hayati - Turco Inglés Diccionario

hayati

Significados de "hayati" en diccionario inglés turco : 7 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
hayati vital adj.
The project was entering a vital phase.
Proje hayati bir aşamaya giriyordu.

More Sentences
General
hayati vital adj.
There was no harm to any of his vital organs.
Hayati organlarından hiçbirine zarar gelmemişti.

More Sentences
Medical
hayati vital adj.
Thank you for that vital explanation.
Bu hayati açıklama için teşekkür ederim.

More Sentences
General
hayati life-sustaining adj.
hayati overserious adj.
hayati core adj.
Colloquial
hayati gut adj.

Significados de "hayati" con otros términos en diccionario inglés turco: 122 resultado(s)

Turco Inglés
General
hayati organ vital organ n.
No vital organs were damaged.
Hiçbir hayati organ hasar görmedi.

More Sentences
hayati fonksiyon vital function n.
We know that armed conflict damages all vital functions in a society.
Silahlı çatışmaların bir toplumdaki tüm hayati fonksiyonlara zarar verdiğini biliyoruz.

More Sentences
hayati önem vital importance n.
We are about to deprive people of something of vital importance, unless we carry this!
Bunu taşımazsak insanları hayati öneme sahip bir şeyden mahrum bırakmak üzereyiz!

More Sentences
hayati bir rol a vital role n.
I did so because local authorities in regions play a vital role in implementing European law.
Bunu yaptım çünkü bölgelerdeki yerel makamlar Avrupa hukukunun uygulanmasında hayati bir rol oynamaktadır.

More Sentences
hayati bulgu vital sign n.
Her vital signs are being closely monitored.
Onun hayati bulguları yakından izleniyor.

More Sentences
hayati önem taşıyan vital adj.
A policy to revive the economy is vital if Europe is to avoid deep recession.
Avrupa'nın derin bir resesyondan kaçınması için ekonomiyi canlandıracak bir politika hayati önem taşımaktadır.

More Sentences
hayati öneme sahip vital adj.
Timing has always been vital in this area, and it still is.
Zamanlama bu alanda her zaman hayati öneme sahip olmuştur ve hala da öyledir.

More Sentences
hayati derecede vitally adv.
It's vitally important.
Bu hayati derecede önemli.

More Sentences
Politics
hayati çıkar vital interest n.
The doctrine of a preventive war to protect the vital interests of the United States is unacceptable.
Amerika Birleşik Devletleri'nin hayati çıkarlarını korumak için önleyici savaş doktrini kabul edilemez.

More Sentences
Medical
hayati belirtiler vital signs n.
No loss of pigment since yesterday and vital signs are steady.
Dünden beridir pigment kaybı yok ve hayati belirtilerde bir ilerleme yok.

More Sentences
Anatomy
hayati organ vital organ n.
No vital organs were damaged.
Hayati organlar zarar görmedi.

More Sentences
General
hayati önemi olan lynchpin n.
hayati organlar vitals n.
hayati önemi olmayan şeyler nonessentials n.
basit ancak en hayati gerçekler ve ilkeler bare bones n.
hayati istatistikler vital statistics n.
hayati bölge vital zone n.
hayati önemi olmayan şey nonessential n.
hayati risk life threat n.
hayati faaliyetler life activities n.
hayati faktör vital factor n.
hayati fonksiyonlar vital functions n.
hayati önem taşıyan bölüm vital part n.
hayati önemde kısım vital part n.
hayati önemde kısım/bölüm vital part n.
hayati parça vital part n.
hayati etki vital influence n.
en hayati hedef bileşeni target critical damage point n.
en hayati parça jugular n.
en hayati bölüm jugular n.
hayati karar anı juncture n.
hayati karar anı crossroads n.
hayati şekilde yaralayan darbe home thrust n.
hayati kısım heart and soul n.
hayati bölüm core n.
hasta hayati tehlikeyi atlatmış olmak be out of the woods v.
hayati riski atlatamamak remain in a critical condition v.
hayati riski atlatmak be in stable condition v.
hayati riski atlatamamak be still in a critical condition v.
hayati önem taşımak be of the essence v.
hayati önem taşımak be essential v.
hayati önem taşımak be crucial v.
hayati önem taşımak be all important v.
hayati önem taşımak be of vital importance v.
hayati önemde olmak be essential v.
hayati önemde olmak be of the essence v.
hayati önemde olmak be crucial v.
hayati önemde olmak be of vital importance v.
hayati önemde olmak be all important v.
hayati önemde olmak be all-important v.
hayati önem taşımak be all-important v.
hayati tehlike atlatmak dodge a life v.
hayati tehlike atlatmak overcome a life-threatening situation v.
hayati tehlike atlatmak avert a life-threatening danger v.
hayati tehlike atlatmak kick a life-threatening situation v.
hayati tehlike atlatmak evade a life v.
hayati önem arzetmek be of vital importance v.
hayati tehlikesi bulunmak have a risk of death v.
hayati bölümünü çıkarmak eviscerate v.
hayati tehlike oluşturan life-threatening adj.
hayati önemi olan fateful adj.
hayati tehlike arz eden life-critical adj.
hayati tehlike arz eden safety-critical adj.
hayati risk içeren life-threatening adj.
hayati tehlike içermeyen non-life-threatening adj.
hayati risk içermeyen non-life-threatening adj.
hayati önem taşımayan unvital adj.
hayati olmayan unvital adj.
(tıpta) ciddi veya hayati tehlikesi olmayan minor adj.
hayati risk teşkil etmeyen veya acı vermeyen bir rahatsızlığın tedavisinde kullanılan (ilaç) lifestyle adj.
hayati risk teşkil etmeyen veya acı vermeyen bir rahatsızlığın tedavisinde kullanılan (ilaç) life-style adj.
hayati faaliyeti yavaşlatan depressant adj.
hayati fiziksel niteliklerden yoksun gutless adj.
hayati olmayan invital adj.
hayati bir tarzda in a vital way adv.
hayati olarak vitally adv.
hayati bir şekilde crucially adv.
Proverb
zamanında olması için hayati risk almaktansa geç olması daha iyidir (it's) better to be late than be dead on time
Colloquial
hayati mesele a matter of life and death n.
hayati bulgular vitals n.
Idioms
hayati şey widow maker n.
hayati mesele a matter of life or death n.
(bir şeye) hayati bir darbe vurmak rip the heart out of (something) v.
bir şeye hayati bir darbe vurmak rip/tear the heart out of something v.
hayati tehlikesi kalmamak be off the danger list v.
hayati tehlikesi olmak be on the danger list v.
hayati tehlikesi kalmamak be off the danger list v.
hayati tehlikesi olmak be on the danger list v.
hayati tehlikesi olmamak be off the danger list v.
hayati tehlikeyi atlatmak be off the danger list v.
hayati tehlikesi olmamak be off the danger list v.
hayati önem taşımak make the world go round v.
hayati bir riske girmek/birinin hayatını riske atmak take (one's or someone's) life in(to) (one's) (own) hands v.
Trade/Economic
hayati faktör vital factor n.
hayati istatistikler vital statistics n.
Law
hayati önemi haiz vital adj.
Technical
hayati kimya biochemistry n.
Medical
hayati yaralanma life-damaging injury n.
hayati risk life threatening injury n.
hayati bulgular vital signs n.
hayati risk teşkil etmeyen şey innocent passage n.
hayati tehlikeyi atlatmak recover from death v.
Psychology
hayati kapasite vital capacity n.
hayati refleksler survival reflexes n.
hayati değer survival value n.
(c.g. jung psikolojisinde) temel hayati enerji horme n.
Pharmaceutics
hayati tehlike yaratan aritmi tedavisinde kullanılan bir anti-aritmi ilacı enkaid® n.
hayati faaliyeti yavaşlatan ilaç depressant n.
Biology
eskide kalmış bir biyolojik yaklaşıma göre üç 'hayati kuvvetten' biri neurism [obsolete] n.
belirgin hayati faaliyetlerin geçici olarak durması parabiosis n.
parazitin yaşam döngüsünde hayati öneme sahip olmayan bir organizma paratenic host n.
Philosophy
bir organizmanın kendini gerçekleştirmesini sağlayan hayati güç entelechy n.
hayati olayların ruhani bir özden kaynaklandığı ve fiziksel ve kimyasal fenomenler ile tamamen açıklanamayacağını savunan bir kuram veya doktrin vitalism n.
Environment
hayati olmayan tesis sistemleri non-vital plant system n.
Military
acele hayati önemde yük immediately vital cargo n.
hayati önemi haiz istihbarat ve göz temaslarını rapor etmek için muhabere talimatları communications instructions for reporting vital intelligence sightings n.
hayati bölge vital area n.
hayati olmayan yük nonvital cargo n.
hayati önemde arazi vital ground n.
hayati saha vital ground n.
insana yönelik hayati hizmetler vital human services n.
Archaic
hayati bulguların yavaşlaması mortification n.