|
- Containment saves the situation considerably.
- Kontrol altına alma durumu önemli ölçüde kurtarır.
- What the USA and the ?U are doing their best to save are the profits of the steel industries.
- ABD ve AB'nin kurtarmak için ellerinden geleni yaptıkları şey çelik endüstrilerinin karlarıdır.
- It saves Parliament from becoming still more of a laughing stock in the eyes of the public.
- Parlamentoyu halkın gözünde daha da gülünç duruma düşmekten kurtarmaktadır.
- The EU has a to help to save this sector in crisis.
- AB'nin krizdeki bu sektörü kurtarmak için yardım etmesi gerekmektedir.
- This means that more posts are saved than new posts requested.
- Bu, talep edilen yeni görevlerden daha fazla görevin kurtarıldığı anlamına gelmektedir.
- Only a breakthrough into the export market can save us.
- Sadece ihracat pazarına yönelik bir atılım bizi kurtarabilir.
- In particular, how do we save a multilateral world founded upon compromise and upon mutual respect?
- Özellikle de uzlaşma ve karşılıklı saygı üzerine kurulu çok taraflı bir dünyayı nasıl kurtarabiliriz?
- Let us be among those who seek to save it.
- Onu kurtarmaya çalışanlardan biri de biz olalım.
- To save her from worrying I shall say that I voted in favour.
- Onu endişeden kurtarmak için lehte oy verdiğimi söyleyeceğim.
- It is impossible to save our way out of the crisis.
- Krizden çıkış yolumuzu kurtarmak mümkün değildir.
- That would have saved the world community a great deal of money, time and embarrassing moments.
- Bu, dünya kamuoyunu büyük miktarda para, zaman ve utanç verici anlardan kurtarabilirdi.
- They rushed to save human lives with the same courage displayed by the firemen in New York.
- Onlar, New York'taki itfaiyecilerin gösterdiği cesaretin aynısını göstererek insan hayatını kurtarmaya koştular.
- The European arrest warrant was saved in the nick of time.
- Avrupa tutuklama emri son anda kurtarılmıştır.
- The real issue is saving Chechnya, in order also to save the soul of Russia.
- Asıl mesele, Rusya'nın ruhunu da kurtarmak için Çeçenistan'ı kurtarmaktır.
- That law has saved an average of 7 lives every day.
- Bu yasa her gün ortalama 7 hayat kurtarmıştır.
- You make it more difficult for countries and donors to save people's lives.
- Ülkelerin ve bağışçıların insanların hayatlarını kurtarmalarını zorlaştırıyorsunuz.
- We must, therefore, fight to save the cod.
- Bu nedenle morinaları kurtarmak için mücadele etmeliyiz.
- Therefore, everything must now be done to save whatever can be saved.
- Bu nedenle kurtarılabilecek ne varsa kurtarmak için şimdi her şey yapılmalıdır.
- They are asking people who do not have the equivalent of one euro to spend several dollars in order save their families.
- Bir Avro'ya eşdeğer parası olmayan insanlardan ailelerini kurtarmak için birkaç dolar harcamalarını istiyorlar.
- Had it saved just one asbestos worker's life, it would have been worth it.
- Sadece bir asbest işçisinin hayatını kurtarmış olsaydı, buna değerdi.
- But it is also true that, according to all the data, it would save fewer lives.
- Ancak tüm verilere göre daha az hayat kurtaracağı da doğrudur.
- Instead, the Italian Presidency chose the only way to save the Pact.
- Bunun yerine İtalya Dönem Başkanlığı Paktı kurtaracak tek yolu seçti.
- It is a miracle that they were saved.
- Onların kurtarılmış olması bir mucizedir.
- Instead, the Italian Presidency chose the only way to save the Pact.
- Bunun yerine, İtalyan Başkanlığı Paktı kurtarmak için tek yolu seçti.
- The Bürkert works in Ingelfingen were saved by this.
- Ingelfingen'deki Bürkert çalışmaları bu sayede kurtarıldı.
- Finally, aid can enable restructuring, offer training, save jobs and thus, know-how.
- Son olarak yardım yeniden yapılanmayı sağlayabilir, eğitim sunabilir, işleri ve dolayısıyla teknik bilgiyi kurtarabilir.
- This is about nothing less than saving a sector of production.
- Bu, bir üretim sektörünü kurtarmaktan başka bir şey değildir.
- This is about saving human lives and finding the means of doing so as quickly as possible.
- Bu, insan hayatını kurtarmak ve bunu mümkün olan en kısa sürede yapmanın yollarını bulmakla ilgilidir.
- My first thoughts are for the 26 Indian sailors, who were saved but of whom nothing has been said.
- İlk düşüncelerim kurtarılan ancak haklarında hiçbir şey söylenmeyen 26 Hintli denizci içindir.
- Saving people's lives must always come before any doctrine on intellectual property rights.
- İnsanların hayatlarını kurtarmak her zaman fikri mülkiyet haklarına ilişkin doktrinlerden önce gelmelidir.
- Without that, the Protocol could not have been saved.
- Bu olmasaydı Protokol kurtarılamazdı.
- Even more lives could be saved by extending these recommendations to the acceding countries.
- Bu tavsiyelerin üye ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesiyle çok daha fazla hayat kurtarılabilir.
- We must, therefore, fight to save the cod!
- Bu nedenle morinaları kurtarmak için mücadele etmeliyiz!
- It is absolutely vital to rebuild Iraq and to save human lives.
- Irak'ı yeniden inşa etmek ve insan hayatını kurtarmak kesinlikle hayati önem taşımaktadır.
- We should like to save it, quite how I do not know.
- Onu kurtarmak istiyoruz, ama nasıl bilmiyorum.
- This means that the European Passport will save the issuers a lot of expense and administrative effort.
- Bu da Avrupa Pasaportu'nun ihraççıları çok fazla masraf ve idari çabadan kurtaracağı anlamına geliyor.
- Therefore, everything must now be done to save whatever can be saved.
- Bu nedenle, kurtarılabilecek ne varsa kurtarmak için artık her şey yapılmalıdır.
- The saving of a life is a disinterested action, taken with no reward in mind.
- Bir hayatın kurtarılması, hiçbir ödül düşünülmeden gerçekleştirilen, çıkar gözetmeyen bir eylemdir.
- Legalizing the sale of organs would eliminate the need for the black market and save many lives.
- Organ satışını yasallaştırmak karaborsaya olan ihtiyacı ortadan kaldıracak ve birçok hayatı kurtaracaktır.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab o gün İsrail'i kurtardı.
- This small device most likely saved our lives.
- Bu küçük alet büyük ihtimalle hayatımızı kurtardı.
- Cases like these can save millions of lives and billions of dollars.
- Bu gibi vakalar milyonlarca hayat ve milyarlarca dolar kurtarabilir.
- This small device most likely saved our lives.
- Muhtemelen bu küçük cihaz hayatımızı kurtardı.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert vurdum ki hakikaten hayatımı kurtardı.
- Come down from the cross and save yourself!
- Çarmıhtan aşağı in ve kendini kurtar!
- Sometimes, one must cut off a finger to save a hand.
- Bazen bir eli kurtarmak için bir parmağı kesmek gerekir.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert çarptım ki, gerçekten hayatımı kurtardı.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- I just saved your life, a thanks would be nice.
- Az önce hayatını kurtardım, bir teşekkür etsem iyi olurdu.
- I just saved your life, a thanks would be nice.
- Az önce hayatını kurtardım, bir teşekkür iyi olurdu.
- Danny takes the rap to save his kid brother.
- Danny kardeşini kurtarmak için onun yerine suçu üstleniyor.
- You're always saying you must fight to save a marriage and not give in, right?
- Her zaman bir evliliği kurtarmak için savaşmanız ve pes etmemeniz gerektiğini söylüyorsunuz, değil mi?
- Thus nobody can save you except you at the first time.
- Sizi, en başta kendinizden başka kimse kurtaramaz.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı öyle kötü vurdum ki gerçekten hayatımı kurtardı.
- Danny takes the rap to save his kid brother.
- Danny, küçük kardeşini kurtarmak için suçu üstüne alır.
- This small device most likely saved our lives.
- Bu minik alet hayatımızı kurtarmış gibi görünüyor.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- We saved your life, you have to like us.
- Biz senin hayatını kurtardık, sevmek zorundasın bizi.
- Save yourself, and come down from the cross.
- Kendini kurtar ve çarmıhtan aşağı in.
- I've come to save the princess.
- Prensesi kurtarmaya geldim.
- Tom saved my son's life.
- Tom oğlumun hayatını kurtardı.
- On behalf of your grandchildren, save the forests!
- Torunlarınız adına, ormanları kurtarın!
- Sami tried to do everything possible to try to save Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını kurtarmak için mümkün olan her şeyi yapmaya çalıştı.
- I'm trying to save your life.
- Hayatını kurtarmaya çalışıyorum.
- Thanks to his efforts, all the crew were saved.
- Onun çabaları sayesinde, tüm mürettebat kurtarıldı.
- Tom saved all of us.
- Tom hepimizi kurtardı.
- Tom is trying to save his own skin.
- Tom kendini kurtarmaya çalışıyor.
- We have to save our jobs.
- İşlerimizi kurtarmamız gerekiyor.
- My coming to Kabylie saved my life.
- Kabiliye'ye gelişim hayatımı kurtardı.
- She's giving blood to save her sister.
- Kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- I'm trying to save Tom.
- Tom'u kurtarmaya çalışıyorum.
- We tried to save Tom.
- Tom'u kurtarmaya çalıştık.
- We'll save you.
- Seni kurtaracağız.
- Everybody will have to pitch in to save the environment.
- Çevreyi kurtarmak için herkesin elini taşın altına koyması gerekecek.
- I want to save Tom.
- Tom'u kurtarmak istiyorum.
- She came to save me.
- Beni kurtarmaya geldi.
- She saved her baby's life at the risk of losing her own.
- Kendi hayatını kaybetme pahasına bebeğinin hayatını kurtardı.
- She saved her baby's life at the risk of losing her own.
- Kendi hayatını kaybetme riskini göze alarak bebeğinin hayatını kurtardı.
- Bulletproof glass has already saved many lives.
- Kurşun geçirmez cam zaten birçok hayatı kurtardı.
- Computers save us a lot of time and trouble.
- Bilgisayarlar bize çok zaman kazandırıp, bizi çok zahmetten kurtarır.
- We saved you a seat.
- Sana bir koltuk kurtardık.
- Tom couldn't be saved.
- Tom kurtarılamazdı.
- Tom sacrificed his life to save his brother.
- Tom erkek kardeşini kurtarmak için hayatını feda etti.
- There's no way to save everybody.
- Herkesi kurtarmanın hiç bir yolu yok.
- He saved a child from drowning in a pond.
- Bir gölette bir çocuğu boğulmaktan kurtardı.
- Computers can save us a lot of time and trouble.
- Bilgisayarlar bize çok zaman kazandırıp, bizi çok zahmetten kurtarabilir.
- The doctor arrived in time to save her.
- Doktor onu kurtarmak için zamanında geldi.
- Tom died to save your life.
- Tom hayatını kurtarmak için öldü.
- Who did Batman save?
- Batman kimi kurtardı?
- She's giving blood to save her brother.
- Erkek kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- Tom tried his best to cover his tracks so he could save face.
- Tom itibarını kurtarabilmek adına izini kaybettirmek için elinden geleni yaptı.
- I'll save them.
- Onları kurtaracağım.
- The soldier sacrificed himself to save his friend's life.
- Asker, arkadaşının hayatını kurtarmak için kendini feda etti.
- Sami wanted to kill his own daughter to save himself.
- Sami kendini kurtarmak için kendi kızını öldürmek istedi.
- They told me you were the one who saved my life.
- Bana hayatımı kurtaranın sen olduğunu söylediler.
- They died trying to save others.
- Onlar diğerlerini kurtarmaya çalışırken öldüler.
- I'm coming to save you.
- Seni kurtarmaya geliyorum.
- I must save her at all costs.
- Ne pahasına olursa olsun onu kurtarmalıyım.
- I'm the one who saved them.
- Onları kurtaran kişi benim.
- The father gave his own life in order to save his daughter's.
- Baba kızının canını kurtarmak için kendi canını verdi.
- We saved a little bird who had fallen out of the nest.
- Yuvadan düşen küçük bir kuşu kurtardık.
- The medicine saved her life.
- İlaç onun hayatını kurtardı.
- I saved Tom.
- Tom'u kurtardım.
- You need to save the princess.
- Prensesi kurtarmalısın.
- I came here to save you.
- Seni kurtarmak için buraya geldim.
- If I can get a book from the library, it saves me from having to buy it in the bookshop.
- Kütüphaneden bir kitap alabilirsem, beni kitapçıdan satın almak zorunda kalmaktan kurtarır.
- Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın merdiveninin nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
- The boy deserved praise for saving the child's life.
- Çocuk, çocuğun hayatını kurtardığı için övgüyü hak etti.
- Tom tried to save Mary.
- Tom Mary'yi kurtarmaya çalıştı.
- We saved a little bird who had fallen out of the nest.
- Yuvadan aşağı düşmüş bir yavru kuşu kurtardık.
- Sami had to act to save his life.
- Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
- Some people just can't be saved.
- Bazı insanlar kurtarılamaz.
- You saved us.
- Bizi kurtardın.
- I would've drowned if you hadn't saved me.
- Beni kurtarmasaydın boğulacaktım.
- God will save us.
- Tanrı bizi kurtaracak.
- Bill dove into the river to save the drowning child.
- Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre atladı.
- Can you save Tom?
- Tom'u kurtarabilir misin?
- This will save you a lot of trouble.
- Bu seni bir sürü dertten kurtaracak.
- I would have drowned if you hadn't saved me.
- Beni kurtarmasaydın boğulacaktım.
- Protecting the environment means saving ourselves.
- Çevreyi korumak, kendimizi kurtarmak demektir.
- Fadil couldn't be saved.
- Fadıl kurtarılamadı.
- No one is coming to save you.
- Kimse seni kurtarmaya gelmeyecek.
- He may save your life.
- Hayatını kurtarabilir.
- You saved my life.
- Sen benim hayatımı kurtardın.
- You could've saved me a trip if you'd just told me I didn't need to be here today.
- Bugün burada olmam gerekmediğini bana söyleseydin beni bir yolculuktan kurtarabilirdin.
- He saved a sailor.
- O, bir denizci kurtardı.
- Layla couldn't save Sami.
- Leyla, Sami'yi kurtaramadı.
- We have to save him immediately.
- Onu hemen kurtarmalıyız.
- She gave blood in order to save her sister.
- Kız kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- Layla saved my life.
- Layla benim hayatımı kurtardı.
- If nature were a bank they would have saved it already.
- Doğa bir banka olsaydı çoktan kurtarırlardı.
- Tom was killed trying to save Mary.
- Tom, Mary'i kurtarmaya çalışırken öldürülmüştü.
- This beef is so rare that a good vet could save it.
- Bu et o kadar az pişmiş ki iyi bir veteriner onu kurtarabilir.
- We weren't able to save them.
- Onları kurtaramadık.
- I came to save you.
- Seni kurtarmak için geldim.
- I came here to save you.
- Seni kurtarmaya geldim.
- Tom's actions saved Mary's life.
- Tom'un eylemleri Mary'nin hayatını kurtardı.
- It saved my life.
- Hayatımı kurtardı.
- Only you can save me.
- Beni sadece sen kurtarabilirsin.
- This dog saved that little girl's life.
- Bu köpek o küçük kızın hayatını kurtardı.
- I saved you.
- Seni kurtardım.
- Tom risked his life to save Mary.
- Tom Mary'yi kurtarmak için hayatını riske attı.
- Neither of the drowning men could be saved.
- Boğulan iki adam da kurtarılamadı.
- I couldn't save them.
- Onları kurtaramadım.
- She gave blood in order to save her sibling.
- Kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- There was absolutely nothing I could do to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için kesinlikle yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
- Tom risked his life to save the drowning boy.
- Tom boğulan çocuğu kurtarmak için hayatını riske attı.
- She wants to save the planet.
- O, gezegeni kurtarmak istiyor.
- When we were on the brink of starvation, they saved our lives.
- Açlıktan ölmek üzereyken hayatımızı kurtardılar.
- I'll come to save you.
- Seni kurtarmaya geleceğim.
- I'll save Tom.
- Tom'u kurtaracağım.
- Layla couldn't save Sami.
- Layla Sami'yi kurtaramadı.
- The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
- Cesur şövalye güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.
- I want to save them if I can.
- Yapabilirsem onları kurtarmak istiyorum.
- Tom managed to save Mary.
- Tom Mary'yi kurtarmayı başardı.
- She gave blood in order to save her brother.
- O, erkek kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- Nothing can save them now.
- Artık hiçbir şey onları kurtaramaz.
- The coach's advice saved us.
- Koçun tavsiyesi bizi kurtardı.
- Sami wanted to kill his own daughter to save himself.
- Sami kendini kurtarmak için kızını öldürmek istedi.
- He saved the situation.
- Durumu kurtardı.
- It could save your life.
- Bu, hayatını kurtarabilir.
- I owe him a great deal because he saved my life.
- Hayatımı kurtardığı için ona çok şey borçluyum.
- Layla tried to save Sami.
- Leyla, Sami'yi kurtarmaya çalıştı.
- Are you the one who saved me?
- Beni kurtaran sen misin?
- They managed to save Tom.
- Tom'u kurtarmayı başardılar.
- Bill dove into the river to save the drowning child.
- Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
- Tom saved Mary a seat.
- Tom, Mary'ye bir koltuk kurtardı.
- I'll save you.
- Seni kurtarırım.
- I couldn't save her.
- Onu kurtaramadım.
- He may save your life.
- O, hayatını kurtarabilir.
- Mary desperately tried to save her on-off relationship with Tom.
- Meryem, Tom'la yaşadığı gelgitli ilişkisini umutsuzca kurtarmaya çalıştı.
- He had to save the princess.
- Prensesi kurtarmak zorundaydı.
- Tom said Mary saved his life.
- Tom, Mary'nin hayatını kurtardığını söyledi.
- You could've saved me a trip if you'd just told me I didn't need to be here today.
- Bugün burada olmama gerek olmadığını söyleseydiniz beni bir yolculuktan kurtarabilirdiniz.
- Tom saved our lives.
- Tom hayatlarımızı kurtardı.
- The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı yüzen bir tahta sayesinde kendini kurtardı.
- He saved a little boy from drowning.
- Küçük bir çocuğu boğulmaktan kurtardı.
- Tom saved my life.
- Tom hayatımı kurtardı.
- Would it be ethical to sacrifice one person to save many?
- Birçok kişiyi kurtarmak için bir kişiyi feda etmek etik olur muydu?
- I tried to save him.
- Onu kurtarmaya çalıştım.
- She wants to save the planet.
- O gezegeni kurtarmak istiyor.
- Layla saved my life.
- Leyla hayatımı kurtardı.
- He saved my life.
- O benim hayatımı kurtardı.
- Sorry I couldn't save you.
- Seni kurtaramadığım için üzgünüm.
- It is horrifying that we have to fight our own government to save the environment.
- Çevreyi kurtarmak için kendi hükümetimizle savaşmak zorunda olmamız dehşet verici.
- My friend saved the girl at the risk of his own life.
- Arkadaşım kendi hayatını tehlikeye atarak kızı kurtardı.
- I'm very grateful to Tom for saving my life.
- Hayatımı kurtardığı için Tom'a minnettarım.
- Your help will save us a lot of work.
- Senin yardımın bizi bir sürü işten kurtaracak.
- I wanted to thank you for saving my dog.
- Köpeğimi kurtardığın için sana teşekkür etmek istedim.
- We have to save her.
- Onu kurtarmak zorundayız.
- Can we save the planet?
- Gezegeni kurtarabilir miyiz?
- I'm afraid even your friends can't save you now.
- Maalesef artık arkadaşların bile seni kurtaramaz.
- How can we save her?
- Onu nasıl kurtarabiliriz?
- Tom can't be saved.
- Tom kurtarılamaz.
- I'm trying to save you.
- Sizi kurtarmaya çalışıyorum.
- Your soul needs to be saved.
- Ruhunun kurtarılması gerekiyor.
- I'm here to save you.
- Seni kurtarmak için buradayım.
- I wanted to save you.
- Seni kurtarmak istedim.
- Only you can save me.
- Sadece sen beni kurtarabilirsin.
- Tom will save us.
- Tom bizi kurtaracak.
- I'm trying to save him.
- Onu kurtarmaya çalışıyorum.
- Punish the wicked and save the weak.
- Kötüleri cezalandır ve zayıfları kurtar.
- The goalkeeper for France dived to the ground and saved Ronaldo’s shot.
- Fransa'nın kalecisi yere daldı ve Ronaldo'nun atışını kurtardı.
- Thanks for saving my life.
- Hayatımı kurtardığın için teşekkürler.
- I'm the one who saved them.
- Onları kurtaran benim.
- I was unable to save Tom.
- Ben Tom'u kurtaramadım.
- He saved himself somehow.
- Bir şekilde kendini kurtardı.
- Fadil saved his life.
- Fadıl hayatını kurtardı.
- He gave blood in order to save his sister.
- Kız kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- It could save your life.
- Hayatınızı kurtarabilir.
- Tom saved our lives.
- Tom hayatımızı kurtardı.
- We tried to save them.
- Onları kurtarmaya çalıştık.
- To save your credit, you must conceal your loss.
- Kredini kurtarmak için kaybını gizlemelisin.
- I saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtardım.
- If we'd gotten here sooner, we might've been able to save Tom.
- Buraya daha erken gelseydik, Tom'u kurtarabilirdik.
- The hero dog saved the baby from the fire.
- Kahraman köpek bebeği ateşten kurtardı.
- Who will save us?
- Bizi kim kurtaracak?
- The people saved their homeland from its enemies.
- Halk vatanını düşmanlardan kurtardı.
- Your only duty is to save your dreams.
- Senin tek görevin hayallerini kurtarmaktır.
- I'm trying to save you.
- Seni kurtarmaya çalışıyorum.
- It saved me.
- O beni kurtardı.
- I could have saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtarabilirdim.
- You must help me save Tom.
- Tom'u kurtarmama yardım etmelisin.
- Tom is going to save us.
- Tom bizi kurtaracak.
- They sent me to save you.
- Beni seni kurtarmam için gönderdiler.
- I know Tom saved Mary's life.
- Tom'un Mary'nin hayatını kurtardığını biliyorum.
- I just saved your cat from drowning.
- Az önce kedini boğulmaktan kurtardım.
- I would've drowned if you hadn't saved me.
- Beni kurtarmamış olsaydın boğulmuş olurdum.
- Tom was saved from drowning.
- Tom boğulmaktan kurtarıldı.
- Dan wanted to save Linda from trouble.
- Dan Linda'yı beladan kurtarmak istedi.
- Let us together save the planet!
- Hadi gezegeni beraber kurtaralım!
- Tom managed to save us.
- Tom bizi kurtarmayı başardı.
- I used to dream about you coming to save me.
- Eskiden beni kurtarmaya geleceğini hayal ederdim.
- Thanks for saving me.
- Beni kurtardığın için teşekkürler.
- If my brother hadn't saved me, I would've drowned.
- Eğer kardeşim beni kurtarmasaydı, boğulacaktım.
- That will save me the trouble of writing to him.
- Bu beni ona yazma zahmetinden kurtaracak.
- The soldier sacrificed himself to save his friend's life.
- Asker arkadaşının hayatını kurtarmak için kendini feda etti.
- I have no one to save me.
- Beni kurtaracak hiç kimsem yok.
- Tom couldn't save Mary.
- Tom Mary'i kurtaramadı.
- You must help me save us.
- Bizi kurtarmama yardım etmelisin.
- They saved us.
- Onlar bizi kurtardı.
- I'm not worth saving.
- Ben kurtarılmaya değer değilim.
- The doctors did everything they could to save Tom.
- Doktorlar Tom'u kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar.
- The young man saved the child from drowning.
- Genç adam çocuğu boğulmaktan kurtardı.
- That tall boy saved the drowning child.
- Şu uzun boylu genç boğulan çocuğu kurtardı.
- I got a hair-clipper to save myself from spending money on a hairdresser.
- Kuaföre para harcamaktan kurtulmak için bir saç kesme makinesi aldım.
- I would give up my own life if it would save hers.
- Onun hayatını kurtarmak için kendi hayatımdan vazgeçerim.
- Tom saved Mary's life.
- Tom Mary'nin hayatını kurtardı.
- I'll do whatever it takes to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I just saved Tom the trouble of going there himself.
- Tom'u oraya kendi başına gitme zahmetinden kurtardım.
- I can't save you.
- Ben de seni kurtaramam.
- Why didn't you save yourself?
- Neden kendini kurtarmadın?
- You must help me save them.
- Onları kurtarmama yardım etmelisin.
- It saved me.
- Beni kurtardı.
- My coming to Kabylie saved my life.
- Kabylie'ye gelmem hayatımı kurtardı.
- He saved the boy at the risk of his own life.
- Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
- I'm the one who saved him.
- Onu kurtaran benim.
- I have no one to save me.
- Beni kurtaracak kimsem yok.
- Someone saved my life.
- Birisi benim hayatımı kurtardı.
- Andrew Johnson had to flee his home to save his life.
- Andrew Johnson hayatını kurtarmak için evinden kaçmak zorunda kaldı.
- Tom died trying to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmaya çalışırken öldü.
- I'm very grateful to Tom for saving my life.
- Hayatımı kurtardığı için Tom'a teşekkür borçluyum.
- She came to save me.
- Beni kurtarmak için geldi.
- Aren't you the one who saved me?
- Beni kurtaran sen değil misin?
- You saved our lives.
- Sen bizim hayatımızı kurtardın.
- Tom saved three hundred dollars.
- Tom 300 dolar kurtardı.
- You must help me save her.
- Onu kurtarmama yardım etmelisin.
- We tried to save her.
- Onu kurtarmaya çalıştık.
- He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal.
- Seks skandalı patlak verdiğinde itibarını kurtarmak için saçma bir girişimde bulundu.
- I've come to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için geldim.
- Tom died trying to save a child from a burning building.
- Tom yanan bir binadan bir çocuğu kurtarmaya çalışırken öldü.
- I'm the one who saved Tom.
- Tom'u kurtaran benim.
- You're the only one who can save Tom.
- Tom'u kurtarabilecek tek kişi sensin.
- She was willing to do anything to save her daughters.
- Kızlarını kurtarmak için her şeyi yapmaya hazırdı.
- I've come to save you.
- Seni kurtarmak için geldim.
- The police vehicle's armor plating saved the lives of its occupants.
- Polis aracının zırh kaplaması içindekilerin hayatını kurtardı.
- I'll do whatever it takes to save Tom.
- Tom'u kurtarmak neye mal olursa olsun yapacağım.
- I can't save you this time.
- Bu sefer seni kurtaramam.
- She gave blood in order to save her brother.
- Kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- Your only duty is to save your dreams.
- Tek göreviniz hayallerinizi kurtarmak.
- The young man saved the girl from drowning.
- Genç adam kızı boğulmaktan kurtardı.
- Tom managed to save Mary.
- Tom Mary'i kurtarmayı başardı.
- I would have died if you hadn't saved me.
- Beni kurtarmamış olsaydın ölmüş olurdum.
- My friend saved the girl at the risk of his own life.
- Arkadaşım kendi hayatı pahasına kızı kurtardı.
- Nothing can save them now.
- Artık onları hiçbir şey kurtaramaz.
- The doctors are still trying to save Tom.
- Doktorlar hâlâ Tom'u kurtarmaya çalışıyor.
- Maybe Tom can save us.
- Belki Tom bizi kurtarabilir.
- You can save yourself a lot of trouble by just doing it right the first time.
- Sadece ilk seferde doğru şeyi yaparak kendini bir sürü sorundan kurtarabilirsin.
- A stewardess was saved from the wreckage.
- Enkazdan bir hostes kurtarıldı.
- You saved our lives.
- Hayatlarımızı kurtardın.
- He's giving blood to save his sister.
- O, kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- She risked her life to save her child.
- Çocuğunu kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- I wanted to save Tom.
- Tom'u kurtarmak istiyordum.
- She saved her children from drowning.
- O çocuklarını boğulmaktan kurtardı.
- Are you going to save us?
- Sen bizi kurtaracak mısın?
- He was regarded as a hero for saving his friend's life.
- Arkadaşının hayatını kurtardığı için bir kahraman olarak görüldü.
- The doctor tried hard to save the wounded boy.
- Doktor, yaralı çocuğu kurtarmak için çok çalıştı.
- He saved the situation.
- O, durumu kurtardı.
- If we'd gotten here sooner, we might've been able to save Tom.
- Daha kısa sürede buraya gelebilseydik Tom'u kurtarabilirdik.
- The father gave his own life in order to save his daughter's.
- Baba, kızını kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- We did everything we could to save the boy.
- Çocuğu kurtarmak için elimizden geleni yaptık.
- I'm trying to save her.
- Onu kurtarmaya çalışıyorum.
- Tom almost died trying to save me.
- Tom beni kurtarmaya çalışırken neredeyse ölüyordu.
- I couldn't save Tom.
- Tom'u kurtaramadım.
- Sami was struggling to save himself.
- Sami kendini kurtarmak için çabalıyordu.
- I owe him a great deal because he saved my life.
- Ona çok şey borçluyum çünkü o benim hayatımı kurtardı.
- The dog can be saved from its injuries.
- Köpek yaralarından kurtarılabilir.
- I did everything I could to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için elimden gelen her şeyi yaptım.
- Have you come to save me?
- Beni kurtarmaya mı geldin?
- I'm not worth saving.
- Ben kurtarmaya değmem.
- A stewardess was saved from the wreckage.
- Bir hostes enkazdan kurtarıldı.
- Andrew Johnson had to flee his home to save his life.
- Andrew Johnson hayatını kurtarmak için evini terk etmek zorunda kaldı.
- We saved your life.
- Biz senin hayatını kurtardık.
- The doctor tried hard to save the wounded boy.
- Doktor, yaralı çocuğu kurtarmak için çok uğraştı.
- Nothing can save the Governor-General.
- Genel Vali'yi hiçbir şey kurtaramaz.
- Nothing but a miracle can save her now.
- Bir mucizeden başka hiçbir şey onu kurtaramaz.
- They're here to save us.
- Bizi kurtarmak için buradalar.
- Tom came to save me.
- Tom beni kurtarmaya geldi.
- There's no way to save everybody.
- Herkesi kurtarmanın bir yolu yok.
- It saved our lives.
- O hayatlarımızı kurtardı.
- Layla saved Sami's life.
- Layla, Sami'nin hayatını kurtardı.
- That will save me a lot of trouble.
- Bu beni bir sürü dertten kurtaracak.
- Tom will come to save us.
- Tom bizi kurtarmaya gelecek.
- She gave me mouth to mouth and saved my life.
- Bana suni tenefüs yaptı ve hayatımı kurtardı.
- I didn't save anyone either.
- Kimseyi de kurtarmadım.
- They died trying to save others.
- Başkalarını kurtarmaya çalışırken öldüler.
- Sami wanted to save his own butt.
- Sami kendi kıçını kurtarmak istedi.
- I tried to save Tom.
- Tom'u kurtarmaya çalıştım.
- Tom saved Mary's life by performing the Heimlich maneuver.
- Tom Heimlich manevrasını yaparak Mary'nin hayatını kurtardı.
- Somehow, he saved himself.
- Bir şekilde kendini kurtardı.
- It may save your life.
- Hayatınızı kurtarabilir.
- Nobody can save you.
- Kimse seni kurtaramaz.
- The people saved their homeland from its enemies.
- İnsanlar vatanlarını düşmanlarından kurtardılar.
- He saved the drowning boy at the risk of his own life.
- Boğulmakta olan çocuğu kendi hayatını riske atarak kurtardı.
- Can we save him?
- Onu kurtarabilir miyiz?
- She gave blood in order to save her sister.
- O, kız kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- They saved us, but they could not save us from ourselves.
- Bizi kurtardılar ama bizi kendimizden kurtaramadılar.
- Tom saved himself.
- Tom kendini kurtardı.
- Tom said Mary saved his life.
- Tom Mary'nin onun hayatını kurtardığını söyledi.
- The doctor tried every possible means to save his patient.
- Doktor, hastasını kurtarmak için mümkün olan her yolu denedi.
- He saved the boy at the risk of his own life.
- Kendi hayatını riske atarak çocuğu kurtardı.
- He saved it from the fire.
- Onu yangından kurtardı.
- Tom sacrificed his own life to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- We have to save him.
- Onu kurtarmak zorundayız.
- He saved the boy from drowning.
- Çocuğu boğulmaktan kurtardı.
- Tom was killed trying to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmaya çalışırken öldü.
- You were dying, but the doctor saved your life.
- Ölüyordun ama doktor senin hayatını kurtardı.
- Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, narin Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
- He gave blood in order to save his sibling.
- Kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- I've come to save her.
- Onu kurtarmaya geldim.
- Tom couldn't be saved.
- Tom kurtarılamadı.
- I wanted to save him.
- Onu kurtarmak istedim.
- The doctors are still trying to save Tom.
- Doktorlar hâlâ Tom'u kurtarmaya çalışıyorlar.
- How many people have you saved?
- Kaç kişiyi kurtardın?
- At the moment only a child can save my marriage.
- Şu anda evliliğimi sadece bir çocuk kurtarabilir.
- Fadil saved his life.
- Fadıl onun hayatını kurtardı.
- Save yourself.
- Kendini kurtar.
- Have you been saved?
- Kurtarıldınız mı?
- I wanted to save Tom.
- Tom'u kurtarmak istedim.
- Tom couldn't save Mary.
- Tom Mary'yi kurtaramadı.
- He gave blood in order to save his brother.
- O, erkek kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- He can save your life.
- Hayatını kurtarabilir.
- He had to save the princess.
- O, prensesi kurtarmak zorundaydı.
- Mary doesn't know that I saved her life, right?
- Mary onun hayatını kurtardığımı bilmiyor, değil mi?
- You must save her.
- Onu kurtarmalısın.
- No one is coming to save you.
- Hiç kimse seni kurtarmaya gelmiyor.
- Tom managed to save them.
- Tom onları kurtarmayı başardı.
- Tom did everything within his power to save the children that were trapped in the burning building.
- Tom yanan binada mahsur kalan çocukları kurtarmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
- You can't save me.
- Beni kurtaramazsın.
- I can't save you.
- Seni kurtaramam.
- I saw how you saved Tom's life.
- Tom'un hayatını nasıl kurtardığını gördüm.
- You must save me.
- Beni kurtarmalısın.
- Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Göreviniz ülkenizi yabancı bir istiladan kurtarmak.
- Are you going to save us?
- Bizi kurtaracak mısın?
- I just saved you about three hundred dollars.
- Seni üç yüz dolardan kurtardım.
- You could've saved me a lot of trouble if you'd told me about that earlier.
- Bunu bana daha önce söyleseydiniz beni büyük bir dertten kurtarabilirdiniz.
- Thank you for saving us.
- Bizi kurtardığın için teşekkür ederim.
- No one can save you.
- Kimse seni kurtaramaz.
- He gave me mouth to mouth and saved my life.
- Bana suni tenefüs yaptı ve hayatımı kurtardı.
- Only I can save you.
- Seni sadece ben kurtarabilirim.
- They cannot be saved.
- Kurtarılamazlar.
- I didn't save anyone either.
- Ben de kimseyi kurtarmadım.
- He saved us all.
- O hepimizi kurtardı.
- Layla had to act to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
- I managed to save them.
- Onları kurtarmayı başardım.
- Mario failed to save the princess.
- Mario prensesi kurtaramadı.
- Can we save Tom?
- Tom'u kurtarabilir miyiz?
- He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi hayatını riske atarak çocuğu kurtardı.
- You will save your father a lot of worry if you simply write him a letter.
- Ona sadece bir mektup yazarsanız babanızı büyük bir endişeden kurtarmış olursunuz.
- I knew you'd come to save me.
- Beni kurtarmaya geleceğini biliyordum.
- Let me save you some trouble.
- Seni biraz zahmetten kurtarayım.
- I want to save Tom.
- Ben Tom'u kurtarmak istiyorum.
- Who'll save us?
- Bizi kim kurtaracak?
- The world is not going to be saved by legislation.
- Dünya yasalarla kurtarılmayacak.
- I'll save her.
- Onu kurtaracağım.
- He said that he pulled the trigger to save Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtarmak için tetiği çektiğini söyledi.
- The President had the power to save the men from execution at the stroke of a pen.
- Başkanın bir kalem darbesiyle adamları idamdan kurtaracak gücü vardı.
- The doctor has saved my life.
- Doktor benim hayatımı kurtardı.
- Whoever has saved the life of even one person will be rewarded as if he had saved the whole world.
- Kim bir kişinin bile hayatını kurtarırsa, tüm dünyayı kurtarmış gibi ödüllendirilecektir.
- I tried to save her.
- Onu kurtarmaya çalıştım.
- Sami was struggling to save himself.
- Sami kendini kurtarmaya çalışıyordu.
- You've saved Tom's life twice.
- Tom'un hayatını iki kez kurtardın.
- He saved a child from drowning in a pond.
- Bir çocuğu gölette boğulmaktan kurtardı.
- I just want to save the planet.
- Sadece gezegeni kurtarmak istiyorum.
- I can't draw to save my life.
- Hayatımı kurtarmak için çizemem.
- I'm afraid I can't save you this time.
- Maalesef seni bu sefer kurtaramam.
- Someone needs to save him, or he'll drown.
- Birinin onu kurtarması lazım, yoksa boğulacak.
- Tom was killed trying to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmaya çalışırken öldürüldü.
- Someone will save you.
- Biri seni kurtaracak.
- They managed to save her.
- Onu kurtarmayı başardılar.
- Aren't you the one who saved me?
- Beni kurtaran kişi sen değil misin?
- We can't save everybody.
- Herkesi kurtaramayız.
- It may save your life.
- Bu hayatını kurtarabilir.
- Tom thanked Mary for saving him.
- Tom onu kurtardığı için Mary'ye teşekkür etti.
- Sami was struggling to save himself.
- Sami kendini kurtarmak için mücadele ediyordu.
- How many people have you saved?
- Kaç kişi kurtardın?
- I wanted to save them.
- Onları kurtarmak istedim.
- I've come to save him.
- Onu kurtarmak için geldim.
- Only I can save you.
- Sadece ben seni kurtarabilirim.
- I couldn't save him.
- Onu kurtaramadım.
- Let us together save the planet!
- Birlikte gezegeni kurtaralım!
- I'm saving it.
- Onu kurtarıyorum.
- He's giving blood to save his brother.
- O, erkek kardeşini kurtarmak için kan veriyor.,
- She saved her children from drowning.
- Çocuklarını boğulmaktan kurtardı.
- Paramedics worked frantically to save Tom's life.
- Sağlık görevlileri Tom'un hayatını kurtarmak için çılgınca çalıştılar.
- That's what saved me.
- Beni kurtaran bu.
- Use your head to save your heels.
- Topuklarını kurtarmak için kafanı kullan.
- Tom gave Mary CPR and saved her life.
- Tom, Mary'ye kalp masajı yaptı ve hayatını kurtardı.
- The young man saved the girl from a bunch of hoodlums.
- Genç adam kızı bir grup serseriden kurtardı.
- You must save Tom.
- Tom'u kurtarmalısın.
- The dog saved the girl's life.
- Köpek kızın hayatını kurtardı.
- No one's going to save you now.
- Artık seni hiç kimse kurtarmayacak.
- Tom thought that Mary could save him.
- Tom, Mary'nin onu kurtarabileceğini düşündü.
- Tom risked his life to save the drowning boy.
- Tom boğulan çocuğu kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
- Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
- Your help will save us a lot of work.
- Yardımınız bizi bir sürü işten kurtaracak.
- Do you remember the name of the paramedic that saved my life?
- Hayatımı kurtaran sağlık görevlisinin adını hatırlıyor musun?
- They sent me to save you.
- Onlar beni seni kurtarmam için gönderdiler.
- I knew you'd come to save me.
- Beni kurtarmaya geleceğinizi biliyordum.
- Sami was trying to save a colleague.
- Sami bir meslektaşını kurtarmaya çalışıyordu.
- He was praised for saving a life.
- O bir hayat kurtardığı için methedildi.
- She saved the puppy.
- Yavru köpeği kurtardı.
- We tried to save him.
- Onu kurtarmaya çalıştık.
- How can we save them?
- Onları nasıl kurtarabiliriz?
- You have to help me save Tom.
- Tom'u kurtarmama yardım etmelisin.
- Three passengers were saved, but the remaining passengers drowned.
- Üç yolcu kurtarıldı ama geri kalanlar boğuldu.
- Let's save our children.
- Çocuklarımızı kurtaralım.
- I came to save you.
- Seni kurtarmaya geldim.
- I would have drowned if you hadn't saved me.
- Beni kurtarmamış olsaydın boğulmuş olurdum.
- Tom sacrificed himself to save his family.
- Tom ailesini kurtarmak için kendini feda etti.
- Tom covered himself with a wet blanket and ran into the burning building to save his dog.
- Tom köpeğini kurtarmak için ıslak bir battaniyeye sarınıp koşarak yanan binaya girdi.
- She saved us all.
- O hepimizi kurtardı.
- I tried to save you.
- Seni kurtarmaya çalıştım.
- It saved our lives.
- Bu bizim hayatımızı kurtardı.
- Tom saved her from the fire.
- Tom onu yangından kurtardı.
- I was unable to save Tom.
- Tom'u kurtaramadım.
- Tom saved us all.
- Tom hepimizi kurtardı.
- You're the one who saved Tom's life, aren't you?
- Tom'un hayatını kurtaran kişi sensin, değil mi?
- Nothing will save this watch now, it's better to throw it away.
- Şimdi bu saati kurtaracak hiçbir şey yok, onu atmak daha iyi.
- Tom probably saved my life.
- Tom muhtemelen hayatımı kurtardı.
- I'm the one who saved her.
- Onu kurtaran benim.
- Let's save the ones we can save.
- Kurtarabileceklerimizi kurtaralım.
- He said that he pulled the trigger to save Tom's life.
- O, Tom'un hayatını kurtarmak için tetiği çektiğini söyledi.
- After being frightened for many hours, her mother finally saved her.
- Saatlerce korktuktan sonra annesi sonunda onu kurtardı.
- Only an immediate operation can save the patient's life.
- Sadece acil bir ameliyat hastanın hayatını kurtarabilir.
- Tom tried to save me.
- Tom beni kurtarmaya çalıştı.
- This dog saved the girl's life.
- Bu köpek kızın hayatını kurtardı.
- We were saved by the bell.
- Zil bizi kurtardı.
- I can't save anyone.
- Kimseyi kurtaramam.
- You're the one who saved Tom's life, aren't you?
- Tom'un hayatını kurtaran sendin, değil mi?
- I can't save anyone.
- Ben kimseyi kurtaramam.
- Greenpeace is fighting an uphill battle to save the environment.
- Greenpeace çevreyi kurtarmak için çetin bir savaş veriyor.
- He was praised for saving a life.
- Bir hayat kurtardığı için övüldü.
- If nothing saves us from death, may love at least save us from life.
- Hiçbir şey bizi ölümden kurtaramıyorsa, bari aşk bizi hayattan kurtarsın.
- This dog is trained to save people in the mountains.
- Bu köpek, dağlarda insanları kurtarmak için eğitildi.
- You saved my life.
- Hayatımı kurtardınız.
- Whoever saves one life, saves the world entire.
- Kim bir hayat kurtarırsa, tüm dünyayı kurtarmış olur.
- The hero dog saved the baby from the fire.
- Kahraman köpek bebeği yangından kurtardı.
- I'm the one who saved you.
- Seni kurtaran kişi benim.
- You can save yourself a lot of trouble by just doing it right the first time.
- İlk seferde doğru yaparak kendinizi büyük bir dertten kurtarabilirsiniz.
- Nothing but a miracle can save her now.
- Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.
- You can save yourself a lot of trouble by selling this car.
- Bu arabayı satarak kendini büyük bir dertten kurtarabilirsin.
- You've saved all our lives.
- Hepimizin hayatını kurtardın.
- He slayed the dragon and saved the princess.
- Ejderhayı öldürdü ve prensesi kurtardı.
- It is a pity that nobody was saved in the accident, isn't it?
- Kazada kimsenin kurtarılamaması üzücü bir durum, değil mi?
- I've come to save him.
- Onu kurtarmaya geldim.
- The boy deserved praise for saving the child's life.
- Genç, çocuğun hayatını kurtardığı için övgüyü hak etti.
- I'm coming to save you.
- Sizi kurtarmaya geliyorum.
- If I had wings to fly, I would have gone to save her.
- Uçmak için kanatlarım olsaydı, onu kurtarmaya giderdim.
- He wants to save the planet.
- Gezegeni kurtarmak istiyor.
- Bulletproof glass has already saved many lives.
- Kurşun geçirmez camlar şimdiden birçok hayat kurtardı.
- You can't save me.
- Sen beni kurtaramazsın.
- I'm the one who saved him.
- Onu kurtaran kişi benim.
- Layla struck Sami with an ax to save her life.
- Leyla kendi hayatını kurtarmak için bir baltayla Sami'ye vurdu.
- How can we save Tom?
- Tom'u nasıl kurtarabiliriz?
- Nothing but peace can save the world.
- Dünyayı barıştan başka şey kurtaramaz.
- It was Tom that saved the girl.
- Kızı kurtaran Tom'du.
- Layla struck Sami with an ax to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için Sami'ye bir baltayla vurdu.
- You'd be dead if Tom hadn't saved you.
- Tom seni kurtarmasaydı ölmüş olacaktın.
- Every life is worth saving.
- Her hayat kurtarılmaya değerdir.
- It was him that saved the girl.
- Kızı kurtaran oydu.
- Bill dived into the river to save the drowning child.
- Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
- You're the one who saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtaran sensin.
- Somehow, he saved himself.
- Her nasılsa kendini kurtardı.
- You saved my ass.
- Götümü kurtardın.
- I've come to save her.
- Onu kurtarmak için geldim.
- As good luck would have it, a steamer passed by and they were saved.
- Şans eseri bir gemi geçti ve onlar kurtarıldı.
- You must save us.
- Bizi kurtarmalısın.
- Thank you for saving us.
- Bizi kurtardığınız için teşekkürler.
- We can't save everyone.
- Herkesi kurtaramayız.
- You'd be dead if Tom hadn't saved you.
- Tom seni kurtarmasaydı ölürdün.
- I'm afraid even your friends can't save you now.
- Korkarım artık arkadaşların bile seni kurtaramaz.
- She cannot be saved.
- O kurtarılamaz.
- He caught hold of a rope and saved himself.
- Bir halata tutundu ve kendini kurtardı.
- You must save him.
- Onu kurtarmalısın.
- Now we want to save our languages from extinction, not talk about them.
- Şimdi dillerimizi yok olmaktan kurtarmak istiyoruz, onlar hakkında konuşmak değil.
- They managed to save him.
- Onu kurtarmayı başardılar.
- The brave man over there saved my life.
- Oradaki cesur adam, hayatımı kurtardı.
- Nothing but your love can save her now.
- Senin aşkın dışında hiçbir şey onu kurtaramaz.
- That tall boy saved the drowning child.
- O uzun çocuk boğulan çocuğu kurtardı.
- Save them.
- Onları kurtar.
- We have to save Tom.
- Tom'u kurtarmak zorundayız.
- He saved her from the fire.
- Onu yangından kurtardı.
- I've come to save you.
- Seni kurtarmaya geldim.
- There was absolutely nothing I could do to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
- The whole crew was saved.
- Tüm mürettebat kurtarıldı.
- We could've saved Tom if we'd arrived just a few minutes earlier.
- Birkaç dakika erken gelseydik Tom'u kurtarabilirdik.
- Only peace can save the world.
- Dünyayı sadece barış kurtarabilir.
- Who was sent to save the princess?
- Prensesi kurtarmak için kim gönderildi?
- He saved the drowning boy at the risk of his own life.
- O, kendi hayatı pahasına boğulan çocuğu kurtardı.
- Can we save them?
- Onları kurtarabilir miyiz?
- The goalkeeper for France dived to the ground and saved Ronaldo’s shot.
- Fransa kalecisi yere daldı ve Ronaldo'nun şutunu kurtardı.
- They ran into the garden to save themselves from those blood-thirsty hounds.
- Kendilerini o kana susamış köpeklerden kurtarmak için bahçeye koştular.
- Someone saved my life.
- Birisi hayatımı kurtardı.
- You saved my ass.
- Sen benim götümü kurtardın.
- I'm going to save it.
- Onu kurtaracağım.
- Tom saved me.
- Tom beni kurtardı.
- The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
- He saved the princess.
- O, prensesi kurtardı.
- I wasn't able to save Tom.
- Tom'u kurtaramadım.
- Can you save them?
- Onları kurtarabilir misin?
- When we were on the brink of starvation, they saved our lives.
- Biz açlığın eşiğindeyken, onlar hayatlarımızı kurtardı.
- Tom knew he couldn't save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtaramayacağını biliyordu.
- Tom covered himself with a wet blanket and ran into the burning building to save his dog.
- Tom kendini ıslak bir battaniyeyle örttü ve köpeğini kurtarmak için yanan binaya koştu.
- You saved my marriage, Tom.
- Evliliğimi kurtardın, Tom.
- They managed to save Tom.
- Onlar Tom'u kurtarmayı başardı.
- Let's save the ones we can save.
- Kurtarabildiklerimizi kurtaralım.
- Every life is worth saving.
- Her hayat kurtarmaya değer.
- Protestors rallied in a last-ditch effort to save the medical centre from closing down.
- Protestocular tıp merkezini kapanmaktan kurtarmak için son bir gayretle yürüdüler.
- He wants to save the planet.
- O, gezegeni kurtarmak istiyor.
- Thanks for saving my hide.
- Benim postumu kurtardığın için teşekkürler.
- We did everything we could to save the boy.
- Çocuğu kurtarmak için elimizden gelen her şeyi yaptık.
- Layla had to act to save her life.
- Leyla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
- Could Tom have been saved?
- Tom kurtarılabilir miydi?
- Let me save you some trouble.
- Seni bazı sorunlardan kurtarayım.
- We have to save them.
- Onları kurtarmak zorundayız.
- It saved my life.
- Bu benim hayatımı kurtardı.
- She saved my life with mouth-to-mouth resuscitation.
- O, suni solunumla hayatımı kurtardı.
- The people saved their country from the enemies.
- İnsanlar ülkelerini düşmanlardan kurtardılar.
- Mary doesn't know that I saved her life, right?
- Mary, onun hayatını kurtardığımı bilmiyor, değil mi?
- I wanted to save her.
- Onu kurtarmak istedim.
- He came to save me.
- Beni kurtarmaya geldi.
- You're only saving face!
- Sadece görüntüyü kurtarıyorsun!
- I saved your life.
- Hayatını kurtardım.
- All the crew were saved.
- Bütün mürettebat kurtarıldı.
- I want to help Native Americans to save their languages from extinction.
- Amerikan yerlilerine dillerini yok olmaktan kurtarmaları için yardım etmek istiyorum.
- I helped you save your lives.
- Hayatlarınızı kurtarmanıza yardım ettim.
- If I can get a book from the library, it saves me from needing to buy it in the bookshop.
- Kütüphaneden bir kitap alabilirsem, beni kitapçıdan satın alma zorunluluğundan kurtarır.
- Tom thanked Mary for saving him.
- Tom kendisini kurtardığı için Mary'ye teşekkür etti.
- Have you been saved?
- Kurtarıldın mı?
- I saved one.
- Birini kurtardım.
- The word processor will save you a lot of trouble.
- Kelime işlemci sizi bir sürü dertten kurtaracak.
- Who did Tom save?
- Tom kimi kurtardı?
- Only they can save us.
- Sadece onlar bizi kurtarabilir.
- Computers save us a lot of time and trouble.
- Bilgisayarlar bize bir sürü zaman kazandırarak bizi birçok sorundan kurtarır.
- We were able to save Tom.
- Tom'u kurtarabildik.
- Tom managed to save me.
- Tom beni kurtarmayı başardı.
- I think that's what saved us.
- Bizi kurtaranın o olduğunu düşünüyorum.
- I'll save him.
- Onu kurtaracağım.
- He's giving blood to save his brother.
- Erkek kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- We have to formulate a plan if we are to save her!
- Onu kurtarmak istiyorsak bir plan yapmalıyız!
- Can you save him?
- Onu kurtarabilir misin?
- The word processor will save you a lot of trouble.
- Kelime işlemci seni birçok dertten kurtaracak.
- Can we save her?
- Onu kurtarabilir miyiz?
- Tom gave Mary CPR and saved her life.
- Tom Mary'ye kalp masajı yaptı ve onun hayatını kurtardı.
- I'll save you.
- Seni kurtaracağım.
- I can't draw to save my life.
- Hayatımı kurtarmak için resim yapamam.
- He saved his friend at the risk of his own life.
- Kendi hayatını tehlikeye atarak arkadaşını kurtardı.
- She risked her life to save her child.
- Çocuğunu kurtarmak için hayatını riske attı.
- Bioremediation and environmental engineering of Terra saved that planet from pollution and desertification.
- Terra'nın biyoremediasyonu ve çevre mühendisliği o gezegeni kirlilikten ve çölleşmeden kurtardı.
- All the crew were saved.
- Tüm mürettebat kurtarıldı.
- I can't save you this time.
- Seni bu defa kurtaramam.
- You were dying, but the doctor saved your life.
- Ölmek üzereydin ama doktor hayatını kurtardı.
- Save the rainforest!
- Yağmur ormanlarını kurtarın!
- They're here to save us.
- Onlar bizi kurtarmak için buradalar.
- I've come to save the princess.
- Prensesi kurtarmak için geldim.
- Paramedics worked frantically to save Tom's life.
- Sağlık görevlileri Tom'un hayatını kurtarmak için çılgınca çalıştı.
- I'll save you all.
- Hepinizi kurtaracağım.
- They saved us, but they could not save us from ourselves.
- Bizi kurtardılar ama kendimizden kurtaramadılar.
- Tom saved your life.
- Tom senin hayatını kurtardı.
- Nobody can save me.
- Hiç kimse beni kurtaramaz.
- Layla saved Sami's life.
- Leyla, Sami'nin hayatını kurtardı.
- I'll come to save you.
- Seni kurtarmak için geleceğim.
- We managed to save them.
- Onları kurtarmayı başardık.
- This dog saved that little girl's life.
- Bu köpek şu küçük kızın hayatını kurtardı.
- She's giving blood to save her sister.
- O, kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- I've already saved your life twice.
- Hayatını iki kez kurtardım.
- He was sent to save the princess.
- Prensesi kurtarmak için gönderildi.
- The doctor has saved my life.
- Doktor hayatımı kurtardı.
- Tom will come to save us.
- Tom gelip bizi kurtaracak.
- Nothing will save this watch now, it's better to throw it away.
- Bu saati artık hiçbir şey kurtaramaz, en iyisi çöpe atmak.
- She saved the puppy.
- O, köpek yavrusunu kurtardı.
- The new medicine saved his life.
- Yeni ilaç onun hayatını kurtardı.
- He was regarded as a hero for saving his friend's life.
- O, arkadaşının hayatını kurtardığı için bir kahraman olarak kabul edildi.
- I'm trying to save them.
- Onları kurtarmaya çalışıyorum.
- We have to save Tom.
- Tom'u kurtarmalıyız.
- The gods will save us.
- Tanrılar bizi kurtaracak.
- Protestors rallied in a last-ditch effort to save the medical centre from closing down.
- Protestocular tıp merkezini kapanmaktan kurtarmak için son bir gayretle toplandılar.
- The doctor saved the four people injured in the accident.
- Doktor kazada yaralanan dört kişiyi kurtardı.
- He saved her at the cost of his own life.
- Kendi hayatı pahasına onu kurtardı.
- I saved one.
- Ben birini kurtardım.
- Would it be ethical to sacrifice one person to save many?
- Birçok kişiyi kurtarmak için bir kişiyi feda etmek etik olur mu?
- The strangest thing is that he saved his arch enemy from an unavoidable death.
- En tuhafı da baş düşmanını kaçınılmaz bir ölümden kurtarmış olması.
- She saved him from the fire.
- Onu yangından kurtardı.
- The policeman saved the child from drowning.
- Polis çocuğu boğulmaktan kurtardı.
- Tom saved Mary's life by performing the Heimlich maneuver.
- Tom, Heimlich manevrası yaparak Mary'nin hayatını kurtardı.
- She saved my life with mouth-to-mouth resuscitation.
- Ağızdan ağıza resüsitasyonla hayatımı kurtardı.
- He saved me from danger.
- O beni tehlikeden kurtardı.
- We could've saved Tom if we'd arrived just a few minutes earlier.
- Sadece birkaç dakika daha erken gelseydik Tom'u kurtarabilirdik.
- Tom's actions saved Mary's life.
- Tom'un yaptıkları Mary'nin hayatını kurtardı.
- Tom could have saved himself.
- Tom kendini kurtarabilirdi.
- They decided to travel back in time to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için zamanda geriye gitmeye karar verdiler.
- Layla shot Sami to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için Sami'yi vurdu.
- The brave man over there saved my life.
- Oradaki cesur adam hayatımı kurtardı.
- I think that's what saved us.
- Sanırım bizi kurtaran bu oldu.
- Save yourself the headache.
- Kendini baş ağrısından kurtar.
- It was a race against the clock to save Fadil's life.
- Fadıl'ın hayatını kurtarmak için zamana karşı bir yarıştı bu.
- Do you remember the name of the paramedic that saved my life?
- Hayatımı kurtaran yardımcı doktorun adını hatırlıyor musun?
- You could've saved me a lot of trouble if you'd told me about that earlier.
- Bana ondan daha önce bahsetseydin beni bir sürü sorundan kurtarabilirdin.
- He saved me from danger.
- Beni tehlikeden kurtardı.
- You've saved my bacon for me.
- Benim için pastırmamı kurtardın.
- She risked her life to save him.
- Onu kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- I would've died if you hadn't saved me.
- Beni kurtarmasaydın ölebilirdim.
- He slayed the dragon and saved the princess.
- O, ejderhayı öldürdü ve prensesi kurtardı.
- Mary desperately tried to save her on-off relationship with Tom.
- Mary Tom'la bir dargın bir barışık ilişkisini umutsuzca kurtarmaya çalışıyordu.
- Tom saved us from the fire.
- Tom bizi yangından kurtardı.
- We were saved, but a price had to be paid.
- Biz kurtarıldık ama bir bedel ödenmesi gerekiyordu.
- Tom tried to save Mary's life.
- Tom Mary'nin hayatını kurtarmaya çalıştı.
- I'd better try saving the battery.
- Pili kurtarmayı denesem iyi olur.
- The doctor saved me from certain death.
- Doktor beni ölümden kurtardı.
- Sami had to save his marriage.
- Sami evliliğini kurtarmak zorundaydı.
- Can you save her?
- Onu kurtarabilir misin?
- Layla shot Sami to save her life.
- Leyla kendi hayatını kurtarmak için Sami'yi vurdu.
- I'm afraid I can't save you this time.
- Korkarım bu sefer seni kurtaramam.
- I just saved Tom the trouble of going there himself.
- Tom'u oraya gitme zahmetinden kurtardım.
- I must save the drowning child by all means.
- Ne olursa olsun boğulan çocuğu kurtarmalıyım.
- He was sent to save the princess.
- O, prensesi kurtarmak için gönderildi.
- Tom saved everybody.
- Tom herkesi kurtardı.
- Only we can save them.
- Onları sadece biz kurtarabiliriz.
- It was him that saved the girl.
- Kızı kurtaran oyduydu.
- The brave captain saved his ship.
- Cesur kaptan gemisini kurtardı.
- He caught hold of a rope and saved himself.
- İpi yakaladı ve kendini kurtardı.
- At the moment only a child can save my marriage.
- Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
- Are you the one who saved me?
- Beni kurtaran kişi sen misin?
- These three extraterrestrials have come to earth to see if Ukraine can be saved.
- Bu üç uzaylı, Ukrayna'nın kurtarılıp kurtarılamayacağını görmek için dünyaya geldi.
- Tom was only thinking about how to save his own skin.
- Tom sadece kendini nasıl kurtaracağını düşünüyordu.
- How can we save him?
- Onu nasıl kurtarabiliriz?
- We were able to save Tom.
- Tom'u kurtarmayı başardık.
- I managed to save them.
- Ben onları kurtarmayı başardım.
- We have to formulate a plan if we are to save her!
- Onu kurtaracaksak bir plan formüle etmeliyiz!
- Tom risked his life to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- Not even death can save you from me.
- Ölüm bile seni benden kurtaramaz.
- All the passengers were saved from drowning.
- Bütün yolcular boğulmaktan kurtarıldılar.
- Nobody can save me.
- Kimse beni kurtaramaz.
- We have to save him immediately.
- Onu hemen kurtarmak zorundayız.
- I'll save you!
- Seni kurtaracağım!
- She gave blood to save her brother.
- Kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- I'm the one who saved her.
- Onu kurtaran kişi benim.
- He gave blood in order to save his brother.
- Kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- How can we save the earth?
- Dünyayı nasıl kurtarabiliriz?
- I'm the one who saved you.
- Seni kurtaran benim.
- Dan wanted to save Linda from trouble.
- Dan Linda'yı sorundan kurtarmak istedi.
- I must save the drowning child by all means.
- Boğulan çocuğu ne pahasına olursa olsun kurtarmalıyım.
- These tips may save your life.
- Bu ipuçları hayatınızı kurtarabilir.
- They cannot be saved.
- Onlar kurtarılamaz.
- The people saved their country from the enemies.
- İnsanlar ülkelerini düşmandan kurtardı.
- He risked his life to save her.
- Onu kurtarmak için hayatını riske attı.
- He can save your life.
- O, hayatını kurtarabilir.
- I've come to save Tom.
- Tom'u kurtarmaya geldim.
- Do you want to save them?
- Onları kurtarmak ister misin?
- You saved us all.
- Hepimizi kurtardın.
- Thanks for saving my hide.
- Beni kurtardığın için teşekkürler.
- She was praised for saving a person's life.
- Bir insanın hayatını kurtardığı için övgü aldı.
- He saved the princess.
- Prensesi o kurtardı.
- The doctor saved the four people injured in the accident.
- Doktor kazada yaralanmış dört kişiyi kurtardı.
- Tom said that Mary saved his life.
- Tom, Mary'nin onun hayatını kurtardığını söyledi.
- How brave of him to jump into the water to save the little girl!
- Küçük kızı kurtarmak için suya atlaması ne kadar cesurca!
- This could save many lives.
- Bu birçok hayat kurtarabilir.
- Mary sacrificed her own life in order to save Tom.
- Mary, Tom'u kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- Tom could've saved himself.
- Tom kendini kurtarabilirdi.
- Tom saved Mary from drowning.
- Tom, Mary'yi boğulmaktan kurtardı.
- He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi canını tehlikeye atarak çocuğu kurtardı.
- Thank you for saving my life.
- Hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim.
- He cannot be saved.
- O kurtarılamaz.
- I'm trying to save Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtarmaya çalışıyorum.
- There's still a chance that we can save Tom.
- Tom'u kurtarmak için hala bir şansımız var.
- Tom sacrificed his life to save his brother.
- Tom kardeşini kurtarmak için hayatını feda etti.
- Tom died to save your life.
- Tom senin hayatını kurtarmak için öldü.
- She was praised for saving a person's life.
- Bir kişinin hayatını kurtardığı için methedildi.
- The soldier saved his friend at the cost of his own life.
- Asker kendi hayatı pahasına arkadaşını kurtardı.
- He's giving blood to save his sister.
- Kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.
- You must help me save him.
- Onu kurtarmama yardım etmelisin.
- They saved us.
- Bizi kurtardılar.
- The airbag saved my life.
- Hava yastığı hayatımı kurtardı.
- The doctor saved the four people involved in the accident.
- Doktor kazaya karışan dört kişiyi kurtardı.
- You must save them.
- Onları kurtarmalısın.
- He risked his life to save her.
- Onu kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- I've already saved your life twice.
- Zaten hayatını iki kez kurtardım.
- Only we can save them.
- Sadece biz onları kurtarabiliriz.
- You can't save the world by yourself.
- Dünyayı tek başına kurtaramazsın.
- This will save you a lot of trouble.
- Bu sizi bir sürü sorundan kurtaracak.
- I would have died if you hadn't saved me.
- Beni kurtarmasaydın ölmüştüm.
- Layla tried to save Sami.
- Layla Sami'yi kurtarmaya çalıştı.
- No one's going to save you now.
- Artık kimse seni kurtaramaz.
- I think that's what saved us.
- Sanırım bizi o kurtardı.
- You're the one who saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtaran kişi sensin.
- I'll save it.
- Onu kurtaracağım.
- She gave blood in order to save her sibling.
- O kardeşini kurtarmak için kan verdi.
- He saved a sailor.
- Bir denizciyi kurtardı.
- I'll do whatever it takes to save our marriage.
- Evliliğimizi kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- Nothing but your love can save her now.
- Aşkından başka hiçbir şey onu kurtaramaz artık.
- He saved his friend at the risk of his own life.
- Kendi hayatı riske atarak arkadaşını kurtardı.
- It is better to risk saving a guilty man than to condemn an innocent one.
- Suçlu bir adamı kurtarma riskini almak, masum birini mahkum etmekten daha iyidir.
- Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
- That's what saved me.
- Beni kurtaran buydu.
- If you gave me a ride, it would save me a walk.
- Beni bırakırsan, yürümekten kurtulurum.
- A stitch in time saves nine.
- Zamanın bir dikişi dokuz kurtarır.
- He sacrificed his own life to save them.
- Onları kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
- Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.
Show More (741)
|