Turco | Inglés | |
---|---|---|
General | ||
General | parasal olarak | moneywise adv. |
General | parasal olarak | pecuniarily adv. |
Trade/Economic | ||
Trade/Economic | parasal olarak | term of cash n. |
Trade/Economic | parasal olarak | financially adv. |
Turco | Inglés | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | karşılamak (parasal olarak) | afford v. | ||
Is it the case that the car industry definitely cannot afford these? Otomobil endüstrisi bunları kesinlikle karşılayamaz mı? More Sentences |
||||
General | bir lorda tebaasını, kölesini veya kiracısını öldürmenin karşılığında parasal tazminat olarak ödenen meblağ | manbote n. | ||
Phrasals | ||||
Phrasals | (birini) bir miktar içeri sokmak (parasal olarak) | set (someone) back v. | ||
Phrases | ||||
Phrases | parasal olarak darda | in embarrassed circumstances expr. | ||
Idioms | ||||
Idioms | (parasal olarak) sıkıntıya düşmek | have a thin time v. | ||
Idioms | (parasal olarak) sıkıntıya düşmek | have a thin time of it v. | ||
Idioms | parasal olarak rahatı yerinde | in easy circumstances expr. | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | ortalamaları parasal standart olarak kullanılan değerler bütünü | basket n. | ||
Institutes | ||||
Institutes | finansal olarak kendi kendine yetemeyen ve parasal desteği kendi mezhebinden veya daha büyük dini kurumlardan alan yerel kilise | mission n. |