
|
415 |
Colloquial |
telaş içinde bir şey yapmak |
be in a hurry to do something v.
|
|
416 |
Colloquial |
bir şey yapmak için sabırsızlanmak |
be in a hurry to do something v.
|
|
417 |
Colloquial |
bir şey olarak/yapmak konusunda çok deneyimi/tecrübesi olmak |
know what it is to be/do something v.
|
|
418 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) istemek |
mean to (do something) v.
|
|
419 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) zorunda olmak |
mean to (do something) v.
|
|
420 |
Colloquial |
zar zor (bir şey yapmak) |
struggle to (do something) v.
|
|
421 |
Colloquial |
eskiden bir şey yapmak |
used to do something v.
|
|
422 |
Colloquial |
vaktiyle bir şey yapmak |
used to do something v.
|
|
423 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) her şey/tamamen hazır |
(all) set adj.
|
|
424 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) hazır |
(all) set adj.
|
|
425 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) eksiksiz hazır/bir eksiği yok |
(all) set adj.
|
|
426 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) her şey/tamamen hazır |
(all) set adj.
|
|
427 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) hazır |
(all) set adj.
|
|
428 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) eksiksiz hazır/bir eksiği yok |
(all) set adj.
|
|
429 |
Colloquial |
bir şey/bir şeyi yapmak için ölen |
bent on something/on doing something adj.
|
|
430 |
Colloquial |
bir şey/bir şeyi yapmak için yanıp tutuşan |
bent on something/on doing something adj.
|
|
431 |
Colloquial |
arkasını dönüp bir şey yapmak (gitmek, ayrılmak) |
turn round and do something [brit] expr.
|
|
432 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) abes olmak |
can’t/couldn’t very well do something expr.
|
|
433 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) hiç de mantıklı olmamak |
can’t/couldn’t very well do something expr.
|
|
434 |
Colloquial |
bir anda (bir şey yapmak) |
up and (do something) expr.
|
|
435 |
Colloquial |
beklenmedik şekilde/bir anda (bir şey yapmak) |
up and (do something) expr.
|
|
436 |
Colloquial |
kalkıp (bir şey yapmak) |
up and (do something) expr.
|
|
437 |
Colloquial |
ansızın (bir şey yapmak) |
up and (do something) expr.
|
|
438 |
Colloquial |
aniden (bir şey yapmak) |
up and (do something) expr.
|
|
439 |
Colloquial |
birdenbire (bir şey yapmak) |
up and (do something) expr.
|
|
440 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) (çok) daha iyi |
(all) the better to (do something) expr.
|
|
441 |
Colloquial |
(bir şey yapmak için) daha (da) iyi |
(all) the better to (do something) expr.
|
|
442 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için hazırlanma |
fixing to (do something) expr.
|
|
443 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) için hazırlanma |
fixin to do something expr.
|
|
444 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) yasak değil |
it's no crime to (do something) expr.
|
|
445 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) ya da (bir şey yapmamak), (işte bütün mesele bu) |
to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
|
|
446 |
Colloquial |
(bir şey) yapmak ya da (yapmamak), (bütün mesele bu) |
to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
|
|
447 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) üzere |
bousta expr.
|
|
448 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) zorundaysan |
if you must (do something) expr.
|
|
449 |
Colloquial |
önemli olan (bir şey yapmak |
it is a matter of (doing something) expr.
|
|
450 |
Colloquial |
(bir şey yapmak) kardır |
it pays to expr.
|
|
451 |
Colloquial |
bir şey yapmak dışında |
short of something/of doing something expr.
|
|
452 |
Colloquial |
bir şey yapmak için |
so as to do something expr.
|
|
453 |
Colloquial |
bir şey yapmak niyetiyle |
so as to do something expr.
|
|
454 |
Colloquial |
tek çare (bir şey yapmak) |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
|
455 |
Colloquial |
(bir şey) yapmak isteyen |
up to (something) expr.
|
|
456 |
Colloquial |
(kalkıp bir şey yapmak) zorundaydın değil mi? |
you just had to (go and) (do something) expr.
|
|
Idioms |
|
457 |
Idioms |
formalite icabı (bir şey yapmak) |
(do something) as a matter of form n.
|
|
458 |
Idioms |
prosedür gereği (bir şey yapmak) |
(do something) as a matter of form n.
|
|
459 |
Idioms |
formaliteden (bir şey yapmak) |
(do something) as a matter of form n.
|
|
460 |
Idioms |
görüntü icabı (bir şey yapmak) |
(do something) as a matter of form n.
|
|
461 |
Idioms |
kural icabı (bir şey yapmak) |
(do something) as a matter of form n.
|
|
462 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) açık çek |
carte blanche (to do something) n.
|
|
463 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) tam yetki |
carte blanche (to do something) n.
|
|
464 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) sınırsız özgürlük |
carte blanche (to do something) n.
|
|
465 |
Idioms |
(bir şey/bir şeyi yapmak) uzak ihtimal |
(a) fat chance (of something/doing something) n.
|
|
466 |
Idioms |
(bir şey/bir şeyi yapmak için) hiç şans yok |
(a) fat chance (of something/doing something) n.
|
|
467 |
Idioms |
(bir şey/bir şeyi yapmak) için son fırsat |
last chance (for/at/to do something) n.
|
|
468 |
Idioms |
(bir şey/bir şeyi yapmak) için son şans |
last chance (for/at/to do something) n.
|
|
469 |
Idioms |
can sıkıcı/sinir bozucu bir şey yapmak |
ruffle a few feathers n.
|
|
470 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için ihtiyaç duyulan finansal kaynak |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
471 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için gereken para |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
472 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için ihtiyaç duyulan motivasyon |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
473 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için gereken enerji |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
474 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için ihtiyaç duyulan girişkenlik |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
475 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için gereken sağduyu |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
476 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için ihtiyaç duyulan kafa/idrak |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
477 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için gereken beceri |
the wherewithal to (do something) n.
|
|
478 |
Idioms |
garip bir şey yapmak |
run a rig v.
|
|
479 |
Idioms |
(bir şey için) heyecan yapmak/sabırsızlanmak |
be keen about v.
|
|
480 |
Idioms |
(bir şey) arsızlığı yapmak |
feed the beast v.
|
|
481 |
Idioms |
inandıracak bir şey yapmak/söylemek |
give (one) to believe v.
|
|
482 |
Idioms |
inandıracak bir şey yapmak/söylemek |
give somebody to believe/understand (that) v.
|
|
483 |
Idioms |
(birini) gücendirecek bir şey yapmak |
tread on one's toes v.
|
|
484 |
Idioms |
(bir şey yapmak) istemek |
care to (do something) v.
|
|
485 |
Idioms |
(bir şey yapmak) ilgisini çekmek |
care to (do something) v.
|
|
486 |
Idioms |
ortalığı karıştıracak bir şey söylemek veya yapmak |
throw the cat among the pigeons v.
|
|
487 |
Idioms |
ortalığı karıştıracak bir şey söylemek veya yapmak |
set the cat among the pigeons v.
|
|
488 |
Idioms |
ortalığı karıştıracak bir şey söylemek veya yapmak |
put the cat among the pigeons v.
|
|
489 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) hiçbir nedeni olmamak |
have no cause to (do something) v.
|
|
490 |
Idioms |
bir şey yapmak |
do something/anything about v.
|
|
491 |
Idioms |
alışılmışın dışında bir şey yapmak |
go off the beaten track v.
|
|
492 |
Idioms |
birini (bir şey yapmak için) kandırmak |
fool someone into something v.
|
|
493 |
Idioms |
birine bir şey yapması konusunda aşırı baskı yapmak |
high-pressure someone into something v.
|
|
494 |
Idioms |
çok riskli bir şey yapmak |
risk life and limb v.
|
|
495 |
Idioms |
canını dişine takarak/şevkle bir şey yapmak |
do something with a vengeance v.
|
|
496 |
Idioms |
geri dönülmeyecek bir şey yapmak |
cross the rubicon v.
|
|
497 |
Idioms |
kendini bir şey yapmak için yavaş yavaş hazırlamak |
work your way around v.
|
|
498 |
Idioms |
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak |
play into someone's hands v.
|
|
499 |
Idioms |
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak |
play into the hands of somebody v.
|
|
500 |
Idioms |
rakibine avantaj sağlayacak bir şey yapmak |
play into somebody's hands v.
|
|