| 1 |
foul |
kötü |
adj. |
|
- You have made a foul move.
- Kötü bir hamle yaptın.
- Tom is in a foul mood today.
- Tom bugün kötü bir ruh halinde.
- He will never play you foul.
- Sana asla kötü davranmaz.
- I wonder why Tom was in such a foul mood.
- Tom'un neden böyle kötü bir ruh hali içinde olduğunu merak ediyorum.
- There is a foul odor in the air.
- Havada kötü bir koku var.
- There was a foul smell.
- Kötü bir koku vardı.
- The dirty clothes left a foul odor in the air of the locker room.
- Kirli giysiler soyunma odasının havasında kötü bir koku bırakıyordu.
- I smell something foul.
- Kötü bir koku alıyorum.
Show More (5)
|
| 2 |
foul |
faul |
n. |
|
- It was clearly a foul.
- Açıkça bir fauldü.
- If you touch the ball with your hands, the referee will call a foul.
- Topa elle dokunursanız hakem faul verir.
- The umpire called the ball foul.
- Hakem topa faul dedi.
- If you touch the ball with your hands, the referee will call a foul.
- Eğer topa ellerinle dokunursan, hakem faul çalacaktır.
- What he did was definitely a foul.
- Yaptığı şey kesinlikle bir fauldü.
- It was clearly a foul.
- Açıkça fauldü.
- What he did was definitely a foul.
- Yaptığı şey kesinlikle fauldü.
Show More (4)
|
| 3 |
foul |
iğrenç |
adj. |
|
- We must get rid of this foul garbage right away.
- Bu iğrenç çöpten hemen kurtulmalıyız.
- There is a foul odor in the air.
- Havada iğrenç bir koku var.
- I wonder why Tom was in such a foul mood.
- Tom'un neden böyle bir iğrenç ruh hali içinde olduğunu merak ediyorum.
- The dirty clothes left a foul odor in the air of the locker room.
- Kirli giysiler soyunma odasının havasında iğrenç bir koku bıraktı.
Show More (1)
|
| 4 |
foul |
bozuk |
adj. |
|
- Tom had a very foul mouth.
- Tom'un çok bozuk bir ağzı vardı.
- Tom had a very foul mouth.
- Tom'un ağzı çok bozuktu.
- You have a really foul mouth!
- Ağzın çok bozuk!
Show More (0)
|
| 5 |
foul |
kirletmek |
v. |
|
- Cigarette smoke fouls the air in a room.
- Sigara dumanı, bir odanın havasını kirletir.
- Cigarette smoke fouls the air in a room.
- Sigara dumanı, odadaki havayı kirletir.
Show More (-1)
|
| 6 |
foul |
kirli |
adj. |
|
- The air in this room is foul.
- Bu odanın havası kirli.
Show More (-2)
|
| 7 |
foul |
pis |
adj. |
|
- We must get rid of this foul garbage right away.
- Bu pis çöplerden hemen kurtulmalıyız.
Show More (-2)
|
| 8 |
foul |
bozmak |
v. |
|
- He uses foul language whenever he gets angry.
- Kızınca ağzını bozar.
Show More (-2)
|
