Turco | Inglés | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | kalınca | thickly adv. | ||
She spread honey thickly on her toast. Tostunun üzerine kalınca bal sürmüş. More Sentences |
||||
General | kalınca | thick adj. | ||
General | kalınca | thickish adj. | ||
General | kalınca | thick adv. |
Turco | Inglés | |
---|---|---|
General | ||
General | ile kaplı olmak (kalınca bir tabaka) | be encrusted with v. |
Phrasals | ||
Phrasals | (birine) kalınca (bir şey/bir şeyler) giydirmek | bundle (someone) into (something) v. |
Technical | ||
Technical | (mineral, bileşik, vb.) ateşe maruz kalınca çatırdamak | decrepitate v. |
Gastronomy | ||
Gastronomy | kalınca dilimlenmiş yağda kızartılmış yeşil (ham) muz | tostone n. |
Modern Slang | ||
Modern Slang | kalınca giyinmiş | all wrapped up adj. |
Anthropology | ||
Anthropology | kadının dul kalınca ölen kocasının erkek kardeşiyle evlendirilmesini şart koyan gelenek | concubitancy n. |
Anthropology | dul kalınca ölen kocasının erkek kardeşiyle evlenmekle yükümlü kadın | concubitant n. |