1 |
blush |
kızarmak |
v. |
|
- Tom blushed slightly.
- Tom hafifçe kızardı.
- He blushed slightly.
- Hafifçe kızardı.
- You're blushing.
- Kızarıyorsun.
- Tom blushed.
- Tom kızardı.
- She blushes.
- O kızarıyor.
- Javier blushed.
- Javier kızardı.
- Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply.
- Marie aşırı derecede kızardı, başını eğdi ve cevap vermedi.
- The man blushed.
- Adam kızardı.
- I began to blush.
- Kızarmaya başladım.
- Tom blushed and turned away.
- Tom kızardı ve arkasını döndü.
- I saw him blush.
- Kızardığını gördüm.
- I saw them blush.
- Onların kızardığını gördüm.
- The man blushed like a boy.
- Adam bir çocuk gibi kızardı.
- He began to blush.
- Kızarmaya başladı.
- The noble Countess of Ahlefeld blushed and grew pale.
- Asil Ahlefeld Kontesi kızardı ve solgunlaştı.
- She blushed when he praised her.
- Adam onu övdüğünde kızardı.
- They both blushed.
- İkisi de kızardı.
- She blushed when he praised her.
- İltifat edilince kızardı.
- The noble Countess of Ahlefeld blushed and grew pale.
- Ahlefeld'in asil Kontesi kızardı ve beti benzi attı.
- Both Tom and Mary blushed.
- Hem Tom hem de Mary kızardı.
- Tom blushed when Mary smiled at him.
- Tom, Mary ona gülümseyince kızarmıştı.
- Tom blushed when Mary kissed him.
- Mary onu öptüğünde Tom kızardı.
- She began to blush.
- Kızarmaya başladı.
- Tom couldn't help blushing.
- Tom kızarmaktan kendini alamadı.
- Tom looked at Mary and blushed.
- Tom, Mary'ye baktı ve kızardı.
- I saw her blush.
- Kızardığını gördüm.
- Tom kissed her hand, making her blush.
- Tom onun elini öptü ve kızardı.
- Tom blushed a little.
- Tom biraz kızardı.
- Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply.
- Marie aşırı derecede kızardı, başını indirdi ve hiç karşılık vermedi.
- Tom blushed and turned away.
- Tom kızardı ve dönüp gitti.
- He began to blush.
- O kızarmaya başladı.
- With joy and shame, she blushed to her ears.
- Sevinç ve utançla kulaklarına kadar kızardı.
- Tom blushed when Mary praised him.
- Mary onu övdüğünde Tom kızardı.
- Tom blushed like a schoolgirl.
- Tom bir kız öğrenci gibi kızardı.
- Tom couldn't help but blush.
- Tom kızarmaktan kendini alamadı.
- I saw her blush.
- Onun kızardığını gördüm.
- Tom blushed when he saw Mary naked.
- Tom, Mary'yi çıplak gördüğünde kızardı.
- Tom began to blush.
- Tom kızarmaya başladı.
- Bob is very timid and blushes when chatting with girls.
- Bob, çok çekingendir ve kızlarla sohbet ederken kızarır.
- I blush when I see you.
- Seni gördüğümde kızarıyorum.
- I saw them blush.
- Kızardıklarını gördüm.
- She blushed slightly.
- O hafifçe kızardı.
- She began to blush.
- O kızarmaya başladı.
- Tom blushed when Mary praised him.
- Mary onu methettiğinde Tom kızardı.
- Tom blushed when Mary smiled at him.
- Mary ona gülümsediğinde Tom kızardı.
- Neither Tom nor Mary blushed.
- Ne Tom ne de Mary kızardı.
- Tom kissed Mary's hand, making her blush.
- Tom, Mary'nin elini öptü ve kızardı.
- I saw Tom blush.
- Tom'un kızardığını gördüm.
- Mary blushed.
- Mary kızardı.
- She blushed bright red.
- Kıpkırmızı kızardı.
- She blushed slightly.
- Biraz kızardı.
- Paul blushed and turned away.
- Paul, kızardı ve arkasını döndü.
- Tom is blushing.
- Tom kızarıyor.
- I saw him blush.
- Onun kızardığını gördüm.
- She blushed furiously.
- Öfkeyle kızardı.
- Paul blushed and turned away.
- Paul, kızardı ve başını çevirdi.
- He blushed slightly.
- O biraz kızardı.
- Tom blushed slightly.
- Tom biraz kızardı.
- He saw her and blushed.
- Onu gördü ve kızardı.
- Tom blushed again.
- Tom yine kızardı.
- She blushed deeply.
- Derinden kızardı.
- Tom blushed when Mary looked at him.
- Mary ona baktığında Tom kızardı.
- Mary blushed again.
- Mary yine kızardı.
- Tom blushed when he saw Mary naked.
- Tom Mary'yi çıplak görünce kızardı.
Show More (65)
|
2 |
blush |
yüzü kızarmak |
v. |
|
- Mary blushed.
- Mary'nin yüzü kızardı.
- Bob is very timid and blushes when chatting with girls.
- Bob çok çekingen ve kızlarla sohbet ederken yüzü kızarıyor.
- Tom looked at Mary and blushed.
- Tom Mary'ye baktı ve yüzü kızardı.
- He looked at her and blushed.
- Ona baktı ve yüzü kızardı.
- Tom is blushing.
- Tom'un yüzü kızarıyor.
Show More (2)
|
3 |
blush |
utanmak |
v. |
|
- I blush for your mistake.
- Hatanız için utanıyorum.
- I blush for you.
- Senin adına utanıyorum.
- I began to blush.
- Utanmaya başladım.
- I blush for your mistake.
- Hatanızdan dolayı utanıyorum.
- The man blushed like a boy.
- Adam bir çocuk gibi utandı.
Show More (2)
|
4 |
blush |
kızarıklık |
n. |
|
- A blush came over her face.
- Yüzüne bir kızarıklık geldi.
Show More (-2)
|
5 |
blush |
allık |
n. |
|
- I'm wearing some foundation, a bit of blush and some eyeliner.
- Biraz fondöten, biraz allık ve göz kalemi sürdüm.
Show More (-2)
|
6 |
blush |
kızartmak |
v. |
|
- Tom kissed her hand, making her blush.
- Tom onun elini öptü, onu kızarttı.
Show More (-2)
|