1 |
head |
kafa |
n. |
|
- There is no such thing as ghosts; it's all in your head.
- Hayalet diye bir şey yoktur; hepsi senin kafanda yarattıkların.
- I am therefore very pleased with this report, because it helps knock many of these myths on the head.
- Bu nedenle bu rapordan çok memnunum, çünkü bu mitlerin birçoğunun kafasına vurulmasına yardımcı oluyor.
- So let us put our heads together and deal with the problems.
- O halde kafa kafaya verelim ve sorunlarla ilgilenelim.
- We cannot continue to bury our head in the sand.
- Kafamızı kuma gömmeye devam edemeyiz.
- You must get that into your head.
- Bunu kafanıza sokmalısınız.
- It will do that once our own heads become the places where we wall the cultures off from one another.
- Bunu, kendi kafalarımız kültürleri birbirinden ayırdığımız yerler haline geldiğinde yapacaktır.
- I have seen an Iraqi baby's lacerated head, lacerated by the weapons of those who call themselves liberators.
- Kendilerine kurtarıcı diyenlerin silahlarıyla parçalanmış Iraklı bir bebeğin parçalanmış kafasını gördüm.
- There is no use in continuing to bury our heads in the sand.
- Kafamızı kuma gömmeye devam etmenin bir faydası yok.
- At times it seems it is like an ostrich with its head stuck in the sand trying to ignore all the problems around it.
- Zaman zaman devekuşu gibi kafasını kuma sokmuş, etrafındaki tüm sorunları görmezden gelmeye çalışıyor gibi görünüyor.
- This debate is premature and you are, I am sure, launching it because the Commission has a gun held to its head.
- Bu tartışma çok erken ve eminim ki Komisyon'un kafasına silah dayandığı için bu tartışmayı başlatıyorsunuz.
- The migraine will disappear because we will have lost our heads.
- Migren ortadan kalkacak çünkü kafamızı kaybetmiş olacağız.
- It is hardly far-sighted to bury one's head in the sand.
- Kafayı kuma gömmek pek de uzak görüşlü bir davranış değildir.
- So let us put our heads together and deal with the problems.
- Kafalarımızı bir araya getirelim ve sorunlarla ilgilenelim.
- The European institutions must put their heads together and come up with more effective methods.
- Avrupa kurumları kafa kafaya vermeli ve daha etkili yöntemler bulmalıdır.
- This debate is premature and you are, I am sure, launching it because the Commission has a gun held to its head.
- Bu tartışma henüz erken ve eminim ki Komisyon'un kafasına silah dayandığı için bu tartışmayı başlatıyorsunuz.
- The Pact is stupid when your house is on fire, and you are right, we must stop burying our heads in the sand.
- Eviniz yanarken Pakt aptalcadır ve haklısınız, kafamızı kuma gömmeyi bırakmalıyız.
- The policy of burying one's head in the sand is not the right strategy to follow.
- Kafayı kuma gömme politikası izlenecek doğru bir strateji değildir.
- Burying one's head in the sand and pretending the problem does not exist is not the right way.
- Kafayı kuma gömmek ve sorun yokmuş gibi davranmak doğru bir yol değildir.
- We cannot bury our heads in the sand and deny the fact that this is already happening.
- Kafamızı kuma gömüp bunun zaten gerçekleşmekte olduğu gerçeğini inkar edemeyiz.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert çarptım ki, gerçekten hayatımı kurtardı.
- Gere bashes the French guy's head in with a snow globe.
- Gere Fransız elemanın kafasını bir kar küresiyle dümdüz ediyor.
- Alice called my name in her head and had my attention at once.
- Alice kafasının içinde ismimi söyledi ve dikkatimi anında çekti.
- Use two mirrors to see the back of your head.
- Kafanızın arkasını görmek için iki ayna kullanın.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı öyle kötü vurdum ki gerçekten hayatımı kurtardı.
- Dib, check out how huge your head looks on TV.
- Dib, kafanın televizyonda ne kadar büyük göründüğüne bak.
- Dib, check out how huge your head looks on TV.
- Dib, baksana kafan televizyonda ne büyük görünüyor.
- Elbert and all the other guys turned their heads at once.
- Elbert ve diğer tüm adamlar anında kafalarını çevirdiler.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert vurdum ki hakikaten hayatımı kurtardı.
- Gere bashes the French guy's head in with a snow globe.
- Gere, Fransız adamın kafasına kar küresini indirir.
- Gere bashes the French guy's head in with a snow globe.
- Gere Fransız adamın kafasına kar küresini geçiriyor.
- Elbert and all the other guys turned their heads at once.
- Elbert ve diğer tüm adamlar bir anda kafalarını çevirdi.
- Tom banged his head on a tree branch.
- Tom kafasını bir ağaç dalına çarptı.
- I'll rip your head off!
- Kafanı koparacağım!
- He has eyes at the back of his head.
- Onun kafasının arkasında gözleri var.
- He pushed his hat back on his head.
- O, kafasındaki şapkayı geriye doğru itti.
- Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
- Batılı ülkeler doları güçlendirmek için kafa kafaya vermeli.
- He chopped off the chicken's head.
- O, tavuğun kafasını kesti.
- She'll rip my head off.
- O, kafamı koparacak.
- We're chopping off their head.
- Biz onların kafalarını kesiyoruz.
- Tom cut off Mary's head.
- Tom Mary'nin kafasını kesti.
- He bumped his head against a post.
- Kafasını bir direğe çarptı.
- They chopped off the chicken's head.
- Onlar tavuğun kafasını kestiler.
- Charles I had his head cut off.
- I. Charles'ın kafası kesilmişti.
- The helmet will protect your head.
- Kask kafanızı koruyacak.
- Why is your head blue?
- Kafan neden mavi?
- He hides his head in the sand, like an ostrich.
- O, bir devekuşu gibi, kafasını kuma gizler.
- Tom has shaved his head.
- Tom kafasını kazıttı.
- Tom bumped his head on the ceiling of the car.
- Tom kafasını arabanın tavanına çarptı.
- There was an explosive mixture in his head containing feelings of inferiority as well as visions of omnipotence.
- Kafasında hem aşağılık duygusu hem de her şeye gücü yetme hayalleri içeren patlayıcı bir karışım vardı.
- No, I just thought that since you can use an abacus, you might be good at doing calculations in your head.
- Hayır, sadece abaküs kullanabildiğinize göre, kafanızdan hesap yapmakta iyi olabileceğinizi düşündüm.
- The boy next door fell head first from a tree.
- Komşu çocuk ağaçtan kafa üstü düştü.
- He was wounded in the head.
- O, kafasından yaralandı.
- Tom was shot in the head.
- Tom kafasından vuruldu.
- Have you seen Tom since he's shaved his head?
- Kafasını tıraş ettiğinden beri Tom'u gördün mü?
- I hit my head and saw stars.
- Kafamı çarptım, gözümde şimşekler çaktı.
- She chopped off the chicken's head.
- O, tavuğun kafasını kesti.
- There's a bird on my dad's head.
- Babamın kafasında bir kuş var.
- A ball hit the back of my head while I was playing soccer.
- Futbol oynarken bir top kafamın arkasına çarptı.
- Tom almost took my head off.
- Tom neredeyse kafamı koparıyordu.
- I have a round bald spot on my head.
- Kafamda yuvarlak kel bir nokta var.
- Take that off your head.
- Şunu kafandan çıkar.
- He chopped off the chicken's head.
- Tavuğun kafasını kesti.
- Tom fell on his head.
- Tom kafasının üzerine düştü.
- A stone hit him on the head.
- Kafasına bir taş çarptı.
- Tom's head is covered with bandages.
- Tom'un kafası bandajla sarılı.
- My head is full of words for you.
- Kafam senin için kelimelerle dolu.
- Tom put the gun to his head.
- Tom silahını kafasına dayadı.
- Tom raised his head and smiled.
- Tom kafasını kaldırdı ve gülümsedi.
- You can't bury your head in the sand.
- Kafanı kuma gömemezsin.
- Tom is good at balancing things on his head.
- Tom bir şeyleri kafasının üstünde dengelemekte iyidir.
- Her head was bursting with new ideas.
- Kafası yeni fikirlerle doluydu.
- I just banged my head on something.
- Kafamı bir şeye çarptım.
- I'm going to blow your head off.
- Kafanı uçuracağım.
- According to my sister, my muscles are in my head.
- Kız kardeşime göre, kaslarım kafamdadır.
- She turned her head away lest he see her tears.
- Onu ağlarken görmesin diye kafasını çevirdi.
- Everyone looks the same, except the one standing on his head.
- Kafasının üzerinde duran hariç herkes aynı görünüyor.
- Tom shook his head to say no.
- Tom hayır demek için kafasını salladı.
- You have a good head on your shoulders.
- Omuzlarının üzerinde iyi bir kafa var.
- Tom bashed Mary's head against the wall.
- Tom, Mary'nin kafasını duvara vurdu.
- Tom shoved his sunglasses to the top of his head.
- Tom güneş gözlüğünü kafasının üstüne doğru itti.
- I can't get my head around her.
- Kafam almıyor.
- He scratched his head out of habit.
- Alışkanlıktan kafasını kaşıdı.
- I need to clear my head.
- Kafamı boşaltmam lazım.
- A ball hit the back of my head while I was playing soccer.
- Ben futbol oynarken bir top kafamın arkasına çarptı.
- Some yob kicked a ball at my head.
- Serserinin biri kafama top attı.
- Have you seen Tom since he's shaved his head?
- Tom'u kafasını sıfıra vurdurduğundan beri gördün mü?
- He put his head out of the window.
- Kafasını pencereden dışarı çıkardı.
- Tom has a good head for numbers.
- Tom'un sayılar konusunda iyi bir kafası var.
- Postman Pat's head is stuffed with explosives.
- Postacı Pat'in kafası patlayıcılarla dolu.
- I converted the temperature from Fahrenheit to Celsius in my head.
- Kafamda sıcaklığı Fahrenheit'tan Celsius'a çevirdim.
- Sami shot two bullets into the head of his wife, Layla.
- Sami, karısı Layla'nın kafasına iki kurşun sıktı.
- What happened to Tom's head?
- Tom'un kafasına ne oldu?
- He's standing on his head.
- Kafasının üzerinde duruyor.
- Tom's head is bandaged.
- Tom'un kafası bandajlı.
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen kafanızı hareket ettirmeden gözünüzle parmağımı takip edin.
- He scratched his head.
- O kafasını kaşıdı.
- Some yob kicked a ball at my head.
- Çomarın biri kafama top attı.
- The helmet will protect your head.
- Kask kafanı koruyacaktır.
- She put the gun to her head.
- O silahı kafasına dayadı.
- Tom suffered a severe head injury.
- Tom ciddi kafa travması yaşadı.
- A doctor tried to remove the bullet from the president's head.
- Bir doktor Başkan'ın kafasındaki kurşunu çıkarmaya çalıştı.
- The handle is shaped like a duck's head.
- Kolu bir ördeğin kafası gibi şekillendirilmiş.
- He likes to work with his head rather than with his hands.
- Elleriyle değil kafasıyla çalışmayı sever.
- I heard voices in my head.
- Kafamı içinde sesler duydum.
- The statue's head is missing.
- Heykelin kafası kayıp.
- Tom used his head.
- Tom kafasını kullandı.
- Tom shaved his head when he lost the bet.
- Tom bahsi kaybedince kafasını kazıttı.
- She's a head taller than me.
- Benden bir kafa daha uzun.
- Can you remember the summer Tom shaved his head?
- Tom'un kafasını tıraş ettiği yazı hatırlıyor musun?
- Tom fell on his head.
- Tom kafasının üstüne düştü.
- I just can't drive all of these thoughts out of my head.
- Tüm bu düşünceleri kafamdan atamıyorum.
- Don't put such silly thoughts into his head.
- Kafasına böyle aptalca düşünceler sokma.
- It's probably just a myth that Isaac Newton discovered the laws of gravity when an apple fell on his head while he was sitting under a tree.
- Isaac Newton'un bir ağacın altında otururken kafasına bir elma düştüğünde yerçekimi kanunlarını keşfetmesi muhtemelen tamamen bir efsanedir.
- Have you ever had a head injury?
- Hiç kafa travması geçirmiş miydiniz?
- Don't bite my head off.
- Kafamı ısırma.
- I hear voices in my head.
- Kafamda sesler duyuyorum.
- Tom fell asleep the moment his head hit the pillow.
- Tom kafasını yastığa koyar koymaz uyuyakaldı.
- He was resting under a tree when an apple fell on his head.
- Onun kafasına bir elma düştüğünde bir ağacın altında dinleniyordu.
- He hit his head on the shelf.
- O, kafasını rafa çarptı.
- That was an example of the crazy thinking that was going on in Fadil's head.
- Bu, Fadıl'ın kafasında dönüp duran çılgın düşüncelerin bir örneğiydi.
- Yanni was shot four times in the back of the head.
- Yanni kafasının arkasından dört kez vuruldu.
- You should have your head examined.
- Kafanı muayene ettirmelisin.
- Sami placed Layla's head in a bucket.
- Sami, Layla'nın kafasını bir kovaya koydu.
- Fadil's head was found in a freezer.
- Fadıl'ın kafası bir dondurucuda bulundu.
- The runners poured water over their heads.
- Koşucular suyu kafalarına döktü.
- Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head.
- Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu ve çoğu dinleyicilerin kafasından geçti.
- He has eyes in the back of his head.
- Kafasının arkasında gözleri var.
- I thought my head would explode.
- Kafam patlayacak sandım.
- He's not smart enough to add numbers in his head.
- Kafasında sayıları toplayacak kadar zeki değildi.
- He'll rip my head off.
- Kafamı koparacak.
- It's all in your head.
- Onun hepsi senin kafanda.
- Tom hit his head on the shelf.
- Tom kafasını rafa çarptı.
- Babies have big heads.
- Bebeklerin büyük kafaları var.
- Tom kissed Mary on the back of her head.
- Tom Mary'yi kafasının arkasından öptü.
- The loss of his sense of smell was due to a head injury.
- Koku alma duyusunu kaybetmesinin nedeni kafa travmasıydı.
- He hit his head against a rock.
- Kafasını bir kayaya çarptı.
- Tom blew his head off with a shotgun.
- Tom bir av tüfeği ile kafasını uçurdu.
- Sami had an injury to his head.
- Sami kafasından yaralanmıştı.
- A ball hit me in the back of the head while I was playing soccer.
- Futbol oynarken kafamın arkasına bir top çarptı.
- Tom held the gun to Mary's head.
- Tom silahı Mary'nin kafasına dayadı.
- Sami fired right into Layla's head.
- Sami doğrudan Layla'nın kafasına ateş etti.
- Tom bashed his head against the wall.
- Tom kafasını duvara vurdu.
- I feel like my head is going to explode.
- Kafamı patlayacakmış gibi hissediyorum.
- The magnets on their heads were responsible for that.
- Bunun sorumlusu kafalarındaki mıknatıslar.
- If this post gets a hundred likes, then I'll shave my head.
- Bu paylaşım 100 beğeni alırsa, kafamı kazıtırım.
- That child has a very large head.
- O çocuğun çok büyük bir kafası var.
- Tom has a large bump on the back of his head.
- Tom'un kafasının arkasında büyük bir şişlik var.
- I intend to hammer this idea into the student's heads.
- Ben bu fikri öğrencilerin kafalarına işlemek niyetindeyim.
- I've had this stuck in my head all day.
- Bu bütün gün kafama takıldı.
- According to my sister, my muscles are in my head.
- Kız kardeşime bakılırsa, benim kaslarım kafamın içinde.
- I thought my head was going to explode.
- Kafam patlayacak sandım.
- Tom's head is covered with bandages.
- Tom'un kafası bandajla kaplı.
- Tom cracked an egg over Mary's head.
- Tom, Mary'nin kafasında bir yumurta kırdı.
- Tom bumped his head on the roof of the car.
- Tom kafasını arabanın tavanına çarptı.
- If you're not careful, the dog will sever the head of your doll.
- Eğer dikkatli olmazsanız, köpek bebeğinizin kafasını koparacak.
- Sami was hit on the head.
- Sami kafasına darbe aldı.
- Don't bury your head in the sand.
- Kafanı kuma gömme.
- He's standing on his head.
- O, kafasının üstünde duruyor.
- He bumped his head against the ceiling.
- Kafasını tavana çarptı.
- Her head was gray.
- Kafası gri renkteydi.
- She chopped off the chicken's head.
- Tavuğun kafasını kesti.
- Tom has been running around the office like a chicken with its head cut off.
- Tom ofiste kafası kesilmiş bir tavuk gibi koşturup duruyor.
- That's too small to fit on your head.
- Kafana olmayacak kadar çok küçük.
- I chopped off the chicken's head.
- Tavuğun kafasını kestim.
- He's not smart enough to add numbers in his head.
- Kafasından toplama yapabilecek kadar zeki değildir.
- The musician shook his head and pushed his little piano away.
- Müzisyen kafasını salladı ve küçük piyanosunu bir kenara itti.
- He hit his head against a rock.
- O, kafasını bir kayaya çarptı.
- Her head was grey.
- Onun kafası griydi.
- He shaved his head.
- Kafasını kazıttı.
- Layla was bleeding in the head.
- Layla'nın kafası kanıyordu.
- Sami shot Layla in the back of the head.
- Sami, Layla'yı kafasının arkasından vurdu.
- Watch your head!
- Kafana dikkat et!
- Tom completely lost his head.
- Tom kafasını tamamen kaybetti.
- Tom held a gun to Mary's head.
- Tom, Mary'nin kafasına tabanca dayamıştı.
- Tom stroked the cat's head.
- Tom kedinin kafasını okşadı.
- He hit his head on the shelf.
- Kafasını rafa çarptı.
- Bring me his head.
- Bana onun kafasını getir.
- He put the gun to her head.
- Silahı onun kafasına dayadı.
- Did you hit your head?
- Kafanı mı çarptın?
- Tom pulled the blanket over his head.
- Tom battaniyeyi kafasına çekti.
- You have your head in the sand.
- Kafanı kuma sokmuşsun.
- Tom pressed an ice pack to his head.
- Tom kafasına bir buz torbası bastırdı.
- Bring me his head.
- Bana onun kafasını getirin.
- Tom put the gun to his head.
- Tom tabancayı kafasına dayadı.
- I intend to hammer this idea into the student's heads.
- Bu fikri öğrencilerin kafasına sokmak niyetindeyim.
- You've lost your head!
- Kafanı kaybettin!
- I can't get you out of my head.
- Seni kafamdan atamıyorum.
- The handle is shaped like a duck's head.
- Sapına ördek kafası şekli verilmiştir.
- President Lincoln was assassinated with a bullet to the head, right behind the left ear.
- Başkan Lincoln, sol kulağının hemen arkasından kafasına sıkılan bir kurşunla suikasta kurban gitti.
- Tom is wearing a blue bandana on his head.
- Tom kafasına mavi bir bandana takıyor.
- Get all those naive ideas out of your head.
- Bu safça düşünceleri kafandan at.
- I'm going to blow your head off.
- Senin kafanı uçuracağım.
- Layla poked her head into Sami's room.
- Layla kafasını Sami'nin odasına soktu.
- A doctor tried to remove the bullet from the president's head.
- Bir doktor, başkanın kafasındaki kurşunu çıkarmaya çalıştı.
- I would like to punch Tom in the head.
- Tom'un kafasına yumruk atmak istiyorum.
- The ball hit him on the left side of the head.
- Top kafasının sol tarafına isabet etti.
- I would like to punch Tom in the head.
- Tom'un kafasına yumruk atmak isterdim.
- Tom held a gun to Mary's head.
- Tom, Mary'nin kafasına silah dayadı.
- My head is full of other things right now.
- Kafam şu an başka şeylerle dolu.
- Bring me her head.
- Bana onun kafasını getir.
- He fell head over heels into the water.
- Kafa üstü suya düştü.
- Dan found Linda on the floor of the basement with a serious wound in the head.
- Dan Linda'yı kafasında ciddi bir yara ile bodrum katında buldu.
- Sami buried his head in the sand.
- Sami kafasını kuma gömdü.
- She used her head.
- Kafasını kullandı.
- I wonder what goes on inside his head?
- Acaba kafasının içinde neler oluyor?
- We're chopping off their head.
- Kafalarını keseceğiz.
- They chopped off the chicken's head.
- Tavuğun kafasını kesmişler.
- He had a fixed idea in his head.
- Kafasında sabit bir fikir vardı.
- I'll rip your head off!
- Ben senin kafanı koparacağım!
- To be young is to have a head which calculates and a heart which doesn't calculate.
- Genç olmak, hesaplayan bir kafaya ve hesaplamayan bir kalbe sahip olmaktır.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
- Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- Tom raised the crowbar intending to smash his attacker's head.
- Tom, saldırganın kafasını ezmek niyetiyle levyeyi kaldırdı.
- You've got a good head on your shoulders.
- Kafan çalışıyor.
- He hides his head in the sand, like an ostrich.
- Devekuşu gibi kafasını kuma gömüyor.
- I heard voices in my head.
- Kafamın içinde sesler duydum.
- Sami took a lot of blows to the head.
- Sami kafasına bir sürü darbe aldı.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Sanki kulağına su kaçmış gibi kafasını sallıyor.
- Tom stuck a gun to Mary's head.
- Tom, Mary'nin kafasına silah dayadı.
- He likes to work with his head rather than with his hands.
- Ellerinden ziyade kafasıyla çalışmayı seviyor.
- I'll just go for a walk to clear my head.
- Kafamı boşaltmak için yürüyüşe çıkacağım.
- Her hair and the way she holds her head remind me of Maria.
- Onun saçı ve kafasını tutma şekli bana Maria'yı hatırlatıyor.
- Tom fell down the stairs and hit his head.
- Tom merdivenlerden düştü ve kafasını çarptı.
- I have a round bald spot on my head.
- Kafamda yuvarlak bir kel nokta var.
- Your head is empty.
- Senin kafan boş.
- That's too small to fit on your head.
- Kafana uymayacak kadar dar.
- It's probably just a myth that Isaac Newton discovered the laws of gravity when an apple fell on his head while he was sitting under a tree.
- Isaac Newton'un bir ağacın altında otururken kafasına bir elma düştüğünde yerçekimi kanunlarını keşfettiği muhtemelen sadece bir efsanedir.
- What are you shaking your head for?
- Neden kafanı sağa sola sallıyorsun?
- Tom chopped off the chicken's head.
- Tom tavuğun kafasını kesti.
- Tom died from a self-inflicted gunshot wound to the head.
- Tom kafasına aldığı kurşun yarası yüzünden öldü.
- The statue is missing its head.
- Heykelin kafası eksik.
- Tom bumped his head on the ceiling of the car.
- Tom kafasını arabasının tavanına çarptı.
- Tom's head is bandaged.
- Tom'un kafası sargılı.
- Tom barely managed to keep his head above water.
- Tom kafasını suyun üstünde tutmayı zar zor başarabildi.
- He fell and hit his head on the floor.
- Düştü ve kafasını yere vurdu.
- He pushed his hat back on his head.
- Şapkasını kafasına geri itti.
- You can't bury your head in the sand.
- Sen de kafanı kuma gömemezsin.
- I admit he's smart, but does he have to talk over everyone's heads all the time?
- Zeki olduğunu kabul ediyorum, ama her zaman herkesin kafasının üstünde konuşmak zorunda mı?
- Off with their heads!
- Onların kafalarını uçurun!
- With the magnets mounted on their heads, they were unable to find their way home.
- Kafalarına takılan mıknatıslar yüzünden evlerinin yolunu bulamadılar.
- Tom banged his head.
- Tom kafasını çarptı.
- Watch your head.
- Kafana dikkat et.
- Tom did a quick calculation in his head.
- Tom kafasında hızlı bir hesaplama yaptı.
- He put a cap on his head.
- O, kafasına bir kep giydi.
- Tom put a cap on his head.
- Tom kafasına bir kep giydi.
- Nervous people will scratch their heads.
- Sinirli insanlar kafalarını kaşırlar.
- She turned her head away lest he see her tears.
- Gözyaşlarını görmesin diye kafasını çevirdi.
- Tom has been shot in the head.
- Tom kafasından vuruldu.
- He is taller than me by a head.
- Benden bir kafa daha uzun.
- I wonder why he didn't eat the apple that fell on his head.
- Neden kafasına düşen elmayı yemediğini merak ediyorum.
- The musician shook his head and pushed his little piano away.
- Müzisyen kafasını salladı ve küçük piyanosunu itti.
- She shaved her head.
- O kafasını kazıttı.
- You have to wear a helmet to protect your head.
- Kafanı korumak için kask takmalısın.
- Tom held the gun to Mary's head.
- Tom, silahı Mary'nin kafasına dayandı.
- The dog turned its head this way and that.
- Köpek kafasını bir o yana bir bu yana çevirdi.
- Sami went and shot Layla again in the back of the head.
- Sami gitti ve Layla'yı kafasının arkasından tekrar vurdu.
- Sami was hit on the head.
- Sami'nin kafasına vuruldu.
- I shaved my head last spring.
- Geçen bahar kafamı kazıtmıştım.
- Tom put the gun to his own head and pulled the trigger.
- Tom silahı kendi kafasına dayadı ve tetiği çekti.
- Tom is standing on his head.
- Tom kafasının üzerinde duruyor.
- Don't let it go to your head.
- Kafana girmesine izin verme.
- Have you ever tried shaving your head?
- Hiç kafanı tıraş etmeyi denedin mi?
- Tom tried to hit Mary in the head with a chair!
- Tom, Mary'nin kafasına sandalyeyle vurmaya çalıştı!
- Don't let it go to your head.
- Kafanıza girmesine izin vermeyin.
- A cup of coffee cleared my head.
- Bir fincan kahve kafamı ayılttı.
- Tom stuck a gun to Mary's head.
- Tom, Mary'nin kafasına bir silah dayadı.
- What happens in my head stays in my head.
- Kafamın içinde olanlar, kafamın içinde kalır.
- Did you hit your head?
- Kafanı mı vurdun?
- I wonder what goes on inside her head.
- Kafasının içinde neler döndüğünü merak ediyorum.
- She had something weird on her head.
- Kafasında garip bir şey vardı.
- The bus driver told the pupils to keep their heads inside the bus.
- Otobüs şoförü öğrencilere kafalarını otobüsün içinde tutmalarını söyledi.
- Tom received a heavy blow on the head.
- Tom, kafasından ağır bir darbe aldı.
- I think I'll shave my head.
- Sanırım kafamı kazıtacağım.
- He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük bir parça gümüş verdi.
- Tom has a large bump on the back of his head.
- Tom'un kafasının arkasında büyük bir yumru var.
- Tom made a quick calculation in his head.
- Tom kafasında hızlı bir hesaplama yaptı.
- He has a good head on his shoulders.
- Omuzlarının üzerinde iyi bir kafası var.
- Dan shaved his head and joined a far-right group.
- Dan kafasını kazıttı ve aşırı sağcı bir gruba katıldı.
- You were dropped on head as a child.
- Çocukken kafa üstü düşmüştün.
- Sami's head was removed.
- Sami'nin kafası çıkarıldı.
- She's moving her head in time with the music.
- Kafasını müzikle birlikte hareket ettiriyor.
- Tom did some quick math in his head.
- Tom kafasında hızlıca bir hesap yaptı.
- Her head was full of airy thoughts.
- Kafası havadar düşüncelerle doluydu.
- I have no hair on my head.
- Kafamda hiç saç yok.
- Horus was often depicted as a falcon, or as a man with a falcon head.
- Horus genellikle bir şahin ya da şahin kafalı bir adam olarak tasvir edilirdi.
- Tom pulled the blanket over his head.
- Tom battaniyeyi kafasının üzerine çekti.
- Sami was shot once in the head and once in the heart.
- Sami bir kez kafasından ve bir kez kalbinden vuruldu.
- I wonder what goes on inside Tom's head.
- Tom'un kafasından neler geçtiğini merak ediyorum.
- I just banged my head on something.
- Az önce kafamı bir şeye çarptım.
- My head is throbbing.
- Kafam zonkluyor.
- Tom held the gun to his head.
- Tom silahı onun kafasına dayadı.
- The policeman said that it looked like a self-inflicted gunshot wound to the head.
- Polis memuru, kafasına kendi kendine ateş etmiş gibi göründüğünü söyledi.
- The bus driver warned the pupils not to stick their heads out the window.
- Otobüs şoförü öğrencileri kafalarını camdan dışarı çıkarmamaları konusunda uyardı.
- I thought my head was going to explode.
- Kafamın patlayacağını düşündüm.
- You are ready to fill your head with new ideas.
- Kafanızı yeni fikirlerle doldurmaya hazırsınız.
- I chopped off the chicken's head.
- Ben tavuğun kafasını kestim.
- Tom fell asleep as soon as his head hit the pillow.
- Tom kafasını yastığa koyar koymaz uykuya daldı.
- It's all in your head.
- Her şey senin kafanda.
- Tom is chopping heads off fish.
- Tom balıkların kafasını kesiyor.
- Tom landed on his head.
- Tom kafasının üzerine düştü.
- What happens in my head stays in my head.
- Kafamın içinde olan kafamda kalır.
- I wish I could get it out of my head.
- Keşke bunu kafamdan atabilsem.
- I'll cut your head off!
- Kafanı keseceğim!
- Have you ever had a head injury?
- Hiç kafa travması geçirdiniz mi?
- I wonder why he didn't eat the apple that fell on his head.
- Kafasına düşen elmayı neden yemediğini merak ediyorum.
- I can't get this song out of my head.
- Bu şarkıyı kafamdan atamıyorum.
- Her head was grey.
- Kafası gri renkteydi.
- Tom has been running around the office like a chicken with its head cut off.
- Tom ofisin etrafında kafası kesilmiş bir tavuk gibi koşuyordu.
- She held up her head.
- Kafasını kaldırdı.
- That child has a very large head.
- O çocuğun çok büyük bir kafası vardır.
- Layla was shot in the head.
- Layla kafasından vuruldu.
- I can't get that song out of my head.
- O şarkıyı kafamdan atamıyorum.
- The helmet will protect your head.
- Kask kafanı koruyacak.
- Take that off your head.
- Onu kafandan çıkar.
- Tom suffered a severe head injury.
- Tom ciddi bir kafa travması geçirdi.
- My head is full of other things right now.
- Kafam şu anda başka şeylerle dolu.
- Tom put his head out of the window.
- Tom kafasını pencereden dışarı çıkardı.
- He banged his head.
- Kafasını çarptı.
- We can't bury our heads in the sand.
- Kafamızı kuma gömemeyiz.
- Tom shaved his head last summer.
- Tom geçen yaz kafasını kazıttı.
- If you want to have an attractive personality, you need to have a good head on your shoulders.
- Çekici bir kişiliğiniz olsun istiyorsanız, omuzlarınızın üzerinde iyi bir kafanız olması gerekir.
- Tom almost took my head off.
- Tom neredeyse kafamı kopartıyordu.
- I converted the temperature from Fahrenheit to Celsius in my head.
- Sıcaklığı kafamda Fahrenheit'tan Celsius'a dönüştürdüm.
- Tom hit Mary on the head with a skillet.
- Tom, Mary'nin kafasına bir tavayla vurdu.
- Sami cut Layla's head off to make it impossible to identify her.
- Sami, Layla'nın kimliğinin tespitini imkansız kılmak için kafasını kesti.
- Watch your head!
- Kafana dikkat!
- Babies have big heads.
- Bebeklerin büyük kafaları vardır.
- She put the gun to his head.
- Silahı onun kafasına dayadı.
- He has eyes at the back of his head.
- Kafasının arkasında gözleri var.
- She'll rip my head off.
- Kafamı koparacak.
- Her head was bursting with new ideas.
- Kafası yeni fikirlerle dolup taşıyordu.
- Tom shook his head and smiled.
- Tom kafasını salladı ve gülümsedi.
- Tom hit his head on the roof of the car.
- Tom kafasını arabanın tavanına çarptı.
- If you're not careful, the dog will sever the head of your doll.
- Eğer dikkatli olmazsan köpek senin oyuncağın kafasını koparacak.
- He put the gun to his head.
- Silahı onun kafasına dayadı.
- Layla was bleeding from the head.
- Layla'nın kafasından kan geliyordu.
- Tom must've hit his head.
- Tom kafasını çarpmış olmalı.
- Sami aimed the machine-gun at Layla's head.
- Sami makineli tüfeği Leyla'nın kafasına doğrulttu.
- How long ago did you hit your head?
- Kafanı ne zaman vurdun?
- He was resting under a tree when an apple fell on his head.
- Bir ağacın altında dinlenirken kafasına bir elma düştü.
- Mary chopped off the chicken's head.
- Mary tavuğun kafasını kesti.
- She had something weird on her head.
- Onun kafasında tuhaf bir şey vardı.
- Tom shaved his head when he lost the bet.
- Tom iddiayı kaybedince kafayı sıfıra vurdu.
- You have to wear a helmet to protect your head.
- Kafanı korumak için bir kask takmalısın.
- I think that my head is not empty.
- Kafamın boş olmadığını düşünüyorum.
- She was kicked in the head by her horse and died.
- Atından kafasına tekme yedi ve öldü.
- Tom blew his head off with a shotgun.
- Tom onun kafasını tüfekle uçurdu.
- I feel like my head is going to explode.
- Kafam patlayacakmış gibi hissediyorum.
- First things first, let's go to the girl with her head in the clouds.
- İlk olarak, kafası bulutlarda olan kıza gidelim.
- Fadil said he heard voices in his head.
- Fadıl kafasının içinde sesler duyduğunu söyledi.
- Your head is not a trash bin.
- Kafan bir çöp kutusu değildir.
- The head is a part of the human body.
- Kafa insan vücudunun bir parçasıdır.
- He has the habit of scratching his head.
- Kafasını kaşımak gibi bir alışkanlığı var.
- What are you shaking your head for?
- Neden kafanı sallıyorsun?
- Get all those naive ideas out of your head.
- Tüm o saf fikirleri kafandan at.
- Your head is not a trash bin.
- Senin kafan çöp kutusu değil.
- Dan suffered head injuries.
- Dan kafa travması geçirdi.
- Tom's head was smashed in with a crowbar or something similar.
- Tom'un kafası levye veya benzeri bir şeyle ezilmiş.
- Sami cut Layla's head off.
- Sami, Layla'nın kafasını kesti.
- Keep your head low.
- Kafanı eğ.
- He fell and hit his head on a rock.
- Düştü ve kafasını bir kayaya çarptı.
- No one ever really knows what's going through someone else's head.
- Birinin kafasından neler geçtiğini kimse kesin olarak bilemez.
- Mary's head was spinning.
- Mary'nin kafası dönüyordu.
- I’ve got eyes on the back of my head!
- Kafamın arkasında gözlerim var!
- Postman Pat's head is stuffed with explosives.
- Postacı Pat'in kafası patlayıcılarla doldurulmuş.
- He is a head taller than me.
- Benden bir kafa daha uzun.
- While travelling on the train, I stuck my head out the window, and my cap flew off.
- Trende seyahat ederken kafamı pencereden dışarı uzattım ve şapkam uçtu.
- Tom landed on his head.
- Tom kafasının üstüne düştü.
- He used his head.
- O, kafasını kullandı.
- Tom got his head bashed in.
- Tom'un kafası ezildi.
- When he thinks, he scratches his head.
- Düşündüğü zaman kafasını kaşır.
- Tom held the ice pack against his head.
- Tom buz torbasını kafasına dayadı.
- I need to clear my head for a bit.
- Biraz kafamı boşaltmam lazım.
- He used his head.
- Kafasını kullandı.
- I can't get that thought out of my head.
- O düşünceyi kafamdan çıkaramıyorum.
- We chopped off the chicken's head.
- Biz tavuğun kafasını kestik.
- Tom shaved his head.
- Tom kafasını tıraş etti.
- Where's your head at?
- Senin kafan nerede?
- Tom was shot in the back of the head.
- Tom kafasının arkasından vuruldu.
- Sami took a lot of blows to the head.
- Sami kafasına birçok darbe aldı.
- William Tell shot an arrow at the apple on his son's head.
- William Tell, oğlunun kafasındaki elmaya bir ok attı.
- Tom is chopping heads off fish.
- Tom balıkların kafalarını kesiyor.
- He'll rip my head off.
- O, kafamı koparacak.
- Don't go out in this heat with a bare head.
- Bu sıcakta kafanıza bir şey takmadan dışarı çıkmayın.
- He put the gun to his head.
- Silahı kafasına dayadı.
- I'm trying to wrap my head around it.
- Kafamı toparlamaya çalışıyorum.
- The bird dipped its head into the water.
- Kuş kafasını suya daldırdı.
- I hear voices in my head.
- Kafamın içinde sesler duyuyorum.
- We chopped off the chicken's head.
- Tavuğun kafasını kestik.
- Fadil shot Layla in the back of the head.
- Fadıl Layla'yı kafasının arkasından vurdu.
- An empty head is the devil's workshop.
- Boş bir kafa şeytanın atölyesidir.
- He received a heavy blow on the head.
- Kafasına ağır bir darbe aldı.
- Bring me their heads.
- Bana kafalarını getirin.
- Tom had his head chopped off.
- Tom'un kafası kesilmişti.
- Don't put your head out of the window.
- Kafanı pencereden dışarı çıkarma.
- Your head is empty.
- Kafan boş.
- He put the gun to her head.
- Silahı kafasına dayadı.
- Don't step on my head.
- Kafama basma.
- The statue has no head.
- Heykelin kafası yok.
- Lucy came closer to the boy and laid her hand on his head.
- Lucy, çocuğa yakınlaştı ve elini onun kafasına koydu.
- Sami put a bag over his head.
- Sami kafasına bir torba geçirdi.
- Two heads are better than one.
- İki kafa bir kafadan iyidir.
- Dan was shot in the back of the head.
- Dan kafasının arkasından vuruldu.
- Where's your head at?
- Kafan nerede?
- Maybe I'll shave my head.
- Belki ben de kafamı kazıtırım.
- Fadil held a gun to Dania's head.
- Fadıl Dania'nın kafasına silah dayadı.
- Tom ought to have his head examined.
- Tom'un kafasını muayene ettirmesi gerek.
- The loss of his sense of smell was due to a head injury.
- Koku duygusu kaybı bir kafa travması nedeniyle oldu.
- The F1 champion Michael Schumacher sustained a serious head injury.
- F1 şampiyonu Michael Schumacher ciddi bir kafa travması geçirdi.
- Your head is starting to droop.
- Kafan sarkmaya başladı.
- He has a swelling on his head.
- Kafasında bir şişlik var.
- Insert this memory stick into my head, please!
- Şu belleği kafama tak, lütfen!
- Tom leveled the gun at Mary's head.
- Tom silahı Mary'nin kafasına doğrulttu.
- Tom received a heavy blow on the head.
- Tom kafasına ağır bir darbe aldı.
- Tom did some quick math in his head.
- Tom kafadan bir hesap yaptı.
- They lifted her above their heads.
- Onu kafalarının üstüne kaldırdılar.
- Go boil your head!
- Git kafanı kaynat!
- A stone hit him on the head.
- Bir taş kafasına isabet etti.
- I've had this stuck in my head all day.
- Bütün gün kafamda bu vardı.
- My head is exploding.
- Kafam patlıyor.
Show More (416)
|
2 |
head |
baş |
n. |
|
- She had a painful pimple with a pus-filled head.
- Başı irin dolu ve ağrılı bir sivilcesi vardı.
- I used a whole head of lettuce for this salad.
- Bu salata için bütün bir marul başını kullandım.
- We put out an extra setting at the head of the table.
- Masanın başına fazladan bir masa koyduk.
- Always strike with the head of the hammer.
- Her zaman çekicin başıyla vurunuz.
- The group reached a settlement at the head of the valley.
- Grup vadinin başında bir anlaşmaya vardı.
- I hit my head yesterday and it still hurts.
- Dün başımı çarpmıştım ve hâlâ acıyor.
- We cannot, however, hide our heads in the sand.
- Ancak başımızı kuma gömemeyiz.
- He was the head of the Commission's encryption service.
- Komisyon'un şifreleme servisinin başındaydı.
- We should be concerned about a disease like leprosy rearing its head again.
- Cüzzam gibi bir hastalığın yeniden baş göstermesinden endişe duymalıyız.
- The Belgian Presidency-in-Office shakes her head in disbelief.
- Belçika Dönem Başkanlığı inanamayarak başını sallar.
- It is hardly far-sighted to bury one's head in the sand.
- Başını kuma gömmek pek de uzak görüşlü bir davranış değildir.
- These operational aspects will be decided by the head of the operation and the participating countries.
- Bu operasyonel hususlar, operasyonun başı ve katılımcı ülkeler tarafından kararlaştırılacaktır.
- They must take it on the head for failing to defend their products.
- Ürünlerini savunmadıkları için başlarına gelecekleri kabul etmelidirler.
- Italy has a cattle stock of 7 million head and an annual slaughter rate of 4.5 million head.
- İtalya'nın 7 milyon baş sığır stoku ve yıllık 4,5 milyon baş kesim oranı vardır.
- If not, please tell me; then we will not have this illusion hanging over our heads.
- Aksi takdirde, lütfen bana söyleyin; o zaman bu yanılsama başımızın üzerinde asılı kalmayacaktır.
- They must take it on the head for failing to defend their products.
- Ürünlerini koruyamadıkları için bunu başlarına kakmalılar.
- That is a total disgrace, about which we should hang our heads in shame.
- Bu, utanç içinde başımızı öne eğmemiz gereken koca bir rezalettir.
- Use two mirrors to see the back of your head.
- Başınızın arkasını görmek için iki ayna kullanın.
- That's why I'm starting on the head and mouth first.
- Bu yüzden önce baş ve ağızdan başlıyorum.
- That's why I'm starting on the head and mouth first.
- O nedenle ilkin baş ve ağızdan başlıyorum.
- Does your head still ache?
- Başın hala ağrıyor mu?
- You should have your head examined.
- Başınızı muayene ettirmelisiniz.
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen başınızı oynatmadan parmağımı izleyin.
- Does your head still ache?
- Başın hâlâ ağrıyor mu?
- The proprietor of the store worked at the head of his employees.
- Mağazanın sahibi, çalışanlarının başında çalışıyordu.
- Mary leaned over and pressed her head against Tom's shoulder.
- Mary eğildi ve başını Tom'un omzuna yasladı.
- In the sunlight my head started to spin, and I lay down to have a rest on the grass.
- Güneş ışığında başım dönmeye başladı ve dinlenmek için çimlerin üzerine uzandım.
- The bird dipped its head into the water.
- Kuş başını suya daldırdı.
- What are you shaking your head for?
- Neden başını sağa sola sallıyorsun?
- Tom and his family sold 20 head of cattle earlier this week.
- Tom ve ailesi bu hafta başında 20 baş sığır sattı.
- Step away from the car and put your hands on your head.
- Arabadan uzaklaşın ve ellerinizi başınızın üstüne koyun.
- We stood on our heads.
- Başımızın üzerinde durduk.
- The little boy hung his head and said nothing.
- Küçük çocuk başını öne eğdi ve bir şey söylemedi.
- My head doesn't ache anymore.
- Başım artık ağrımıyor.
- Is the head a part of the body?
- Baş vücudun bir parçası mı?
- The proprietor of the store worked at the head of his employees.
- Dükkan sahibi çalışanların başında çalıştı.
- Sami shot himself in the head.
- Sami kendini başından vurdu.
- Tom slipped and hit his head.
- Tom'un ayağı kaydı ve başını çarptı.
- Mary rested her head on Tom's shoulder.
- Mary başını Tom'un omzuna yasladı.
- Watch your head.
- Başına dikkat et.
- He shook his head up and down.
- O, başını yukarı aşağı salladı.
- My head is fine now.
- Başım şimdi iyi.
- I have no hair on my head.
- Başımda hiç saçım yok.
- Tom barely managed to keep his head above water.
- Tom başını suyun üstünde tutmayı zar zor başardı.
- Tom kept his head above water.
- Tom başını suyun üstünde tuttu.
- There are about 500 head of cattle on that ranch.
- O çiftlikte yaklaşık 500 baş sığır var.
- Tom shook his head.
- Tom başını salladı.
- Horus was often depicted as a falcon, or as a man with a falcon head.
- Horus genellikle şahin olarak veya şahin başlı bir adam olarak tasvir edilir.
- Tom hung his head in shame.
- Tom utançla başını eğdi.
- Tom slid his sunglasses on top of his head.
- Tom güneş gözlüğünü başının üstüne kaydırdı.
- My head aches so.
- Başım çok ağrıyor.
- Tom is the head football coach.
- Tom baş futbol antrenörü.
- Tom had to duck his head to get through the doorway.
- Tom kapıdan geçebilmek için başını eğmek zorunda kaldı.
- Her hair and the way she holds her head remind me of Maria.
- Saçları ve başını tutuş şekli bana Maria'yı hatırlatıyor.
- Tom was shot in the back of the head.
- Tom başının arkasından vuruldu.
- It makes my head swim to hear you say that.
- Bunu söylediğini duymak, başımı döndürüyor.
- There was an intense pain in my head.
- Başımda şiddetli bir ağrı vardı.
- Put your hands on your head.
- Ellerini başının üzerine koy.
- Tom has suffered head injuries.
- Tom başından yaralandı.
- Tom silently shook his head.
- Tom sessizce başını salladı.
- The head football coach is Tom Jackson.
- Baş futbol antrenörü Tom Jackson'dır.
- Tom pulled his jacket hood over his head.
- Tom ceketinin kapüşonunu başının üzerine çekti.
- The bus driver warned the pupils not to stick their heads out the window.
- Otobüs şoförü öğrencileri başlarını pencereden dışarı çıkarmamaları için uyardı.
- Mary laid her head on Tom's shoulder and soon fell asleep.
- Mary başını Tom'un omzuna koydu ve kısa süre sonra uykuya daldı.
- She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
- There's a price on my head for a murder I didn't do.
- Yapmadığım bir cinayet için başımda bir ödül var.
- The enemy is raising his head.
- Düşman başını kaldırıyor.
- Thomas lifted his head and saw two people.
- Thomas başını kaldırdı ve iki kişi gördü.
- Tom ought to have his head examined.
- Tom başını muayene ettirmeli.
- To protect your head, you need to wear a helmet.
- Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
- In Islam, women should cover their heads when they go out.
- İslam'da kadınların dışarı çıktıklarında başlarını örtmeleri gerekir.
- She hung her head low in shame.
- Utanç içinde başını öne eğdi.
- He hung his head in shame.
- Utanç içinde başını eğdi.
- He fetched a few cushions to prop up her head.
- Başını desteklemek için birkaç minder getirdi.
- Fadil's head was found in a freezer.
- Fadıl'ın başı bir dondurucuda bulundu.
- Cover your head when you are in the sun.
- Güneşe çıkarken başınızı örtün.
- Tom is standing on his head.
- Tom başının üstünde duruyor.
- Don't put your head out of the window.
- Başını pencereden çıkarma.
- Tom kissed me on the head.
- Tom beni başımdan öptü.
- Tom shook his head and looked away.
- Tom başını salladı ve uzağa baktı.
- She put her head out of the window.
- Başını pencereden çıkardı.
- Better be the head of a cat than the tail of a lion.
- Aslanın kuyruğu olacağına kedinin başı ol.
- The musician shook his head and pushed his little piano away.
- Müzisyen başını salladı ve küçük piyanosunu itti.
- Put your hands above your head.
- Ellerinizi başınızın üstüne koyun.
- Tom shook his head in disgust.
- Tom tiksintiyle başını salladı.
- Sami was shot six times in the back of the head.
- Sami başının arkasından altı kez vurulmuştu.
- Mind your head.
- Başına dikkat et.
- Tom hit Mary on the head with a skillet.
- Tom bir tava ile Mary'nin başına vurdu.
- My head is killing me.
- Başım beni öldürüyor.
- Hold your head high.
- Başını dik tut.
- She rested her head on her mother's shoulder.
- Başını annesinin omzuna yasladı.
- Mary rested her head on Tom's shoulder.
- Mary başını Tom'un omuzuna yasladı.
- Tom is the head football coach.
- Tom baş futbol koçu.
- Mary laid her head on Tom's shoulder and soon fell asleep.
- Mary başını Tom'un omzuna koydu ve kısa sürede uykuya daldı.
- There are about 500 head of cattle on that ranch.
- O çiftlikte yaklaşık 500 baş sığır vardır.
- Does your head hurt often?
- Başın sık sık ağrır mı?
- The dog turned its head this way and that.
- Köpek başını bir bu yana bir o yana çevirdi.
- He's the head of the marketing department.
- Pazarlama departmanının başı.
- Tom was walking slowly with his head down.
- Tom, baş aşağı yavaş yavaş yürüyordu.
- And a river went out of the place of pleasure to water paradise, which from thence is divided into four heads.
- Cenneti sulamak için zevk yerinden bir ırmak çıktı ve oradan dört başa ayrıldı.
- I closed my eyes and shook my head.
- Gözlerimi kapattım ve başımı salladım.
- It's very important to keep your head if there's an emergency.
- Acil bir durum olduğunda başınızı dik tutmanız çok önemli.
- My head aches so much.
- Başım çok ağrıyor.
- The little boy hung his head and said nothing.
- Küçük çocuk başını eğdi ve hiçbir şey söylemedi.
- Tom used his head.
- Tom başını kullandı.
- Lucy came closer to the boy and laid her hand on his head.
- Lucy, çocuğa yaklaştı ve elini onun başına koydu.
- I'm the head coach.
- Ben baş çalıştırıcıyım.
- To protect your head, you need to wear a helmet.
- Başınızı korumak için kask takmalısınız.
- Mary leaned her head on his shoulder.
- Mary başını onun omzuna yasladı.
- A republic is a state with a president at its head instead of a king or queen.
- Cumhuriyet, başında kral ya da kraliçe yerine bir cumhurbaşkanının bulunduğu devlettir.
- Tom shook his head and smiled.
- Tom başını salladı ve gülümsedi.
- Put your hands on your head.
- Ellerini başının üstüne koy.
- Hertz and Avis are head to head competitors in the car rental business.
- Hertz ve Avis, araç kiralama işinde başa baş rakiptirler.
- Sami was shot once in the head and once in the heart.
- Sami bir kez başından, bir kez de kalbinden vuruldu.
- He has the habit of scratching his head.
- Başını kaşıma alışkanlığı var.
- They hung their heads in shame.
- Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- He put a crown on the king's head.
- O, kralın başına bir taç koydu.
- Tom put his head down on the table.
- Tom başını masaya koydu.
- My father's head has turned gray.
- Babamın başı ağardı.
- The statue has no head.
- Heykelin başı yok.
- Tom did not raise his head.
- Tom başını kaldırmadı.
- He put a crown on the king's head.
- Kralın başına bir taç koydu.
- Keep your head up.
- Başını dik tut.
- She withdrew her head from a window.
- Başını pencereden çekti.
- She scratched her head.
- Kız başını kaşıdı.
- Duck your head!
- Başını eğ!
- For how long has your head been hurting?
- Başınız ne zamandır ağrıyor?
- I thought my head would explode.
- Başımın patlayacağını düşündüm.
- John kept his head above the water.
- John başını suyun üstünde tuttu.
- I fell down the stairs and hit my head.
- Basamaklardan düşüp başımı vurdum.
- Tom pulled his shirt up over his head.
- Tom gömleğini başının üzerine çekti.
- He has eyes in the back of his head.
- Onun başının arkasında gözleri vardır.
- Everyone shook their heads.
- Herkes başını salladı.
- She walked with her head down like an old woman.
- O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.
- He fell and hit his head on a rock.
- Düştü ve bir kayaya başını çarptı.
- Tom is the team's head coach.
- Tom takımın baş koçu.
- He was walking slowly with his head down.
- Başını öne eğmiş, ağır adımlarla yürüyordu.
- Tom put his head down on the table.
- Tom başını masanın üzerine koydu.
- Layla shot Sami in the head while he slept.
- Layla, Sami uyurken onu başından vurdu.
- The hotel is looking for a new head receptionist.
- Otel yeni bir baş resepsiyonist arıyor.
- He is a head taller than me.
- O, benden bir baş daha uzundur.
- Tom is the head of the sales department.
- Tom satış departmanının başıdır.
- You can't bury your head in the sand.
- Başını kuma gömemezsin.
- Tom leaned back in his chair and put his hands behind his head.
- Tom sandalyesinde arkasına yaslandı ve ellerini başının arkasına koydu.
- Tom leaned his head against the wall.
- Tom başını duvara yasladı.
- Mary leaned over and pressed her head against Tom's shoulder.
- Mary eğildi ve Tom'un omzuna başını bastırdı.
- He sat at the head of the table.
- O, masanın başına oturdu.
- Tom is about a head taller than me.
- Tom benden bir baş kadar uzun.
- Your head is starting to droop.
- Başın öne eğilmeye başlıyor.
- Tom ducked his head.
- Tom başını eğdi.
- Tom took his place at head of the table.
- Tom masanın başındaki yerini aldı.
- Tom's head is bandaged.
- Tom'un başı bandajlı.
- The monarch's head appears on the front of all British coins.
- Tüm İngiliz paralarının ön yüzünde hükümdarın başı bulunur.
- She scratched her head.
- O başını kaşıdı.
- My eyes and head hurt from crying.
- Gözlerim ve başım ağlamaktan ağrıyor.
- He sat at the head of the table.
- Masanın başına oturdu.
- Sit at the head of the table.
- Masanın başına otur.
- He likes to watch the birds fly above his head.
- Başının üstünde uçan kuşları seyretmekten hoşlanır.
- She rested her head on his shoulder.
- Başını onun omzuna yasladı.
- Tom is at least a head taller than me.
- Tom benden en az bir baş daha uzun.
- Then he felt quite ashamed, and hid his head under his wing; for he did not know what to do.
- Sonra çok utandı ve başını kanadının altına sakladı; çünkü ne yapacağını bilmiyordu.
- Tom put his head out of the window.
- Tom başını pencereden dışarı çıkardı.
- She shook her head.
- O, başını salladı.
- There's a bird on my dad's head.
- Orada babamın başında bir kuş var.
- I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
- Sanırım horozların başının üstündeki ibik çekici.
- My head is throbbing because of all the vodka I had last night.
- Dün gece içtiğim votka yüzünden başım zonkluyor.
- Tom covered his head with his pillow.
- Tom yastıkla başını örttü.
- Duck your head.
- Başını öne eğ.
- She held her head up bravely.
- O cesur bir şekilde başını dik tuttu.
- Tom shook his head to say no.
- Tom hayır demek için başını salladı.
- Tom covered his head with his blanket.
- Tom başını battaniyesiyle örttü.
- He likes to watch the birds fly above his head.
- Başının üstünde uçan kuşları izlemeyi seviyor.
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen başınızı oynatmadan parmağımı takip edin.
- Mary lifted her head.
- Mary başını kaldırdı.
- Tom was shot three times in the head.
- Tom başından üç kez vuruldu.
- We have ten head of cattle.
- Bizim 10 baş sığırımız var.
- Tom shook his head once again.
- Tom bir kez daha başını salladı.
- I have 1,500 head of cattle.
- 1,500 baş sığırım var.
- Tom tilted his head.
- Tom başını eğdi.
- Mary turned her head slightly.
- Mary başını hafifçe çevirdi.
- Tom kept his head above water.
- Tom başını su üstünde tuttu.
- Tom banged his head on a tree branch.
- Tom başını bir ağaç dalına çarptı.
- She lifted up her head and looked at him.
- Başını kaldırdı ve ona baktı.
- He fetched a few cushions to prop up her head.
- Onun başını desteklemek için birkaç yastık getirdi.
- He bent his head low.
- Başını öne eğdi.
- Tom laughed and shook his head.
- Tom güldü ve başını iki yana salladı.
- Tom had to duck his head to get through the doorway.
- Tom kapıdan girmek için başını eğmek zorunda kaldı.
- My head is too hot.
- Başım fazla sıcak.
- Mary tilted her head sideways.
- Mary başını yana eğdi.
- The popularity turned her head.
- Popülerlik başını döndürdü.
- Tom poured cold water over his head.
- Tom başından aşağı soğuk su döktü.
- Tom scratched his head.
- Tom başını kaşıdı.
- Keep your head down.
- Başınızı eğik tutun.
- Layla poked her head into Sami's room.
- Leyla başını Sami'nin odasına soktu.
- The boxer tried to keep his head down.
- Boksör başını aşağıda tutmaya çalıştı.
- Mary leaned her head on his shoulder.
- Mary başını onun omzuna dayadı.
- You are ready to fill your head with new ideas.
- Başınızı yeni fikirlerle doldurmaya hazırsınız.
- My head is throbbing.
- Başım zonkluyor.
- Her head was full of airy thoughts.
- Başı havadar düşüncelerle doluydu.
- Keep your head low.
- Başını aşağıda tut.
- He was covered with mud from head to foot.
- Başından ayağına kadar çamur içindeydi.
- Tom's head is spinning.
- Tom'un başı dönüyor.
- We have ten head of cattle.
- On baş sığırımız var.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
- Başını delikanlının omzuna koyan kız şaşkınlıkla etrafına bakındı.
- My head is spinning.
- Başım dönüyor.
- My eyes and head hurt from crying.
- Ağlamaktan gözlerim ve başım ağrıyordu.
- The swimmer raised his head and gasped for breath.
- Yüzücü başını kaldırdı ve nefes nefese kaldı.
- His head was hurt by the fall.
- Onun başı düşmeyle yaralandı.
- Tom and Mary both shook their heads no.
- Tom ve Mary'nin ikisi de başlarını hayır anlamında salladılar.
- Layla was shot in the head.
- Leyla başından vuruldu.
- The statue's head is missing.
- Heykelin başı kayıp.
- Does your head hurt?
- Başın acıyor mu?
- He bumped his head against a post.
- Başını bir sütuna çarptı.
- You'll always have a roof over your head.
- Her zaman başını sokacak bir evin olacak.
- He was walking slowly with his head down.
- Başını eğmiş, yavaşça yürüyordu.
- Tom has shaved his head.
- Tom başını tıraş etti.
- Tom shook his head in dismay.
- Tom dehşet içinde başını salladı.
- Mary put her head on Tom's shoulder and began to cry.
- Mary başını Tom'un omzuna koydu ve ağlamaya başladı.
- Tom shaved his head.
- Tom başını tıraş etti.
- My head is spinning around.
- Başım dönüyor.
- He shook his head back and forth.
- Başını ileri geri salladı.
- Tom poured some cold water over his head.
- Tom başının üzerine biraz soğuk su döktü.
- Tom shook his head once again.
- Tom başını bir kez daha salladı.
- Dan found Linda on the floor of the basement with a serious wound in the head.
- Dan, Linda'yı bodrum katında başından ciddi bir yara almış halde buldu.
- Head to head I speak with him.
- Onunla baş başa konuşuyorum.
- Layla shot Sami in the head.
- Layla, Sami'yi başından vurdu.
- I want his head.
- Onun başını istiyorum.
- Mary tilted her head sideways.
- Mary başını yana yatırdı.
- Tom stood on his head.
- Tom başının üzerinde durdu.
- My eyes and head hurt from crying too much.
- Gözlerim ve başım çok ağlamaktan ağrıyor.
- Is the head a part of the body?
- Baş, vücudun bir parçası mıdır?
- The head of your penis is sticking out of your belt.
- Penisinin başı kemerinden dışarı çıkmış.
- It had the head of a woman, the body of a lion, the wings of a bird, and the tail of a serpent.
- O bir kadının başına, bir aslanın gövdesine, bir kuşun kanatlarına ve bir yılanın kuyruğuna sahipti.
- The head is the seat of all the senses.
- Baş, tüm duyuların yeridir.
- Tom hung his head in shame.
- Tom utanç içinde başını eğdi.
- She pulled her sweater over her head.
- Kazağını başının üzerine çekti.
- Instead of a response, he shook his head no.
- Cevap vermek yerine başını hayır anlamında salladı.
- Sami fell in the bathroom and hit his head.
- Sami banyoda düştü ve başını çarptı.
- A seagull suddenly flew over our heads.
- Bir martı aniden başımızın üzerinden uçtu.
- Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply.
- Marie aşırı derecede kızardı, başını eğdi ve cevap vermedi.
- My head still felt giddy.
- Başım hâlâ dönüyordu.
- They hung their heads in shame.
- Utanç içinde başlarını eğdiler.
- She shook her head and said nothing.
- Başını salladı ve hiçbir şey söylemedi.
- I’ve got eyes on the back of my head!
- Başımın arkasında gözüm var.
- Have you ever had a head injury?
- Hiç başınızdan yaralanmış mıydınız?
- Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply.
- Marie aşırı derecede kızardı, başını indirdi ve hiç karşılık vermedi.
- Keep your head down.
- Başını aşağıda tut.
- Tom smiled and shook his head.
- Tom gülümsedi ve başını salladı.
- Tom is the head coach.
- Tom baş koç.
- She shook her head at him.
- Ona başını salladı.
- Mary's head was spinning.
- Mary'nin başı dönüyordu.
- I'm glad to have a roof over my head.
- Başımı sokacak bir evim olduğu için mutluyum.
- There's a price on my head for a murder I didn't do.
- Başımda işlemediğim bir cinayet için bir para ödülü var.
- Tom, Mary and John all shook their heads.
- Tom, Mary ve John başlarını salladılar.
- He shook his head up and down.
- Başını aşağı yukarı salladı.
- You'll always have a roof over your head.
- Her zaman başının üstünde bir çatı olacak.
- I have a friend who shaves his head.
- Başını tıraş eden bir arkadaşım var.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Kulaklarında su varmış gibi başını sallıyor.
- Why is your head blue?
- Neden senin başın mavi?
- The head is the seat of all the senses.
- Baş, tüm duyuların merkezidir.
- Cover your head when you are in the sun.
- Güneşteyken başınızı örtün.
- I have 1,500 head of cattle.
- 1500 baş sığırım var.
- Tom poured some cold water over his head.
- Tom başından aşağı biraz soğuk su döktü.
- I'm controlling myself not to lose my head.
- Başımı kaybetmemek için kendimi kontrol ediyorum.
- Tom only shook his head.
- Tom sadece başını hayır anlamında iki yana salladı.
- Fadil shot Layla in the head while she was sleeping.
- Fadıl, uyurken Leyla'yı başından vurdu.
- He was saying his head hurt a lot.
- Başının çok ağrıdığını söylüyordu.
- Does your head ache?
- Başın mı ağrıyor?
- The ball hit him on the left side of the head.
- Top ona başının sol tarafından çarptı.
- Tom only shook his head.
- Tom sadece başını salladı.
- Her head was gray.
- Onun başı griydi.
- Tom closed his eyes and shook his head.
- Tom gözlerini kapadı ve başını salladı.
- She's moving her head in time with the music.
- Başını müzikle birlikte hareket ettiriyor.
- She found him sitting alone, his head in his hands.
- Onu yalnız başına, başı ellerinin arasında otururken buldu.
- Father took his place at the head of the table.
- Babam masanın başındaki yerini aldı.
- She turned her head away lest he see her tears.
- Gözyaşlarını görmesin diye başını çevirdi.
- He shook his head.
- Başını salladı.
- My cat rubbed her head against my shoulder.
- Kedim başını omzuma sürttü.
- Tom has been shot in the head.
- Tom başından vuruldu.
- Tom laughed and shook his head.
- Tom güldü ve başını salladı.
- He is the head of marketing.
- O pazarlamanın başı.
- Tom slid his sunglasses on top of his head.
- Tom güneş gözlüklerini başının üstüne yerleştirdi.
- I don't know why my head hurts.
- Başımın neden ağrıdığını bilmiyorum.
- His head was hurt by the fall.
- Düşerken başı yaralandı.
- He is the head of the sales department.
- O satış departmanının başı.
- Put your hands above your head.
- Ellerini başının üstüne koy.
- I closed my eyes and turned my head.
- Ben gözlerimi kapadım ve başımı çevirdim.
- The snake reared its head.
- Yılan başını kaldırdı.
- Tom slipped and hit his head.
- Tom kaydı ve başını çarptı.
- Dan suffered head injuries.
- Dan başından yaralandı.
- She shook her head.
- Başını salladı.
- I fell down the stairs and hit my head.
- Merdivenlerden düştüm ve başımı çarptım.
- Tom was walking slowly with his head down.
- Tom, başını eğmiş yavaşça yürüyordu.
- How long has your head been hurting?
- Başın ne zamandır ağrıyor?
- She walked with her head down like an old woman.
- Yaşlı bir kadın gibi başı eğik yürüdü.
- Tom covered his head with his blanket.
- Tom battaniyesi ile başını örttü.
- Sami buried his head in the sand.
- Sami başını kuma gömdü.
- The head of the government must inspire the faith of the people.
- Hükümetin başı halkın inancına ilham vermeli.
- She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Sessizce durdu, başı hafifçe yana eğikti.
- Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.
- Alice hung her head in shame.
- Alice utanç içinde başını eğdi.
- She stood on her head.
- O, başının üzerinde durdu.
- His success went to his head.
- Onun başarısı başını döndürdü.
- The fan is over my head.
- Vantilatör başımın üstünde.
- Tom raised his head and smiled.
- Tom başını kaldırdı ve gülümsedi.
- The prime minister is the head of the government of France.
- Başbakan, Fransa'nın hükümetinin başıdır.
- I closed my eyes and turned my head.
- Gözlerimi kapattım ve başımı çevirdim.
- Yanni was shot four times in the back of the head.
- Yanni, başının arkasından dört kez vuruldu.
- Go boil your head!
- Git başımdan!
- Tom has a price on his head.
- Tom'un başına ödül kondu.
- Tom is the head chef at a restaurant in Boston.
- Tom Boston'daki bir restoranda baş şeftir.
- I shook my head.
- Başımı salladım.
- He scratched his head out of habit.
- Alışkanlık nedeniyle başını kaşıdı.
- Tom knelt down next to Mary, checked for a pulse, and then looked up and shook his head.
- Tom Mary'nin yanına diz çöktü, nabzını kontrol etti ve sonra başını kaldırıp başını salladı.
- Layla used to cover her head.
- Layla başını örtüyordu.
- Did your mother drop you on your head as a child?
- Çocukken anneniz sizi başınızın üstüne mi düşürdü?
- Layla shot herself in the head.
- Layla kendini başından vurdu.
- Tom looked at the price tag and shook his head.
- Tom fiyat etiketine baktı ve başını salladı.
- Layla shot Sami in the head while he slept.
- Leyla, uyuduğu sırada Sami'yi başından vurdu.
- Fadil shot Layla in the back of the head.
- Fadıl, Leyla'yı başının arkasından vurdu.
- Tom, Mary and John all shook their heads.
- Tom, Mary ve John hepsi başlarını salladı.
- It makes my head swim to hear you say that.
- Öyle söylediğini duymak, başımı döndürüyor.
- He put his head out of the window.
- Başını pencereden dışarı çıkardı.
- He scratched his head.
- O, başını kaşıdı.
- When I say hello to him, he never replies; he only inclines his head.
- Ona merhaba dediğimde asla yanıtlamaz; yalnızca başını eğer.
- Tom took his place at head of the table.
- Tom masanın başında oturdu.
- Tom shot himself in the head.
- Tom kendini başından vurdu.
- The bus driver told the pupils to keep their heads inside the bus.
- Otobüs sürücüsü öğrencilere başlarını otobüsün içinde tutmalarını söyledi.
- Tom put his head on Mary's shoulder and began to cry.
- Tom başını Mary'nin omzuna koydu ve ağlamaya başladı.
- Fadil's head was found in a freezer.
- Fadıl'ın başı bir buzdolabında bulundu.
- You have your head in the sand.
- Başını devekuşu gibi kuma gömüyorsun.
- Tom shook his head and laughed.
- Tom başını salladı ve güldü.
- She put her head on my shoulder.
- O, başını omzuma koydu.
- He hung his head in shame.
- O utançla başını eğdi.
- Tom got shot in the head by a sniper.
- Tom bir keskin nişancı tarafından başından vuruldu.
- Tom kissed Mary on the back of her head.
- Tom, Mary'yi başının arkasından öptü.
- The prime minister is the head of the government of France.
- Başbakan, Fransa hükümetinin başıdır.
- Mary put her head on Tom's shoulder.
- Mary başını Tom'un omzuna koydu.
- Layla was bleeding from the head.
- Leyla'nın başı kanıyordu.
- The fan is over my head.
- Vantilatör başımın üzerindedir.
- Tom stroked the cat's head.
- Tom kedinin başını okşadı.
- If they do that, they'll be sued so fast it'll make their head spin.
- Onu yaparlarsa o kadar hızlı dava edilecekler ki, bu nedenle başları dönecektir.
- Tom cracked an egg over Mary's head.
- Tom Mary'nin başının üzerinde bir yumurta kırdı.
- Tom and Mary both shook their heads no.
- Tom ve Mary başlarını hayır anlamında salladılar.
- My head does hurt a little.
- Başım biraz ağrıyor.
- There's a price on her head.
- Başında bir ödül var.
- If they do that, they'll be sued so fast it'll make their head spin.
- Bunu yaparlarsa, başlarını döndürecek kadar hızlı dava edilirler.
- I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
- Bence horozların başının üstündeki ibik çekici.
- She has a bad head cold.
- Başını fena halde üşütmüş.
- She held her head up bravely.
- Başını cesurca dik tuttu.
- She held up her head.
- O, başını kaldırdı.
- My head really hurts.
- Başım gerçekten ağrıyor.
- Fadil placed the gun at Layla's head and then shot her.
- Fadıl silahı Leyla'nın başına dayadı ve sonra onu vurdu.
- Tom is a head taller than me.
- Tom benden bir baş uzundur.
- They put a price on his head.
- Başına ödül koydular.
- He is taller than me by a head.
- O benden bir baş uzundur.
- Layla shot Sami through his head.
- Leyla, Sami'yi başından vurdu.
- I don't know why my head hurts.
- Başım neden ağrıyor bilmiyorum.
- Tom put his head down.
- Tom başını öne eğdi.
- Sit at the head of the table.
- Masanın başında oturun.
- Layla was bleeding in the head.
- Leyla'nın başı kanıyordu.
- I wonder if keeping your head down and living safely is a survival instinct.
- Başını eğip güvenli bir şekilde yaşamanın hayatta kalma içgüdüsü olup olmadığını merak ediyorum.
- When he thinks, he scratches his head.
- O, düşündüğünde başını kaşır.
- Have you ever tried shaving your head?
- Hiç başını tıraş etmeyi denedin mi?
- She put her head out of the window.
- Başını pencereden dışarı çıkardı.
- In Islam, women should cover their heads when they go out.
- İslam'da kadınlar dışarı çıkarken başlarını örtmelidir.
- Nervous people will scratch their heads.
- Sinirli insanlar başlarını kaşırlar.
- When I say hello to him, he never replies; he only inclines his head.
- Ona merhaba dediğimde hiç cevap vermiyor; sadece başını eğiyor.
- He did not know what to do, and held his head in his hands.
- Ne yapacağını bilemedi ve başını ellerinin arasına aldı.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Sanki kulağına su kaçmış gibi başını sallıyor.
- Hertz and Avis are head to head competitors in the car rental business.
- Hertz ve Avis araba kiralama işinde başa baş rakiplerdir.
- The police found Tom fatally wounded in the head.
- Polis Tom'u başından ölümcül şekilde yaralanmış halde buldu.
- Tom sighed and shook his head.
- Tom iç çekti ve başını salladı.
- You were dropped on head as a child.
- Çocukken başınızdan düştünüz.
- She put her head on my shoulder.
- Başını omzuma koydu.
- I'm glad to have a roof over my head.
- Başımı sokacak bir evim olduğuna memnun oldum.
- Tom stroked the horse's head.
- Tom atın başını okşadı.
- My head really aches.
- Başım gerçekten ağrıyor.
- Since I'm not so good at swimming, I avoid swimming in water that's over my head.
- Yüzmede pek iyi olmadığım için, başımı aşan sularda yüzmekten kaçınırım.
- Tom shook his head and looked away.
- Tom başını salladı ve başka tarafa baktı.
- Tom shook his head in disgust.
- Tom nefretle başını salladı.
- Tom fell down the stairs and hit his head.
- Tom merdivenlerden düştü ve başını çarptı.
- He was wounded in the head.
- Başından yaralanmıştı.
- She's the head honcho.
- O baş patron.
- She turned her head away lest he see her tears.
- Kendisini ağlarken görmemesi için başını çevirdi.
- Bring me their heads.
- Başlarını bana getirin.
- Give me a head of cabbage.
- Bana bir baş lahana ver.
- Dan always sleeps with the right side of his head on the pillow.
- Dan her zaman başının sağ tarafını yastığa koyarak uyur.
- The head football coach is Tom Jackson.
- Baş futbol koçu Tom Jackson.
- She withdrew her head from a window.
- O, başını pencereden geri çekti.
- They lifted her above their heads.
- Onu başlarının üzerine kaldırdılar.
- She stood on her head.
- Başının üzerinde durdu.
- Tom is at least a head taller than me.
- Tom benden en az bir baş uzundur.
- Mary made a slight motion with her head.
- Mary başıyla hafif bir hareket yaptı.
- My head was spinning.
- Başım dönüyordu.
- Tom is about a head taller than me.
- Tom benden yaklaşık bir baş uzundur.
- Tom shot himself in the head last night.
- Tom dün gece kendini başından vurdu.
- My head is too hot.
- Başım çok sıcak.
- He bumped his head against the ceiling.
- Başını tavana çarptı.
- Tom bashed his head against the wall.
- Tom başını duvara çarptı.
- She hung her head low in shame.
- O utanç içinde başını eğdi.
- The date and address is usually written at the head of letters.
- Tarih ve adres, genellikle mektupların başına yazılır.
Show More (399)
|
3 |
head |
gitmek |
v. |
|
- That is why it is so incredibly tragic to see it heading straight for the abyss.
- Bu nedenle uçuruma doğru gittiğini görmek son derece trajiktir.
- Tom and his friends headed towards the beach.
- Tom ve arkadaşları sahile doğru gitti.
- I'm heading there now.
- Şimdi oraya gidiyorum.
- We should head south.
- Güneye gitmeliyiz.
- Where's Tom headed?
- Tom nereye gidiyor?
- Tom knows where this is heading.
- Tom bunun nereye gittiğini biliyor.
- Next week, we're heading to the mountain.
- Önümüzdeki hafta dağa gidiyoruz.
- Tom is headed this way, isn't he?
- Tom bu tarafa doğru gidiyor, değil mi?
- I think I know where Tom is headed.
- Tom'un nereye gittiğini bildiğimi sanıyorum.
- We're heading north.
- Kuzeye doğru gidiyoruz.
- Where are you guys headed?
- Nereye gidiyorsunuz?
- I'm headed downtown.
- Şehir merkezine gidiyorum.
- Tom said he was heading to the airport.
- Tom havaalanına gittiğini söyledi.
- I'm heading to London.
- Ben Londra'ya gidiyorum.
- I'm heading to the station to catch a train.
- Trene yetişmek için istasyona gidiyorum.
- Tom headed to the hotel pool.
- Tom otelin havuzuna gitti.
- Where are you heading?
- Nereye gidiyorsun?
- I'm heading back to Boston tomorrow.
- Yarın Boston'a geri gidiyorum.
- Tom saw Mary heading into the woods.
- Tom, Mary'nin ormana doğru gittiğini gördü.
- Tom and the others are headed this way.
- Tom ve diğerleri bu tarafa doğru gidiyorlar.
- I'm headed to the supermarket.
- Ben süpermarkete gidiyorum.
- Tom and the others are headed this way.
- Tom ve diğerleri bu tarafa gidiyor.
- I'm heading to London.
- Londra'ya gidiyorum.
- They are heading towards the boarder with Turkey.
- Türkiye sınırına doğru gidiyorlar.
- I'm headed that way.
- Şu tarafa gidiyorum.
- Both cars headed north.
- İki araba da kuzeye gitti.
- Layla wasn't heading toward the mall.
- Layla alışveriş merkezine doğru gitmiyordu.
- I'm heading towards Stockholm now.
- Şimdi Stockholm'e doğru gidiyorum.
- We're headed in the right direction.
- Doğru yöne gidiyoruz.
- You should head west.
- Batıya gitmelisin.
- Tom headed to the hotel pool.
- Tom otel havuzuna gitti.
- Sami headed straight to the police.
- Sami doğruca polise gitti.
- Tell us exactly where you're heading to.
- Bize tam olarak nereye gittiğini söyle.
- Tom headed to work.
- Tom işe gitti.
- Tom saw Mary heading into the woods.
- Tom Mary'nin ormana gittiğini gördü.
- We're headed in the right direction.
- Biz doğru yönde gidiyoruz.
- Tom is headed this way.
- Tom bu tarafa doğru gidiyor.
- Tom headed back home.
- Tom eve geri gitti.
- We're heading out.
- Biz gidiyoruz.
- Head west.
- Batıya doğru git.
- Tom said he was heading to the airport.
- Tom havaalanına gideceğini söyledi.
- I don't like where society is heading.
- Toplumun gittiği yeri sevmiyorum.
- Head west.
- Batıya doğru gidin.
- Tom is heading this way.
- Tom bu tarafa doğru gidiyor.
- I'm headed that way.
- Ben şu yöne gidiyorum.
- Sami headed north.
- Sami kuzeye doğru gitti.
- I'm heading towards Boston now.
- Şimdi Boston'a doğru gidiyorum.
- We should head back now.
- Şimdi geri gitmeliyiz.
- Tom is headed this way, isn't he?
- Tom bu tarafa gidiyor, değil mi?
- Tom told me to head north.
- Tom bana kuzeye gitmemi söyledi.
- Did Tom say which way he'd be heading?
- Tom hangi yöne gideceğini söyledi mi?
- I'm headed to the supermarket.
- Süpermarkete gidiyorum.
- Tom is heading back to town.
- Tom kasabaya geri gidiyor.
- Tell us exactly where you're heading to.
- Nereye gittiğini bize tam olarak söyle.
- Sami headed to the airport.
- Sami havaalanına gitti.
- Where are you headed?
- Nereye gidiyorsun?
- Tom is heading to the marina.
- Tom yat limanına gidiyor.
- Where are you guys headed?
- Siz nereye gidiyorsunuz?
- Are you heading somewhere?
- Bir yere mi gidiyorsun?
- Where are we heading?
- Nereye gidiyoruz?
- Where are we headed?
- Nereye gidiyoruz?
- Layla wasn't heading toward the mall.
- Leyla alışveriş merkezine doğru gitmiyordu.
- I should head out.
- Ben gitmeliyim.
- Did Tom say which way he'd be heading?
- Tom ne tarafa gideceğini söyledi mi?
- Layla's life is heading in the right direction.
- Leyla'nın hayatı doğru yönde gidiyor.
- Tom is heading out.
- Tom dışarıya gidiyor.
- Where are they headed?
- Nereye gidiyorlar?
- We're heading north.
- Biz Kuzeye gidiyoruz.
- I'm heading downtown.
- Şehir merkezine gidiyorum.
- We're heading back to town.
- Biz kasabaya geri gidiyoruz.
- Tom is heading out of town.
- Tom şehir dışına gidiyor.
- Which way are you heading?
- Ne tarafa gidiyorsun?
- I'm heading to the station to catch a train.
- Trene yetişmek için istasyona doğru gidiyorum.
- Let's head back home.
- Eve geri gidelim.
- Tom and his friends headed towards the beach.
- Tom ve arkadaşları sahile doğru gittiler.
- We headed due north.
- Kuzeye doğru gittik.
- Tom headed south.
- Tom güneye doğru gitti.
- Sami headed West.
- Sami batıya gitti.
- Where are you heading?
- Nereye gidiyorsunuz?
- We should head south.
- Güneye doğru gitmeliyiz.
- Tom headed upstairs.
- Tom üst kata gitti.
- Next week, we're heading to the mountain.
- Gelecek hafta dağa gidiyoruz.
- Why don't we head back?
- Neden geri gitmiyoruz?
- We're headed to the fair.
- Fuara gidiyoruz.
- I wonder where that ship is headed.
- O geminin nereye gittiğini merak ediyorum.
- I think I know where Tom is headed.
- Sanırım Tom'un nereye gittiğini biliyorum.
- The boat is heading toward the harbor.
- Tekne limana doğru gidiyor.
- Which way are you headed?
- Ne tarafa gidiyorsun?
- I'm heading to Boston.
- Boston'a gidiyorum.
- Where are you guys heading now?
- Şimdi nereye gidiyorsunuz arkadaşlar?
- We should head back home now.
- Şimdi eve geri gitmeliyiz.
- After the meeting she headed straight to her desk.
- Toplantıdan sonra doğruca masasına gitti.
- Tom headed south.
- Tom güneye gitti.
- Tom headed north.
- Tom kuzeye gitti.
- Tom is heading west.
- Tom batıya gidiyor.
- Tom is heading to the marina.
- Tom marinaya gidiyor.
Show More (94)
|
4 |
head |
başkan |
n. |
|
- The Heads of State or Government are in the brakeman’s cab of the European Union.
- Devlet veya Hükûmet Başkanları Avrupa Birliği'nin fren kabininde yer almaktadır.
- Our Heads of State or Government have clearly failed to take this piece of friendly advice.
- Devlet ve Hükûmet Başkanlarımızın bu dostane tavsiyeyi dikkate almadıkları açıktır.
- Mr President-in-Office, I also expect an initiative from the Council you head on the situation in Iraq.
- Sayın Dönem Başkanı, başkanlığını yürüttüğünüz Konseyden Irak'taki durumla ilgili bir girişim de bekliyorum.
- The head of ECHO's Africa Unit visited the region from 30 January to 1 February.
- ECHO'nun Afrika Birimi Başkanı 30 Ocak - 1 Şubat tarihleri arasında bölgeyi ziyaret etti.
- Our Heads of State or Government have clearly failed to take this piece of friendly advice.
- Devlet ve Hükümet Başkanlarımızın bu dostane tavsiyeyi dikkate almadıkları açıktır.
- The precise form this signal will take is to be discussed in detail by the Heads of State and Government.
- Bu sinyalin alacağı kesin biçim Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından ayrıntılı olarak tartışılacaktır.
- The Heads of State and Government will thus have an opportunity to influence preparations, where necessary.
- Böylece Devlet ve Hükûmet Başkanları, gerektiğinde hazırlıkları etkileme fırsatına sahip olacaklardır.
- He only has to threaten and the heads of government come begging for concessions on bended knees.
- Tek yapması gereken tehdit etmek, ve sonrasında hükümet başkanları diz çökerek taviz için yalvaracaklardır.
- The sector as a whole has already cost three heads of government their job.
- Sektör bir bütün olarak şimdiden üç hükûmet başkanının işine mal oldu.
- The rest is simply a brazen lie kept alive by Heads of Government afraid of their own people.
- Gerisi, kendi halklarından korkan Hükûmet Başkanları tarafından canlı tutulan küstah bir yalandan ibarettir.
- Secondly, the Heads of State and Government will be discussing a global plan to combat illegal immigration.
- İkinci olarak Devlet ve Hükümet Başkanları yasadışı göçle mücadele için küresel bir planı görüşecekler.
- Madrid is a summit of Heads of State and Government.
- Madrid, Devlet ve Hükümet Başkanlarının bir araya geldiği bir zirvedir.
- I think that the Heads of State and Government have done the right thing in taking this issue on board.
- Devlet ve Hükûmet Başkanlarının bu konuyu ele almakla doğru bir iş yaptıklarını düşünüyorum.
- The rest is simply a brazen lie kept alive by Heads of Government afraid of their own people.
- Gerisi, kendi halklarından korkan Hükümet Başkanları tarafından canlı tutulan küstah bir yalandan ibarettir.
- It will now be up to the fifteen heads of government to come up with the goods.
- Şimdi iş on beş hükümet başkanına düşüyor.
- The Heads of State and Government, sadly, did not pursue this proposal at the time.
- Ne yazık ki Devlet ve Hükümet Başkanları o dönemde bu öneriyi takip etmediler.
- It will now be up to the fifteen heads of government to come up with the goods.
- Şimdi on beş hükümet başkanına düşen, bu konuda gerekenleri yapmaktır.
- Why did the Heads of Government fail to make those executive decisions?
- Hükümet Başkanları neden bu idari kararları alamadı?
- The Heads of Government, therefore, are obliged to do much better.
- Bu nedenle Hükûmet Başkanları çok daha iyisini yapmakla yükümlüdür.
- The Heads of Government, therefore, are obliged to do much better.
- Bu nedenle Hükümet Başkanları çok daha iyisini yapmakla yükümlüdür.
- I would say to the Heads of State or Government that that would be a great error.
- Devlet ya da Hükümet Başkanlarına bunun büyük bir hata olacağını söylemek isterim.
- It must be a Convention which can serve as the basis for the consultation of Heads of State and Government.
- Devlet ve Hükûmet Başkanlarının istişaresi için temel teşkil edebilecek bir Sözleşme olmalıdır.
- The European Union is committed to ratification by our Heads of State and Government.
- Avrupa Birliği, Devlet ve Hükûmet Başkanlarımız tarafından onaylanması konusunda kararlıdır.
- The Heads of State and Government must not fudge the opportunity of real economic reform in Barcelona.
- Devlet ve Hükümet Başkanları Barselona'da gerçek bir ekonomik reform fırsatını kaçırmamalıdır.
- The head of the main opposition party in the Spanish State said this recently.
- İspanya Devletindeki ana muhalefet partisinin başkanı geçtiğimiz günlerde bunu söyledi.
- Why did the Heads of Government fail to make those executive decisions?
- Hükümet Başkanları neden bu idari kararları almakta başarısız oldular?
- The endorsement by all Heads of State and Government is a major achievement.
- Tüm Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından onaylanması büyük bir başarıdır.
- To start with, the head of government in Romania reacted as perhaps every head of government in the world would react.
- Başlangıç olarak Romanya'daki hükûmet başkanı belki de dünyadaki her hükümet başkanının göstereceği tepkiyi gösterdi.
- On the one hand we have a Head of Government in London who acts as though his country were the fifty-first US State.
- Bir yanda Londra'da ülkesi sanki ABD'nin elli birinci eyaletiymiş gibi davranan bir Hükümet Başkanı var.
- The only way to change that is by a new unanimous decision of the Heads of Government.
- Bunu değiştirmenin tek yolu Hükûmet Başkanlarının oy birliğiyle alacakları yeni bir karardır.
- This is especially true when one is dealing with political power wielded by a head of government.
- Bu durum özellikle bir hükümet başkanı tarafından kullanılan siyasi güç söz konusu olduğunda geçerlidir.
- I would like to congratulate you on the speech you made the night the heads of government met in Brussels.
- Hükûmet başkanlarının Brüksel'de bir araya geldiği gece yaptığınız konuşma için sizi tebrik etmek istiyorum.
- The European Council currently has far too packed an agenda, which the Heads of Government do not have time to prepare.
- Avrupa Konseyi'nin şu anda çok yoğun bir gündemi var ve Hükümet Başkanlarının bu gündemi hazırlamak için zamanları yok.
- We also call upon the Heads of State and Government to make a declaration of intent at the summit in Copenhagen.
- Ayrıca Devlet ve Hükümet Başkanlarını Kopenhag'daki zirvede bir niyet beyanında bulunmaya çağırıyoruz.
- The Commission has made proposals to appoint the head of this electoral observation mission.
- Komisyon, bu seçim gözlem misyonunun başkanının atanması için önerilerde bulunmuştur.
- The head of the British delegation, Sir Con O'Neil, remarked that these two events were not unconnected.
- İngiliz delegasyonunun başkanı Sir Con O'Neil, bu iki olayın birbiriyle bağlantısız olmadığını belirtti.
- The European Heads of Government in Thessaloniki spoke almost continually of the need for speaking with one voice.
- Selanik'teki Avrupa Hükümet Başkanları neredeyse sürekli olarak tek sesle konuşma ihtiyacından bahsettiler.
- Summit meetings of Heads of State and Government always raise great expectations.
- Devlet ve Hükümet Başkanlarının Zirve toplantıları her zaman büyük beklentilere yol açar.
- We assume that the Heads of Government will look into these issues at length in Laeken.
- Hükümet Başkanlarının Laeken'de bu konuları enine boyuna inceleyeceklerini düşünüyoruz.
- Mr President-in-Office, I also expect an initiative from the Council you head on the situation in Iraq.
- Sayın Dönem Başkanı, başkanlığını yürüttüğünüz Konsey'den Irak'taki durumla ilgili bir girişim de bekliyorum.
- The head of the mission and his team did an extremely professional job.
- Misyon başkanı ve ekibi son derece profesyonel bir iş çıkardı.
- These legal proceedings against a former head of government are classical preventive human rights policy.
- Eski bir hükûmet başkanına karşı yürütülen bu yasal işlemler klasik önleyici insan hakları politikasıdır.
- The head of the British delegation, Sir Con O'Neil, remarked that these two events were not unconnected.
- İngiliz heyetinin başkanı Sir Con O'Neil, bu iki olayın birbiriyle bağlantısız olmadığını belirtti.
- I hope that the Heads of State or Government will retain it.
- Devlet veya Hükümet Başkanlarının bunu muhafaza edeceklerini umuyorum.
- The Heads of State and Government, however, are absent from the World Food Summit in Rome this week.
- Ancak Devlet ve Hükümet Başkanları bu hafta Roma'da düzenlenen Dünya Gıda Zirvesi'ne katılmıyor.
- On the one hand we have a Head of Government in London who acts as though his country were the fifty-first US State.
- Bir yanda Londra'da ülkesi sanki ABD'nin elli birinci eyaletiymiş gibi davranan bir Hükümet Başkanımız var.
- Tom Jackson is the head of our department.
- Tom Jackson bölümümüzün başkanıdır.
- He is at the head of the class.
- O sınıf başkanı.
- Tom is the head of my department.
- Tom benim bölümümün başkanı.
- Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
- Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
- Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
- Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
- He was the head of the League of Militant Atheists.
- Militan Ateistler Birliği başkanıydı.
- Between 1924 and 1934, Bialik served as the head of the Hebrew Language Committee.
- Bialik 1924 ve 1934 yılları arasında İbrani Dili Komitesi'nin başkanı olarak görev yaptı.
- The head of our department is a man named Tom Jackson.
- Bölümümüzün başkanı Tom Jackson adında bir adam.
- He was the head of the League of Militant Atheists.
- Allahsızlığı Yayma Kürsüsü başkanıydı.
- The head of the government must inspire the faith of the people.
- Hükümet başkanı, halka inanç telkin etmeli.
- Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
- Mario Draghi Avrupa Merkez Bankası'nın başkanı.
- Tom is the head of my department.
- Tom benim bölüm başkanımdır.
- Who is acting as head?
- Kim başkan olarak hareket ediyor?
- The head of our department is a man named Tom Jackson.
- Bizim dairenin başkanı Tom Jackson adında bir adam.
- Tom Jackson is the head of our department.
- Tom Jackson bizim bölümün başkanı.
- He was the head of the League of Militant Atheists.
- Militan Ateistler Birliği'nin başkanıydı.
- Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
- Lee Leffingwell Austin Şehir Konseyi'nin başkanı.
Show More (60)
|
5 |
head |
akıl |
n. |
|
- In English, we say, "two heads are better than one".
- İngilizcede "akıl akıldan üstündür" deriz.
- No one understands what's going through her head.
- Kimse onun aklından neler geçtiğini anlamıyor.
- You've got a good head on your shoulders.
- Aklın başında.
- In a crisis you must keep your head.
- Bir kriz anında aklınızı başınızda tutmalısınız.
- I've had this song stuck in my head for two days!
- Bu şarkı iki gündür aklımda!
- This idea has never entered my head before.
- Bu fikir daha önce hiç aklıma gelmemişti.
- Tom has a good head on his shoulders.
- Tom aklı başında biridir.
- Don't put ideas in Tom's head.
- Tom'un aklına fikir sokma.
- Such a thing never passed through my head!
- Böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi!
- A great thought came to my head.
- Harika bir düşünce aklıma geldi.
- I can't get this song out of my head.
- Bu şarkıyı aklımdan çıkaramıyorum.
- I can't get that thought out of my head.
- Bu düşünceyi aklımdan çıkaramıyorum.
- I can't get my head around her.
- Aklım bir türlü almıyor.
- I have no desire to understand what goes on in your head.
- Aklından geçenleri anlamak gibi bir arzum yok.
- What put it in your head to come here now?
- Buraya gelmek nereden aklına geldi?
- You just put a tempting idea in my head.
- Aklıma cazip bir fikir soktun.
- I'm controlling myself not to lose my head.
- Aklımı kaybetmemek için kendimi kontrol ediyorum.
- He put the idea into my head.
- Bu fikri aklıma o soktu.
- Tom still can't get Mary out of his head.
- Tom hala Mary'yi aklından çıkaramıyor.
- I wonder what goes on inside Tom's head.
- Tom'un aklından ne geçiyor merak ediyorum.
- No one ever really knows what's going through someone else's head.
- Hiç kimse bir başkasının aklından neler geçtiğini gerçekten bilemez.
- I can't get that melody out of my head.
- O melodiyi aklımdan çıkaramıyorum.
- A great thought came to my head.
- Aklıma harika bir düşünce geldi.
- You've lost your head!
- Aklını kaçırmışsın!
- An odd idea popped into my head.
- Aklıma tuhaf bir fikir geldi.
- I can't get that song out of my head.
- Bu şarkıyı aklımdan çıkaramıyorum.
- An odd idea popped into my head.
- Aklıma garip bir fikir geldi.
- I can't get you out of my head.
- Seni aklımdan çıkaramıyorum.
- Tom complained that he couldn't get that song out of his head.
- Tom o şarkıyı aklından çıkaramadığından şikayet etti.
- What put such an idea into your head?
- Aklınıza böyle bir fikri ne getirdi?
- I still can't get her out of my head.
- Onu hâlâ aklımdan çıkaramıyorum.
- What put such an idea into your head?
- Öyle saçma bir fikri aklınıza ne soktu.
Show More (29)
|
6 |
head |
yönelmek |
v. |
|
- Tom headed out the door.
- Tom kapıdan dışarıya yöneldi.
- Sami headed West.
- Sami batıya yöneldi.
- Both cars headed north.
- Her iki araba kuzeye yöneldi.
- Sami headed north.
- Sami kuzeye yöneldi.
- Sami headed home.
- Sami eve yöneldi.
- Tom headed to the hotel pool.
- Tom otel havuzuna yöneldi.
- Tom headed down the street.
- Tom caddeye yöneldi.
- Fadil headed south to Sudan.
- Fadıl güneye, Sudan'a yöneldi.
- Tom headed north.
- Tom kuzeye yöneldi.
- Tom headed straight home.
- Tom doğruca eve yöneldi.
- Tom is headed this way.
- Tom bu yola yöneldi.
- We headed due north.
- Biz kuzeye doğru yöneldik.
- They're heading straight for us.
- Onlar bize doğru yöneliyorlar.
- Tom headed to the hotel pool.
- Tom otelin havuzuna yöneldi.
- Tom headed down the street.
- Tom caddeye doğru yöneldi.
- Head north.
- Kuzeye yönel.
- After the meeting she headed straight to her desk.
- Toplantıdan sonra o doğruca masasına doğru yöneldi.
- They headed westward.
- Batıya doğru yöneldiler.
- The tornado passed through the city and headed to the sea.
- Tornado kentten geçti ve denize yöneldi.
Show More (16)
|
7 |
head |
kelle |
n. |
|
- And we shall not be satisfied with the agency director's head.
- Ajans direktörünün kellesiyle de yetinmeyeceğiz.
- I want his head.
- Onun kellesini istiyorum.
- Off with his head!
- Tez vurun kellesini!
- Off with their heads!
- Kelleleri uçsun!
- If I don't get my wallet back by tomorrow, heads will roll!
- Eğer yarına kadar cüzdanımı geri alamazsam, kelleler uçacak!
- I want her head.
- Onun kellesini istiyorum.
- Off with the head of duplicate-mongers.
- Teksirci-kopyacı tayfasının kellesi vurula.
- Bring me her head.
- Bana onun kellesini getir.
- The mistake cost him his head.
- Bu hata onun kellesine mal oldu.
Show More (6)
|
8 |
head |
tepe |
n. |
|
- He was covered in mud from head to foot.
- Tepeden tırnağa çamur içindeydi.
- She was soaked from head to foot.
- Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
- He was covered with mud from head to foot.
- Tepeden tırnağa çamurla kaplıydı.
- He stared at me from head to foot.
- Bana tepeden tırnağa baktı.
- He looked at her from head to foot.
- Ona tepeden tırnağa baktı.
- She was soaked from head to foot.
- Tepeden tırnağa sırılsıklamdı.
- He looked at her from head to foot.
- Tepeden tırnağa ona baktı.
Show More (4)
|
9 |
head |
müdür |
n. |
|
- I have an appointment with the head of the sales department.
- Satış departmanı müdürüyle bir randevum var.
- Tom is the head of the sales department.
- Tom satış bölümü müdürü.
- He was named the head of the organization after the director retired.
- Müdür emekli olduktan sonra organizasyonun başına getirildi.
- He is the head of marketing.
- O pazarlama müdürüdür.
- Tom was named the head of the organization after the director retired.
- Müdür emekli olduktan sonra Tom organizasyonun başına getirildi.
- He was named the head of the organization after the director retired.
- Müdür emekli olduktan sonra kurumun başına o getirildi.
Show More (3)
|
10 |
head |
reis |
n. |
|
- Tom is the head of the household.
- Evin reisi Tom.
- He is the head of the house.
- O; evin reisidir.
- Dan was the head of the family.
- Dan ailenin reisiydi.
- He is the head of the house.
- Evin reisi o.
Show More (1)
|
11 |
head |
şef |
n. |
|
- The situation is being closely monitored by the EU heads of mission on the ground.
- Durum, sahadaki AB misyon şefleri tarafından yakından takip edilmektedir.
- I and members of my core team also briefed heads of mission in Islamabad on a weekly basis.
- Ben ve çekirdek ekibimin üyeleri de İslamabad'daki misyon şeflerini haftalık olarak bilgilendirdik.
- I and members of my core team also briefed heads of mission in Islamabad on a weekly basis.
- Ben ve çekirdek ekibimin üyeleri ayrıca İslamabad'daki misyon şeflerini haftalık olarak bilgilendirdik.
Show More (0)
|
12 |
head |
önderlik etmek |
v. |
|
- We watched the parade headed by Governor Maxwell.
- Vali Maxwell'in önderliğindeki geçit törenini izledik.
Show More (-2)
|
13 |
head |
yola çıkmak |
v. |
|
- It was time he headed towards the airport.
- Havaalanına doğru yola çıkma vakti gelmişti.
Show More (-2)
|
14 |
head |
başlığını taşımak |
v. |
|
- The first slide was headed 'Our vision and mission.'
- İlk slayt "Vizyonumuz ve misyonumuz" başlığını taşıyordu.
Show More (-2)
|
15 |
head |
köpük |
n. |
|
- It is carbon dioxide that forms the bubbles in the head.
- Köpükteki kabarcıkları oluşturan karbondioksittir.
Show More (-2)
|
16 |
head |
burun |
n. |
|
- We walked all the way from Sandy Head.
- Sandy Burnu'ndan ta buraya kadar yürüdük.
Show More (-2)
|
17 |
head |
kaynak |
suf. |
|
- That movie is regarded as the fountainhead of psychological thrillers.
- Bu film, psikolojik gerilim filmlerinin kaynağı olarak kabul edilmektedir.
Show More (-2)
|
18 |
head |
kafa (ses aygıtında manyetik) |
n. |
|
- I was planning to use the recording device, but the head wouldn't work.
- Kayıt cihazını kullanmayı planlıyordum ama kafa kısmı çalışmadı.
Show More (-2)
|
19 |
head |
başında olmak |
v. |
|
- They're looking for a new CEO, and his name heads the list.
- Yeni bir CEO arıyorlardı ve onun adı listenin başındaydı.
Show More (-2)
|
20 |
head |
kafası iyi |
n. |
|
- He must be off his head going out in this weather!
- Bu havada dışarı çıktığına göre kafası iyi olmalı!
Show More (-2)
|
21 |
head |
kafa vuruşu yapmak |
v. |
|
- You can't touch the ball, but heading is allowed.
- Topa dokunamazsınız ama kafa vuruşu yapabilirsiniz.
Show More (-2)
|
22 |
head |
başına geçmek (şirket vb) |
v. |
|
- I was offered to head up the legal team.
- Bana hukuk ekibinin başına geçmem teklif edildi.
Show More (-2)
|
23 |
head |
baş (uzunluğu) |
n. |
|
- The tree's lowest branch was a head above the fence.
- Ağacın en alt dalı çitin bir baş yukarısındaydı.
Show More (-2)
|
24 |
head |
düşünme |
n. |
|
- She needs to keep a clear head for her interview.
- Görüşme için sakin kafayla düşünmesi gerekiyor.
Show More (-2)
|
25 |
head |
başında olmak |
n. |
|
- With 17 chapters, Malta heads the list of those candidates which were able to open negotiations only in 2000.
- Malta, 17 fasılla müzakereleri ancak 2000 yılında açabilen adaylar listesinin başında yer almaktadır.
Show More (-2)
|
26 |
head |
yönetmek |
v. |
|
- Moreover, the Ombudsman does not do much other than head up the work.
- Ayrıca Ombudsman, çalışmaları yönetmek dışında pek bir şey yapmamaktadır.
Show More (-2)
|
27 |
head |
karşı karşıya gelmek |
v. |
|
- At the time, the President of the Commission decided to head for a confrontation with Parliament.
- O sırada Komisyon Başkanı Parlamento ile karşı karşıya gelmeye karar verdi.
Show More (-2)
|
28 |
head |
ilerlemek |
v. |
|
- In this way, we will be able to head towards real equality.
- Bu şekilde, gerçek eşitliğe doğru ilerleyebileceğiz.
Show More (-2)
|
29 |
head |
doruk |
n. |
|
- She says, I was a drug addict, and it came to a head when I was 45.
- Diyor ki, uyuşturucu bağımlısıydım ve 45 yaşımdayken doruğa ulaştım.
Show More (-2)
|
30 |
head |
zirve |
n. |
|
- She has always been at the head of her class.
- O her zaman sınıfının zirvesinde oldu.
Show More (-2)
|
31 |
head |
yönetici |
n. |
|
- He's the head of the marketing department.
- O, pazarlama bölümünün yöneticisidir.
Show More (-2)
|
32 |
head |
lider |
n. |
|
- He is at the head of the class.
- O, sınıf lideridir.
Show More (-2)
|
33 |
head |
beyin |
n. |
|
- Use your head.
- Beynini kullan.
Show More (-2)
|