|
- The strength of the U.S. dollar against the Euro is weakening.
- ABD dolarının Euro karşısındaki gücü azalmaktadır.
- The documentary covers the strength of social media.
- Belgesel sosyal medyanın gücünü ele alıyor.
- A company must develop financial strength to invest.
- Bir şirket yatırım yapmak için finansal güç oluşturmalıdır.
- The child pushed the iron door with all his strength.
- Çocuk tüm gücüyle demir kapıyı itti.
- On that point I also hope that the Commission will draw strength from this.
- Bu noktada Komisyon'un da bundan güç alacağını umuyorum.
- In both our cities we have strong small and medium-sized enterprises, and that is also Europe's strength.
- Her iki şehrimizde de güçlü küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz var ve bu aynı zamanda Avrupa'nın da gücüdür.
- Cooperation is the EU's strength but also its weakness.
- İşbirliği AB'nin gücü olduğu kadar zayıflığıdır da.
- Our strength lies precisely in our ability to talk to everybody.
- Bizim gücümüz tam da herkesle konuşabilme yeteneğimizde yatıyor.
- In building that strength, we owe much to Denmark.
- Bu gücü inşa ederken Danimarka'ya çok şey borçluyuz.
- Enlargement can instil into Europe a dynamism and strength; it can create the basis for a new European consciousness.
- Genişleme Avrupa'ya bir dinamizm ve güç aşılayabilir; yeni bir Avrupa bilincinin temelini oluşturabilir.
- It can only draw its strength, if necessary, from the support of the nations.
- Gücünü, gerekirse, sadece ulusların desteğinden alabilir.
- I consider it a strength that all European medical organisations were united in their support of this policy.
- Tüm Avrupa tıp örgütlerinin bu politikayı desteklemekte birleşmiş olmalarını bir güç olarak görüyorum.
- The strength of the euro itself will depend on the strength and attractiveness of the financial markets.
- Avronun gücü, mali piyasaların gücüne ve çekiciliğine bağlı olacaktır.
- The innovative strength of the European Union lags far behind that of the United States.
- Avrupa Birliği'nin yenilikçi gücü Amerika Birleşik Devletleri'nin çok gerisinde.
- Document after document reaffirming these dogmas appear, but they lack coordination and strength.
- Bu dogmaları teyit eden belgeler birbiri ardına ortaya çıkıyor, ancak koordinasyon ve güçten yoksunlar.
- We are dedicated to ensuring maximum strength and maximum dependability in these vital procedures.
- Bu hayati prosedürlerde maksimum güç ve maksimum güvenilirlik sağlamaya kendimizi adadık.
- I firmly believe in the strength of the European shipbuilding sector, however.
- Bununla birlikte, Avrupa gemi inşa sektörünün gücüne olan inancım tamdır.
- We should turn our back on this sort of behaviour and have faith in our own economic strength.
- Bu tür davranışlara sırtımızı dönmeli ve kendi ekonomik gücümüze güvenmeliyiz.
- It is our strength to move into this field.
- Bu alanda ilerlemek bizim gücümüzdür.
- Will we have the strength?
- Gücümüz olacak mı?
- It is our strength to move into this field.
- Bu alana girmek bizim gücümüzdür.
- But our strength lies in cooperation.
- Ama bizim gücümüz işbirliğinde yatıyor.
- I hope that you will gather your strength sufficiently to be back here at 9 on the dot.
- Umarım saat tam 9'da buraya dönmek için yeterince güç toplarsınız.
- It is the governments of the Member States that are enfeebling Europe, while we should be restoring her strength!
- Avrupa'ya gücünü yeniden kazandırmamız gerekirken, onu zayıflatan Üye Devletlerin hükümetleridir!
- The very strength of the habitats directive lies in its flexibility.
- Yaşam alanları direktifinin gücü esnekliğinde yatmaktadır.
- In this respect, the Community must prove its strength.
- Bu bağlamda Topluluk gücünü kanıtlamalıdır.
- The strength of the larger countries consists in their consideration for the smaller ones.
- Büyük ülkelerin gücü, küçük ülkeleri dikkate almalarından kaynaklanmaktadır.
- It is something that we must work against with considerable strength.
- Bu, bizim büyük bir güçle karşı koymamız gereken bir şeydir.
- Our strength lies precisely in our ability to talk to everybody.
- Bizim gücümüz tam da herkesle konuşabilme kabiliyetimizde yatıyor.
- The strength of Hong Kong lies in its success in retaining the principle of one country, two systems.
- Hong Kong'un gücü, tek ülke, iki sistem ilkesini korumadaki başarısında yatmaktadır.
- Secondly, the strength of the Lisbon strategy lies in the fact that the measures it contains reinforce one another.
- İkinci olarak, Lizbon stratejisinin gücü, içerdiği tedbirlerin birbirini güçlendirmesinde yatmaktadır.
- We have confidence in the strength and the realism of our arguments and of our arithmetic.
- Argümanlarımızın ve aritmetiğimizin gücüne ve gerçekçiliğine güveniyoruz.
- We hope that you can re-gather your strength and be back with us at 11 p.m.
- Gücünüzü yeniden toplayabilmenizi ve saat 11'de bizimle birlikte olmanızı umuyoruz.
- The common foreign and security policy cannot draw its strength from artificial Community procedures.
- Ortak dış ve güvenlik politikası gücünü yapay Topluluk prosedürlerinden alamaz.
- The suggestions are appropriate but France believes that it no longer has the strength to push them forward.
- Öneriler yerinde ancak Fransa artık bunları ileri götürecek güce sahip olmadığına inanıyor.
- It must draw its strength solely from the diversity of the nations it encompasses.
- Gücünü yalnızca kapsadığı ulusların çeşitliliğinden almalıdır.
- Mr Nisticò has set out the arguments extremely well, drawing on the strength of his professional expertise.
- Sayın Nisticò, mesleki uzmanlığının gücünden yararlanarak argümanlarını son derece iyi bir şekilde ortaya koymuştur.
- Some 5 000 personnel, 4.5% of its strength, are under eighteen.
- Yaklaşık 5.000 personel, gücünün %4,5'i, on sekiz yaşın altındadır.
- And what we teach is the strength of law, not the law of the strong.
- Ve bizim öğrettiğimiz şey hukukun gücüdür, güçlünün hukuku değil.
- Ultimately, a currency is influenced by economic and financial strength rather than by a country's population.
- Nihayetinde bir para birimi, bir ülkenin nüfusundan ziyade ekonomik ve mali gücünden etkilenir.
- The cosmetics industry should recognise the strength of feeling in this Parliament.
- Kozmetik endüstrisi bu Parlamento'daki duyguların gücünü kabul etmelidir.
- It is the governments of the Member States that are enfeebling Europe, while we should be restoring her strength.
- Avrupa'ya gücünü yeniden kazandırmamız gerekirken, onu zayıflatan Üye Devletlerin hükümetleridir.
- First of all, the closure is not an act of strength on the part of Belarus.
- Her şeyden önce, kapatma Belarus açısından bir güç gösterisi değildir.
- I hope that our great strength of conviction will also turn out to have had an effect on the Commission.
- Umarım büyük inanç gücümüz Komisyon üzerinde de etkili olur.
- I hope that our great strength of conviction will also turn out to have had an effect on the Commission.
- Umarım bu büyük inanç gücümüz Komisyon üzerinde de etkili olur.
- The cosmetics industry should recognise the strength of feeling in this Parliament.
- Kozmetik endüstrisi bu Parlamento'daki hissiyatın gücünü kabul etmelidir.
- This is a strength, not a weakness.
- Bu bir zayıflık değil, bir güçtür.
- In building that strength, we owe much to Denmark.
- Bu gücün inşasında Danimarka'ya çok şey borçluyuz.
- Developing countries have realised that there is strength in numbers and power in using that strength.
- Gelişmekte olan ülkeler sayıca çok olmanın ve bu gücü kullanmanın bir güç olduğunun farkına vardılar.
- Ultimately, nobody is safe from injustice and from the terrorism which draws strength from this.
- Nihayetinde hiç kimse adaletsizlikten ve bundan güç alan terörizmden güvende değildir.
- I did what you didn't have the strength to do.
- Senin yapmaya gücünün yetmediği şeyi yaptım.
- When we go through a difficult season, He will become our strength.
- Zor bir mevsimden geçerken gücümüz kuvvetimiz O olacak.
- The most important part was its powerful strength.
- En önemli kısmı onun kudretli gücüydü.
- And as we wait upon Him, He promises to renew our strength so that we will be ready for the next season.
- Ve biz O'nu beklerken O da gelecek döneme hazır olmamız için gücümüzü yenileme sözü veriyor.
- His strength will bring us our time of peace.
- Onun gücü bize barış zamanımızı getirecek.
- His strength will bring us our time of peace.
- Onun gücü bize barış dolu dönemleri getirecek.
- Men do not have the strength to love like that.
- Erkekler böyle sevecek güce sahip değiller.
- Who is crazy fast, has inhuman strength and is immortal.
- Deli gibi hızlı, insanüstü bir güce sahip ve ölümsüz olan.
- She does have awe-inspiring strength for a girl her size.
- O boyda bir kıza göre hayranlık uyandıran bir gücü var.
- The most important part was its powerful strength.
- En önemli kısmı da kudretli gücüydü.
- I'm not sure how she found the strength to go on.
- Devam edecek gücü nasıl bulduğundan emin değilim.
- And as we wait upon Him, He promises to renew our strength so that we will be ready for the next season.
- Biz O'nu beklerken, O da bir sonraki mevsime hazır olabilmemiz için gücümüzü yenileyeceğini vaat ediyor.
- Who is crazy fast, has inhuman strength and is immortal.
- Olağanüstü hızlı, insanüstü güce sahip ve ölümsüz olan.
- When we go through a difficult season, He will become our strength.
- Zor bir dönem geçirdiğimizde, O bizim gücümüz olacaktır.
- Try to build up your strength.
- Gücünü arttırmaya çalış.
- Tom didn't have enough strength to do that.
- Tom'un bunu yapmak için yeterli gücü yoktu.
- Sami's daughter didn't have the physical strength to overcome her father.
- Sami'nin kızı babasının üstesinden gelecek fiziksel güce sahip değildi.
- He has grown in strength.
- Gücü arttı.
- God is our strength.
- Tanrı bizim gücümüzdür.
- We took pride in our strength.
- Gücümüzle gurur duyduk.
- Don't underestimate your own strength.
- Kendi gücünü küçümseme.
- You must eat properly to keep up your strength.
- Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.
- I finally have the strength to do what must be done.
- Sonunda yapılması gerekeni yapacak güce sahibim.
- We had to count on our strength only.
- Sadece gücümüze bel bağlamalıydık.
- These exercises will develop the strength of your fingers.
- Bu egzersizler parmaklarınızın gücünü geliştirecektir.
- I don't have your strength.
- Ben senin gücüne sahip değilim.
- Tom's strength training began to show results.
- Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.
- Logical thinking is not my strength.
- Mantıklı düşünme benim gücüm değil.
- Windsocks are used to indicate the direction and strength of the wind.
- Rüzgargülleri rüzgarın yönünü ve gücünü göstermek için kullanılır.
- You must eat properly to keep up your strength.
- Gücünü muhafaza etmek için düzgün beslenmelisin.
- My muscular strength has weakened from lack of exercise.
- Egzersiz eksikliğinden kas gücüm zayıfladı.
- Sami's daughter didn't have the physical strength to overcome her father.
- Sami'nin kızı babasını yenecek fiziksel güce sahip değildi.
- We need Tom's strength now.
- Şimdi Tom'un gücüne ihtiyacımız var.
- You need to focus on your strengths.
- Güçlerinize odaklanmanız gerekiyor.
- The typhoon is increasing in strength.
- Tayfunun gücü artıyor.
- His strength is much greater than that of an ordinary man.
- Onun gücü, sıradan bir insanınkinden çok daha büyüktür.
- My strength isn't back yet.
- Gücüm henüz yerine gelmedi.
- God is our strength.
- Allah bizim gücümüzdür.
- You don't know your own strength.
- Kendi gücünü bilmiyorsun.
- Tom is an athlete with extraordinary strength.
- Tom olağanüstü gücü olan bir atlettir.
- We do not have enough strength to follow our reason completely.
- İddialarımızı tamamen mantığa oturtmaya yetecek gücümüz yok.
- He finds strength in his religion.
- O, dininde güç buluyor.
- He doesn't have the strength to say anything.
- Bir şey söyleyecek gücü yok.
- We took pride in our strength.
- Gücümüzle gurur duyuyoruz.
- I was surprised by Tom's strength.
- Tom'un gücü beni şaşırttı.
- I don't have the strength to keep trying.
- Denemeye devam edecek gücüm yok.
- This symbol stands for strength and integrity.
- Bu sembol güç ve bütünlüğü temsil ediyor.
- I have underestimated the strength of my opponent.
- Rakibimin gücünü hafife almışım.
- Windsocks are used to indicate the direction and strength of the wind.
- Rüzgâr ölçer rüzgarın yön ve gücünü göstermek için kullanılır.
- He has no more strength.
- Onun daha fazla gücü yok.
- He lifted the car with his phenomenal strength.
- O, olağanüstü gücüyle arabayı kaldırdı.
- Tom has grown in strength.
- Tom'un gücü arttı.
- Mental strength is crucial for success in any sports.
- Herhangi bir sporda başarı için zihinsel güç çok önemlidir.
- He inspired feelings of strength and security.
- O, güç ve güven duygularına ilham verdi.
- He is an athlete with extraordinary strength.
- Olağanüstü güce sahip bir atlet.
- The ability to show weakness is a strength.
- Zayıflık gösterme yeteneği bir güçtür.
- I don't have your strength.
- Senin gücün bende yok.
- The economic strength of the USA is not what it was.
- ABD'nin ekonomik gücü eskisi gibi değil.
- You don't know your own strength.
- Kendi gücünün farkında değilsin.
- Sami didn't have the physical strength to overcome Farid.
- Sami, Farid'in üstesinden gelecek fiziksel güce sahip değildi.
- Tom is an athlete with extraordinary strength.
- Tom olağanüstü güce sahip bir atlet.
- Try to build up your strength.
- Gücünü toplamaya çalış.
- Sami was support and strength and security to Layla.
- Sami, Layla için destek, güç ve güvenlikti.
- The strength of the gravitational force reduces quickly with distance.
- Yerçekimi kuvvetinin gücü mesafeyle birlikte hızla azalır.
- Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
- Tom fought with all his strength.
- Tom tüm gücüyle savaştı.
- Use your strength.
- Gücünü kullan.
- Kindness is born out of strength.
- İyilik güçten doğar.
- We had to count on our strength only.
- Sadece gücümüze güvenmek zorundaydık.
- I finally have the strength to do what must be done.
- Sonunda yapılması gerekenleri yapacak güce sahibim.
- We have different strengths.
- Farklı güçlerimiz var.
- You'll need your strength, Tom.
- Gücüne ihtiyacın olacak Tom.
- My muscular strength has weakened from lack of exercise.
- Egzersiz yapmadığım için kas gücüm zayıfladı.
- I have underestimated the strength of my opponent.
- Rakibimin gücünü hafife almıştım.
- Save your strength.
- Gücünü sakla.
- He inspired feelings of strength and security.
- Güç ve güvenlik duyguları uyandırdı.
- I wish I had Tom's strength.
- Keşke Tom'un gücüne sahip olsaydım.
- Tom doesn't know his own strength.
- Tom kendi gücünü bilmiyor.
- Silence is strength.
- Sessizlik güçtür.
- You'll need your strength, Tom.
- Gücüne ihtiyacın olacak, Tom.
- Silence has strength.
- Sessizliğin gücü vardır.
- I've lost my strength.
- Gücümü kaybettim.
- He has no more strength.
- Artık gücü kalmadı.
- My strength has improved.
- Benim gücüm arttı.
- Save your strength.
- Gücünü topla.
- Use all your strength.
- Tüm gücünüzü kullanın.
- I wish I had your strength.
- Keşke senin gücüne sahip olsaydım.
- Tom seems to be getting his strength back.
- Tom gücünü geri kazanıyor gibi görünüyor.
- Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst beden gücü yok.
- Believe more in your strength than in your luck.
- Şansınızdan ziyade gücünüze inanın.
- We need to focus on our strengths.
- Güçlerimize odaklanmamız gerekiyor.
- Tom didn't have enough strength to do that.
- Tom'un bunu yapacak kadar gücü yoktu.
- He doesn't have the strength to say anything.
- Onun herhangi bir şey söyleyecek gücü yok.
- An important characteristic of steel is its strength.
- Çeliğin önemli bir özelliği gücüdür.
- Tom needs to regain his strength.
- Tom'un gücünü yeniden kazanması gerekiyor.
- In the speech, he referred to the strength of the company.
- Konuşmasında, şirketin gücünden bahsetti.
- Logical thinking is not my strength.
- Mantıksal düşünme benim gücüm değil.
- My strength is returning.
- Gücüm geri geliyor.
- The warrior is conscious of both his strength and his weakness.
- Savaşçı hem gücünün hem de zayıflığının bilincindedir.
- His strength is much greater than that of an ordinary man.
- Onun gücü sıradan bir adamdan çok daha fazla.
- After Tom ate a little food, his strength returned.
- Tom biraz yemek yedikten sonra gücü yerine geldi.
- He finds strength in his religion.
- Dininde güç buluyor.
- These exercises will develop the strength of your fingers.
- Bu egzersizler parmaklarınızın gücünü geliştirecek.
- My strength is returning.
- Benim gücüm geri dönüyor.
- The ability to show weakness is a strength.
- Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- We need to conserve our strength.
- Gücümüzü korumalıyız.
- Unity is our strength!
- Birlik bizim gücümüzdür!
- The ominous thunderstorm in the distance was gaining speed and strength.
- Uzaktaki uğursuz fırtına hız ve güç kazanıyordu.
- He lifted the trunk to show off his strength.
- Gücünü göstermek için sandığı kaldırdı.
- He lifted the car with his phenomenal strength.
- Olağanüstü gücüyle arabayı kaldırdı.
- We all have different strengths.
- Hepimizin farklı güçleri var.
- Tom's strength is returning.
- Tom'un gücü geri geliyor.
- He has the strength to survive the illness.
- Hastalıktan kurtulacak gücü var.
- In judo, technique is more important than strength.
- Judoda teknik, güçten daha önemlidir.
- Believe more in your strength than in your luck.
- Şansından daha çok gücüne inan.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
- Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil, aynı zamanda tüketme kapasitesinde de yatar.
- We need Tom's strength now.
- Tom'un gücüne ihtiyacımız var.
- Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
- The strength of the gravitational force reduces quickly with distance.
- Çekim gücü mukavemeti mesafe ile hızlı bir şekilde azalır.
- Use all your strength.
- Bütün gücünüzü kullanın.
- Kindness is born out of strength.
- Nezaket güçten doğar.
- Tom's strength training began to show results.
- Tom'un güç antrenmanları sonuç vermeye başladı.
- We were proud of our strength.
- Gücümüzle gurur duyuyorduk.
- We need to conserve our strength.
- Gücümüzü korumamız gerekiyor.
- Unity is our strength!
- Birlik gücümüzdür!
- I have barely any strength left.
- Neredeyse hiç gücüm kalmadı.
- What is your greatest strength?
- En büyük gücün nedir?
- An important characteristic of steel is its strength.
- Çeliğin önemli bir özelliği onun gücüdür.
- My strength has improved.
- Gücüm arttı.
- Tom didn't have the strength.
- Tom'un gücü yoktu.
- His greatest strength became his greatest weakness.
- En büyük gücü, en büyük zayıflığı oldu.
- What is your greatest strength?
- Senin en büyük gücün nedir?
- We had to count on our strength only.
- Yalnızca gücümüze güvenmeliydik.
- The economic strength of the USA is not what it was.
- ABD'nin ekonomik gücü eskisi gibi değildir.
Show More (181)
|
