| 1 |
speechless |
suskun |
adj. |
|
- It leaves me speechless, however, to hear things like genes entering the environment.
- Bununla birlikte, genlerin çevreye karışması gibi şeyler duymak beni suskun bırakıyor.
- It leaves me speechless, however, to hear things like genes entering the environment.
- Bununla birlikte, çevreye giren genler gibi şeyler duymak beni suskun bırakıyor.
- Tom was speechless.
- Tom suskundu.
- Everyone was speechless.
- Herkes suskundu.
- It left me speechless.
- Beni suskun bıraktı.
- Fear left him speechless.
- Korku onu suskun bıraktı.
- She was speechless.
- O suskundu.
- I was speechless for an instant.
- Bir an için suskundum.
- It has left me speechless.
- Bu beni suskun bıraktı.
- We're speechless.
- Biz suskunuz.
- Sami left me speechless.
- Sami beni suskun bıraktı.
Show More (8)
|
| 2 |
speechless |
nutku tutulmuş |
adj. |
|
- Tom is speechless.
- Tom'un nutku tutuldu.
- Tom was speechless.
- Tom'un nutku tutulmuştu.
- The boy was speechless when talking to a girl.
- Bir kızla konuşurken çocuğun nutku tutuldu.
- Tom was so surprised he was speechless.
- Tom o kadar şaşırdı ki nutku tutuldu.
- He was speechless.
- Onun nutku tutulmuştu.
- She was speechless.
- Nutku tutulmuştu.
Show More (3)
|
| 3 |
speechless |
dilsiz |
adj. |
|
- They're speechless.
- Dilsizler.
- What I saw left me speechless.
- Gördüğüm şey beni dilsiz bıraktı.
Show More (-1)
|
| 4 |
speechless |
sessiz |
adj. |
|
- I have remained speechless.
- Sessiz kaldım.
- He was speechless.
- O sessizdi.
Show More (-1)
|
| 5 |
speechless |
dili tutulmuş |
adj. |
|
- They were left speechless.
- Dilleri tutuldu.
Show More (-2)
|
