|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
içinden geçmek |
pass through v.
|
|
Pilot, this system we're passing through, the middle planet.
Pilot, içinden geçtiğimiz bu sistem, ortadaki gezegen.
More Sentences
|
2 |
General |
içinden gelmek |
feel like v.
|
|
It feels like a deep cold that comes from within.
İçinden gelen derin bir üşüme gibi.
More Sentences
|
3 |
General |
içinden geçmek |
run through v.
|
|
The tunnel runs through the mountain.
Tünel dağın içinden geçiyor.
More Sentences
|
4 |
General |
içinden seçmek |
choose v.
|
|
There are a lot to choose from.
İçinden seçecek çok şey var.
More Sentences
|
5 |
General |
içinden geçmek |
move through v.
|
|
Tom moved through the crowd.
Tom kalabalığın içinden geçti.
More Sentences
|
6 |
General |
içinden seçmek |
sort through v.
|
|
Tom sorted through his email messages using keyword searches.
Tom anahtar kelime araştırmaları kullanarak e-posta mesajlarını içinden seçti.
More Sentences
|
|
7 |
General |
duvarların içinden geçmek |
walk through walls v.
|
|
In the movies, ghosts can walk through walls.
Filmlerde, hayaletler duvarların içinden geçebilir.
More Sentences
|
8 |
General |
yurt içinden |
domestically adv.
|
|
Finally, such testing extends to both imported and domestically produced products.
Son olarak, bu tür testler hem ithal edilen hem de yurt içinde üretilen ürünleri kapsamaktadır.
More Sentences
|
9 |
General |
içinden (bir şeyin) |
through prep.
|
|
Their relatives are faced with appalling bureaucracy through which they have to wade.
Balıkçıların yakınları, içinden geçmek zorunda oldukları korkunç bir bürokrasi ile karşı karşıyadır.
More Sentences
|
Colloquial |
|
10 |
Colloquial |
hepsinin içinden/arasından |
of all expr.
|
|
This is the most interesting book of all.
Bu, hepsinin içinde en ilginç kitaptır.
More Sentences
|
General |
|
11 |
General |
içinden başka odaya geçilen oda |
anteroom n.
|
|
12 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
impasse n.
|
|
13 |
General |
içinden sinir geçen yol |
canal n.
|
|
14 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirme |
tangling n.
|
|
15 |
General |
içinden çıkılmaz hale getiren kişi |
tangler n.
|
|
16 |
General |
içinden veya üstünden bir sıvının geçtiği yer |
road n.
|
|
17 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
labyrinth n.
|
|
18 |
General |
içinden gelme |
spontaneity n.
|
|
19 |
General |
içinden sıvı geçen yol |
canal n.
|
|
20 |
General |
içinden su akıtmak için açılan oluk |
ditch n.
|
|
21 |
General |
içinden damar geçen yol |
canal n.
|
|
22 |
General |
içinden çıkılmaz iş |
jigsaw puzzle n.
|
|
23 |
General |
içinden gelme |
willingness n.
|
|
24 |
General |
içinden su akan ağız |
spout n.
|
|
25 |
General |
içinden çıkılması zor durum |
a can of worms n.
|
|
26 |
General |
şnorkelin ağza giren ve kullanıcının içinden nefes alıp verdiği kısmı |
mouthpiece aqualung n.
|
|
|
27 |
General |
içinden dilek çıkan uzak doğu kurabiyesi |
fortune-cookie n.
|
|
28 |
General |
içinden fal çıkan kurabiyeler |
fortune cookies n.
|
|
29 |
General |
içinden gelen his |
gut instinct n.
|
|
30 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
rattrap n.
|
|
31 |
General |
içinden çıkılmaz hal |
tangle n.
|
|
32 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
tangle n.
|
|
33 |
General |
içinden çıkılması zor mesele |
nodus n.
|
|
34 |
General |
(ironik olarak) içinden çıkılması zor sorun |
the little matter n.
|
|
35 |
General |
bir aletin/nesnenin içinden geçenler |
throughs n.
|
|
36 |
General |
içinden geçme |
trajection n.
|
|
37 |
General |
içinden çıkılması güç durum |
troubled waters n.
|
|
38 |
General |
eğlence parkında ziyaretçilerin içinden genellikle tekne ile geçtiği karanlık tünel |
tunnel of love n.
|
|
39 |
General |
içinden yaylı palyaço fırlayan kutu oyuncak |
jack-in-a-box n.
|
|
40 |
General |
içinden yaylı palyaço fırlayan kutu oyuncak |
jack-in-the-box n.
|
|
41 |
General |
gücüde bulunan ve içinden çözgü ipliği geçen metal veya camdan göz |
mail n.
|
|
42 |
General |
girdap gibi içinden çıkılamaz zor durum |
vortex n.
|
|
43 |
General |
içinden yeni bir şey türeyen, oluşan veya gelişen şey |
matrix n.
|
|
44 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
mare’s-nest n.
|
|
45 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
mare's nest n.
|
|
46 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
mares-nest n.
|
|
47 |
General |
içinden şarap içilen ve genellikle gümüşten yapılan küçük kase |
winetaster n.
|
|
48 |
General |
metalin içinden çıkarıldığı cevher |
metal n.
|
|
49 |
General |
gösterici veya hayvanlarının içinden atladığı halka |
hoop n.
|
|
50 |
General |
yabani hayvanların içinden geçtiği küçük delik |
muce n.
|
|
51 |
General |
(yazı tura atarak) grup içinden birini seçme |
odd man out n.
|
|
52 |
General |
(yazı tura atarak) grup içinden birini eleme |
odd man out n.
|
|
53 |
General |
(bozuk paraları eşleştirerek) diğerlerinin içinden seçilen kimse |
odd man out n.
|
|
54 |
General |
grup içinden birinin bozuk paraların eşleştirilmesiyle seçildiği bir oyun |
odd man out n.
|
|
55 |
General |
grup içinden birinin bozuk paraların eşleştirilmesiyle elendiği bir oyun |
odd man out n.
|
|
56 |
General |
ilmek yapılan ipin ucunu ilmeğin içinden geçirerek atılan düğüm |
overhand knot n.
|
|
57 |
General |
ilmek yapılan ipin ucunu ilmeğin içinden geçirerek atılan düğüm |
single knot n.
|
|
58 |
General |
içinden geçememe |
immeability n.
|
|
59 |
General |
içinden çıkılmaz duruma düşürme |
impalement n.
|
|
60 |
General |
içinden çıkılmaz olma |
inextricableness n.
|
|
61 |
General |
keno oynarken içinden numaralı top çıkarılan torba |
goose n.
|
|
62 |
General |
keno oynarken içinden numaralı top çıkarılan dar boyunlu esnek bir torba |
keno goose n.
|
|
63 |
General |
içinden çıkılmaz durum |
doghouse n.
|
|
64 |
General |
kalem içinden mürekkep temizleyici |
penwiper n.
|
|
65 |
General |
kilit tamburunda sürgü çalışırken içinden metalin geçtiği açıklık |
gate n.
|
|
66 |
General |
içinden dere akan kanal |
outlet n.
|
|
|
67 |
General |
içinden su geçirerek ilacın çözünebilir bileşenlerini çıkarma |
percolation n.
|
|
68 |
General |
içinden bakılarak görülen her şeyi yanlış aktaran ortam |
prism n.
|
|
69 |
General |
bir şeyin içinden geçirilen şey |
pull-through n.
|
|
70 |
General |
içinden akarsu akan dar ve derin vadi |
sheuch [scotland] n.
|
|
71 |
General |
buhar veya sis içinden parlayan güneşin oluşturduğu gökkuşağını andıran kemer |
sunbow n.
|
|
72 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
becloud v.
|
|
73 |
General |
bir bölgenin doğal atraksiyonlarını göstermek üzere söz konusu bölgenin içinden geçen tabelalı yol |
nature trail v.
|
|
74 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
tangle v.
|
|
75 |
General |
içinden çıkmak |
solve v.
|
|
76 |
General |
işin içinden çıkamamak |
can't find a solution v.
|
|
77 |
General |
içinden yürüyerek geçmek (sığ su/çamur) |
wade through v.
|
|
78 |
General |
içinden geçmek |
pierce v.
|
|
79 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
cock up v.
|
|
80 |
General |
içinden çıkamamak |
be unable to work something out v.
|
|
81 |
General |
içinden geçmek |
traverse v.
|
|
82 |
General |
içinden geçirmek |
think about v.
|
|
83 |
General |
içinden gülmek |
laugh up one's sleeve v.
|
|
84 |
General |
içinden geçirmek |
run through v.
|
|
85 |
General |
gemiyi kapalı bir kanal içinden geçirmek |
lock v.
|
|
86 |
General |
işin içinden çıkamamak |
be unable to settle a matter v.
|
|
87 |
General |
içinden geçirmek |
consider v.
|
|
88 |
General |
içinden en iyileri seçip ayırmak |
cull v.
|
|
89 |
General |
içinden çıkamamak |
be unable to work out v.
|
|
90 |
General |
işin içinden çıkamamak |
be unable to work (something) out v.
|
|
91 |
General |
içinden geçirmek |
pass through v.
|
|
92 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
make it worse v.
|
|
93 |
General |
içinden okumak |
read to oneself v.
|
|
94 |
General |
içinden geçmek |
perforate v.
|
|
95 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
complicate v.
|
|
96 |
General |
içinden çıkamamak (problem vb) |
get stuck v.
|
|
97 |
General |
içinden çıkılmaz durumlara düşmekten kaçmak |
run for cover v.
|
|
98 |
General |
yurt içinden ürün satın almak |
purchase goods within the country v.
|
|
99 |
General |
duvarın içinden geçmek |
walk through the wall v.
|
|
100 |
General |
içinden geçmek |
get through v.
|
|
101 |
General |
acısı içinden çıkmamak |
rankle v.
|
|
102 |
General |
içinden çıkarmak |
take out v.
|
|
103 |
General |
açıp içinden çıkarmak |
unpack v.
|
|
104 |
General |
içinden seçmek |
make a selection v.
|
|
105 |
General |
içinden gelmek |
want v.
|
|
106 |
General |
işin içinden bir şekilde çıkmak |
muddle through v.
|
|
107 |
General |
içinden ayıklamak |
sort through v.
|
|
108 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
obnubilate v.
|
|
109 |
General |
ormanın içinden geçmek |
walk through the jungle v.
|
|
110 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
rarify v.
|
|
111 |
General |
içinden okumak |
read silently v.
|
|
112 |
General |
tekrar içinden geçmek |
recross v.
|
|
113 |
General |
içinden çıkılmaz bir hal almak |
tangle v.
|
|
114 |
General |
içinden geçmek |
thoroughfare v.
|
|
115 |
General |
kalabalık içinden zorla geçmek |
throng [obsolete] v.
|
|
116 |
General |
içinden geçmek |
thwart v.
|
|
117 |
General |
içinden çıkılmaz bir durumda olmak |
be at a stand v.
|
|
118 |
General |
içinden geçmek |
transforate [obsolete] v.
|
|
119 |
General |
bir şeyin içinden görünebilmek |
transpare [obsolete] v.
|
|
120 |
General |
içinden geçmek |
transpierce v.
|
|
121 |
General |
içinden çıkılmaz hale getirmek |
embroil v.
|
|
122 |
General |
bir şeyin içinden çıkmak |
pull v.
|
|
123 |
General |
doldurulanları içinden çıkarmak |
unstuff v.
|
|
124 |
General |
kabuğun içinden (fındıkları) çıkarmak |
leam [dialect] [uk] v.
|
|
125 |
General |
içinden hava geçirerek temizlemek |
blow v.
|
|
126 |
General |
(bir şeyin) yeniden içinden geçmek |
repass v.
|
|
127 |
General |
(bir şeyi) yeniden içinden geçirmek |
repass v.
|
|
128 |
General |
(birini) açlığın içinden çıkarmak |
depauperize [us] v.
|
|
129 |
General |
(birini) açlığın içinden çıkarmak |
depauperise [uk] v.
|
|
130 |
General |
içinden geçmek |
overgo v.
|
|
131 |
General |
içinden gülmek |
chuck [obsolete] v.
|
|
132 |
General |
(içinden cevher geçirmek için) baca kullanmak |
chute v.
|
|
133 |
General |
içinden çıkılması zor durumlara girmek |
immesh v.
|
|
134 |
General |
(kalabalık) yararak içinden geçmek |
dissipate v.
|
|
135 |
General |
içinden veya üstünden hızla gitmek |
course v.
|
|
136 |
General |
içinden geçmek |
course v.
|
|
137 |
General |
(bir şeyin) içinden yol açmak |
pierce v.
|
|
138 |
General |
(ışık) bir şeyin içinden parlamak |
pierce v.
|
|
139 |
General |
(ışık) karanlığın içinden sızmak |
pierce v.
|
|
140 |
General |
(su, hava) bir şeyin içinden geçmek |
cleave v.
|
|
141 |
General |
içinden geçmek |
cleave (through) v.
|
|
142 |
General |
(stenografi işaretini) bir diğer işaretin içinden geçecek şekilde yazmak |
intersect v.
|
|
143 |
General |
(tozu) delik içinden göndermek |
pounce v.
|
|
144 |
General |
içinden geldiği gibi söylemek |
pour out v.
|
|
145 |
General |
içinden çıkmak |
salve [obsolete] v.
|
|
146 |
General |
içinden numune almak |
core v.
|
|
147 |
General |
içinden geçmek |
divide v.
|
|
148 |
General |
içinden seyahat ederek geçmek |
peragrate [obsolete] v.
|
|
149 |
General |
(kahve) esansını çıkarmak için içinden sıvı geçirmek |
percolate v.
|
|
150 |
General |
(su kütlesinin) içinden geçmek |
plough v.
|
|
151 |
General |
(su kütlesinin) içinden geçmek |
plow v.
|
|
152 |
General |
yararak içinden geçmek |
shear v.
|
|
153 |
General |
içinden geçmek |
sog [dialect] v.
|
|
154 |
General |
(silah, füze) bir şeyin içinden göndermek |
put v.
|
|
155 |
General |
içinden geçmek |
span v.
|
|
156 |
General |
suyun içinden geçmek |
squatter v.
|
|
157 |
General |
içinden geçmek |
strike v.
|
|
158 |
General |
içinden geçilmez (orman) |
impenetrable adj.
|
|
159 |
General |
içinden okunan |
silent adj.
|
|
160 |
General |
bir grup içinden kura ile seçilen |
draft adj.
|
|
161 |
General |
içinden geçilmez |
impenetrable adj.
|
|
162 |
General |
içinden büyüyen |
endogenous adj.
|
|
163 |
General |
içinden çıkılması güç |
vague adj.
|
|
164 |
General |
içinden çıkılamayan |
snafu adj.
|
|
165 |
General |
duvarda içinden ateş edilebilecek şekilde boşlukları olan |
battlemented adj.
|
|
166 |
General |
bir grup içinden kura ile seçilen |
draught adj.
|
|
167 |
General |
damar içinden |
intravenously adj.
|
|
168 |
General |
içinden geldiği gibi davranan |
impulsive adj.
|
|
169 |
General |
içinden çıkılmaz bir halde |
intricate adj.
|
|
170 |
General |
içinden çıkılmaz |
messy adj.
|
|
171 |
General |
içinden çıkılması güç |
messy adj.
|
|
172 |
General |
medyan düzlemin içinden geçen |
transmedian adj.
|
|
173 |
General |
medyan düzlemin içinden geçen |
transmedial adj.
|
|
174 |
General |
içinden geçilemez |
unpenetrable adj.
|
|
175 |
General |
içinden geçilemez |
untraversable adj.
|
|
176 |
General |
içinden geçilemez |
imperceable adj.
|
|
177 |
General |
içinden geçilemez |
impierceable [obsolete] adj.
|
|
178 |
General |
içinden çıkılmaz |
inexplicable [obsolete] adj.
|
|
179 |
General |
içinden söylenen |
ventriloquial adj.
|
|
180 |
General |
içinden ışık geçecek kadar ince |
cobwebby adj.
|
|
181 |
General |
ülke içinden gelen |
inmigrant adj.
|
|
182 |
General |
ülke içinden gelen |
in-migrant adj.
|
|
183 |
General |
içinden büyüyen |
innate [obsolete] adj.
|
|
184 |
General |
içinden geçilen |
preterient adj.
|
|
185 |
General |
dışardan etkilenmeksizin kendi içinden gelişen |
autochthonous adv.
|
|
186 |
General |
içinden (sesler/gürültü) |
above adv.
|
|
187 |
General |
içinden çıkılamayacak şekilde |
inextricably adv.
|
|
188 |
General |
şehir içinden |
through the province adv.
|
|
189 |
General |
yurt içinden |
within the country adv.
|
|
190 |
General |
içinden çıkılmaz halde |
tanglingly adv.
|
|
191 |
General |
hepsinin içinden |
aller adv.
|
|
192 |
General |
hepsinin içinden |
alder adv.
|
|
193 |
General |
hepsinin içinden |
ava [scottish] adv.
|
|
194 |
General |
yurt içinden |
on shore adv.
|
|
195 |
General |
içine ve içinden |
to and from prep.
|
|
196 |
General |
içinden anlamı veren ön ek |
trans- pref.
|
|
Phrasals |
|
197 |
Phrasals |
içinden taşmak |
brim over v.
|
|
198 |
Phrasals |
bombayı bir şeyin içinden geçirerek patlatmak |
bomb through (something) v.
|
|
199 |
Phrasals |
içinden patlamak |
bomb through (something) v.
|
|
200 |
Phrasals |
bombayı bir şeyin içinden geçirerek patlatmak |
bomb through v.
|
|
201 |
Phrasals |
içinden patlamak |
bomb through v.
|
|
202 |
Phrasals |
hiç durmaksızın/oyalanmadan (bir yerin) içinden geçmek |
breeze through (something) v.
|
|
203 |
Phrasals |
içinden geçmek |
circulate through something v.
|
|
204 |
Phrasals |
arasından/içinden parlamak |
shine through v.
|
|
205 |
Phrasals |
bir grup içinden seçmek |
pick out v.
|
|
206 |
Phrasals |
bir şeyin arasından içinden geçmek/geçirmek |
slip something through v.
|
|
207 |
Phrasals |
bir yerin içinden yürüyerek geçmek |
stroll through something v.
|
|
208 |
Phrasals |
içinden çıkmak |
pull off v.
|
|
209 |
Phrasals |
işin içinden çıkmak |
pull off v.
|
|
210 |
Phrasals |
(bir sorunun) içinden çıkmak |
come through v.
|
|
211 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden geçip gitmek |
crack through (something) v.
|
|
212 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden hızla geçmek |
cruise through (something) v.
|
|
213 |
Phrasals |
bir şeyin içinden hızla geçmek |
cruise through v.
|
|
214 |
Phrasals |
vücudunun içinden geçmek |
go through someone v.
|
|
215 |
Phrasals |
bir şeyin içinden aşağı atlamak |
jump down something v.
|
|
216 |
Phrasals |
bir şeyin içinden atmak |
toss down v.
|
|
217 |
Phrasals |
içinden düşmek |
drop out v.
|
|
218 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyin içinden) çıkarmak |
scoop (something) out of (something else) v.
|
|
219 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyin içinden) kepçeyle/kaşıkla çıkarmak |
scoop (something) out of (something else) v.
|
|
220 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyin içinden) çekip çıkarmak |
scoop (something) out of (something else) v.
|
|
221 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden çıkarmak |
scoop something out of something v.
|
|
222 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyle/kaşıkla çıkarmak |
scoop something out of something v.
|
|
223 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
scoop something out of something v.
|
|
224 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyi/kaşığı daldırıp çıkarmak |
scoop something out of something v.
|
|
225 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden çıkarmak |
scoop something out v.
|
|
226 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyle/kaşıkla çıkarmak |
scoop something out v.
|
|
227 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
scoop something out v.
|
|
228 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden kepçeyi/kaşığı daldırıp çıkarmak |
scoop something out v.
|
|
229 |
Phrasals |
(birinin) içinden (bir şey, ruh, cin, şeytan) çıkarmak |
exorcise (something) out of (one) v.
|
|
230 |
Phrasals |
içinden ruh, cin, kötü ruh çıkarmak |
exorcise out v.
|
|
231 |
Phrasals |
ruhsal/duygusal bir sorunu içinden atmaya çalışmak |
exorcise out v.
|
|
232 |
Phrasals |
birinin içinden şeytan çıkartmak |
exorcise something out of someone v.
|
|
233 |
Phrasals |
içinden seçmek |
pick from v.
|
|
234 |
Phrasals |
bir grubun/serinin içinden birini seçmek |
pick from v.
|
|
235 |
Phrasals |
(bir şeyi) bir şeyin içinden zorlayarak çıkarmak |
prize (something) from v.
|
|
236 |
Phrasals |
(bir şeyi) bir şeyin içinden manivelayla çıkarmak |
prize (something) from v.
|
|
237 |
Phrasals |
bir şeyin içinden bir şeyi çekmek |
suck something from something v.
|
|
238 |
Phrasals |
içinden demek |
think to v.
|
|
239 |
Phrasals |
(bir yerden/içinden) gitmek |
go through v.
|
|
240 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin içinden geçmek |
go through someone or something v.
|
|
241 |
Phrasals |
içinden kızmak |
yell silently v.
|
|
242 |
Phrasals |
içinden sövmek |
yell silently v.
|
|
243 |
Phrasals |
hızla bir şeyin içinden geçmek |
hurtle through something v.
|
|
244 |
Phrasals |
bastırarak içinden çıkarmak |
punch out v.
|
|
245 |
Phrasals |
bastırarak (bir şeyin) içinden/yerinden çıkarmak |
punch out of (something) v.
|
|
246 |
Phrasals |
bir şeyi bastırarak bir şeyin içinden/yerinden çıkarmak |
punch something out of something v.
|
|
247 |
Phrasals |
bir şeyi bastırarak bir şeyin içinden/yerinden çıkarmak |
punch something out v.
|
|
248 |
Phrasals |
(bir şeyi) sıkıp içinden çıkarmak |
squeeze out (of something) v.
|
|
249 |
Phrasals |
(bir şeyin içinden araçla) geçmesine yardım etmek |
steer through (something) v.
|
|
250 |
Phrasals |
birine karmaşık, tehlikeli bir durumun içinden çıkabilmesi için yol göstermek |
steer someone or something through something v.
|
|
251 |
Phrasals |
bir şeyin içinden araçla geçebilmek |
steer through something v.
|
|
252 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak |
take something out of someone or something v.
|
|
253 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden almak |
take something out of someone or something v.
|
|
254 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
take something out of someone or something v.
|
|
255 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip almak |
take something out of someone or something v.
|
|
256 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak |
take something out v.
|
|
257 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden almak |
take something out v.
|
|
258 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip çıkarmak |
take something out v.
|
|
259 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çekip almak |
take something out v.
|
|
260 |
Phrasals |
hafifçe vurarak içinden çıkarmak |
tap out v.
|
|
261 |
Phrasals |
suyun içinden yürümek |
wade in v.
|
|
262 |
Phrasals |
suyun içinden yürümek |
wade into v.
|
|
263 |
Phrasals |
içinden geçmek |
rip into v.
|
|
264 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden çıkmak |
nut (something) out v.
|
|
265 |
Phrasals |
suyun içinden yürümek |
slosh through something v.
|
|
266 |
Phrasals |
çamurun içinden yürümek |
slosh through something v.
|
|
267 |
Phrasals |
güçlükle (bir şeyin) arasından/içinden geçmek |
strain through (something) v.
|
|
268 |
Phrasals |
bir şeyin içinden bir şeyi temizlemek |
swab something out of something v.
|
|
269 |
Phrasals |
bir şeyin içinden bir şeyi silerek temizlemek |
swab something out of something v.
|
|
270 |
Phrasals |
bir şeyin içinden kirleri çıkartmak |
swab something out of something v.
|
|
271 |
Phrasals |
bir şeyin içinden bir şeyi temizlemek |
swab something out v.
|
|
272 |
Phrasals |
bir şeyin içinden bir şeyi silerek temizlemek |
swab something out v.
|
|
273 |
Phrasals |
bir şeyin içinden kirleri çıkartmak |
swab something out v.
|
|
274 |
Phrasals |
içinden bir şeyi temizlemek |
swab out v.
|
|
275 |
Phrasals |
içinden bir şeyi silerek temizlemek |
swab out v.
|
|
276 |
Phrasals |
içinden kirleri çıkartmak |
swab out v.
|
|
277 |
Phrasals |
içinden kırıp geçmek |
whip through v.
|
|
278 |
Phrasals |
hızla içinden geçmek |
whip through v.
|
|
279 |
Phrasals |
bir sürecin/durumun içinden geçirmeye çalışmak |
work through v.
|
|
280 |
Phrasals |
bir şeyin içinden geçirmeye uğraşmak/çalışmak |
work through v.
|
|
281 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin/yerin içinden geçirmeye uğraşmak |
work something through (something) v.
|
|
282 |
Phrasals |
bir şeylerin içinden arasından güçlükle geçirmek |
work through v.
|
|
283 |
Phrasals |
bir yerden/bir yerin içinden zar zor ilerlemek |
work through v.
|
|
284 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden almak |
fetch something out of something v.
|
|
285 |
Phrasals |
bir şeyi bir şeyin içinden almak |
fetch something out v.
|
|
286 |
Phrasals |
bir şeyin içinden gözetlemek |
peek out of something v.
|
|
287 |
Phrasals |
bir şeyin içinden küçük bir kısmı görünmek/belli olmak |
peek out of something v.
|
|
288 |
Phrasals |
bir şeyin içinden sıyrılıp çıkmak |
squirrel out of something v.
|
|
289 |
Phrasals |
(bir şeyin/yerin) içinden debelenerek çıkmak |
worm out of (something or some place) v.
|
|
290 |
Phrasals |
hızla içinden geçmek |
zoom through (something) v.
|
|
291 |
Phrasals |
(kıyafetin, ayakkabının) içinden çıkıvermek |
slip out v.
|
|
292 |
Phrasals |
(kıyafetin, ayakkabının) içinden sıyrılıvermek |
slip out v.
|
|
293 |
Phrasals |
çamurun içinden ağır adımlarla yürümek |
slop along v.
|
|
294 |
Phrasals |
çamurun içinden yavaş ve zorlukla yürümek |
slop along v.
|
|
295 |
Phrasals |
blöf yaparak işin içinden çıkmak/sıyrılmak |
bluff way out v.
|
|
296 |
Phrasals |
hiç durmadan/oyalanmadan içinden geçmek |
breeze through v.
|
|
297 |
Phrasals |
(bir şeyin/bir yerin) içinden/arkasından bir anda ortaya çıkmak |
burst out of (somewhere or something) v.
|
|
298 |
Phrasals |
birini/bir şeyi bir şeyin içinden/arasından taşımak |
carry someone or something through something v.
|
|
299 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden (bir şeyi) atmak/çıkarmak |
clean (something) out of (something) v.
|
|
300 |
Phrasals |
içinden geçmek |
cut through v.
|
|
301 |
Phrasals |
ruhsal/duygusal bir sorunu içinden atmaya çalışmak |
exorcise out of v.
|
|
302 |
Phrasals |
içinden almak |
fetch out v.
|
|
303 |
Phrasals |
(bir hava durumunun) içine doğru/içinden uçmak |
fly into (something or some place) v.
|
|
304 |
Phrasals |
içinden çıkmak |
get out v.
|
|
305 |
Phrasals |
bir şeyi (birinin/bir şeyin) içinden çıkarmak/almak |
get something out (of someone or something) v.
|
|
306 |
Phrasals |
birini/bir şeyi birinin/bir şeyin içinden çıkarmak/almak |
get someone or something out of someone or something v.
|
|
307 |
Phrasals |
'-in içinden geçmek |
hurtle through v.
|
|
308 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden bakmak |
look through (something) v.
|
|
309 |
Phrasals |
(bi şeyin) içinden diğer tarafa bakmak |
look through (something) v.
|
|
310 |
Phrasals |
-in içinden gözetlemek |
peek out of v.
|
|
311 |
Phrasals |
'-in içinden küçük bir kısmı görünmek/belli olmak |
peek out of v.
|
|
312 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek |
peek over (something) v.
|
|
313 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek |
peep over (something) v.
|
|
314 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden çıkmak/görünmek |
peep through v.
|
|
315 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) içinden geçmek |
penetrate into (someone or something) v.
|
|
316 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi bir şeylerin/bir grubun) içinden ayırt/tespit etmek |
pick (someone or something) out of (something) v.
|
|
317 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden geçirmek |
poke through (something) v.
|
|
318 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden koşmak/hızla geçmek |
race through (something) v.
|
|
319 |
Phrasals |
küçük dalgalar yaratarak suyun içinden geçmek/ilerlemek |
ripple through (something) v.
|
|
320 |
Phrasals |
(birinin) içinden geçmek |
ripple through (someone) v.
|
|
321 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden/ortasından geçmek (su) |
run through (something) v.
|
|
322 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden/ortasından akmak |
run through (something) v.
|
|
323 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden/ortasından akıp gitmek |
run through (something) v.
|
|
324 |
Phrasals |
içinden söylemek |
say to (oneself) v.
|
|
325 |
Phrasals |
içinden sıyırmak |
scrape out v.
|
|
326 |
Phrasals |
içinden kazımak |
scrape out v.
|
|
327 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden seçmek |
sort through (something) v.
|
|
328 |
Phrasals |
(bir şeyin) arasından/içinden geçmeye çalışmak |
struggle through (something) v.
|
|
329 |
Phrasals |
(bir şeyin) arasından/içinden geçmek için mücadele vermek |
struggle through (something) v.
|
|
330 |
Phrasals |
(bir şeyi birinin/bir şeyin) içinden çıkarmak/almak |
take (something) out of (someone or something) v.
|
|
331 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) içinden geçmek (eleştirerek/kızarak) |
tear into (someone or something) v.
|
|
332 |
Phrasals |
birinin içinden geçmek (eleştirerek/kızarak) |
tear into someone v.
|
|
333 |
Phrasals |
(bir şeylerin) arasından/içinden geçmek |
travel through (something) v.
|
|
334 |
Phrasals |
(bir şeylerin) arasından/içinden seyahat etmek/ilerlemek |
travel through (something) v.
|
|
335 |
Phrasals |
(suyun, çamurun içinden) yürüyerek karşıya geçmek |
wade across v.
|
|
336 |
Phrasals |
(suyun, çamurun) içinden geçmek |
wade through (something) v.
|
|
337 |
Phrasals |
(bir şeyin) içinden çıkmaya çalışmak |
wrestle with (something) v.
|
|
Phrases |
|
338 |
Phrases |
içinden geldiği/canının istediği/kafasına estiği gibi |
by ear adv.
|
|
339 |
Phrases |
olay/işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
340 |
Phrases |
gerçek güç kişinin içinden gelir |
true strength comes from within expr.
|
|
341 |
Phrases |
gerçek güç kişinin içinden gelir |
real strength comes from within expr.
|
|
342 |
Phrases |
içinden çıkılamayacak bir durumda olan |
at an impasse expr.
|
|
343 |
Phrases |
durum içinden çıkılmaz hale geldiğinde |
when the balloon goes up expr.
|
|
344 |
Phrases |
durum içinden çıkılmaz hale geldiğinde/gelmeden |
before the balloon goes up expr.
|
|
Proverb |
|
345 |
Proverb |
sessizliğin içinden gelir bazen bilgelik |
a shut mouth catches no flies
|
|
346 |
Proverb |
bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın |
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl
|
|
Colloquial |
|
347 |
Colloquial |
doğaçlama/içinden geldiği gibi söylenen caz veya blues |
gut-bucket n.
|
|
348 |
Colloquial |
içinden çıkılamayan sorun |
a hornet's nest n.
|
|
349 |
Colloquial |
içinden çıkılamayan sorun |
hornets' nest n.
|
|
350 |
Colloquial |
içinden çıkılmaz durumların tamamı |
omnishambles n.
|
|
351 |
Colloquial |
içinden çıkılamaz sorun |
jam n.
|
|
352 |
Colloquial |
içinden çıkılmaz durum |
hairball n.
|
|
353 |
Colloquial |
içinden çıkılması güç durum |
quicksand n.
|
|
354 |
Colloquial |
işin içinden çıkıncaya kadar bıktırma pahasına uğraşmak |
flog to death v.
|
|
355 |
Colloquial |
işin içinden çıkıncaya kadar bıktırma pahasına uğraşmak |
beat to death v.
|
|
356 |
Colloquial |
içinden geldiği gibi/gönlünce dans etmek |
get (one's) freak on [us] v.
|
|
357 |
Colloquial |
içinden geldiği gibi/gönlünce parti yapmak |
get (one's) freak on [us] v.
|
|
358 |
Colloquial |
içinden geldiği gibi/gönlünce eğlenmek |
get (one's) freak on [us] v.
|
|
359 |
Colloquial |
(bir şeyi) içinden geldiği gibi yapmak |
let (something) rip v.
|
|
360 |
Colloquial |
içinden geldiği gibi yapmak |
let her rip v.
|
|
361 |
Colloquial |
içinden geldiği gibi yapmak |
let it rip v.
|
|
362 |
Colloquial |
'-ın içinden geçmek |
be through v.
|
|
363 |
Colloquial |
içinden gelmek |
be prepared v.
|
|
364 |
Colloquial |
bir derdin/belanın içinden çıkmak |
get out of a mess v.
|
|
365 |
Colloquial |
bir derdin/belanın içinden sıyrılmak |
get out of a mess v.
|
|
366 |
Colloquial |
içinden çıkılmaz bir hal almış |
goofed up adj.
|
|
367 |
Colloquial |
(spor müsabakasında) içinden çıkılması zor duruma düşmüş |
in the hole adj.
|
|
368 |
Colloquial |
içinden çıkılmaz bir hal almış |
goofed adj.
|
|
369 |
Colloquial |
bildiğin/içinden geldiği gibi sür |
drive your way expr.
|
|
370 |
Colloquial |
çık bakalım işin içinden |
go figure expr.
|
|
371 |
Colloquial |
hepsinin içinden/arasından |
among all expr.
|
|
372 |
Colloquial |
içinden geçeni kendine sakla |
keep your intentions to yourself expr.
|
|
373 |
Colloquial |
içinden gelerek |
with a light heart expr.
|
|
374 |
Colloquial |
içinden gelen bir sesle |
on a hunch expr.
|
|
Idioms |
|
375 |
Idioms |
zorlu bir savaşın ya da içinden çıkılması güç bir durumun sonu |
bitter end n.
|
|
376 |
Idioms |
içinden çıkılması/çözülmesi zor durum |
tar baby n.
|
|
377 |
Idioms |
içinden çıkması güç olan durum |
a wheel within a wheel n.
|
|
378 |
Idioms |
içinden çıkılmaz/karışık durum |
a mare's nest n.
|
|
379 |
Idioms |
içinden çıkılması güç durum |
a hard egg to crack n.
|
|
380 |
Idioms |
içinden bir ses |
a gut feeling n.
|
|
381 |
Idioms |
içinden çıkılamayan sorun |
a hornets' nest n.
|
|
382 |
Idioms |
(birinin) içinden/aklından geçen her şey |
a piece of (one's) mind n.
|
|
383 |
Idioms |
içinden/aklından geçen her şey |
a piece of mind n.
|
|
384 |
Idioms |
içinden çıkılması güç durum |
a tight corner n.
|
|
385 |
Idioms |
içinden çıkılması güç durum |
a tight corner n.
|
|
386 |
Idioms |
içinden çıkılması güç durum |
a tight spot n.
|
|
387 |
Idioms |
içinden çıkılması güç durum |
a tight place n.
|
|
388 |
Idioms |
içinden çıkılması güç durum |
a tight spot n.
|
|
389 |
Idioms |
içinden çıkılması güç durum |
a tough spot n.
|
|
390 |
Idioms |
içinden çıkılması zor durum |
can of worms n.
|
|
391 |
Idioms |
içinden çıkması güç olan durumlar |
wheels within wheels n.
|
|
392 |
Idioms |
(sörfte) içinden geçilen bir dalga yakalamak |
cop a tube v.
|
|
393 |
Idioms |
blöf yaparak işin içinden çıkmak |
bluff one's way out v.
|
|
394 |
Idioms |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
pile pelion on ossa v.
|
|
395 |
Idioms |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
heap pelion on ossa v.
|
|
396 |
Idioms |
içinden çıkılmaz duruma/belaya düşmek |
get one's nuts in a vice v.
|
|
397 |
Idioms |
içinden çıkamamak |
be behind the eight ball v.
|
|
398 |
Idioms |
içinden geleni başkalarına aldırış etmeden yapmak |
do your own thing v.
|
|
399 |
Idioms |
işin içinden çıkamamak |
open up a can of worms v.
|
|
400 |
Idioms |
işin içinden çıkamamak |
be all at sea v.
|
|
401 |
Idioms |
içinden gelmeyerek |
with a heavy heart v.
|
|
402 |
Idioms |
işin içinden çıkamamak |
be at sea v.
|
|
403 |
Idioms |
içinden geldiği gibi hareket etmek/karar vermek |
play by ear v.
|
|
404 |
Idioms |
içinden geldiği gibi hareket etmek |
follow one's nose v.
|
|
405 |
Idioms |
içinden/kafasından geçeni görmek / bilmek |
read like an open book v.
|
|
406 |
Idioms |
içinden çıkılmaz hale sokmak |
get something into a mess v.
|
|
407 |
Idioms |
niyetini/içinden geçeni anlamak/bilmek |
read like an open book v.
|
|
408 |
Idioms |
kaleyi içinden fethetmek |
get the inside track v.
|
|
409 |
Idioms |
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak |
get on top of someone v.
|
|
410 |
Idioms |
içinden geldiği gibi konuşmak |
speak as you find v.
|
|
411 |
Idioms |
kendini içinden çıkılması zor bir duruma sokmak |
dig yourself a hole v.
|
|
412 |
Idioms |
kendini içinden çıkılması zor bir duruma sokmak |
dig yourself into a hole v.
|
|
413 |
Idioms |
(birini) kötü bir durumun içinden çıkarmak |
dig (someone) out of a hole v.
|
|
414 |
Idioms |
(birini) içinden çıkılması güç bir durumdan kurtarmak |
dig (someone) out of a hole v.
|
|
415 |
Idioms |
(kendini) kötü bir durumun içinden çıkarmak |
dig (oneself) out of a hole v.
|
|
416 |
Idioms |
(kendini) içinden çıkılması güç bir durumdan kurtarmak |
dig (oneself) out of a hole v.
|
|
417 |
Idioms |
bir şeyin içinden çıkamaz bir hale gelmiş olmak |
be at a total loss v.
|
|
418 |
Idioms |
bir şeyin içinden çıkamaz hale gelmiş olmak |
be at a total loss v.
|
|
419 |
Idioms |
(birinin) saçının içinden geçmek |
part (one's) hair v.
|
|
420 |
Idioms |
içinden gelen sesi dinlemek |
reck (one's) own rede v.
|
|
421 |
Idioms |
içinden çıkılması zor bir durumda olmak |
be in a sticky situation v.
|
|
422 |
Idioms |
blöfle işin içinden sıyrılmak |
bluff (one's) way out of (something) v.
|
|
423 |
Idioms |
numarayla/hileyle işin içinden sıyrılmak |
bluff (one's) way out of (something) v.
|
|
424 |
Idioms |
(birini/bir şeyi) içinden çıkılmaz bir duruma sokmak/hale getirmek |
bring (someone or something) to a dead end v.
|
|
425 |
Idioms |
bir şeyi içinden çıkılmaz bir duruma sokmak/hale getirmek |
bring something to a dead end v.
|
|
426 |
Idioms |
(bir şeyin içinden/bir şeylerin arasından) yara yara/çarpa çarpa ilerlemek |
bulldoze (one's) way through (something) v.
|
|
427 |
Idioms |
bir şeyi yakıp bir şeyden/bir şeyin içinden buharlaştırmak/uçurmak |
burn something off something v.
|
|
428 |
Idioms |
içinden/belli belirsiz bir fısıltıyla (birine/bir şeye) beddua etmek |
curse (someone or something) under (one's) breath v.
|
|
429 |
Idioms |
içinden/belli belirsiz bir fısıltıyla (birine) beddua etmek |
curse (someone) under (one's) breath v.
|
|
430 |
Idioms |
içinden geldiği gibi hareket etmek |
follow nose v.
|
|
431 |
Idioms |
içinden geldiği gibi hareket etmek |
follow your nose v.
|
|
432 |
Idioms |
(sorun) içinden çıkılmaz bir hal almak |
get on top of (one) v.
|
|
433 |
Idioms |
zor bir durumun içinden çıkmak/sıyrılmak |
get out of a fix v.
|
|
434 |
Idioms |
bir şeyi vücudundan/içinden atmak |
get something out of your system v.
|
|
435 |
Idioms |
içinden gelmemek |
have no heart for v.
|
|
436 |
Idioms |
(bir şey) içinden gelmemek |
have no heart for (something) v.
|
|
437 |
Idioms |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
be heaping pelion on ossa v.
|
|
438 |
Idioms |
durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmak |
be heaping pelion upon ossa v.
|
|
439 |
Idioms |
içinden gülmek |
laugh up sleeve v.
|
|
440 |
Idioms |
içinden gülmek |
laugh up your sleeve v.
|
|
441 |
Idioms |
içinden geleni söylemek |
speak from the heart v.
|
|
442 |
Idioms |
içinden geleni söylemek |
speak from one's heart v.
|
|
443 |
Idioms |
(kendini) işin içinden çıkamaz hale getirmek |
tie (oneself) in knots [uk] v.
|
|
444 |
Idioms |
(kendini) işin içinden çıkamaz hale getirmek |
tie (oneself) into knots [uk] v.
|
|
445 |
Idioms |
içinden çıkılmaz |
black on black adj.
|
|
446 |
Idioms |
(içinden çıkılamayan) bir şeye bulaşmış |
tangled up in something adj.
|
|
447 |
Idioms |
(içinden çıkılamayan) bir şeye bulaşmış |
tangled up with something adj.
|
|
448 |
Idioms |
içinden çıkılmaz biçimde karışmış |
bound up in adj.
|
|
449 |
Idioms |
içinden çıkılmaz |
gordian adj.
|
|
450 |
Idioms |
içinden çıkılması zor bir durumda |
in a sticky situation adv.
|
|
451 |
Idioms |
içinden çıkılması zor/güç bir durum/hal nedeniyle |
between the jigs and the reels adv.
|
|
452 |
Idioms |
olay/işler patlak vermeden/içinden çıkılmayacak hale gelmeden önce |
before the balloon goes up expr.
|
|
453 |
Idioms |
içinden çıkılmaz durum |
behind the eight ball expr.
|
|
454 |
Idioms |
iyi niyetinden kaynaklanan(içinden geldigi gibi) |
out of the goodness of one's heart expr.
|
|
455 |
Idioms |
içinden çıkılması zor ve garip bir durumda |
over a barrel expr.
|
|
456 |
Idioms |
arzusu/isteği/içinden gelen şey tükenmiş |
out of (one's) system expr.
|
|
457 |
Idioms |
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi) |
out of the goodness of heart expr.
|
|
458 |
Idioms |
içinden gelerek |
out of the goodness of heart expr.
|
|
459 |
Idioms |
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi/için) |
out of the goodness of your heart expr.
|
|
460 |
Idioms |
içinden gelerek |
out of the goodness of your heart expr.
|
|
461 |
Idioms |
iyi niyetinden kaynaklanan (içinden geldiği gibi/için) |
out the goodness of (one's) heart expr.
|
|
462 |
Idioms |
içinden gelerek |
out the goodness of (one's) heart expr.
|
|
Speaking |
|
463 |
Speaking |
gel de işin içinden çık |
how do I get out of this mess expr.
|
|
464 |
Speaking |
gel de işin içinden çık |
how do we get out of this mess expr.
|
|
465 |
Speaking |
işin içinden çıkamıyorum |
I can't make head or tail of it expr.
|
|
466 |
Speaking |
içinden geldiği gibi konuş |
talk freely expr.
|
|
467 |
Speaking |
içinden çıkamıyorum |
I can't make head or tail of it expr.
|
|
468 |
Speaking |
içinden bir ses |
deep inside you expr.
|
|
469 |
Speaking |
içinden geldiği gibi konuş |
talk as you like expr.
|
|
Technical |
|
470 |
Technical |
içinden cıvata veya pim geçen boru şeklinde parça |
thimble n.
|
|
471 |
Technical |
metalin içinden geçen kuvvetli bir akımın meydana getirdiği ısı ile yapılan elektrikli kaynak işlemi |
thomson process n.
|
|
472 |
Technical |
gazın bir sıvının içinden geçirildiği emilim kabı |
tourill n.
|
|
473 |
Technical |
erimiş metalin içinden aktığı yüksek sıcaklıktaki fırın ağzı |
tymp n.
|
|
474 |
Technical |
içinden çıkılmaz biçimde |
inextricably n.
|
|
475 |
Technical |
içinden akma |
translucent n.
|
|
476 |
Technical |
içinden geçme |
pass-through n.
|
|
477 |
Technical |
içinden tel ya da kabloların geçtiği kanal |
duct n.
|
|
478 |
Technical |
port içinden ateşleme |
through port firing n.
|
|
479 |
Technical |
içinden gözetleme yapılabilecek kadar küçük açıklık |
window n.
|
|
480 |
Technical |
içinden akan sıvı miktarının ölçülebildiği musluk |
measuring faucet n.
|
|
481 |
Technical |
ip yapım tezgahında içinden tahta pim geçen kollardan her biri |
woolder n.
|
|
482 |
Technical |
ip yapım tezgahında içinden tahta pim geçen kollardan her biri |
woolder stick n.
|
|
483 |
Technical |
üstteki değirmen taşının içinden geçen demir destek parçası |
mill-rind n.
|
|
484 |
Technical |
kilitte içinde bulunan ve içinden geçen milin sürgüyü harekete geçirdiği parça |
hub n.
|
|
485 |
Technical |
gemi kerestesinin sac kaplamanın içinden merkez hattına kadar ölçülen boyutları |
molding n.
|
|
486 |
Technical |
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su |
gas water n.
|
|
487 |
Technical |
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su |
gas liquor n.
|
|
488 |
Technical |
saflaştırmak amacıyla içinden gaz geçirilen su |
ammoniacal water n.
|
|
489 |
Technical |
içinden sıvı geçirerek toz ilacın çözünür bileşenlerini özütleme |
displacement n.
|
|
490 |
Technical |
ses kanalında yer alan ve içinden geçen seslerin frekans aralıklarını sınırlayan boru, açıklık, veya rezonans boşluğu |
filter n.
|
|
491 |
Technical |
içinden geçmek |
traverse v.
|
|
492 |
Technical |
fitili erimiş balmumu ve giderek büyüyen delikler içinden geçirerek (mum) yapmak |
draw v.
|
|
493 |
Technical |
(devreyi) bir şeyin içinden geçmeyip üzerinden atlayacak şekilde ayarlamak |
bypass v.
|
|
494 |
Technical |
içinden çıkılmaz |
inextricable adj.
|
|
495 |
Technical |
oksijeni kısmen giderildiği için dışı içinden farklı görünen (çelik) |
rimmed adj.
|
|
Computer |
|
496 |
Computer |
dokümanların içinden bağlaçlar |
linking within documents n.
|
|
497 |
Computer |
(sistemden veya bir grup veri içinden) veri çekme |
data retrieval n.
|
|
Electric |
|
498 |
Electric |
elektrikli veya galvanik teçhizatın içinden akım geçen bağlantı kablosu |
rheophore n.
|
|
Mechanic |
|
499 |
Mechanic |
içinden ip, kanca geçen delik |
eyehole n.
|
|
500 |
Mechanic |
uzatıp genişliğini azaltmak için içinden tel veya kurşun boru geçirilen delikli plaka |
wortle n.
|
|