suffer - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
suffer acı çekmek v.
  • They suffered a lot when their mother left them.
  • Anneleri onları terk ettiğinde çok acı çektiler.
  • Bilateral relations only lead to the suffering of the weakest.
  • İkili ilişkiler sadece en zayıf olanın acı çekmesine neden olur.
  • In that time, we have seen 190.000 animals suffer and be destroyed.
  • Bu süre içinde 190.000 hayvanın acı çektiğini ve yok edildiğini gördük.
Show More (194)
suffer çekmek v.
  • It is dreadful to derive beauty from animal suffering.
  • Hayvanların çektiği acılardan güzellik elde etmek korkunç bir şeydir.
  • Human suffering in North Korea is immense.
  • Kuzey Kore'de insanların çektiği acılar çok büyük.
  • And other Members could also speak of their suffering.
  • Ve diğer Üyeler de çektikleri acılardan söz edebilirler.
Show More (45)
suffer zarar görmek v.
  • In the United Kingdom, sheep farmers have suffered greatly because of foot-and-mouth.
  • Birleşik Krallık'ta, koyun çiftçileri şap hastalığı nedeniyle büyük zarar görmüştür.
  • Tax competition may, I agree, be a good thing, but not if the environment suffers as a result.
  • Vergi rekabetinin iyi bir şey olduğuna katılıyorum ancak bunun sonucunda çevre zarar görüyorsa değil.
  • Clearly, many people suffer, of course, in this situation, especially many farmers.
  • Elbette bu durumdan başta çiftçiler olmak üzere pek çok insan zarar görüyor.
Show More (41)
suffer (acı) çekmek v.
  • It is unacceptable for fishermen to have to suffer extra for sole and plaice.
  • Balıkçıların dil balığı ve pisi balığı için fazladan eziyet çekmesi kabul edilemez.
  • Tom suffered from migraine headaches for years.
  • Tom yıllarca migrenden çekti.
  • She has suffered from bad headaches for a long time.
  • Uzun zamandır baş ağrısı çekiyor.
Show More (16)
suffer uğramak v.
  • Galicia cannot pay the physical price, in addition to the damage it is suffering.
  • Galiçya, uğradığı zarara ek olarak fiziki bedeli de ödeyemiyor.
  • I can only point out that this amount equals 8.5% of the total damage suffered.
  • Bu miktarın, uğranılan toplam zararın %8.5'ine denk geldiğini belirtmekle yetiniyorum.
  • Hence it is necessary to find a solution to compensate beekeepers who are suffering major losses of bees.
  • Bu nedenle, büyük arı kayıplarına uğrayan arıcıların zararlarını telafi edecek bir çözüm bulunması gerekmektedir.
Show More (10)
suffer acı çektirmek v.
  • Tom made Mary suffer.
  • Tom, Mary'ye acı çektirdi.
  • Sami made Layla suffer.
  • Sami Layla'ya acı çektirdi.
  • Don't make me suffer.
  • Bana acı çektirme.
Show More (2)
suffer zarara uğramak v.
  • The problem is just that the term must bring to the fore that the people concerned have suffered disproportionate harm.
  • Sorun sadece, ilgili kişilerin orantısız bir zarara uğradığının ön plana çıkarılması gerektiğidir.
  • The problem is just that the term must bring to the fore that the people concerned have suffered disproportionate harm.
  • Sorun sadece ilgili kişilerin orantısız bir zarara uğradığının ön plana çıkarılması gerekliliğidir.
  • The company suffered a great loss.
  • Şirket büyük bir zarara uğradı.
Show More (0)
suffer katlanmak v.
  • We can not suffer violence.
  • Şiddete katlanamayız.
  • One person suffered life-threatening injuries.
  • Bir kişi hayatı tehdit edici yaralara katlandı.
  • We can not suffer violence.
  • Biz şiddete katlanamayız.
Show More (0)
suffer muzdarip olmak v.
  • Suffering from migraines lowers your quality of life significantly.
  • Migrenden muzdarip olmak, yaşam kalitenizi önemli ölçüde düşürür.
  • They cannot possibly suffer with Parkinson's Disease or any other disability.
  • Parkinson Hastalığı ya da başka bir engelden muzdarip olmaları mümkün değil.
Show More (-1)
suffer sıkıntı çekmek v.
  • In Uganda, for instance, the coffee growers are suffering enormously.
  • Örneğin Uganda'da kahve yetiştiricileri büyük sıkıntılar çekiyor.
  • According to a survey, 1 billion people are suffering from poverty in the world.
  • Bir araştırmaya göre, dünyada bir milyar kişi yoksulluktan sıkıntı çekiyor.
Show More (-1)
suffer zararda olmak v.
  • Big corporations gain profit while the rest of the market suffers.
  • Büyük şirketler kâr elde ederken, pazarın geri kalanı zararda.
Show More (-2)
suffer (dert/sıkıntı) çekmek v.
  • I suffered indigestion after lasts night's meal.
  • Dün geceki yemekten sonra hazımsızlık çektim.
Show More (-2)
suffer çile çekmek v.
  • Her hair grayed with suffering.
  • Çile çekmekten saçı ağardı.
Show More (-2)
suffer tahammül etmek v.
  • He suffered great losses.
  • O büyük kayıplara tahammül etti.
Show More (-2)
suffer kıvranmak v.
  • My little sister has been suffering from a toothache since last night.
  • Benim küçük kardeşim geçen geceden beri diş ağrısından kıvranıyordu.
Show More (-2)
suffer ızdırap çekmek v.
  • All humanity will suffer if a nuclear war breaks out.
  • Nükleer bir savaş çıkarsa tüm insanlık ızdırap çeker.
Show More (-2)