| 1 |
sluggish |
yavaş |
adj. |
|
- When it comes to specifying deadlines etc, things are still extremely sluggish, however.
- Ancak son tarihlerin belirlenmesi vs. söz konusu olduğunda işler hala son derece yavaş ilerliyor.
- Poverty and sluggish social reform have led to an increase in crime and the growth of the shadow economy.
- Yoksulluk ve sosyal reformlardaki yavaşlama suç oranlarının artmasına ve kayıt dışı ekonominin büyümesine yol açmıştır.
- The rate of implementation of the European Development Funds is just as sluggish.
- Avrupa Kalkınma Fonlarının uygulanma hızı da bir o kadar yavaş.
- At present, decision-making in the EU is too diffuse and too sluggish, which leads to alienation.
- Halihazırda AB'de karar alma mekanizması çok dağınık ve çok yavaş işlemekte; bu da yabancılaşmaya yol açmaktadır.
Show More (1)
|
| 2 |
sluggish |
halsiz |
adj. |
|
- Tom's a night owl, but he's very sluggish in the morning.
- Tom bir gece kuşudur, ama sabahları çok halsiz oluyor.
- He's known to appear sluggish.
- Halsiz görünmesiyle bilinir.
- I've been sluggish recently.
- Son zamanlarda halsizim.
- I just felt slow and sluggish.
- Kendimi yavaş ve halsiz hissediyordum.
Show More (1)
|
| 3 |
sluggish |
durgun |
adj. |
|
- We know that the European economy has been sluggish recently.
- Avrupa ekonomisinin son zamanlarda durgun olduğunu biliyoruz.
- Exports have been sluggish.
- İhracat durgun.
Show More (-1)
|
| 4 |
sluggish |
uyuşuk |
adj. |
|
- Tom's a night owl, but he's very sluggish in the morning.
- Tom bir gece kuşu ama sabahları çok uyuşuktur.
Show More (-2)
|
| 5 |
sluggish |
tembel |
adj. |
|
- He is a sluggish student.
- O tembel bir öğrenci.
Show More (-2)
|
| 6 |
sluggish |
mıymıntı |
adj. |
|
- Tom's a night owl, but he's very sluggish in the morning.
- Tom bir gece kuşu ama sabahları çok mıymıntı.
Show More (-2)
|
| 7 |
sluggish |
miskin |
adj. |
|
- I've been sluggish recently.
- Son zamanlarda miskinleştim.
Show More (-2)
|
