Tureng - o - Inglés Turco Frases

Historia

	Inglés	Turco
1	o	ey	interj.
	O brave new world, That has such people in't.' Ey cesur yeni dünya, içinde böyle insanlar var. O believers, do you also bless him, and pray him peace. Ey inananlar, siz de onu kutsayın ve ona barış için dua edin. O believers, do you also bless him, and pray him peace. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve ona selâm verin. O believers, do you also bless him, and pray him peace. Ey iman edenler, onu da kutsayın ve ona selam dileyin. O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace. Ey inananlar, siz de ona salat ve selam getirin. O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace. Ey inananlar, siz de ona salât ve selam getirin. O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace. Ey iman edenler, siz de ona salat ve selam getirin. O Hamlet, you have broken my heart in two. Ey Hamlet, kalbimi ikiye böldün. Show More (5)

	Inglés	Turco
1	that	o	pron., adj.
	At that time, a compromise was reached, and Parliament voted in favour of it. O dönemde bir uzlaşmaya varıldı ve Parlamento bu uzlaşma lehinde oy kullandı. I am glad to repeat here today what I said in that statement. O açıklamada söylediklerimi bugün burada tekrarlamaktan memnuniyet duyuyorum. I am sure that Parliament is properly under control for that period. Eminim ki Parlamento o dönem için uygun bir şekilde kontrol altındadır. We do not worship at that altar. Biz o mihrapta ibadet etmiyoruz. On the whole, when I have not been at that altitude, I have been in this Chamber. Genel olarak o irtifada bulunmadığım zamanlarda bu Meclis'te bulunuyordum. In that letter, you said the Court must be centrally located. O mektupta Mahkeme'nin merkezi bir konumda olması gerektiğini söylemiştiniz. I was told in the past that they were signed whilst that person was in post. Geçmişte bana bu kampanyaların o kişi görevdeyken imzalandığı söylenmişti. This is a bad advertisement for that country. Bu, o ülke için kötü bir reklamdır. That, I can promise you, is when things will turn ugly! Size söz veriyorum, işler o zaman çirkinleşecek! I also believe that I answered this question on that occasion. Bu soruya o vesileyle cevap verdiğime de inanıyorum. From our point of view, however, that time has not yet come. Ancak bizim bakış açımıza göre o zaman henüz gelmedi. I love that part of Spain, as you know. Bildiğiniz gibi İspanya'nın o bölgesini seviyorum. There has been a whole decade of dictatorship in that country. O ülkede on yıl boyunca diktatörlük vardı. That is when secrecy and cover-up begin. İşte o zaman gizlilik ve örtbas başlıyor. I would rather not repeat what my colleagues said during that debate. Meslektaşlarımın o tartışma sırasında söylediklerini tekrarlamak istemiyorum. The second thing we discussed at that time was how such an attack would be taken in Iraq. O dönemde tartıştığımız ikinci konu ise Irak'ta böyle bir saldırının nasıl karşılanacağıydı. In the United States there is only one buyer of arms and that is the Pentagon. Amerika Birleşik Devletleri'nde tek bir silah alıcısı vardır ve o da Pentagon'dur. That procedure was followed in this case. Bu davada o prosedür izlendi. Large sections of the pig and poultry industry in Belgium were affected at that time. Belçika'daki domuz ve kümes hayvanı endüstrisinin büyük bir bölümü o dönemde etkilenmiştir. There is only one source of money available here and that is the first pillar. Burada mevcut olan tek bir para kaynağı var ve o da birinci sütun. Our joint task at that time will be to allocate these resources appropriately. O zamanki ortak görevimiz bu kaynakları uygun şekilde tahsis etmek olacaktır. That is why we need to ensure that we lend sufficient support to that region. Bu nedenle o bölgeye yeterli desteği verdiğimizden emin olmamız gerekiyor. Maybe this would have been easier, but we have passed that stage. Belki bu daha kolay olurdu ama o aşamayı geçtik. I remember going to that Committee and arguing, along with the women, for that petition. O Komiteye gittiğimi ve kadınlarla birlikte bu dilekçeyi savunduğumu hatırlıyorum. That was the appropriate response in those circumstances. O koşullarda uygun yanıt buydu. The new Commission came in at that time. Yeni Komisyon o dönemde göreve geldi. Allow me to say a few words about Estonia, that fascinating little country on the Baltic. Baltık Denizi'ndeki o büyüleyici küçük ülke Estonya hakkında birkaç söz söylememe izin verin. We very much appreciated the dialogue that was initiated at the time. O dönemde başlatılan diyaloğu çok takdir ettik. Indeed, at that time, international justice was the watchword. Gerçekten de o dönemde uluslararası adalet ön plandaydı. Therefore, let us cross that bridge when we come to it. Bu nedenle, o köprüye geldiğimizde geçelim. I said at the time that I was willing to do so. O zaman da bunu yapmaya hazır olduğumu söylemiştim. Today, the Ludford report puts us at a remove from that Europe. Bugün Ludford raporu bizi o Avrupa'dan uzaklaştırıyor. Since that time, it has continued to have a moderating influence in the region. O zamandan bu yana bölgede ılımlı bir etkiye sahip olmaya devam etmiştir. On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt. O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir. I had my first job in what was at that time one of Sweden's largest shipyards. İlk işimi o zamanlar İsveç'in en büyük tersanelerinden birinde yaptım. We were also looking at human rights in that country. Ayrıca o ülkedeki insan haklarına da bakıyorduk. Evidently one needs to be the loser in a war to be tried and sentenced after that war. Bir savaştan sonra yargılanmak ve ceza almak için o savaşın kaybedeni olmak gerekir. On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt. O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç, tarihi bir yükümlülüğü yerine getirmiştir. I hope this does not shock you if you join us on that extraordinary day. Umarım o olağanüstü günde bize katılırsanız bu sizi şaşırtmaz. In that year, we voted against granting discharge. O yıl, tahliyeye karşı oy kullandık. Given that the cathedral is close by, a series of measures was of course taken at that time. Katedralin yakınlarda olduğu göz önüne alındığında o dönemde bir dizi önlem alınmıştır. We said in Parliament at the time that the loose ends should be few and short. O dönemde Parlamento'da yarım kalan işlerin az ve kısa olması gerektiğini söylemiştik. We learned from that programme that implementation was not good enough. O programdan uygulamanın yeterince iyi olmadığını öğrendik. This means that I feel especially responsible for the last four months of that year. Bu da kendimi özellikle o yılın son dört ayından sorumlu hissettiğim anlamına geliyor. This would be a huge political boost to consolidation of peace in that area. Bu, o bölgede barışın pekiştirilmesi için büyük bir siyasi destek olacaktır. That time could have been used more profitably in this plenary session. O zaman bu genel kurulda daha faydalı bir şekilde kullanılabilirdi. At that time we asked for an appeal to be made, for pressure to be exerted. O zaman bir çağrı yapılmasını ve baskı uygulanmasını istedik. The European Union cannot continue to inject money into that region while that is going on. Bu durum devam ederken Avrupa Birliği o bölgeye para enjekte etmeye devam edemez. Her first concern, in this connection, are the citizens of that country. Bu bağlamda ilk kaygısı o ülkenin vatandaşlarıdır. We have long since passed that stage when we are talking about security issues. Güvenlik konularından bahsederken o aşamayı çoktan geçtik. What is certain, though, is that crime, too, has become public. Kesin olan bir şey varsa o da suçun da kamusal hale geldiğidir. As regards Thursday, that is when we have the annual budget vote. Perşembe gününe gelince, o gün yıllık bütçe oylamamız var. The Foreign Affairs Ministers of the European Union participated in that meeting. O toplantıya Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları da katılmıştı. Israel is the only true democracy in that part of the world. İsrail dünyanın o bölgesindeki tek gerçek demokrasidir. Ignoring that region will not do. O bölgeyi görmezden gelmek olmaz. The only real problem was in connection with Kaliningrad, and that has been resolved. Tek gerçek sorun Kaliningrad ile ilgiliydi ve o da çözüldü. At that time, tackling from behind was still permitted. O dönemde, arkadan vurmaya hala izin veriliyordu. As a matter of fact, for you and your government, that strike never happened. Aslına bakarsanız, siz ve hükümetiniz için o grev hiç gerçekleşmedi. Therefore a debate on this question should be carried out in that context and not in this. Dolayısıyla bu soruya ilişkin bir tartışma bu bağlamda değil, o bağlamda yürütülmelidir. My fear is that we will then end up with this peculiar ‘rendezvous clause’. Korkum o ki bu tuhaf 'buluşma maddesi' ile karşı karşıya kalacağız. I love that part of Spain, as you know. Bildiğiniz üzere İspanya'nın o bölgesini çok seviyorum. Other actors are trying to get seats on that board, so there is some pressure. Diğer aktörler de o kurulda yer almaya çalışıyor, yani biraz baskı var. I also think that, without him, this tanker would have ended up on the rocks more than once. Ayrıca, o olmasaydı bu tankerin birden fazla kez kayalıklara oturacağını düşünüyorum. I was told in the past that they were signed whilst that person was in post. Geçmişte bana o kişi görevdeyken imzalandığı söylenmişti. The obvious top priority of all at that time was enlargement. O dönemde herkesin en büyük önceliği genişlemeydi. So I just wanted to refer you to that fine phrase from Jean Monnet. Bu nedenle sizi Jean Monnet'nin o güzel sözüne yönlendirmek istedim. On that day, the outcome at Copenhagen paid off an old debt. O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir. Therefore, let us cross that bridge when we come to it. Dolayısıyla o köprüye geldiğimizde geçelim. In that year, four million seven hundred thousand accidents took place. O yıl dört milyon yedi yüz bin kaza meydana gelmiştir. I asked who that person was. O kişinin kim olduğunu sordum. I, too, was a member of that delegation of 31 Members. Ben de 31 üyeden oluşan o heyetin bir üyesiydim. That was the day when the process of European integration began. O gün Avrupa entegrasyon sürecinin başladığı gündü. At that time it was proposed to create a common market organisation for ethyl alcohol alone. O dönemde sadece etil alkol için bir ortak pazar organizasyonu oluşturulması önerilmişti. I would rather not repeat what my colleagues said during that debate. Meslektaşlarımın o tartışma sırasında söylediklerini tekrar etmemeyi tercih ederim. At that time, we were laughed out of court. O zaman mahkemede bize gülmüşlerdi. Today, I can easily outline the argument that I put forward at that time. Bugün, o zaman öne sürdüğüm argümanı rahatlıkla özetleyebilirim. However, ladies and gentlemen, we have not reached that stage yet. Ancak, bayanlar ve baylar, henüz o aşamaya gelmedik. We are actually talking about an association agreement with that country. Aslında o ülkeyle bir ortaklık anlaşmasından bahsediyoruz. One thing you can be sure of is that Israel does not want peace. Emin olabileceğiniz bir şey varsa o da İsrail'in barış istemediğidir. At the time, I was told that was impossible. O zaman bana bunun imkansız olduğu söylenmişti. These would be pertinent to the conditions of that country and they can act accordingly. Bunlar o ülkenin koşullarıyla ilgili olacaktır ve buna göre hareket edebilirler. This matter will also be dealt with in that report. Bu konu da o raporda ele alınacaktır. Large sections of the pig and poultry industry in Belgium were affected at that time. O dönemde Belçika'daki domuz ve kümes hayvanı endüstrisinin büyük bir bölümü etkilenmiştir. We hope that everyone else will also be ready by that date. Diğer herkesin de o tarihe kadar hazır olmasını umuyoruz. Terror that day struck at the heart of the global financial system. Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurmuştur. Our demands of that country should be the government's own. Bizim o ülkeden taleplerimiz hükûmetin kendi talepleri olmalıdır. There is one people, in any case, that shares my doubts, and that is the Mapuche people. Her halükarda benim şüphelerimi paylaşan bir halk var, o da Mapuche halkı. There is currently no proposal before us regarding a meeting on that date. Şu anda önümüzde o tarihte bir toplantı yapılmasına ilişkin herhangi bir öneri bulunmamaktadır. That happiness was generally shared in Western Europe at the time. Bu mutluluk o dönemde Batı Avrupa'da genel olarak paylaşılıyordu. Terror that day struck at the heart of the global financial system. Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurdu. I was asked at that time to launch an appeal on her behalf. O dönemde benden onun adına bir çağrı yapmam istenmişti. I have one major concern, and that concerns my own country. Tek bir büyük endişem var ve o da kendi ülkemle ilgili. There you made a clear plea to the institutions to seize that moment and act. Burada kurumlara o anı yakalamaları ve harekete geçmeleri için açık bir çağrıda bulundunuz. That is why it is a good one. İşte bu yüzden o iyi olanlardandır. On the whole, when I have not been at that altitude, I have been in this Chamber. Genel olarak, o yükseklikte bulunmadığım zamanlarda bu Mecliste bulundum. That, I can promise you, is when things will turn ugly. İşte o zaman, size söz veriyorum ki, işler çirkinleşecek. Only one thing is clear, and that is that we must not back off from our commitment. Açık olan tek bir şey var, o da taahhüdümüzden geri adım atmamamız gerektiğidir. But each step you take in that direction, we will travel that road with you. Ama bu yönde attığınız her adımda, biz de sizinle birlikte o yolu kat edeceğiz. Where is the master plan which we were promised at that time? O dönemde bize vaat edilen ana plan nerede? Until that time there is simply no question of us being able to assent to it. O zamana kadar bunu kabul etmemiz söz konusu olamaz. There is just one sport of which I am not a fan, and that is women's boxing. Benim hayranı olmadığım tek bir spor dalı var, o da kadın boksu. What is certain, though, is that crime, too, has become public. Ancak kesin olan bir şey varsa o da suçun da kamuya mal olduğudur. I would urge you to read the declaration which emerged from that meeting. O toplantıdan çıkan bildiriyi okumanızı tavsiye ederim. We have not reached that point yet at world level. Dünya düzeyinde henüz o noktaya ulaşmış değiliz. At that time, the Commission still took another view. O dönemde Komisyon hala farklı bir görüşe sahipti. Maybe this would have been easier, but we have passed that stage. Belki bu daha kolay olabilirdi ama o aşamayı geçtik. That nice soldier told you not to touch the ordnance. O sevimli asker sana mühimmata dokunmamanı söyledi. I need one of us with that little girl. Bizden birinin o kızın yanında olması lazım. Trust me, kid, nobody wants to be that guy. İnan bana evlat, kimse o adam olmak istemez. I haven't been back here since that unfortunate incident. O talihsiz olaydan sonra buraya dönmedim. I've listened to the song hundreds of times, prior to and since that show. Şarkıyı o gösteriden önce ve o gösteriden sonra yüzlerce kez dinledim. The president was subsequently notified that day. Müdür daha sonra o gün bilgilendirildi. Then, check out the reviews and availability for that home. Ardından, o ev için incelemelere ve müsaitlik durumuna göz atın. At that time, Sir, just come down and tell me. O zaman, Bayım, aşağı gel ve bana söyle. Police later on that day discovered his car covered in blood. O günün ilerleyen saatlerinde polis, arabasını kanla kaplı halde bulur. Lorraine was asking if you'd heard from that nice friend of yours. Lorraine senin o sevimli arkadaşından haber alıp almadığını soruyordu. When that o'malley kid cheated on you, - I was ready to knock his teeth out. O'Malley denen o velet seni aldattığında, dişlerini dökmeye hazırdım. The seven heavens, the earth, and all that is within them give glory to Him. Yedi gök, yer ve bunlarda yer alanlar O'nu tesbih ederler. I have got the first prize in that contest. O yarışmada birincilik ödülünü aldım. That rich kid bumped against my beer. O zengin çocuk birama çarpıp döktü. I wasn't hard to find, wearing that red raincoat. O kırmızı yağmurluğu giyerken beni bulmaları zor olmadı. And I must have that green jacket. Ve o yeşil ceketi almalıyım. Since that time, the local, national and international climate has changed. O zamandan bu yana yerel, ulusal ve uluslararası atmosfer değişti. What happened in that room means nothing in the real world. O odada yaşananların gerçek dünyada hiçbir anlamı yok. I wasn't hard to find, wearing that red raincoat. Üstümde o kırmızı yağmurlukla beni bulmaları güç olmadı. My brother-in-law and that company president are good people. Eniştem ve o firma müdürü iyi insanlardır. Till that day and since, you two have never discussed it. O gün ve sonrasında ikiniz de bu konuyu hiç konuşmadınız. Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself. O küçük çocuk aradığından beri herkes beni arayıp kendimi öldürmemi istiyor. I never saw that woman before tonight. O kadını bu geceden önce hiç görmemiştim. I haven't been back here since that unfortunate incident. O talihsiz olaydan beri buraya bir daha gelmedim. That whole week I was just taking care of my body. O hafta boyunca sadece vücudumla ilgilendim. My only crime is I look like someone who killed that girl. Benim tek suçum o kızı öldüren birine benziyor olmam. Because there is only one truth, and that is production. Çünkü tek bir gerçeklik var ve o da üretim. I'm sorry, that cold medicine is really very strong. Üzgünüm, o soğuk algınlığı ilacı gerçekten çok güçlü. Before you draw that pistol, darling, you might want to holster the other one first. O tabancayı çekmeden önce, sevgilim, diğerini kılıfına koymak isteyebilirsin. I need one of us with that little girl. Birimizin o küçük kızla olması lazım. That planet's been an endless source of grief for me. O gezegen benim için sonsuz bir acı kaynağı oldu. I can't believe that witch doctor Was feeding you whiskey. O büyücü hekimin seni viskiyle beslediğine inanamıyorum. That man who you saw me with earlier is my teacher. Daha önce beni beraber gördüğün o adam benim öğretmenim. If you don't finish that book before the library closes, you will have to check it out. Kütüphane kapanmadan önce o kitabı bitirmezseniz, ödünç almak zorunda kalacaksınız. That nice young man came to ask after you. O hoş genç adam seni sormaya geldi. The president was subsequently notified that day. Müdür o gün daha sonra bilgilendirildi. The seven heavens, the earth, and all that is within them give glory to Him. Yedi gök, ve onların içindekiler O'nu yücelterek anarlar. I'm praying to help me find comfort with that decision. O kararın huzur bulmama yardımı olsun diye dua ediyorum. Later that century a leper hospital was established here. O yüzyılın sonunda buraya bir cüzzam hastanesi inşa edilmiş. She's also the nice lady that taught me how to kiss. Ayrıca bana öpüşmeyi öğreten kibar hanımefendi de o. You're not that skinny kid from Rocketry club anymore. Artık Roketçilik kulübündeki o sıska çocuk değilsin. Liza, there's a whole other world outside of that courtroom. Liza, o mahkeme salonunun dışında kocaman bir dünya var. So Moab was subdued that day under the hand of Israel. Böylece Moav o gün İsrail'in hakimiyetine geçti. We had a rough season that year. O yıl zor bir sezon geçirdik. That year, when we got married, I forced myself to like him. O yıl, evlendiğimizde, kendimi onu sevmeye zorladım. That critter gives me no peace. O yaratık bana huzur vermiyor. No, I haven't touched a drop since that night. Hayır, o geceden beri bir damlasına bile dokunmadım. That ungrateful kid did not deserve this place. O nankör velet bu mekanı hak etmiyordu. That rich kid bumped against my beer. O zengin çocuk benimle çarpışıp biramı döktü. Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself. O küçük çocuk aradığından beri herkes telefon edip kendimi öldürmemi söylüyor. What happened in that room means nothing in the real world. O odada olanların gerçek dünyada hiçbir anlamı yok. Lorraine was asking if you'd heard from that nice friend of yours. Lorraine o sevimli arkadaşından haber aldın mı diye soruyordu. That snake charmer could use a little more practice. O yılan oynatıcısının biraz daha pratik yapması gerek. That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital. O yaz tifo salgını vardı ve evi hastaneye dönüştürdüm. It's shining for us, like that first night. Bizim için ışıldıyor, tıpkı o ilk geceki gibi. That's why I'm starting on the head and mouth first. O nedenle ilkin baş ve ağızdan başlıyorum. There was another reason I went to see her that day. O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni vardı. I have no fear of death since that experience. O deneyimden beri ölümden korkum kalmadı. Maybe that one will be more suitable for you. Belki o senin için daha uygun olur. Drop that space gun or I'll shoot, like so. O uzay silahını bırak yoksa öylece ateş edeceğim. I can't know if that mark was or wasn't there before tonight. O iz bu geceden önce var mıydı yok muydu bilemem. Well, then all that remains is to say goodbye. O hâlde geriye kalan tek şey hoşça kal demek. I made the decision to end my life that day. Ben o gün hayatıma son verme kararı vermiştim. I can't know if that mark was or wasn't there before tonight. O iz bu akşamdan önce orada var mıydı bilemiyorum. To begin with that decision was strange. O kararla başlamak görülmemiş bir şeydi. So the Lord saved Israel that day. Böylece Tanrı o gün İsrail'i kurtardı. My kid cousin Joey was killed in that explosion. Küçük kuzenim Joey o patlamada öldü. All my romantic stories are a scrambled version of that first one. Aşk hikayelerimin tümü o ilk hikayenin farklı bir versiyonudur. The whole ship's between us and that hangar. O hangarla aramızda kocaman bir gemi var. One hard word from you at that height kills me. O yükseklikte ağzından çıkacak kötü bir söz beni öldürür. Now, you leave that gun in its holster and come down here slow and easy. Şimdi, o silahı kılıfında bırak ve yavaşça aşağı in. That guard has the patience to sit with a person and listen. O gardiyan yanında oturup seni dinleyecek kadar sabırlı. I would highly recommend this as first choice in that city. Bunu o şehirde ilk tercih olarak tavsiye ederim. Who ran for president that year? O yıl cumhurbaşkanlığı için kim aday oldu? Yo, Ray, that kid jacked you up, man. Ray, o çocuk sana çok zarar verdi dostum. You're not that skinny kid from Rocketry club anymore. Artık Rocketry kulübündeki o sıska çocuk değilsin. Bring that South Korean woman to me at once. Bana derhâl o Güney Koreli kadını getir. One last opportunity to tell us what happened that night. O gece neler olduğunu bize anlatmak için son bir şans. And amazingly enough, I met someone who liked that person. Ve şaşırtıcı bir şekilde, o kişiden hoşlanan biriyle tanıştım. So tell me, what happened tonight that was not part of our plan? Söyle bana o zaman, bu gece planımızın bir parçası olmayan ne yaşandı? I haven't been back here since that unfortunate incident. Ben o talihsiz olaydan sonra buraya tekrar gelmedim. You haven't said a word to me since that night. O geceden sonra benimle bir kelime bile konuşmadın. That planet's been an endless source of grief for me. O gezegen, benim için sonu gelmez hüzünlerin kaynağı oldu. The web browser remembers the last profile you used and automatically opens that profile. Web tarayıcısı kullandığınız son profili hatırlar ve otomatik olarak o profili açar. Before you draw that pistol, darling, you might want to holster the other one first. O tabancayı çekmeden önce tatlım, diğerini kılıfına koymak isteyebilirsin. I want people to be aggressive, especially on that committee. İnsanların agresif olmasını istiyorum, özellikle de o komitede. The seven heavens, the earth, and all that is within them give glory to Him. Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar O'nu yüceltirler. When that flash drive disappeared, I panicked. O flaş bellek kaybolduğunda panikledim. You haven't said a word to me since that night. O geceden beri bana tek söz etmedin. At that time nothing was more important than this. O zamanlar hiçbir şey bundan daha önemli değildi. You got a problem with that skinny little coffin of yours. Senin o sıska küçük tabutunla ilgili bir sorunun var. My brother-in-law and that company president are good people. Kayınbiraderim ve o şirketin müdürü iyi insanlardır. Who ran for president that year? O yıl kim cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu? I still can't remember the words to that song. Hala o şarkının sözlerini hatırlayamıyorum. And I must have that green jacket. O yeşil ceketi de almam lazım. I motion that you and me eat that entire icecream cake right now. Sana ve bana o dondurmalı pastanın tamamını hemen yememizi öneriyorum. So we're going to want to create that table first. Bu yüzden önce o masayı oluşturmak isteyeceğiz. My kid cousin Joey was killed in that explosion. Benim küçük kuzenim Joey o patlamada öldü. To use meat would defeat the whole purpose of using that word. Et kullanılması, o kelimeyi kullanmanın tüm amacını bozar. That woman has been planning what to wear since high school. O kadın liseden beri ne giysem diye planlıyor. So the Lord saved Israel that day. Böylece Rab o gün İsrail'i kurtardı. When I say, you get over there and stand and wait for that ugly mother. Söylediğimde, oraya git ve dikilip o çirkin anayı bekle. Well, forget about them and hand over that monster. Neyse, bunları unutun ve o canavarı teslim edin. Her life has taken a different direction since that time. Onun hayatı o zamandan sonra farklı bir yön aldı. Till that day and since, you two have never discussed it. O güne kadar ve o zamandan beri ikiniz bu konuyu hiç konuşmadınız. So the Lord saved Israel that day. Böylece Rab Tanrı o gün İsrail'i kurtardı. At that time nothing was more important than this. O zamanlar hiçbir şey bundan daha mühim değildi. I made the decision to end my life that day. O gün hayatıma son verme kararı aldım. Who ran for president that year? O yıl başkanlığa kim aday oldu? That nice young man came to ask after you. O genç sevimli adam gelip seni sordu. Lorraine was asking if you'd heard from that nice friend of yours. Lorraine o iyi arkadaşından haber alıp almadığını soruyordu. The truth is I presided over a failed mission that day. İşin aslı o gün başarısız olmuş bir göreve önderlik ettim. That day changed her whole outlook on the sport. O gün onun spora olan bakış açısını tamamen değiştirdi. There's no reason for the Wraith to be interested in that planet. Wraith'lerin o gezegenle ilgilenmesi için hiçbir sebep yok. That woman has been planning what to wear since high school. O kadın liseden beri ne giyeceğini planlıyor. That whole week I was just taking care of my body. O hafta boyunca sadece vücudumla ilgileniyordum. At that very second, the cars stopped and nothing happened. Tam o anda arabalar durdu ve hiçbir şey olmadı. That was a whole different life. O, bütünüyle farklı bir yaşamdı. No, I haven't touched a drop since that night. Hayır, o geceden beri bir damlasına bile el sürmedim. Seven, come here with that flash drive. O flaş bellekle buraya gel. Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself. O velet aradığından beri herkes arayıp kendimi öldürmemi söylüyor. As I told yesterday to you that truth is what it is. Dün de sana söylediğim gibi, gerçek neyse odur. There's that palanquin again tonight. Bu akşam yine o tahtırevan var. We have missed a very critical point here, and that is compliance. Burada çok kritik bir noktayı atladık, o da uyum. The whole ship's between us and that hangar. Koca gemi o hangarla aramızda duruyor. That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital. O yaz tifo salgını vardı ve evi hastaneye çevirdim. That day changed her whole outlook on the sport. O gün, spora bakış açısını tamamen değiştirdi. I haven't had a minute's peace since that night. O geceden beri bir dakika bile huzura eremedim. That ungrateful kid did not deserve this place. O nankör çocuk bu yeri hak etmiyordu. I'll bet that iron guy's strong and could knock down a whole building. Bahse girerim o demir adam güçlüdür ve koca bir binayı yıkabilir. You haven't said a word to me since that night. O geceden beri bana tek kelime etmedin. Since that time, the local, national and international climate has changed. O zamandan bu yana yerel, ulusal ve uluslararası ortam değişti. No, I haven't touched a drop since that night. Hayır, o geceden beri bir damla bile dokunmadım. Try talking to that kid that's answering the phone at his house. Evinde telefona cevap veren o çocukla konuşmayı dene. Because there is only one truth, and that is production. Çünkü tek gerçeklik vardır, o da üretimdir. I have no fear of death since that experience. O deneyimin sonrasında artık ölümden hiç korkmuyorum. Tell me again why you'd ever want to do that show. Bana neden o gösteriyi yapmak istediğini tekrar söyle. That is why the industry sector needs to expand to cover unemployment. O yüzden sanayi sektörünün işsizliği kapatacak şekilde genişlemesi gerekiyor. Personally, I don't know what has happened with the boys since that night. Şahsen o gecenin ardından oğlanlara ne olduğunu bilmiyorum. Till that day and since, you two have never discussed it. O güne kadar ve o günden bu yana siz ikiniz bu konuyu hiç tartışmadınız. Tell me again why you'd ever want to do that show. Bana neden o şovu yapmak istediğini tekrar söyle. Because I think that he's a drug addict. Çünkü bence o bir uyuşturucu müptelası. You know, you had that one album out and then nothing. Biliyorsun, o albümü çıkardın ve sonra hiçbir şey. I haven't had a minute's peace since that night. O geceden beri bir dakika bile huzurum olmadı. I haven't had a minute's peace since that night. O geceden beri bir dakika bile huzur bulamadım. One last opportunity to tell us what happened that night. Bize o gece olanları anlatmak için son bir fırsat. I look at that boy dying, I don't feel nothing. Ölen o çocuğa bakıyorum da, hiçbir şey hissetmiyorum. Later that century a leper hospital was established here. O yüzyılın sonlarında burada bir cüzzam hastanesi kurulmuş. So Moab was subdued that day under the hand of Israel. Moav o gün İsraillilerin boyunduruğuna girdi. Did that man in the wheelchair pass away? Tekerlekli sandalyeli o adam öldü mü? Police later on that day discovered his car covered in blood. O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış halde buldu. I learned a very hard lesson that day. O gün çok acı bir ders aldım. You took a picture of that tree, and you know it. O ağacın fotoğrafını çektiniz ve bunu biliyorsunuz. I should've gotten the flash drive back from that woman. Flaş belleği o kadından geri almalıydım. I'll bet that iron guy's strong and could knock down a whole building. Bahse girerim o demir adam çok güçlüdür ve bütün bir binayı yıkabilir. But if that gravity funnel closes, there's no way out. Ama o yerçekimi hunisi kapanırsa, çıkış yolumuz olmaz. There's another hospital down about three miles that way. O tarafta, beş kilometre ötede bir hastane daha var. There's no reason for the Wraith to be interested in that planet. Wraithlerin o gezegenle ilgilenmeleri için hiçbir sebep yok. There was another reason I went to see her that day. O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni daha vardı. The president was subsequently notified that day. Daha sonra başkana o gün bilgi verildi. That day changed her whole outlook on the sport. O gün, spora bakışını tamamıyla değiştirdi. And I think the birth of that child had a permanent effect on their relationship. Ve bence o çocuğun doğumu ilişkileri üzerinde kalıcı bir etki yarattı. That guard has the patience to sit with a person and listen. O gardiyanın bir insanın yanında oturup onu dinleyecek sabrı var. Drop that space gun or I'll shoot, like so. O uzay tabancasını bırak yoksa ateş ederim, aynen böyle. We pray that peace may come to the region quickly. Duamız o ki barış, bölgeye bir an önce gelsin. You see, I saw that picture in the newspaper first this morning. Anlarsınız, o resmi ilkin bu sabah gazetede gördüm. At least that way we'll know for sure if it has nothing to do with this planet. En azından o şekilde, bu gezegenle bir ilgisi olmadığını anlarız. My kid cousin Joey was killed in that explosion. O patlamada küçük kuzenim Joey öldürüldü. Seven, come here with that flash drive. O flaş bellek ile birlikte buraya gel. I wasn't hard to find, wearing that red raincoat. O kırmızı yağmurluğu giydiğim için beni bulmak zor olmadı. I think that that was a flash drive. Sanırım o bir flaş bellekti. That nice soldier told you not to touch the ordnance. O nazik asker sana mühimmata dokunmamanı söylemişti. What happened in that room means nothing in the real world. O odada olanların gerçek dünyada hiç anlamı yok ki. Personally, I don't know what has happened with the boys since that night. Şahsen ben o geceden beri çocuklara ne olduğunu bilmiyorum. And I think the birth of that child had a permanent effect on their relationship. Ve bence o çocuğun doğumunun ilişkileri üzerinde kalıcı bir etkisi oldu. Yo, Ray, that kid jacked you up, man. Ray, o çocuk seni mahvetti, dostum. I made the decision to end my life that day. O gün hayatıma son vermeye karar verdim. Police later on that day discovered his car covered in blood. O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış olarak buldu. Unfortunately, that tiger is a helpless drug addict. Ne yazık ki o kaplan çaresiz bir uyuşturucu bağımlısı. It's probably not a great idea to go down that road again. Muhtemelen o yolu tekrar izlemek pek iyi bir fikir değil. I look at that boy dying, I don't feel nothing. Ölen o çocuğa bakıyorum, hiçbir şey hissetmiyorum. As I told yesterday to you that truth is what it is. Dün size söylediğim gibi, hakikat neyse odur. You know that I played a character who was a drug addict in that movie. O filmde uyuşturucu bağımlısı bir karakteri oynadığımı biliyorsun. At that very second, the cars stopped and nothing happened. İşte tam o anda arabalar durmuş ve hiçbir şey olmamış. You and I know the skipper of that destroyer is a green kid. Sen ve ben o muhribin kaptanının acemi bir çocuk olduğunu biliyoruz. I still can't remember the words to that song. O şarkının sözlerini hâlâ hatırlamıyorum. Liza, there's a whole other world outside of that courtroom. Liza, o mahkeme salonunun dışında bambaşka bir dünya var. So Moab was subdued that day under the hand of Israel. Böylece Moab o gün İsrail'in eline geçti. Trust me, kid, that's the easy part. Güven bana evlat, o işin kolay kısmı. That ungrateful kid did not deserve this place. O nankör çocuk burada olmayı hak etmedi. It's just a decision, that's all. Bu bir karar işte, o kadar. I've listened to the song hundreds of times, prior to and since that show. Yüzlerce kere dinledim bu şarkıyı, o gösterinin öncesinde ve sonrasında. Only for a second, but that was before everything changed. Sadece bir saniyeliğine, ama o da her şey değişmeden önceydi. I never saw that woman before tonight. O kadını bu geceden önce hiç görmedim. I have got the first prize in that contest. O yarışmada birincilik ödülünü ben aldım. Everyone is curious about Mariangela's death and how that woman's husband drowned. Herkes Mariangela'nın ölümünü ve o kadının kocasının nasıl boğulduğunu merak ediyor. Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application. O günün ilerleyen saatlerinde Dubsmash uygulaması üzerinden şarkının bir parçası yayınlandı. Andrew and Olivia killed Tyler for that flash drive. Andrew ve Olivia o flaş bellek için Tyler'ı öldürdüler. I would highly recommend this as first choice in that city. O şehirde ilk tercih olarak bunu şiddetle tavsiye ederim. Her life has taken a different direction since that time. O günden sonra hayatı farklı bir yöne girdi. Numerous black-market medical clinics populate that area. O bölge çok sayıda karaborsa tıbbi klinik ile dolup taşmaktadır: As I told yesterday to you that truth is what it is. Size dün anlattığım gibi, gerçek her ne ise odur. Before you draw that pistol, darling, you might want to holster the other one first. O silahı çekmeden tatlım, ilkin öbürünü kılıfına koymak isteyebilirsin. That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital. O yaz bir tifo salgını vardı ve evi hastaneye çevirdim. I've listened to the song hundreds of times, prior to and since that show. Şarkıyı o gösteriden önce ve sonra yüzlerce kez dinledim. Israel has maintained control of that area to this day. İsrail bugüne kadar o bölgenin kontrolünü elinde tuttu. I learned a very hard lesson that day. O gün çok acı bir ders almıştım. You're not that skinny kid from Rocketry club anymore. Artık roketçilik kulübündeki o sıska oğlan değilsin. That nice soldier told you not to touch the ordnance. O sevimli asker, sana silaha dokunmamanı söylemişti. We brought that guy in for trespassing. O adamı izinsiz girdiği için getirdik. It's that nice, young doctor's specialty. Bu o kibar, genç doktorun uzmanlık alanıdır. That flash drive will be helpful. O flaş bellek işe yarayacak. Because there is only one truth, and that is production. Çünkü sadece tek bir hakikat vardır ve o da üretimdir. Personally, I don't know what has happened with the boys since that night. Şahsen o geceden bu yana çocuklara ne oldu bilmiyorum. She's also the nice lady that taught me how to kiss. Aynı zamanda bana öpüşmeyi öğreten hoş kadın da o. I prefer that dress to this one. O elbiseyi buna tercih ederim. What else is in that drawer? O çekmecede başka ne var? Tom doesn't want to read that book. Tom o kitabı okumak istemiyor. Do you know that song? O şarkıyı biliyor musun? I don't feel bad about that. O konuda kendimi kötü hissetmiyorum. That must've been interesting work. O, ilginç bir iş olmalı. That's done. O hazır. That was gutsy. O cesurdu. What's that sound? O ses nedir? That's a First World problem. O bir Birinci Dünya sorunudur. That CD player doesn't work. O CD çalar çalışmıyor. Doesn't Mary look great in that dress? Mary o elbisenin içinde harika görünmüyor mu? I don't remember anything from that night. O geceden hiçbir şey hatırlamıyorum. Tom is going to buy that painting. Tom o tabloyu satın alacak. I think that jacket would fit me. O ceketin bana uyacağını düşünüyorum. That'll be interesting. O ilginç olacak. I'm not even sure I want to see that movie. O filmi görmek istediğimden bile emin değilim. How deep is that lake? O göl ne kadar derin? That is your beauty. O senin güzelliğin. If you pressed that button, the engine would stop. O düğmeye basarsan motor durur. How many calories are there in that sandwich? O sandviçte kaç kalori var? That's the only complaint I've received so far. O şimdiye kadar aldığım tek şikayet. I don't see eye to eye with him on that matter. O konuda onunla aynı fikirde değilim. I never wanted to sing that song. O şarkıyı söylemeyi hiç istemedim. That is an adorable accent. O çok güzel bir aksan. The education in that institute is simply pathetic. O enstitüdeki eğitim tek kelimeyle içler acısı. Sami didn't fit that stereotype. Sami o stereotipe uymuyordu. Tom doesn't need to make that decision now. Tom'un o kararı şimdi vermesine gerek yok. Tom hadn't considered that possibility. Tom o olasılığı düşünmemişti. That seems suspicious to me. O bana şüpheli görünüyor. The staff in that restaurant gave us a very good impression. O restorandaki personel bize çok iyi bir izlenim verdi. Do you think you can write that report without any help? O raporu herhangi bir yardım almadan yazabileceğinizi düşünüyor musunuz? That's a very good point. O çok iyi bir nokta. Have you answered that letter yet? Henüz o mektubu cevaplamadın mı? That would be fantastic. O harika olurdu. If you go to that supermarket, you can buy most things you use in your daily life. O süpermarkete giderseniz, günlük hayatta kullandığınız pek çok şeyi satın alabilirsiniz. That's something we can only dream about. O sadece hayal edebileceğimiz bir şey. I had no lawyer at that time. O zamanlar avukatım yoktu. Who was that terrible man? Kimdi o korkunç adam? Put that knife away. O bıçağı kaldır. That was a question Tom dreaded answering. O, Tom'un cevap vermeye korktuğu bir soruydu. That was perfect. O mükemmeldi. What are the lyrics to that song? O şarkının sözleri nedir? That isn't Tom's only problem. O, Tom'un tek sorunu değil. That's not what I told her. Ona söylediğim o değil. I know that girl. O kızı tanıyorum. I'll tear a page out from that book. O kitaptan bir sayfa koparacağım. I used to go to that library to study. Çalışmak için o kütüphaneye giderdim. I've already told you all you need to know about that. Ben zaten o konuda bilmen gereken her şeyi sana söyledim. What's the name of that piece? O parçanın adı ne? That's a separate question. O ayrı bir soru. That's part of the problem. O, sorunun bir parçası. Maybe you'll get that job. Belki o işi alırsın. That school is equipped with the latest gymnastics apparatus. O okul, en yeni jimnastik aletleriyle donatılmıştır. That's a big help. O büyük bir yardım. That's just as bad. Bu da bir o kadar kötüdür. That's my dress. O benim elbisem. I don't get a lot of requests for that song. O şarkı için çok istek almıyorum. Tom and Mary both enjoyed that movie. Tom ve Mary o filmi çok beğendiler. There are lots of eggs in that box. O kutuda birçok yumurta var. That's not very polite. O çok kibar değil. That was personal. O kişiseldi. I'm concerned about that concussion. O sarsıntıdan endişe duyuyorum. How much is that laptop? O dizüstü bilgisayar ne kadar? The education in that institute is simply pathetic. O kurumdaki eğitim tek kelimeyle içler acısı. It's too easy that way. Bu o şekilde çok kolay. That doesn't sound familiar. O tanıdık gelmiyor. That was a huge breakthrough. O büyük bir atılımdı. Are you sure there isn't rat meat in that burger? O hamburgerin içinde fare eti olmadığına emin misin? That house belongs to us. O ev bize ait. Tom isn't that type of guy. Tom o tip bir adam değildir. That guy is just exploiting you. O adam sadece seni sömürüyor. Tom did come over that night. Tom o gece bana geldi. Can you tell me what that man's name is? O adamın adının ne olduğunu bana söyleyebilir misiniz? You really liked that woman. O kadından gerçekten hoşlanıyordun. Who is that old woman? O yaşlı kadın kimdir? If you touch that wire, you'll get a shock. O kabloya dokunursan, çarpılırsın. That's a good thing to have. Sahip olunacak iyi bir şey o. I wrote down that telephone number. O telefon numarasını ben yazdım. The body of that man still hasn't been found. O adamın cesedi hâlâ bulunamadı. Tom doesn't like that idea. Tom o fikri beğenmiyor. That's the reason we need to fight. Dövüşmek istememizin nedeni o. That must have hurt! O acıtmış olmalı! I wish I could buy that guitar. Keşke o gitarı alabilseydim. Let's cross that bridge when we get there. Oraya gidince o köprüyü geçelim. If we'd taken that plane, we'd be dead now. Eğer o uçağa binmiş olsaydık, şimdi ölmüş olurduk. I promised Tom we wouldn't sing that song tonight. Ben Tom'a bu gece o şarkıyı söylemeyeceğimize söz verdim. You might find something that you like in that store. O dükkanda hoşlandığın bir şey bulabilirsin. That is heresy! O, sapkınlıktır! That's really distressing. O gerçekten üzücü. That's your choice. O senin seçimin. That might be a factor. O bir etken olabilir. That is an incomplete sentence. O tamamlanmamış bir cümle. I hated that movie. O filmden nefret ettim. That author translated those fairy tales into our language. Yazar o peri masallarını bizim dilimize çevirdi. Isn't that what needs to be done? Yapılması gereken o değil mi? I need that bar of soap. O sabun kalıbına ihtiyacım var. How much is that laptop? O laptop ne kadar? That wasn't a coincidence. O bir tesadüf değildi. Mary looks good in that red dress. Mary o kırmızı elbisenin içinde iyi görünüyor. I think that would be a good idea. Bence o iyi bir fikir olurdu. Sami told Layla not to worry about that. Sami, Leyla'ya o konuda endişelenmemesini söyledi. That's open to debate. O, tartışmaya açık. You may smoke in that room, but you mustn't smoke in this room. O odada sigara içebilirsin ama bu odada içmemelisin. That was unrealistic. O gerçekçi değildi. Tom is too heavy to sit on that chair. Tom o sandalyeye oturmak için fazla ağır. That is a Japanese doll. O bir Japon bebeği. That's so tragic. O çok trajik. That's not a bad guess. O kötü bir tahmin değil. I don't get along with that guy. O adamla geçinemiyorum. That's Tom's seat. O, Tom'un koltuğu. I eat lunch in that restaurant every day. Her gün o restoranda öğle yemeği yiyorum. That doesn't sound really convincingly, but I trust you. O aslında kulağa inandırıcı gelmiyor ama sana güveniyorum. Is that scientifically proven? O, bilimsel olarak kanıtlanmış mı? That seems unlikely now. O artık mümkün görünmüyor. That wasn't possible. O mümkün değildi. Tom said that wasn't the case. Tom konunun o olmadığını söyledi. That's fixable. O düzeltilebilir. According to legend, ghosts would appear in that forest, so people would not set foot there. Efsaneye göre o ormanda hayaletler ortaya çıkarmış, bu yüzden insanlar oraya adım atmazmış. That would be very funny. O çok komik olurdu. That boy doesn't eat candies. O oğlan şeker yemez. I am acquainted with the chairman of that club. O kulübün başkanıyla tanışığım. I'll buy that old clock no matter how expensive it is. Ne kadar pahalı olursa olsun o eski saati satın alacağım. Is that boy Tom or Ben? O çocuk Tom mu yoksa Ben mi? Let's go to that fancy restaurant for dinner instead of lunch. Öğle yemeği yerine akşam yemeği için o lüks restorana gidelim. I want you to utilize that object. O nesneyi kullanmanı istiyorum. That train is going to Niigata. O tren Niigata'ya gidiyor. Sami went to bed early that night. Sami o gece erken yattı. That didn't make much sense. O çok anlam ifade etmiyordu. Will that be difficult? O zor olacak mı? A bookstore in that location wouldn't make enough money to survive. O mevkideki bir kitapçı, hayatta kalmak için yeterli para kazanmaz. That teacher isn't too bad. O öğretmen fazla kötü değil. That's just the beginning. O sadece başlangıç. That was odd. O garipti. Is that Guatemala? O, Guatemala mı? That was really quite amusing. O gerçekten oldukça eğlenceliydi. You aren't really going to sing that song, are you? O şarkıyı gerçekten söylemeyeceksin, değil mi? I've already seen that movie. O filmi çoktan izledim. Give me that samosa. O samosa'yı bana ver. I can't remember the melody to that song. O şarkının melodisini hatırlayamıyorum. I have to get on that train. O trene binmek zorundayım. That student actually got full marks in English. Aslında o öğrenci İngilizceden tam not aldı. Show me that list. Bana o listeyi göster. I wish I hadn't read that book. Keşke o kitabı okumamış olsaydım. Ken was running at that time. Ken o sırada koşuyordu. Why is that good? O neden iyi? That's why I'm here. O nedenle buradayım. I've decided to buy that farm we were looking at last week. Ben geçen hafta baktığımız o çiftliği satın almaya karar verdim. That had never happened to me before. O bana daha önce hiç olmamıştı. That isn't what I want to see. Görmek istediğim o değil. That information isn't correct. O bilgi doğru değil. Marilla wore her amethyst brooch to church that day as usual. Marilla o gün de kiliseye giderken her zamanki gibi ametist broşunu taktı. I'm not going to ask Tom that question. O soruyu Tom'a sormayacağım. Sami and Layla raised that child together. Sami ve Layla o çocuğu birlikte büyüttüler. I didn't like that game. O oyunu sevmedim. That aging film star has had three facelifts. O yaşlanan film yıldızı üç kez yüz gerdirme ameliyatı oldu. If that happens, I will tear up and burn everything I have written. Eğer o olursa, yazmış olduğum her şeyi yırtıp yakacağım. I think I mistakenly deleted that file. O dosyayı yanlışlıkla sildim sanırım. What is that, my son? Nedir o, oğlum? Sami lives in that area. Sami o bölgede yaşıyor. Tom is still dealing with that problem. Tom hala o sorunla uğraşıyor. That's Tom's job. O, Tom'un işi. Was that too easy? O çok kolay mıydı? You are not as rich as that man. Sen o adam kadar zengin değilsin. You're unqualified for that job. Sen o iş için vasıfsızsın. That won't happen. O olmayacak. I've never liked that girl. O kızı hiç sevmemişimdir. Did you enjoy reading that book? O kitabı okumak hoşuna gitti mi? That sounds exciting. O heyecan verici görünüyor. I don't want to talk about that today. Ben bugün o konuda konuşmak istemiyorum. You should clean that cut straight away, you don't want to get an infection! O kesiği hemen temizlemelisin, enfeksiyon kapmak istemezsin! Isn't that kind of dangerous? O az çok tehlikeli değil mi? What is that, my son? O ne, oğlum? That wasn't exactly true. O tam olarak doğru değildi. That was the point. Mesele oydu. Sami isn't in that industry. Sami o sektörde değil. That's not going to be a problem. O bir sorun olmayacak. I don't think we can take that risk. O riski alabileceğimizi sanmıyorum. Tom told me that book is interesting. Tom bana o kitabın ilginç olduğunu söyledi. Don't swallow that slick propaganda. O içi kof propagandayı yutma. Where did you buy that skirt? O eteği nereden aldın? That was a problem. O bir sorundu. Is that your advice? O senin tavsiyen mi? I can't believe you actually sang that song. Aslında o şarkıyı söylediğine inanamıyorum. Tom was buried later that day. Tom o günün ilerleyen saatlerinde gömüldü. That town is two miles away. O kasaba iki mil uzaklıkta. Tom certainly came out of that mess smelling like a rose. Tom o karışıklıktan bir gül gibi kokarak çıktı. Whose booklet is that? O kimin kitapçığı? That was incredible. O inanılmazdı. That man said his name was Tom. O adam adının Tom olduğunu söyledi. That team has strong players. O takımın güçlü oyuncuları var. I wasn't wealthy at that time. O zamanlar zengin değildim. That program is now being broadcast. O program şu anda yayınlanıyor. I love that restaurant. O restoranı seviyorum. That's terrifying. O dehşet verici. I bought that book for Tom. O kitabı Tom için aldım. You should get that sofa reupholstered. O kanepeyi yeniden döşettirmelisin. That'll cost us a lot of money. O bize çok paraya mal olacak. That child can count to twenty. O çocuk yirmiye kadar sayabilir. Is there anything wrong with that television? O televizyonda bir sorun var mı? That's Tom's home. O, Tom'un evi. Are you certain that's what you want? İstediğinin o olduğundan emin misin? Did that happen here? O burada mı oldu? Some birds are sitting on the branch of that tree. Birkaç kuş o ağacın dalına tünemiş. I was able to solve that problem this morning. Bu sabah o problemi çözebilmiştim. Bill was killed by that man. Bill o adam tarafından öldürüldü. Do not push that button. O düğmeye basma. Tom could've been killed that morning. Tom o sabah öldürülmüş olabilir. Do you want to know who that guy is? O adamın kim olduğunu bilmek ister misin? Don't talk about Tom that way. Tom hakkında o şekilde konuşma. I was waiting for the bus at that time. O zaman otobüs bekliyordum. I'll buy that old clock no matter how expensive it is. Ne kadar pahalı olursa olsun o eski saati alacağım. We don't want to go down that road, do we? O yoldan gitmek istemeyiz, değil mi? I've got a funny feeling about that guy. O adamla ilgili tuhaf bir duyguya sahibim. That child could barely manage to tie his shoes. O çocuk ayakkabılarını bağlamayı zar zor başardı. That wasn't an accident. O bir kaza değildi. I still say we should've bought that piano. Hâlâ o piyanoyu getirmemiz gerektiğini söylüyorum. Did you try playing that song on your guitar? Gitarınla o şarkıyı çalmayı denedin mi? Most people don't think that way. Birçok insan o şekilde düşünmüyor. That may not be likely. O muhtemel olmayabilir. I can't read that sign. O işareti okuyamıyorum. Whenever I hear that song, I think of my younger days. Ben o şarkıyı ne zaman duysam daha genç günlerimi hatırlarım. How did you get that information? O bilgiyi nasıl aldın? I want that shirt too. Ben de o gömleği istiyorum. Tom was about thirty at that time. Tom o zamanlar yaklaşık otuz yaşındaydı. That dog is loved by the whole family. O köpek, tüm aile tarafından sevilir. Please don't sit on that bench. Lütfen o banka oturmayın. I don't live in that city. Ben o şehirde yaşamıyorum. Do you have to read that report today? Bugün o raporu okuyacak vaktin var mı? Where did you buy that dress? O elbiseyi nereden satın aldın? That's a very good car. O çok iyi bir araba. You should watch that movie if you get the opportunity. Fırsatını bulursan o filmi izlemelisin. Who's that girl waving at me? Bana el sallayan o kız kim? I always wondered what that noise was. O sesin ne olduğunu hep merak ettim. That's certainly a factor. O kesinlikle bir etmendir. That's not something I want to think about right now. O şu anda düşünmek istediğim bir şey değil. That never happened to me. O bana asla olmadı. Does that window open? O pencere açılır mı? I recommend that you read that novel. O romanı okumanızı tavsiye ederim. That has changed now. O artık değişti. Are you really going to wear that tie? Gerçekten o kravatı takacak mısın? That alone is an achievement. O tek başına bir başarı. In what kind of situations would you use that sentence? Ne tür durumlarda o cümleyi kullanırsın? Tom worked for weeks on that project. Tom o proje üzerinde haftalarca çalıştı. That food is very tasteful. O yemek çok lezzetli. That's not what I wanted you to do. Yapmanı istediğim şey o değil. Is that really going to happen? O gerçekten olacak mı? That wasn't the problem. O sorun değildi. I hear a lot of girls wear bikinis at that beach. O plajda bir sürü kızın bikini giydiğini duydum. I've been wanting to see that movie for a long time. Uzun zamandır o filmi görmek istiyordum. That's a hotel. O bir oteldir. That was your idea. O senin fikrindi. That's probably a bad idea. O muhtemelen kötü bir fikir. Put that box down. O kutuyu yere bırak. I had never seen my father cry before that time. O zamana kadar babamı hiç ağlarken görmemiştim. What would you do in that situation? O durumda ne yapardın? What are you going to do with all that money? Bütün o parayla ne yapacaksın? Tom spent a lot of money on that house. Tom o ev için çok para harcadı. I've got a funny feeling about that guy. O adamla ilgili içimde tuhaf bir his var. I know I was wrong about that. O konuda hatalı olduğumu biliyorum. That song was fun. O şarkı eğlenceliydi. I wouldn't accept that job. O işi kabul etmedim. Sami wanted to keep that picture. Sami o resmi saklamak istedi. That's so kind. O çok nazik. That does worry me. O beni endişelendiriyor. Bring me that glass of milk. O bardak sütü bana getir. Doesn't that make sense? O bir anlam ifade etmiyor mu? In a sense you are right in refusing to join that club. Bir anlamda o kulübe katılmayı reddetmekte haklısın. Do you still remember the scenes of that war? O savaş sahnelerini hâlâ hatırlıyor musun? That's really sad. O gerçekten üzücü. I need that telephone. O telefona ihtiyacım var. That would violate our rules. O bizim kurallarımızı ihlal eder. I refuse to let you marry that man. O adamla evlenmene izin vermeyeceğim. That's not what we did. Yaptığımız o değil. What's in that box? O kutuda ne var? You shouldn't have eaten at that restaurant. O restoranda yememeliydin. At that time I had a poor income and couldn't live on it. O zamanlar düşük bir gelirim vardı ve onunla geçinemezdim. Who broke that pane of glass? O camı kim kırdı? Pass me that hammer. O çekici bana uzat. He is just that kind of person, don't mind him. O öyle biri, ona aldırma. I love that scarf. O eşarbı seviyorum. Tom probably was correct about that. Tom o konuda muhtemelen haklıydı. That guy is having an affair with your sister! O adam senin kız kardeşin ile bir ilişki yaşıyor! Do you see that girl over there? Oradaki o kızı görüyor musun? Is that the real reason? Gerçek neden o mu? That was scary. O korkutucuydu. I guess that means we're winning. Sanırım o, kazanıyoruz anlamına geliyor. Give me that bottle. O şişeyi bana ver. Her explanation concerning that matter matches yours. Onun o konuyla ilgili açıklaması seninkine uyuyor. I thought that I saw Tom in the park, but it was someone else. Tom'u parkta gördüğümü sandım ama o başka biriydi. That wasn't Tom's choice. O, Tom'un seçimi değildi. That's something we may consider. O bizim düşünebileceğimiz bir şey. Are you going to wear that dress to the party? Partide o elbiseyi giyecek misin? If he'd been alone at that time, he'd have died. O zaman yalnız olsaydı ölürdü. That sounds familiar. O tanıdık geliyor. I was cleaning my room for that time. Ben o zaman odamı temizliyordum. That can't be it. O bu olamaz. I know some students in that school. O okuldaki bazı öğrencileri tanıyorum. This tie and that jacket go well together. Bu kravat ve o ceket birlikte iyi gider. That school is going to do away with uniforms. O okul üniformaları kaldıracak. I believe there's a little cork in that wine. O şarabın içinde küçük bir mantar olduğuna inanıyorum. I'm glad I didn't sing that song tonight. Bu gece o şarkıyı söylemediğim için mutluyum. That scholar made a great scientific discovery. O bilgin büyük bir bilimsel keşif yaptı. I don't wanna tell Fadil about that. Fadıl'a o konudan söz etmek istemiyorum. There was a blizzard that night. O gece bir kar fırtınası vardı. That may be dangerous. O tehlikeli olabilir. That might not be Tom. O Tom olmayabilir. I want to know more about the man who lives in that house. O evde yaşayan adam hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum. That girl's face is incredibly ugly. O kızın yüzü inanılmaz derecede çirkin. That's not the answer. Cevap o değil. That's too expensive. O çok pahalı. I don't want to buy that house from him. O evi ondan satın almak istemiyorum. Is that from a book? O bir kitaptan mı? That pain never went away. O acı hiç geçmedi. That looks dangerous. O tehlikeli görünüyor. That's icky. O iğrenç. There were many things that bothered me about that contract. O sözleşmeyle ilgili beni rahatsız eden pek çok şey vardı. Tom never opens that window. Tom o pencereyi asla açmaz. That is very exciting! O çok heyecan vericidir! The clock on that tower is accurate. O kuledeki saat doğrudur. Excuse me but, would you kindly lift that box for me? Affedersin ama o kutuyu benim için kaldırabilir misin? I've always had that problem. Ben hep o problemi yaşadım. Is that your new book? O senin yeni kitabın mı? Whose house is that? O kimin evi? Did you give Tom that dog? O köpeği Tom'a mı verdin? That was an awesome feeling. O müthiş bir histi. Are you going to eat that piece of pie? O pasta parçasını yiyecek misin? Tom wanted to buy that book. Tom o kitabı satın almak istedi. That school is on the market. O okul satılık. I have no intention of answering that question. O soruya cevap vermeye niyetim yok. This music reminds me of that girl. Bu müzik bana o kızı hatırlatıyor. There was no one in that room when I went. Ben gittiğimde o odada hiç kimse yoktu. That would be crazy. O delice olurdu. That's an old joke. O eski bir şaka. That's the wrong answer. O yanlış cevap. I've already talked to Tom about that matter. Tom'la zaten o konu hakkında konuştum. Perhaps I can answer that question. Belki o soruya cevap verebilirim. I hate that cat. O kediden nefret ediyorum. That house belongs to you. O ev sana ait. Does Tom know who you got that necklace from? Tom senin o kolyeyi kimden aldığını biliyor mu? How long'll that take? O ne kadar sürecek? Sami was coming from that coffee shop. Sami o kafeden geliyordu. I love that restaurant. Ben o restoranı severim. That's something I can't control. O, kontrol edemediğim bir şey. That music always reminded me of you. O müzik her zaman bana seni hatırlatmıştır. That's actually perfect. O gerçekten mükemmel. Pardon me, but that is my racket. Affedersiniz, ama o benim raketim. Please let me off in front of that building. Lütfen beni o binanın önünde bırak. I didn't realize that at the time. Bunun o zaman farkına varmadım. I enjoyed that movie a lot. O filmden çok keyif aldım. That emir is very rich. O emir çok zengindir. I really must speak to Tom about that. Gerçekten o konuda Tom'la konuşmalıyım. That book is very old. O kitap çok eski. Tom didn't like that movie at all. Tom o filmden hiç hoşlanmadı. I think that you should watch that movie. Bence o filmi izlemelisin. I've seen that movie many times, but I'd like to see it again. O filmi defalarca izledim ama tekrar izlemek isterim. Were you sober at that time? O zaman ayık mıydın? That watch is less expensive than this one. O saat bundan daha ucuz. That church stands on a hill. O kilise bir tepenin üzerinde bulunuyor. That was an excellent dinner. O mükemmel bir akşam yemeğiydi. That's pointless. O yararsız. Sami never heard of that cult. Sami o tarikatı hiç duymadı. Whose is that notebook? O bilgisayar kimin? That would be a complete waste of time. O tam bir zaman kaybı olurdu. I got a video cassette recorder cheap at that shop. O dükkandan ucuza bir video kaset kaydedici almıştım. That flower is beautiful, isn't it? O çiçek güzel, değil mi? Give me that book, please. Lütfen o kitabı bana ver. I went to that party. O partiye gittim. I suppose you already know that's my car. Sanırım o arabanın benim olduğunu zaten biliyorsun. That doesn't belong to me. O bana ait değil. Our company wants to take part in that research project. Şirketimiz o araştırma projesinde yer almak istiyor. Who was that guy? Kimdi o adam? How did that get here? O buraya nasıl geldi? I loved that book! O kitaba bayıldım! That never happens to me. O asla bana olmaz. That kitten is so cute. O yavru kedi çok tatlı. That's a pretty name. O güzel bir isim. That's another concern of mine. O benim başka bir endişem. I'll buy what I need at that shop. İhtiyacım olanı o dükkandan alacağım. That's a great poem. O harika bir şiir. Isn't that adorable? O çok güzel değil mi? That's the most practical approach. En pratik yaklaşım odur. What would be the consequence of that action? O eylemin sonucu ne olurdu? That is old news. O eski bir haber. Why did you open that door? O kapıyı neden açtın? Has anyone ever told you what really happened that day? O gün gerçekten ne olduğunu söyleyen oldu mu? That was close. O yakındı. May I eat that cake? O pastayı yiyebilir miyim? There's nothing that Tom can do about that. O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok. Not everyone likes that book. Herkes o kitabı sevmiyor. Tom says Mary was there that night. Tom, Mary'nin o gece orada olduğunu söyledi. I realized that I didn't want to spend any more time dealing with that problem. Ben o sorun ile ilgili daha fazla zaman harcamak istemediğimi fark ettim. That's not a hate crime. O bir nefret suçu değildir. That story can't possibly be true. O hikaye muhtemelen doğru olamaz. Should I register for that class? O sınıfa kayıt olmalı mıyım? I've never forgotten that time. O zamanı hiç unutmadım. I know that neighborhood. O semti biliyorum. That seems reasonable enough. O yeterince makul görünüyor. I've read that book before. O kitabı daha önce okumuştum. He is such a great artist that we all admire. O öyle büyük bir sanatçı ki hepimiz ona hayranız. What's that for? O ne içindir? If you want that hat, I'll buy it for you. Eğer o şapkayı istiyorsan, senin için satın alırım. There's an allusion to one of Debussy's works in that song. O şarkıda Debussy'nin eserlerinden biri için bir ima var. That made me cry. O beni ağlattı. That's what Tom promised. O, Tom'un söz verdiği şey. I had to cancel that order because we didn't have enough money to pay for it. O siparişi iptal etmek zorunda kaldım çünkü onu ödeyecek kadar paramız yoktu. Was that your plan? O senin planın mıydı? I thought I told you to cancel that order. Sana o siparişi iptal etmeni söylediğimi sanıyordum. Sami has been banned from that store. Sami o dükkandan men edildi. You really must see that movie. O filmi gerçekten görmelisin. You look like a little girl in that dress. O elbisenin içinde küçük bir kız gibi görünüyorsun. That classroom is too small. O sınıf çok küçük. That's my son. O benim oğlum. That result was predictable. O sonuç tahmin edilebilirdi. Did you make any money out of that business? O işten hiç para kazandınız mı? I'm not sure that that's what I have to do. Yapmak zorunda olduğum şeyin o olduğundan emin değilim. Tom didn't want to think about that problem anymore. Tom artık o sorun hakkında düşünmek istemiyordu. That voice sounds familiar. O ses tanıdık geliyor. I'm really looking forward to seeing that film. O filmi izlemeye gerçekten can atıyorum. I have to make the best of that small room. O küçük odayı en iyi şekilde değerlendirmek zorundayım. Is that clock working? O saat işliyor mu? Tom came to visit me that day. Tom o gün beni ziyaret etmeye geldi. What's that scratch? O çizik nedir? That's something I couldn't do. O yapamadığım bir şey. That's always a possibility. O her zaman bir olasılık. That's a good excuse. O iyi bir bahane. That would do the trick. O, işimizi görür. We were both pretty busy at that time. O zamanlar ikimiz de oldukça meşguldük. That is my book. O benim kitabım. What makes you think that way? Sana o şekilde düşündüren ne? Sami crossed that line. Sami o çizgiyi geçti. Tom lasted about three months on that job. Tom o işte yaklaşık üç ay kaldı. Who knows that guy? O adamı kim tanıyor? That was a good experience. O iyi bir deneyimdi. That's a good response. O iyi bir yanıt. I really like that girl. O kızdan gerçekten hoşlanıyorum. That woman has a strong personality. O kadın, güçlü bir kişiliğe sahiptir. For the time being I want to work at that bookstore. Ben şimdilik o kitapçıda çalışmak istiyorum. That's a great picture. O harika bir resim. Tom didn't know you owned that land. Tom o arazinin size ait olduğunu bilmiyordu. That restaurant prepares two thousand meals every day. O restoran her gün iki bin öğün yemek hazırlıyor. Why's that important? O neden önemli? That dress is awful. O elbise korkunç. That is gradually changing. O yavaş yavaş değişiyor. That's none of your beeswax. O seni ilgilendirmez. One day, all that pain turned into determination. Bir gün, tüm o acılar kararlılığa dönüştü. That swimsuit looks really good on you. O mayo sizde gerçekten iyi görünüyor. That was a shock. O bir şoktu. I'd like a copy of that document as soon as possible. En kısa sürede o belgenin bir kopyasını istiyorum. What dialect is that? O hangi lehçe? Sami desperately tried to get more information about that. Sami umutsuzca o konuda daha fazla bilgi almaya çalıştı. That might be possible. O mümkün olabilir. That boy's name is Tom. O çocuğun adı Tom. My work is being reviewed by that man. Çalışmam o adam tarafından gözden geçiriliyor. That's probably why Tom isn't here today. Muhtemelen Tom o nedenle bugün burada değil. We loved that house. O evi sevdik. That was your plan, wasn't it? O senin planındı, değil mi? That's not exactly true. O tam olarak doğru değil. That door's the only way out. O kapı tek çıkış yolu. That seemed like a joke. O bir şaka gibi görünüyordu. I wish I'd never asked you that question. Keşke sana o soruyu hiç sormasaydım. We don't have anyone of that name here. Bizde burada o isimde kimse yok. Did Tom die in that accident? Tom o kazada mı öldü? That tree is on Tom's property. O ağaç Tom'un mülkü üzerindedir. Tom didn't comment on that. Tom o konuda yorum yapmadı. Tom wanted to buy that book. Tom o kitabı almak istedi. Mary thinks that she's Tom's girlfriend, but for Tom, she's just a friend. Mary, Tom'un kız arkadaşı olduğunu düşünüyor ama Tom için o sadece bir arkadaş. That time was really fun. O zamanlar çok eğlenceliydi. There's no doubt in my mind about that. O konuda aklımda hiçbir şüphe yok. That article is rubbish. O makale zırvadır. That language sounds very pretty. O dil çok hoş geliyor. That's not prudent. O sağduyulu değil. I think that guy looks a little bit like Tom. Bence o adam biraz Tom'a benziyor. Tom knows that feeling well. Tom o hissi iyi bilir. Where did that come from? O nereden geldi? I don't want to have to listen to Tom sing that song again. Tom'un o şarkıyı tekrar söylemesini dinlemek istemiyorum. That's a horrible idea. O kötü bir fikir. I don't understand that logic. O mantığı anlamıyorum. That was legit. O yasaldı. There was a storm that night. O gece bir fırtına vardı. That's your responsibility. O sizin sorumluluğunuz. Why doesn't that bother you? Neden o seni rahatsız etmiyor? It's nothing that can't wait. O bekleyemeyecek bir şey değil. I shouldn't have asked Tom that question. O soruyu Tom'a sormamalıydım. We aren't going to sing that song. O şarkıyı söylemeyeceğiz. Well, that's not going to happen. Pekala, o olmayacak. Does that seem like something you might want to try? O, denemeyi isteyebileceğin bir şeye benziyor mu? That would not be a lie. O bir yalan olmazdı. I want you to redirect the output of this command into that file. Bu komutun çıktısını o dosyaya yeniden yönlendirmenizi istiyorum. How did you acquire that information? O bilgiyi nasıl elde ettin? That sounds good. O iyi görünüyor. That's the best one. O en iyisidir. That girl smiled and waved to me. O kız gülümsedi ve bana el salladı. What's that bucket doing here? O kova burada ne işe yarıyor? That was last year. O geçen yıldı. I don't recall that name. O ismi hatırlamıyorum. That word is very difficult to translate. O kelimeyi çevirmek çok zor. Who do you think made that mistake? Sence o hatayı kim yaptı? That's very cruel. O çok zalimce. That hat looks good on him. O şapka onda iyi görünüyor. I didn't buy that car. O arabayı ben almadım. You must reply to that letter. O mektuba cevap vermelisin. What in the world is that? O da neyin nesi? Keep your distance from that dog. O köpekle arana mesafe koy. That doesn't work. O çalışmaz. That is the boy who came here yesterday. Dün buraya gelen çocuk odur. Is that the same guy? O aynı adam mı? Did you ever show Tom that letter? Hiç o mektubu Tom'a gösterdin mi? That tooth hurts. O diş acıyor. That wasn't true. O doğru değildi. That happened to us, too. O bizim de başımıza geldi. That's not how that word is pronounced. O kelime öyle okunmaz. Where did you buy that tie? O kravatı nereden almıştın? That made Fadil feel good. O, Fadıl'ı iyi hissettirdi. That wasn't me. O ben değildim. Get down from that tree! İn o ağaçtan! Tom nearly missed that opportunity. Tom o fırsatı neredeyse kaçırdı. That only happens in the movies. O yalnızca filmlerde olur. That animal is not carnivorous. O hayvan etçil değil. Tom must've gone that way. Tom o tarafa gitmiş olmalı. That isn't it. Bu o değil. I don't think I can keep that promise. O sözü tutabileceğimi sanmıyorum. That's none of our business. O bizi ilgilendirmez. Who's that boy? O çocuk kim? Chris got a very nice grade on that difficult homework assignment. Chris o zor ev ödevinden çok iyi bir not aldı. What is wrong with that guy? O adamın sorunu ne? I thought that's what we wanted. İstediğimizin o olduğunu düşündüm. That's Tom's decision. O, Tom'un kararı. That's been my main focus. O benim ana odak noktam oldu. That water pipe leaks. O su borusu sızdırıyor. That was delicious. O lezzetliydi. That isn't what I'm talking about. Bahsettiğim o değil. You should look that word up. O kelimeye bakmalısın. I had no lawyer at that time. O zaman bir avukatım yoktu. That's one of my favorites. O benim favorilerimden biri. That was a joke. O bir şakaydı. Don't you want to know the truth about what happened that day? O gün olanlarla ilgili gerçeği bilmek istemez misin? The policeman asked the girls if that car was theirs. Polis kızlara, o arabanın onlara ait olup olmadığını sordu. He said that that girl had kissed him. O kızın onu öptüğünü söyledi. I'd like to apply for that position. O pozisyon için başvurmak istiyorum. I hate that sound. O sesten nefret ediyorum. That blue one is also mine. O mavi olan da benim. I'm sure that was him. O olduğuna eminim. Were you with her that night? O gece onunla birlikte miydin? That's the reason she's late. Onun geç kalmasının sebebi odur. That shop was full of people. O mağaza insanlarla doluydu. It's the best book that I've ever read. O, şimdiye kadar okuduğum en iyi kitap. I'll send you a copy of that picture as soon as possible. En kısa zamanda size o resmin bir kopyasını göndereceğim. What happened to all that money? Bütün o paraya ne oldu? Tom was with me on that day. Tom o gün benimle birlikteydi. That looks painful. O acı verici görünüyor. I swear I never showed anyone that document. O belgeyi birine göstermediğime yemin ederim. That ship goes abroad from this port. O gemi bu limandan yurt dışına gidiyor. I think that was a mistake. Sanırım o bir hataydı. Many people make that mistake. Birçok kişi o hatayı yapıyor. What does that look like? O neye benziyor? That wasn't a tough decision. O zor bir karar değildi. Thanks for that added information. Eklenen o bilgi için teşekkürler. Sami would never win an Academy Award for that stupid performance. Sami o aptal performansıyla asla Akademi Ödülünü kazanamazdı. Who's that letter from? O mektup kimden geldi? Is that the new guy? O yeni adam mı? That's probably not actually true. O muhtemelen gerçek değildir. Is Tom aboard that ship? Tom o gemide mi? That group of people almost disappeared. O grup insanlar neredeyse yok oldular. That looked like it hurt. O acıyor gibi görünüyordu. That name struck a chord. O isim bir şey çağrıştırdı. That scandal cost him his reputation. O skandal, onun itibarına mal oldu. That girl is arrogant because of her beauty. O kız güzelliği yüzünden kibirli. That's a beautiful horse. O, güzel bir at. At that time, we were quite rich. O zamanlar çok zengindik. That seems like a reasonable price. O makul bir fiyat gibi görünüyor. That doesn't seem to be a problem. O bir sorun gibi görünmüyor. We're definitely buying that house. Kesinlikle o evi satın alıyoruz. Tom certainly gets a nice sound out of that old bassoon. Tom kesinlikle o eski fagottan hoş bir ses çıkarır. That's such a wonderful thing. O böyle harika bir şey. Layla doesn't remember anything from that night. Layla o geceye dair hiçbir şey hatırlamıyor. They wrote that song together. Onlar o şarkıyı birlikte yazdı. Isn't that enough? O yeterli değil mi? I was there that night. O gece oradaydım. That was a serious mistake. O ciddi bir hataydı. What does that say? O ne diyor? I was waiting for the bus at that time. O sırada otobüsü bekliyordum. I can't believe it's been more than a year since that happened. O olayın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçtiğine inanamıyorum. That's an incredible story. O inanılmaz bir hikaye. That can't be a coincidence. O bir tesadüf olamaz. Who's that man painting the fence? Çitleri boyayan o adam kim? No, that's not the station. Hayır, o istasyon değil. That's one interpretation. O bir yorumlama. Can I book two seats on that flight? O uçakta iki kişilik yer ayırtabilir miyim? That was fantastic. O harikaydı. That'll discourage criminals. O, suçluların cesaretini kıracak. That cake was really good. O kek gerçekten iyiydi. I've joked with Tom about that. Tom'la o konuda şaka yaptım. That was an honest mistake. O, masum bir hataydı. I can't believe that you enjoyed that movie. O filmi beğendiğine inanamıyorum. Do you always greet people that way? Her zaman insanları o şekilde mi selamlarsın? What was that like? O nasıldı? That happened about thirty years ago. O yaklaşık otuz yıl önce oldu. That's not a locust, that's a grasshopper! O bir göçmen çekirge değil, o bir çekirge! That's a good thing to have. O sahip olmak için iyi bir şey. That weapon is not a toy, boy! O silah oyuncak değil, evlat! I bet ten dollars on that horse. O at üzerine on dolar iddiaya giriyorum. That really doesn't seem possible. O gerçekten mümkün görünmüyor. What's that number? O numara ne? I never want you to step foot in that bar again. O bara bir daha adım atmanı asla istemiyorum. We should get rid of that computer. O bilgisayardan kurtulmalıyız. That's humiliating. O aşağılayıcı. That just didn't sound right. O sadece doğru gibi görünmüyordu. Tom bought some stuff at that store. Tom o mağazadan bir şeyler aldı. That is a dog. O bir köpek. That was crazy. O aptalcaydı. That movie is suitable for people of all ages. O film, her yaştan insan için uygundur. That's very different. O çok farklı. That was really fun for me. O benim için gerçekten eğlenceliydi. I'd advise not staying at that hotel. O otelde kalmamanızı tavsiye ederim. That sounds like a train. O bir trene benziyor. That incident changed Tom's life. O kaza Tom'un yaşamını değiştirdi. That's not so bad. O çok kötü değil. Can you tell me that man's name? Bana o adamın adını söyleyebilir misiniz? What was that noise? Neydi o ses? At that time, the train was terribly crowded. O sırada, tren çok kalabalıktı. I have to find out what that music is. O müziğin ne olduğunu öğrenmek zorundayım. British troops held that area. İngiliz birlikleri o bölgeyi tuttu. I was thirty at that time. O zaman otuz yaşındaydım. That's all Tom needs to hear. Tom'un duyması gereken her şey o. That's a famous mountain. O tanınmış bir dağdır. That's the going rate. O, gidiş oranıdır. That's the problem with statistics. O, istatistikle ilgili sorundur. That's not a crime. O bir suç değil. Between sobs, that lost girl said her name. Hıçkırıklar arasında, o kayıp kız adını söyledi. We walked ten miles that day. Biz o gün on mil yürüdük. That was strange. O garipti. I don't intend to sing that song tonight. Bu gece o şarkıyı söylemeye niyetim yok. That boy won't tell me his name. O çocuk bana ismini söylemeyecek. I wrote that book. O kitabı ben yazdım. That kid got a slap from his mother for being rude. O velet kabalık ettiği için annesinden bir şamar yedi. That's easy enough. O yeterince kolay. That was written by Taro Akagawa. O, Taro Akagawa tarafından yazıldı. The price of the stock of that company will not come down. O şirketin hisse senedi fiyatı düşmeyecek. Tom shouldn't have tried singing that song. Tom o şarkıyı söylemeye çalışmamalıydı. An innocent biker was shot by an arrogant soldier on that street. Masum bir bisikletçi, kibirli bir asker tarafından o sokakta vuruldu. We are familiar with that author's name. Biz o yazarın adına aşinayız. That's disgusting. O iğrenç. Is that a picture of Tom on your desk? Masandaki o resim Tom'un mu? What's the name of that station? O istasyonun adı ne? I liked that song. O şarkıyı severdim. That has changed everything. O her şeyi değiştirdi. That man is dead. O adam öldü. Give me that weapon. Bana o silahı ver. What's your favorite part of that movie? O filmin favori kısmı nedir? I recall feeling so good at that time. O zaman kendimi çok iyi hissettiğimi hatırlıyorum. Should that matter? O önemli olmalı mı? That was different. O farklıydı. That psychiatrist specialized in eating disorders. O psikiyatrist yeme bozukluklarında uzmanlaşmıştı. That cheese is made from sheep's milk. O peynir koyun sütünden yapılıyor. How did you get that scar? O yara izi nasıl oldu? Are you interested in that girl? O kız ile ilgileniyor musunuz? I don't have the time to read that book. O kitabı okuyacak vaktim yok. Tom closed his diary after writing about that day's events. Tom o günkü olayları yazdıktan sonra günlüğünü kapattı. What language was that? Nasıl bir dildi o? If I had taken that plane, I would be dead now. Eğer o uçağa binmiş olsaydım, şimdi ölmüş olacaktım. Tom told me that he'd give me that book if I wanted it. Tom, eğer istersem o kitabı bana vereceğini söyledi. That street is very noisy. O cadde çok gürültülü. That weirdo breeds cockroaches in a matchbox. O ucube bir kibrit kutusunda hamam böcekleri yetiştirir. That was my only consolation. O benim tek tesellimdi. Is that too hard? O çok zor mu? Christmas fell on Monday that year. O yıl Noel Pazartesi gününe denk geldi. I use that computer. O bilgisayarı ben kullanıyorum. I have no idea who that woman is. O kadının kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Tom and Mary weren't friends at that time. Tom ve Mary o zamanlar arkadaş değillerdi. Do you regret getting that tattoo? O dövmeyi yaptırdığına pişman mısın? The car wasn't making that noise before. Araba daha önce o sesi çıkarmıyordu. I never read that book. Ben o kitabı hiç okumadım. That doll is scary. O bebek korkutucu. That crisis threatened to split the nation in two. O kriz milleti ikiye bölünmekle tehdit etti. There is no reason for me to learn that language. O dili öğrenmem için hiçbir neden yok. I know that feeling. O duyguyu biliyorum. That affected us a lot. O bizi çok etkiledi. That's not completely wrong. O tamamen yanlış değil. We weren't allowed to go into that cave. O mağaraya girmemize izin verilmedi. Put out that fire. O ateşi söndür. I can't remember that guy's name. O adamın ismini hatırlayamıyorum. The weather was cold that day, and besides, it was raining. Hava o gün soğuktu, ve bunun yanı sıra, yağmur yağıyordu. What is that made of? O neyden yapılmış? I read that book a long time ago. Ben o kitabı uzun zaman önce okudum. I was thirteen years old at that time. O zamanlar on üç yaşındaydım. What is that huge building? O büyük bina nedir? I've never felt that way before. Daha önce hiç o şekilde hissetmemiştim. I think that she's an honest woman. Bence o dürüst bir kadın. That would help me decide. O, karar vermeme yardımcı olur. That's a strange question. O tuhaf bir soru. I like that young man. O genç adamı seviyorum. I'm trying my best to forget about what we did that day. O gün yaptıklarımızı unutmak için elimden geleni yapıyorum. Tom was asleep at that time. Tom o sırada uyuyordu. What was that noise? O gürültü neydi? That obliges me to change my opinion. O, benim görüşümü değiştirmeye zorluyor. I didn't come here for that reason. O nedenle buraya gelmedim. That one's for me, too. O da benim için. That must be investigated. O araştırılmalıdır. Isn't that a friend of yours? O senin arkadaşın değil mi? Give me that bread. O ekmeği bana ver. That stuff is poison. O madde zehirdir. I can't put up with that loud noise. O gürültüye tahammül edemiyorum. I was crazy about that boy. O çocuk için deli oluyordum. Have you already finished that book? O kitabı bitirdin mi? Don't you start talking like that. O şekilde konuşmaya başlama. There were a lot of human remains in that place. O yerde birçok insan kalıntısı vardı. That isn't going to happen this time. O bu sefer olmayacak. That's not good enough. O yeterince iyi değil. What does that mean in Arabic? O, Arapçada ne anlama geliyor? That is a very bad pun. O çok kötü bir sözcük oyunu. That street is very noisy. O sokak çok gürültülü. Tom went that way. Tom o tarafa gitti. That's our French teacher. O bizim Fransızca öğretmenimiz. Is that milk still good? O süt hâlâ iyi mi? If you won ten million dollars in a lottery, what would you do with that money? Piyangodan on milyon dolar kazansanız, o parayla ne yapardınız? I needed that money to buy a gift for Tom. Tom'a hediye almak için o paraya ihtiyacım vardı. I like that answer. O cevabı seviyorum. I was advised to stay out of that part of town. Şehrin o bölümünden uzak durmam tavsiye edildi. That would be a wise decision. O akıllıca bir karar olurdu. I lost that bet. O iddiayı kaybettim. That man is in a panic. O adam panik halinde. Am I on that list? Ben o listede miyim? At that high school, sports is more important than academics. O lisede spor, akademiden daha önemlidir. That cake was delicious. O kek lezzetliydi. That's one of the most ridiculous movies I have ever seen. O şimdiye kadar izlediğim en komik filmlerden biri. I couldn't take that risk. Ben o riski alamadım. That's not very reassuring. O çok güven verici değil. Be very careful with that blue box. O mavi kutuya çok dikkat edin. Can that happen in Australia? O Avustralya'da olabilir mi? I guess that's not what Tom wanted. Sanırım Tom'un istediği o değil. That cost me three bucks. O bana üç dolara mal oldu. That isn't safe. O güvenli değil. Put that cookie back in the box! O kurabiyeyi kutuya geri koy! If you're not careful with that knife, you might cut yourself. O bıçağa dikkat etmezsen, kendini kesebilirsin. If I could have spoken French better, I might have gotten that job. Fransızcayı daha iyi konuşabilseydim, o işi alırdım. I saw Tom entering that restaurant. Tom'u o restorana girerken gördüm. Tom is the one who has to make that decision. O kararı vermek zorunda olan kişi Tom'dur. Do you believe I have a chance to get that position? O pozisyonu almak için bir şansım olduğuna inanıyor musun? That isn't a secret anymore. O artık bir sır değil. I was aware of that fact. O gerçeğin farkındaydım. I wouldn't accept that job. O işi kabul etmezdim. That would be a lie. O, bir yalan olurdu. I can't remember the tune of that song. O şarkının melodisini hatırlamıyorum. Tom didn't like that idea. Tom o düşünceyi beğenmedi. That idiot came looking for me. O aptal beni aramaya geldi. Do you really think that's the case? Gerçekten konunun o olduğunu mu düşünüyorsun? Is that old car giving you any more trouble? O eski araba sana daha fazla sorun çıkarıyor mu? Are you the one who wrote that report? O raporu yazan sen misin? That four-year plan has to be approved. O dört yıllık planın onaylanması gerekiyor. Are you going to show me that secret hiding place of yours? Bana o gizli saklanma yerini gösterecek misin? In that country, people worshipped money like a god. O ülkede insanlar paraya tanrı gibi tapıyorlardı. Dan served thirty five years in that prison. Dan o hapishanede otuz beş yıl hapis yattı. At that time, Tom was sitting between Mary and John. O sırada Tom, Mary ve John'un arasında oturuyordu. Let's check that shop, too. O dükkânı da kontrol edelim. That person writing the letter in the classroom is my friend. Sınıfta mektubu yazan o kişi benim arkadaşım. There are a lot of fish in that lake. O gölde bir sürü balık var. That's when I met Tom. Tom'la o zaman tanışmıştım. That day changed my life. O gün hayatımı değiştirdi. That wasn't a good idea. O iyi bir fikir değildi. That wasn't a mistake. O bir hata değildi. That movie was a hit. O film çok popülerdi. What's that lemony smell? O limon kokusu ne? That woman is much older than I am. O kadın benden çok daha yaşlı. How many times have I told you not to use that word? O kelimeyi kullanmamanı kaç kere söyledim sana? Up to that time, we were watching TV. O zamana kadar biz televizyon izliyorduk. I probably shouldn't have asked Tom that question. Muhtemelen Tom'a o soruyu sormamalıydım. Who was there that night? O gece kim oradaydı? That caused my liver to fail. O, karaciğerimin iflas etmesine neden oldu. I didn't want to answer that question. O soruyu cevaplamak istemedim. There's some whiskey in that bottle. O şişede biraz viski var. I've probably already seen that movie. Muhtemelen o filmi çoktan izlemişimdir. That book is available in only one store. O kitap sadece bir mağazada mevcut. That is my brother. O benim erkek kardeşim. The backwardness of that country is well known. O ülkenin geri kalmışlığı iyi bilinir. What did I do with that brochure? O broşürle ne yaptım? That rumor soon spread. O söylenti kısa sürede yayıldı. All the schools are closed on that holiday. O tatilde tüm okullar kapalıdır. That girl hugged her doll. O kız, bebeğini kucakladı. That looks so boring. O çok sıkıcı görünüyor. You have too many books on that shelf. O rafta çok fazla kitabın var. That didn't really happen. O, gerçekten olmadı. That planet imploded. O gezegen patladı. That was a big mistake. O büyük bir hataydı. Who gave that envelope to you? O zarfı sana kim verdi? That would've suited Tom. O, Tom'a uygun olurdu. That poet lived here a little over 20 years. O şair burada 20 yıldan biraz fazla yaşadı. I don't use that site for privacy reasons. Gizlilik nedeniyle o siteyi kullanmıyorum. That's very impressive. O çok etkileyiciydi. I've been asking myself that same question. Kendime o aynı soruyu soruyorum. That hole should be filled, not covered. O delik doldurulmalı, kapatılmamalı. Boy bands were very popular at that time. O zamanlar erkek grupları çok popülerdi. Who's that woman over there? Oradaki o kadın kim? That sounds sensible. O mantıklı görünüyor. That would be cool. O harika olurdu. That's worth a lot. O çok değerli. I have to steal that recipe. O tarifi çalmalıyım. Dozens of houses were burned down in that big fire. O büyük yangında düzinelerce ev yanıp kül oldu. That's the one we were looking for. Aradığımız kişi o. It's just like Meg to act that way. Bu tam Meg'in o şekilde davranması gibi. I think that guy looks a lot like Tom. Sanırım o adam Tom'a çok benziyor. That's really nasty. O gerçekten iğrenç. That's very unprofessional. O çok amatörce. Why I can't register for that class? Neden o sınıfa kayıt olamıyorum? What's that bird? O kuş nedir? Did you have a piano lesson that day? O gün piyano dersiniz var mıydı? That doesn't explain what happened, does it? O ne olduğunu açıklamaz, değil mi? Wouldn't that be nice? O hoş olmaz mıydı? Don't let that dog come near me! O köpeğin bana yaklaşmasına izin verme! That has never happened to me, touch wood. O benim hiç başıma gelmedi, şeytan kulağına kurşun. That guy is a man in women's clothing with a wig. O adam kadın kıyafeti giymiş, peruklu bir adam. I am swearing at that jerk! O pisliğe küfür ediyorum! That makes a difference. O bir fark yaratır. The lady that is speaking to that boy is his teacher. O çocukla konuşan kadın onun öğretmeni. I won't do that that way next time. Gelecek sefer bunu o şekilde yapmayacağım. This book isn't as heavy as that book. Bu kitap o kitap kadar ağır değildir. Would you like to know who that beautiful woman is? O güzel kadının kim olduğunu bilmek ister misiniz? Says the legend that there are diamonds in the region. Efsaneye göre o bölgede elmas varmış. Tom knows a few guys who work at that factory. Tom o fabrikada çalışan birkaç kişiyi tanıyor. I needed a lot of courage to try eating that strange food. O garip yemeği yemeyi denemek için çok cesarete ihtiyacım vardı. That wouldn't make me happy. O beni mutlu etmedi. I never thought I would meet her at that party. Onunla o partide tanışacağımı hiç düşünmemiştim. I wish I had followed his instructions at that time. Keşke o zaman onun talimatlarına uysaydım. I didn't make that mistake again. O hatayı tekrar yapmadım. Who was that girl? O kız kimdi? That's not Jack's fault. O, Jack'in hatası değil. That language sounds very nice. O dil çok hoş geliyor. That's the reason why I couldn't attend the meeting. Toplantıya katılamamamın nedeni oydu. Do you know that woman? O kadını tanıyor musun? I wasn't wealthy at that time. O zaman zengin değildim. That person is my eldest brother. O kişi benim en büyük kardeşim. Whose bicycle is that? Kimin bisikleti o? That's a bit personal. O biraz kişisel. I don't like that woman. O kadını sevmiyorum. That's a horrifying thought. O korkunç bir düşünce. Where did we get that information? O bilgiyi nereden aldık. Tom can imitate that singer perfectly. Tom o şarkıcıyı mükemmel şekilde taklit edebilir. I can't remember anything about that night. O gece hakkında bir şey hatırlayamıyorum. That is my own affair. O benim kendi işim. You'd look good in that dress. O elbisenin içinde iyi görünürdün. That's Tom. O Tom. Is that yours? O senin mi? You should stay away from that guy. O adamdan uzak durmalısın. That sounds like a reasonable demand. O makul bir talep gibi görünüyor. You handled that problem quite well. O sorunu oldukça iyi şekilde ele aldın. I loved that car. O arabayı sevdim. That's the scary part. O korkutucu bölüm. That ain't my style. O benim tarzım değil. Something must have been really wrong in that marriage. O evlilikte bir şeyler gerçekten yanlış gitmiş olmalı. I told Tom that that car wasn't mine. Tom'a o arabanın benim olmadığını söyledim. That job was handled by Tom. O iş Tom tarafından halledildi. The staff in that restaurant gave us a very good impression. O restorandaki personeli bize çok iyi bir izlenim verdi. Whose kid is that? O kimin çocuğu? I was young and impressionable at that time. O zamanlar genç ve hassastım. We'll take that chance. O şansı alacağız. The noisy headphones are that guy's. Gürültülü kulaklıklar o adamın. I lied about that. O konuda yalan söyledim. Isn't that why you're here? O senin neden burada olduğun değil mi? Is that dangerous? O, tehlikeli midir? I don't know the name of that temple. O tapınağın ismini bilmiyorum. Not even the teacher talked about that topic. Öğretmen bile o konu hakkında konuşmadı. We had a lot of thunder that summer. O yaz çok gök gürültüsü vardı. That hat looks good on Tom. O şapka Tom'a yakışmış. That's not what Tom wants to do. Tom yapmak istediği şey o değil. Does that belong to Tom? O, Tom'a mı ait? Does that satisfy you? O seni tatmin ediyor mu? I never even thought about that. Hatta o konuda hiç düşünmemiştim. Turn that radio down at once. Hemen o radyonun sesini kıs. Tom wasn't on duty at that time. Tom o sırada görevde değildi. That wasn't cool. O harika değildi. Today's weather is very cold that it makes us shiver. Bugünkü hava o soğuk ki bizi titretiyor. Is that not possible anymore? O artık mümkün değil mi? Isn't that astounding? O şaşırtıcı değil mi? Tom doesn't regret that decision. Tom o karardan pişman değildir. That old house has been neglected for years. O eski ev yıllardır bakımsız. Is that musical coming to the West End? O müzikal West End'e geliyor mu? I really loved that car. O arabayı gerçekten sevmiştim. Did that guy tell you anything? O adam sana bir şey dedi mi? That broken vase is my grandfather's. O kırık vazo büyükbabamın. That gentleman usually wears a hat. O beyefendi genelde şapka takar. I don't feel that way at all. Kendimi hiç o şekilde hissetmiyorum. How many times have I told you not to use that word? Sana kaç kere o sözcüğü kullanmamanı söyledim? I don't think that way. O biçimde düşünmüyorum. That knot's loose. O düğüm gevşek. That's probably not a good idea. O muhtemelen iyi bir fikir değil. Tom didn't come home that night. Tom o gece eve gelmedi. I thought the prices at that store were too high. O mağazadaki fiyatların çok yüksek olduğunu düşünmüştüm. Tom had that job for years. Tom yıllarca o işi yaptı. That Spanish boy can sing a Mozart aria. O İspanyol çocuk Mozart aryası söyleyebiliyor. That's not my fault. O benim hatam değil. From now on, I will not use that word. Şu andan itibaren, o kelimeyi kullanmayacağım. There were many things that Tom wanted Mary to do that day. Tom'un o gün Mary'den yapmasını istediği pek çok şey vardı. Is Tom still working that dead-end job? Tom hâlâ terfi imkânı olmayan o işte mi çalışıyor? I wish we hadn't sung that song. Keşke o şarkıyı söylememiş olsaydık. I never wore that hat again. O şapkayı bir daha hiç takmadım. I personally didn't find that movie very interesting. O filmi şahsen ilginç bulmadım. Wasn't that nice? O güzel değil miydi? The dog turned its head this way and that. Köpek başını bir bu yana bir o yana çevirdi. This girl is not that girl. Bu kız o kız değildir. I didn't have my camera with me at that time. O sırada fotoğraf makinem yanımda değildi. I almost didn't sing that song tonight. Neredeyse bu gece o şarkıyı söylemeyecektim. I don't know who painted that picture. O resmi kimin yaptığını bilmiyorum. That's something that happens quite often. O, oldukça sık olan bir şeydir. That changed on Monday. O, pazartesi günü değişti. That was dangerous. O, tehlikeliydi. Is that going to happen soon? O yakında olacak mı? That won't happen again soon. O yakında tekrar olmayacak. I'm a completely new person since that night. O geceden beri bambaşka bir insanım. If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her. Eğer o kadın beni bir ömür boyu olduğum gibi sevecekse, onunla evlenirim. I apologize for talking to you like that. Seninle o şekilde konuştuğum için özür dilerim. Who is that man in the background of the picture? Resmin arka planındaki o adam kimdir? I think it's time for me to accept responsibility for that problem. Sanırım o sorun için sorumluluk almamın zamanıdır. That isn't him. Bu o değil. That man is strong. O adam güçlü. It'll take me a long time to finish reading that book. O kitabı okumayı bitirmem uzun bir zaman alacak. That cloud looks like China. O bulut Çin'e benziyor. That reminds me of something I heard yesterday. O bana dün duyduğum bir şeyi hatırlatıyor. Stop staring like that. O şekilde bakmayı kes. I loved that job. Ben o işi sevdim. That's not my baseball bat. O benim beyzbol sopam değil. That suits me. O bana uydu. Why does that bother Tom? O neden Tom'u rahatsız ediyor? I'm not that kind of girl. Ben o tür bir kız değilim. That isn't true. O doğru değil. That publishing company is in the black. O yayıncılık şirketinin geliri yükseldi. That wind blew out our last candle. O rüzgar son mumumuzu da söndürdü. That's realistic. O gerçekçi. Tom has finished doing that. Tom o işi bitirdi. That boy displayed no fear. O çocuk hiç korku belirtisi göstermedi. Does that answer the question? O, soruyu yanıtlıyor mu? Whatever happened to that old car you used to have? Eskiden sahip olduğun o eski arabaya ne oldu? Is that seat available? O koltuk müsait mi? That subject is not suitable for discussion. O konu tartışma için uygun değil. I think that it's true. Sanırım o doğru. That was a lucky guess. O şanslı bir tahmindi. Does that taste good? O iyi tat veriyor mu? I wish I hadn't gone to that party. Keşke o partiye gitmeseydim. That's a small detail. O küçük bir ayrıntıdır. That mountain is covered in snow all year round. O dağ tüm yıl boyunca karla kaplıdır. I had nothing to do with that incident. O olayla hiçbir alakam yoktu. The rooms in this hotel are not as clean as the rooms in that hotel. Bu oteldeki odalar o oteldeki odalar kadar temiz değil. We've all bought stuff from that store. Hepimiz o mağazadan bir şeyler aldık. Don't obey that man. O adama itaat etme. Is that seat free? O koltuk boş mu? That hut's floor is of bamboo. O kulübenin zemini bambudandır. That chapel was built by the Spaniards some centuries ago. O şapel birkaç yüzyıl önce İspanyollar tarafından inşa edildi. How do you like that TV news program? O TV haber programını beğendin mi? He's getting used to that situation. O, o duruma alışıyor. I've already considered that possibility. O olasılığı zaten düşündüm. I've never told Tom about that. Tom'a o konudan hiç söz etmedim. Is there a picture of Tom in that album? O albümde Tom'un bir resmi var mı? I don't know how you lasted five years in that job. O işte beş yıl nasıl dayandınız bilmiyorum. Does that trouble you? O sizi rahatsız ediyor mu? Dan often went to take a walk in that wood. Dan sık sık o ormanda yürüyüş yapmaya giderdi. I wasn't concerned about that. Ben o konuda endişeli değildim. That didn't go too well. O çok iyi gitmedi. Everybody knows that old trapper. O yaşlı tuzakçıyı herkes tanır. On that day, Japanese flags were flying. O gün, Japon bayrakları dalgalanıyordu. Is that Tom's? O Tom'un mu? That's Saturn. O Satürn. Should I register for that class? O derse kayıt yaptırmalı mıyım? Do you think that's the answer? Cevabın o olduğunu mu düşünüyorsun? That knife came in very handy, didn't it. O bıçak çok kullanışlı geldi. Fadil wrote everything that happened that night. Fadıl o gece olan her şeyi yazdı. I wish I hadn't gone to that party. Keşke o partiye gitmemiş olsaydım. I want that guitar. O gitarı istiyorum. That's fucking cool. O çok harika. In the end, we ended up eating at that shabby restaurant. Sonunda o salaş restoranda yemek yedik. I've already made that mistake. Ben zaten o hatayı yaptım. What's that about? O ne hakkında? I think that's the guy who attacked me. Sanırım o bana saldıran adam. That boy used to drop in on me. O çocuk eskiden bana uğrardı. Just at that time, the bus stopped. Tam o sırada otobüs durdu. That may happen Monday. O, pazartesi olabilir. Tom's dying for that apple. Tom o elma için can atıyor. That was my first visit to Japan. O, Japonya'ya ilk ziyaretimdi. Do you want to know who that boy is? O çocuğun kim olduğunu bilmek ister misin? Why is that road blocked? Neden o yol tıkalı? That was the most interesting novel that I had ever read. O, şimdiye kadar okuduğum en ilginç romandı. I was bitten in the leg by that dog. O köpek beni bacağımdan ısırdı. I saw Tom in the park that morning. O sabah parkta Tom'u gördüm. The sheriff knows that old trapper. Şerif o yaşlı tuzakçıyı tanıyor. That's not my finger! O benim parmağım değil! That's pretty. O güzel. That was a fun surprise. O eğlenceli bir sürprizdi. That was quick. O hızlıydı. That wouldn't surprise me. O beni şaşırtmazdı. Why do you consider that event important? Neden o olayın önemli olduğunu düşünüyorsun? That's not true. O doğru değil. We can't drive across that bridge. Biz o köprüden geçemeyiz. That was the most exciting concert I have ever been to. O, şimdiye kadar gittiğim en heyecan verici konserdi. That was a really big mistake. O gerçekten büyük bir hataydı. At that time, I had no idea what was going to happen. O zaman ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. That's certainly a factor. O kesinlikle bir faktör. That can only be her. Bu ancak o olabilir. No abduction had been reported in that town since 1965. 1965 yılından bu yana o kasabada hiçbir adam kaçırma olayı bildirilmemişti. To be honest, I found that restaurant expensive. Dürüst olmak gerekirse, o restoranı pahalı buldum. Isn't that a boy's name? O bir erkek adı değil mi? That could take a few months. O birkaç ay sürebilir. Is that your teacher? O senin öğretmenin mi? Tom just got that big promotion he's been waiting for. Tom beklediği o büyük terfiyi az önce aldı. That night, I was really sad. O gece, ben gerçekten üzgündüm. Aren't you going to eat that piece of pie? O turta dilimini yemeyecek misin? That probably is true. O muhtemelen doğru. I've met that man before, but I can't remember his name. O adamla daha önce tanışmıştım ama adını hatırlayamıyorum. That's not at all clear. O hiç net değil. I often look up words in that dictionary. O sözlükte sık sık kelimeler ararım. That book is worth reading. O kitap okumaya değer. The style of that house is similar to mine. O evin stili benimkine benziyor. Is that a personal opinion? O kişisel bir görüş mü? That is a preposterous story. O saçma bir hikaye. Tom still hasn't talked to Mary about that. Tom hala Mary'yle o konuda konuşmadı. I don't know how to translate that sentence correctly. O cümle doğru bir biçimde nasıl çevirilir bilmiyorum. That car is parked on a double yellow line. O araba çift sarı çizgiye park etmiş. My brother uses that bike. Erkek kardeşim o bisikleti kullanır. That school is on the market. O okul satışa çıkarıldı. That's extremely surprising. O son derece şaşırtıcı. I enjoyed that movie a lot. Ben o filmi çok beğendim. That isn't my baseball bat. O benim beyzbol sopam değil. Where did you buy that book? O kitabı nerede. aldın? Why would that scare you? O neden seni korkuttu? That umbrella is Tom's. O şemsiye Tom'un. Can you explain that statement? O açıklamayı açar mısın? That sounds like a threat. O bir tehdit gibi görünüyor. No one knows how many people died in that battle. O savaşta kaç kişinin öldüğünü kimse bilmiyor. Do you know what's in that box? O kutunun içinde ne olduğunu biliyor musun? We've talked about that a lot. Biz o konuda çok konuştuk. You don't really believe that nonsense, do you? O saçmalığa gerçekten inanmıyorsun, değil mi? That was inevitable. O kaçınılmazdı. Tell me that story again. O hikayeyi bana tekrar anlat. I deeply regret that decision. O karardan derin biçimde pişmanım. Tom helped me a lot with that. Tom o konuda bana çok yardım etti. I hate that color. O rengi sevmiyorum. You'll have to get a permit to visit that factory. O fabrikayı ziyaret etmek için izin almanız gerekecek. I can't remember anything about what happened that night. O gece ne olduğu hakkında hiçbir şey hatırlayamıyorum. Is that a paper? O bir kağıt mı? Things didn't happen that way. Olaylar o şekilde gelişmedi. I think I have the key to that drawer. Sanırım o çekmece için anahtarım var. That science teacher drives every year. O fen öğretmeni her yıl araba kullanır. Her husband asked her to throw that old hat away. Kocası ondan o eski şapkayı atmasını istedi. That desert looks like the surface of the moon. O çöl, ay yüzeyi gibi görünüyor. I wonder who that man was. O adamın kim olduğunu merak ediyorum. Whose bed is that? O kimin yatağı? Is that a squirrel? Sincap mı o? That's wasteful. O savurgan. That man is an egotist through and through. O adam tümüyle bir egoist. That shirt is inappropriate. O gömlek uygunsuzdur. Are you seriously thinking about buying that old car? O eski arabayı satın almayı ciddi olarak düşünüyor musun? I think that she's honest. Bence o dürüsttür. Nobody cares about that. O, kimsenin umurunda değil. That car is the best deal for your money. O araba, paranızın karşılığını en iyi veren araba. I wouldn't go that way if I were you. Yerinde olsam o yoldan gitmezdim. That's not a reason to panic. O, panik yapmak için bir neden değil. I'm not satisfied with that company's service. O şirketin hizmetinden memnun değilim. Follow that person. O kişiyi izle. What time did that occur? O ne zaman meydana geldi? I can't agree with you on that point. Ben o hususta size katılamam. That group was created by Dick. O grup Dick tarafından kuruldu. Who was there that night? O gece kim vardı? That girl is more cute than beautiful. O kız güzel olmaktan ziyade sevimli. I always liked that sweater. O kazağı hep sevmişimdir. If anyone can do that, it's Tom. Bunu yapabilecek biri varsa, o da Tom'dur. I know that name. O ismi biliyorum. Isn't that weird? O garip değil mi? That was a stupid idea. O aptalca bir fikirdi. Do you still eat at that restaurant? Hâlâ o lokantada yemek yiyor musun? That's super important to me. O benim için süper önemli. I wish we had sung that new song you wrote. Keşke yazdığın o yeni şarkıyı söyleseydik. I had never felt more alone than at that time. Kendimi hiç o zamanki kadar yalnız hissetmemiştim. I think that girl's name is Mary. Sanırım o kızın adı Mary. That house belongs to me. O ev bana ait. I can not hear that song without thinking of my high school days. O şarkıyı duyunca lise günlerimi hatırlamadan edemiyorum. That is one of the most serious problems facing this country. O bu ülkenin karşı karşıya kaldığı en ciddi sorunlardan biridir. How dare you speak like that to me! Benimle o şekilde konuşmaya nasıl cesaret edersin! The old custom is still kept up in that district. O bölgede eski gelenekler hala devam ediyor. Was Midori skiing in Hokkaido at that time? Midori o sırada Hokkaido'da kayak mı yapıyordu? That's been happening every morning. O her sabah oluyor. That garage has room for two automobiles. O garajda iki otomobil için yer var. You look beautiful in that dress. O elbisenin içinde çok güzel görünüyorsun. That was your plan. O senin planındı. That restaurant is probably a little pricey. O restoran muhtemelen biraz pahalı. Tom never left the house that night. Tom o gece evden çıkmadı. If I had enough money, I'd buy that car. Eğer yeterince param olsaydı, o arabayı alırdım. I'd never played that game before. O oyunu daha önce hiç oynamadım. I was overtaken by that car. O araba beni solladı. How dare you talk that way in front of my wife! Karımın önünde o şekilde konuşmaya nasıl cüret edersin! I've heard that name before. O ismi daha önce duydum. That store employs twenty clerks. O mağazada yirmi tezgahtar çalışıyor. I wonder if Tom has ever told Mary about what we did on that day. Acaba Tom o gün yaptıklarımızı Mary'ye anlattı mı? We had fine weather on that day. O gün hava güzeldi. That incident made him famous. O olay onu ünlü yaptı. That's why I'm here. Burada olmamın nedeni odur. I always have trouble pronouncing that word. O kelimeyi telaffuz etmede her zaman güçlük yaşıyorum. What is that greasy stuff on your shirt? Gömleğindeki o yağlı şey nedir? Who gave him that recipe book? O yemek tarifi kitabını ona kim verdi? We carried out that plan. Biz o planı uyguladık. Isn't that what you always wanted? Hep istediğin o değil mi? That's not real. O gerçek değil. I was so happy that day. Ben o gün çok mutluydum. That rock band gives me a headache. O rock grubu benim başımı ağrıtıyor. Is that understood? O anlaşıldı mı? That was a secret. O bir sırdı. That wasn't right. O doğru değildi. You don't want to point that gun at me. O silahı bana doğrultmak istemiyorsun. We've accomplished that goal. Biz o hedefe ulaştık. That did me good. O bana iyi geldi. That's fair enough. O yeterince adil. We were all in that meeting together. Hepimiz o toplantıda beraberdik. That would be even nicer! O daha bile güzel olurdu! Is that sugar? Şeker mi o? That's Tom's car. O, Tom'un arabası. That boy is completely crazy. O oğlan tamamen deli. I'm sorry I don't agree with you on that matter. Üzgünüm, o konuda sizinle aynı düşüncede değilim. That was last year. O geçen sene idi. Tom's family is happy that he's back home. Tom'un ailesi o eve döndüğü için mutlu. That day, the most important invention of humanity was born. O gün, insanlığın en önemli icadı doğdu. That was an incredible feeling. O inanılmaz bir duyguydu. That Ramadan was tough. O Ramazan çetin geçmişti. We can't cut down that tree. Biz o ağacı kesemeyiz. That night, we slept out in the open. O gece açıkta yattık. I don't believe that story. O hikayeye inanmıyorum. Put that knife down. Bırak o bıçağı. That store sells men's wear. O mağaza erkek giysisi satar. She's the best thing that ever happened to me. O, şimdiye kadar bana olan en iyi şey. I use that computer. Ben o bilgisayarı kullanırım. Why don't you mend that fuse? Neden o sigortayı tamir etmiyorsun? That car is parked on a double yellow line. O araba çift sarı hatta park edilmiş. That actually happened. O gerçekten oldu. That one is all yours. O tamamen senindir. I never understood what you saw in that boy. O çocukta ne bulduğunu hiç anlamadım. How many times a day does that bus run? O otobüs günde kaç kez çalışır? That's my life's ambition. O benim hayatımın tutkusu. That's a huge accomplishment. O büyük bir başarı. The moon was the only light in the mountains that night. Ay o gece dağlardaki tek ışıktı. Tom didn't know how to ride a bicycle at that time. Tom o zamanlar bisiklete nasıl binileceğini bilmiyordu. I don't know how I got that job. O işi nasıl bulduğumu bilmiyorum. Over three hundred people lost their lives that day. O gün üç yüzden fazla insan hayatını kaybetti. That country has a mild climate. O ülke, ılıman bir iklime sahiptir. Car production in that year reached a record 10 million vehicles. O yıl araba üretimi 10 milyon araca ulaşarak rekor kırdı. Tell me what happened that night. O gece ne olduğunu bana söyle. Who is that gentleman? O beyefendi kim? Tom was in high school at that time. Tom o sırada lisedeydi. I love that story. O hikayeyi severim. That may not be a problem. O bir sorun olmayabilir. That is an old camera. O, eski bir kamera. Give me that money. Ver o parayı. Sami planned to leave that day. Sami o gün gitmeyi planladı. That hole should be filled, not covered. O çukur doldurulmalı, kapatılmamalı. That lecture was a waste of time. O ders bir zaman kaybıydı. I admit, at that time I was a little drunk. O zaman biraz sarhoş olduğumu kabul ediyorum. I've already started reading that book. O kitabı okumaya başladım bile. I love that plan. O planı seviyorum. That's out of my hands. O benim elimde değil. I'm pretty sure that Tom just made up that story. Tom'un o hikayeyi uydurduğundan eminim. When I see that play, I always cry. O oyunu izlediğimde hep ağlarım. That was probably what influenced their decision. Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu. That wasn't part of the deal. O, anlaşmanın parçası değildi. What kind of gadget is that? O, ne tür bir alet? I remember that feeling. O duyguyu hatırlıyorum. I'm the one who wrote that letter. O mektubu yazan kişi benim. That's one explanation. O bir açıklama. I told Tom you would probably like to see that movie. Tom'a muhtemelen o filmi izlemek isteyeceğini söyledim. You can't live on that island. O adada yaşayamazsın. I can't afford to miss that train. O treni kaçırmayı göze alamam. That noise is giving me a headache. O gürültü bana baş ağrısı veriyor. Do not provoke that wasp. O eşek arısını kışkırtma. That's a book. O bir kitap. What's that noise? O gürültü nedir? That's a very good plan. O çok iyi bir plan. Why is that on the floor? O neden yerde? Was that part of your plan? O, planın bir parçası mıydı? May I borrow that book from you? Senden o kitabı ödünç alabilir miyim? That's what makes them special. Onları özel yapan odur. Have you ever eaten at that restaurant? Hiç o restoranda yemek yedin mi? That word is very difficult to pronounce. O kelimeyi telaffuz etmek çok zor. That's one of my concerns. O, benim endişelerimden biri. That was a very delicate situation. O çok hassas bir durumdu. One of us has to go to that meeting. Birimiz o toplantıya gitmek zorunda. That's something nobody else does. O başka kimsenin yapmadığı bir şey. I can't bear that fellow. O adama katlanamıyorum. At that time, Tom was in Boston. O sırada Tom Boston'daydı. Is that for real! O gerçek mi! The beauty of that lady was admired by everyone. O hanımefendinin güzelliğine herkes hayran kaldı. That's a bunch of malarkey. O bir palavra. That was impressive. O etkileyiciydi. What happened on that memorable day? O unutulmaz günde ne oldu? What's that scar from? O yara izi nereden? I believe there's a little cork in that wine. Sanırım o şarapta biraz mantar var. That didn't help us. O bize yardımcı olmadı. That couple was made for each other. O çift birbirleri için yaratılmış. Do you think it's normal to talk like that? O biçimde konuşmanın normal olduğunu mu düşünüyorsunuz? That is tofu. O, tofu. I can't believe that he's gone now. Ben o artık gittiğine inanamıyorum. That does make me feel better. O, kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor. That didn't work. O işe yaramadı. That would be somewhat ironic. O biraz ironik olurdu. That's not Tom. O Tom değil. Sami was coming from that coffee shop. Sami o kahve dükkanından geliyordu. Tom was a security guard at that time. Tom o sırada bir güvenlik görevlisiydi. Sami is appealing that judgment. Sami o karara itiraz ediyor. That child was clinging to his mother. O çocuk annesine yapışıyordu. Where did you get that water? O suyu nereden buldun? Something you should know about me is that I sleep late in the morning. Benim hakkımda bilmeniz gereken bir şey varsa o da sabahları geç saatlere kadar uyuduğumdur. That seems natural. O doğal görünüyor. I've heard that story already. O hikayeyi çoktan duydum. Does that feel better? O daha iyi hissettiriyor mu? That smells good. O güzel kokuyor. Is that briefcase Tom's or yours? O çanta Tom'un mu yoksa senin mi? That was a dumb thing to do. O yapmak için aptalca bir şeydi. I've heard that name somewhere before. O ismi daha önce bir yerde duydum. I can't get you that dress. Sana o elbiseyi alamam. The price of that book is five dollars. O kitabın fiyatı beş dolar. That rude man gave me a bad impression. O kaba adam bende kötü bir izlenim bıraktı. That child insisted on going there with his parents. O çocuk anne va babasıyla birlikte oraya gitmek için ısrar etti. That man is dead. O adam ölü. Clean that window. O pencereyi temizle. That's only a temporary solution. O yalnızca geçici bir çözüm. That sounds like Tom. O, Tom'a benziyor. That kind of person will definitely fail. O tür bir kişi kesinlikle başarısız olur. If that happens, call me. O olursa beni ara. That man stole my wallet. O adam cüzdanımı arakladı. Is that a new jacket? O yeni bir ceket mi? That baby is Tom. O bebek Tom'dur. Who wrote that brilliant article? O muhteşem makaleyi kim yazdı? Are you the one who wrote that report? O raporu yazan kişi sen misin? Tom, what are you doing up in that tree? Tom, o ağaçta ne yapıyorsun? They're going to knock down that monument. Onlar o anıtı yıkacaklar. Who is that woman? O kadın kimdir? Who could that have been? O kim olabilirdi? That shouldn't be a problem. O bir sorun olmamalı. That was Fadil's goal. Fadıl'ın amacı oydu. What's the subject of that play? O oyunun konusu ne? That child threw a stone at the dog. O çocuk, köpeğe bir taş fırlattı. Boy, that was a rip-off. Evlat, o bir soygundu. That's such a cute cat. O böyle sevimli bir kedi. We're still discussing that problem. Hâlâ o sorunu tartışıyoruz. That planet has imploded. O gezegen patladı. There's nobody here by that name. Burada o isimde hiç kimse yok. That's a contradiction. O bir çelişki. No one lived on the island at that time. O dönemde adada kimse yaşamıyordu. Tom worked so hard for that money. Tom o para için çok çalışmıştı. Millions were affected that day. Milyonlarcası o gün etkilendi. That was pretty funny. O oldukça komikti. That castle is beautiful. O kale güzel. I'm gonna kill that bitch. O fahişeyi öldüreceğim. Sami remembered that night. Sami o geceyi hatırladı. That wasn't my mistake. O benim hatam değildi. I can't believe you turned down that job. O işi reddettiğine inanamıyorum. That was risky. O riskliydi. That's physically impossible. O, fiziksel olarak imkansızdır. In retrospect, maybe I shouldn't have posted that photo in my blog. Geriye dönüp baktığımda, belki de o fotoğrafı blogumda yayınlamamalıydım. That knife came in very handy, didn't it. O bıçak çok işe yaradı, değil mi? Don't release that prisoner. O tutukluyu serbest bırakmayın. Sami is talking to that chick. Sami o hatunla konuşuyor. I'm not defending that idiot. O salağı savunmuyorum. That girl isn't dumb. O kız aptal değil. That meal was incredible. O yemek inanılmazdı. That might've been a mistake. O bir hata olabilirdi. That would be awful. O korkunç olurdu. Do you remember that man's name? O adamın adını hatırlıyor musun? That's highway robbery! O bir otoban soygunu! That was absolutely amazing. O kesinlikle inanılmazdı. Is that our problem? O bizim sorunumuz mu? That should've been enough. O yeterli olmalıydı. We all laughed about that. Hepimiz o konuya güldük. Tom didn't need to buy that book. Tom'un o kitabı almasına gerek yoktu. I can't understand anything that foreigner says. O yabancının söylediği hiçbir şeyi anlayamıyorum. He's the man that was here last week. Geçen hafta burada olan adam odur. That's a pretty good idea. O oldukça iyi bir fikir. You should think about that. O konu hakkında düşünmen gerek. That kind of thing doesn't happen in this neighborhood. Bu semtte o tür bir şey olmaz. That seems reasonable to me. O bana makul görünüyor. That boy looks a little bit like Tom. O çocuk biraz Tom'a benziyor. That wouldn't really be a problem for me. O gerçekten benim için bir sorun olmaz. I like that movie too. O filmi ben de severim. I won't do that that way. Bunu o şekilde yapmayacağım. Whatever happens, don't open that door. Ne olursa olsun, o kapıyı açma. Tom paid way too much for that old car. Tom o eski araba için oldukça çok fazla ödedi. What made you ask that question? Sana o soruyu ne sordurdu? Isn't that our job? O bizim işimiz değil mi? You may not enter that room. O odaya giremezsin. Are you really the one who donated all that money? Bütün o parayı bağışlayan kişi gerçekten sen misin? Who wrote that poem? O şiiri kim yazdı? That's a great idea. O harika bir fikir. My father has something to do with that firm. Babamın o firma ile bir ilgisi var. Is that a scientific fact? O bilimsel bir gerçek mi? That mountain is about three thousand meters high. O dağ yaklaşık üç bin metre yüksekliğinde. Tom used to live at that address. Tom o adreste yaşardı. You must grip that dagger this way. O hançeri bu şekilde tutmalısın. That absolves me from further responsibility. O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor. Put that box down. O kutuyu yere koy. That building was erected five years ago, I think. O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi. No schools for the deaf existed in that era. O dönemde sağırlar için okul yoktu. Is that your wife? O senin karın mı? That professor is an authority on mathematics. O profesör matematikte bir otoritedir. You should have seen that movie. O filmi izlemeliydin. I don't remember that day. O günü hatırlamıyorum. I don't have the time to read that book. O kitabı okumak için zamanım yok. That's highway robbery. O, otoban soygunu. Is that gun loaded? O silah dolu mu? Is that really a good idea? O gerçekten iyi bir fikir mi? That girl resembles her mother. O kız, annesine benziyor. Have you finished that book yet? O kitabı bitirdin mi artık? Please look at that red-roofed house. Lütfen o kırmızı çatılı eve bak. I didn't know that woman at all. O kadını hiç tanımıyordum. That's my girl. O benim kızımdır. I've heard that song before. O şarkıyı daha önce duydum. Sami got that woman evicted. Sami o kadını tahliye etti. Are you going to buy that car? O arabayı satın alacak mısın? Everyone loves that place. Herkes o yeri seviyor. That is an old castle. O, eski bir kale. That country intervened in the internal affairs of our nation. O ülke, ulusumuzun iç işlerine karıştı. Clearly, that was a mistake. Açıkçası, o bir hataydı. I'm willing to take that risk. O riski almaya hazırım. What'll that cost? O kaça mal olacak? That transcription is wrong. O kopya yanlıştır. That was very frustrating. O çok sinir bozucuydu. I work on that side of town. Ben şehrin o tarafında çalışıyorum. Is that a boy or a girl? O bir erkek mi yoksa bir kız mı? I guess we could try singing that song. Sanırım o şarkıyı söylemeyi deneyebiliriz. I deserved that promotion. O terfiyi hak ettim. That's what I'm looking for. Aradığım o. I think I know that guy. Sanırım o adamı tanıyorum. That sounds really great. O gerçekten harika görünüyor. Do you think that dress suits her? O elbisenin ona uyduğunu düşünüyor musunuz? Sami's mom was best friends with that woman. Sami'nin annesi o kadınla çok iyi arkadaştı. Is that black briefcase yours? O siyah çanta senin mi? Don't kid about that. O konuda şaka yapma. I want that turtle home! O kaplumbağayı eve istiyorum! We've finally finished doing that. Sonunda o işi bitirdik. That's what you think. O senin düşüncen. Sami spent about sixty thousand dollars on that garden. Sami o bahçeye yaklaşık altmış bin dolar harcadı. That idiot came looking for me. O salak beni aramaya gelmiş. Is that you, Tom? O sen misin, Tom? You shouldn't speak to your parents that way. Ebeveynlerinle o şekilde konuşmamalısın. I can't buy you that dress. Sana o elbiseyi alamam. Tom slept on the floor that night. Tom o gece yerde uyudu. Has that ever happened before? O daha önce hiç oldu mu? Is that a complaint? O bir şikayet mi? You need another ten dollars to buy that camera. O kamerayı almak için on dolara daha ihtiyacın var. I shouldn't have wasted my time watching that movie. O filmi izleyerek zamanımı boşa harcamamalıydım. That shouldn't be difficult. O zor olmamalı. What is that big new building? O büyük yeni bina nedir? That man was fired last week. O adam geçen hafta kovuldu. Who sings that song? O şarkıyı kim söylüyor? At that time, my house was still being built. O zamanlar evim hâlâ inşa ediliyordu. How did you know that man was a cop? O adamın polis olduğunu nereden bildin? That's not a horse, it's a donkey. O bir at değil, bir eşektir. How much is that penny? O peni ne kadar? I told you not to go up to that office. Sana o ofise gitmemeni söylemiştim. My children attend that school. Çocuklarım o okula devam ediyor. Why does that bother you? O neden seni rahatsız ediyor? That big one is also mine. O büyük olan da benim. That's logical. O mantıklı. I'm going to get you that job. Sana o işi bulacağım. I didn't have the nerve to ask Tom that question. Tom'a o soruyu sormaya cüret etmedim. I think that's wrong. Bence o yanlış. Do you want to know who that woman is? O kadının kim olduğunu bilmek ister misin? The owner of that building is living on the 5th floor of this building. O binanın sahibi, bu binanın 5. katında oturuyor. That teapot's pretty dirty. O çaydanlık oldukça kirli. That game was rigged. O oyun hileliydi. That person is elected by the majority party caucus. O kişi çoğunluk partisi yönetim kurulu tarafından seçilir. That boy who is speaking English is taller than I. İngilizce konuşan o oğlan benden daha uzundur. I'm the one who gave Tom that scarf. Tom'a o atkıyı veren bendim. We need that land. O araziye ihtiyacımız var. That sounds like a reason to celebrate. O kutlamak için bir neden gibi görünüyor. That's a very old song. O çok eski bir şarkı. I hate that book. O kitaptan nefret ediyorum. I don't know that word. O kelimeyi bilmiyorum. That was unacceptable. O kabul edilemezdi. Does that animal eat people? O hayvan insanları yer mi? That teacher tends to be partial to female students. O öğretmen kız öğrencilere düşkündür. That day was a Sunday, so there was no school. O gün pazardı, bu yüzden okul yoktu. That store is closed Mondays. O mağaza pazartesi günleri kapalı. Is that a capital crime? O idamlık bir suç mu? That isn't right. O doğru değil. Not everyone likes that book. O kitaptan herkes hoşlanmaz. I intend to sing that song tonight. Bu gece o şarkıyı söylemeye niyetliyim. That's exactly what I was thinking. Düşündüğüm tam olarak odur. Don't obey that man. O adama itaat etmeyin. No, that still doesn't satisfy me. Hayır, o hâlâ beni tatmin etmiyor. That strategy worked. O strateji işe yaradı. That sounds like music to me. O bana müzik gibi geliyor. That money would've helped. O para yardımcı olurdu. I found a rare stamp at that store. O dükkanda nadir bulunan bir pul buldum. Does that seem like something you might want to do? O yapmak isteyebileceğin bir şey gibi görünüyor mu? I told Tom that that car wasn't mine. Tom'a o arabanın benimki olmadığını söyledim. I don't want to talk about that, OK? O konuda konuşmak istemiyorum, tamam mı? That chef prepares different meals every day. O şef her gün farklı yemekler hazırlıyor. Have you tried that store? O mağazayı denedin mi? That was a great party. O harika bir partiydi. Is that pizza? O pizza mı? What's that dog doing? O köpek ne yapıyor? I wonder what Tom will do with all that money. Tom'un bütün o parayla ne yapacağını merak ediyorum. That football is made of genuine leather. O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir. That incident harmed his reputation. O olay onun itibarını zedeledi. Sami got used to that lifestyle. Sami o yaşam tarzına alıştı. That's a puzzle. O bir bulmaca. I will do that work on condition that I get paid for it. Parasını almak şartıyla o işi yaparım. How does that help us? O bize nasıl yardım eder? No one knows how many people died in that battle. Kimse o savaşta kaç kişinin öldüğünü bilmiyor. That'll take a long time. O uzun zaman alacak. That link used to take me to your website, but it doesn't work anymore. O bağlantı beni web sitenize götürüyordu ama artık çalışmıyor. What's wrong with that woman? O kadının sorunu ne? That skirt's too short, isn't it? O etek çok kısa, değil mi? That hotel is very near the lake. O otel göle çok yakın. I wonder why Dad wants to buy that house. Babamın o evi neden almak istediğini merak ediyorum. I'll speak to Tom about that. O konuyu Tom'la konuşacağım. Hah, that proves I was right! İşte, o benim haklı olduğumu kanıtlıyor! We'll burn that bridge when we come to it. O köprüyü yeri geldiğinde yakacağız. That is very detailed. O çok dataylı. What's that in your hand? O elindeki nedir? Tom might not realize how valuable that painting is. Tom o tablonun ne kadar değerli olduğunun farkında olmayabilir. That man sleeps all day. O adam bütün gün uyur. That doesn't concern me. O beni ilgilendirmez. I had that weird dream again last night. Dün gece yine o garip rüyayı gördüm. That isn't a dog. O bir köpek değil. That computer should be thrown out. O bilgisayar atılmalı. That must be heavy. O ağır olmalı. That's your seat. O senin koltuğun. That shirt used to look really nice on you, but I think it shrank in the dryer. O gömlek sana çok yakışıyordu ama sanırım kurutucuda küçüldü. How interesting is that! O ne kadar ilginç! Tie your dog to that tree. Köpeğini o ağaca bağla. Is that sarcasm? O bir iğneleme mi? It's rude of you to ask her that question. O soruyu ona sorman kabalıktır. That country remained neutral throughout World War II. O ülke II.Dünya Savaşı boyunca tarafsız kaldı. That student is very active. O öğrenci çok aktif. Do you ask every new employee that question? O soruyu her yeni çalışana soruyor musun? I wish I'd never sung that song. Keşke o şarkıyı söylememiş olsaydım. I don't have that desire anymore. Artık o arzuya sahip değilim. Are you trying to speak with that person? O kişiyle konuşmaya çalışıyor musun? There were important notes in that notebook. O not defterinde önemli notlar vardı. That was unexpected. O beklenmiyordu. That may easily have been a mistake. O kolayca bir hata olabilirdi. I love that story. O hikayeyi seviyorum. That old woman lives by herself. O yaşlı kadın tek başına yaşıyor. From that day on, we helped him learn Japanese. O günden sonra Japonca öğrenmesine yardımcı olduk. I'm not sure that that's what I want to do. Yapmak istediğim şeyin o olduğundan emin değilim. You would look good in that dress. O elbise sana yakışırdı. That's very controversial. O çok tartışmalıdır. Who is that woman holding the flowers? Çiçekleri tutan o kadın kimdir? Do you want to know who that man is? O adamın kim olduğunu bilmek ister misin? That's about to change. O değişmek üzere. Tom can imitate that singer perfectly. Tom o şarkıcıyı mükemmel taklit edebilir. Isn't that what you're supposed to do? Yapman gereken şey o değil mi? Spain ruled Cuba at that time. O zamanlar Küba'yı İspanya yönetiyordu. That's a very important achievement. O çok önemli bir başarı. That young man is our teacher. O genç adam bizim öğretmenimizdir. That portrait reminds me of someone I knew a long time ago. O portre, bana uzun süre önce tanıdığım birini hatırlatıyor. I will buy that dress somehow. O elbiseyi bir şekilde alacağım. That man is Raul. O adam Raul. We should buy that lamp. O lambayı almalıyız. That guy might be one of Tom's brothers. O adam Tom'un kardeşlerinden biri olabilir. Do you know that boy's name? O çocuğun adını biliyor musun? That's a wonderful forum. O harika bir forum. That seems crazy to me. O bana çılgınca görünüyor. What are we going to do about that? O konuda ne yapacağız? Tom isn't likely to ever make that mistake again. Tom muhtemelen o hatayı tekrar hiç yapmayacak. That animal is huge! O hayvan kocaman! It's not necessary to take all of that medicine. O ilacın hepsini almana gerek yok. I think that helps. Sanırım o yardımcı olur. I've never told anyone what happened that night. O gece ne olduğunu hiç kimseye söylemedim. Is that some kind of joke? O bir çeşit şaka mı? Don't talk about that. O konu hakkında konuşmayın. Who owns that car? O arabanın sahibi kim? That won't fly. O uçmayacak. Did you find anything in that store that you liked? O mağazada hoşlandığın bir şey buldun mu? We do business with that company. Biz o firma ile iş yapıyoruz. I don't know how can you stand that guy. O adama nasıl katlanabiliyorsun bilmiyorum. When did that happen to Tom? O, Tom'a ne zaman oldu? No musician would have thought of playing that music at the funeral. Hiçbir müzisyen, cenazede o müziği çalmayı düşünmezdi. If you eat all of that dessert, you'll be like a nuclear plant at night in bed. O tatlının hepsini yersen gece yatakta nükleer santral gibi olursun. The president was visiting France that month. Başkan o ay Fransa'yı ziyaret ediyordu. That cannot have been true. O gerçek olamaz. Did you give her that dog? Ona o köpeği verdin mi? Tom might have been sleeping at that time. Tom o sırada uyuyor olabilir. Is that a weapon of some kind? O bir çeşit silah silah mı? I won't answer that question. O soruyu cevaplamayacağım. That pool really looks inviting. O havuz gerçekten davetkar görünüyor. That was a great movie, wasn't it? O harika bir filmdi, değil mi? That boy is in love with his teacher. O çocuk öğretmenine aşık. That student is Tom. O öğrenci, Tom. We can manage without that. O olmadan başarabiliriz. That wasn't my experience. O benim deneyimim değildi. Dan didn't even own that house. Dan o evin sahibi bile değildi. That's fantastic. O harika. That sounds like a lot of fun. O, çok eğlenceli gibi görünüyor. That was terrible. O korkunçtu. I really like that guy. O adamdan gerçekten hoşlanıyorum. That boy has quite a reputation. O çocuğun epey bir ünü var. That TV station is on the air 24 hours a day. O televizyon kanalı 24 saat yayın yapıyor. I know what that smell is. O kokunun ne olduğunu biliyorum. Sami was there that night and murdered Layla. Sami o gece oradaydı ve Layla'yı öldürdü. Don't buy that stuff. O eşyayı alma. That's not Tom's problem. O Tom'un sorunu değil. That's scary. O korkutucu. That boy displayed no fear. O oğlan, hiç korku göstermedi. I've already seen that movie, I think. Sanırım o filmi çoktan izledim. That elevator is for freight only. O asansör sadece yük taşımak için. That's unbelievably stupid. O inanılmaz derecede aptalca. That was an excellent putt. O mükemmel bir vuruştu. Tom found that book difficult to read. Tom o kitabı okumayı zor buldu. People ask me that question all the time. İnsanlar bana o soruyu hep sorarlar. I bought that book for them. O kitabı onlar için satın aldım. That morning Mary went round the whole village. O sabah Mary bütün köyü dolaştı. How long will that take? O ne kadar sürecek? That path is apt to be muddy after rain. O yol yağmurdan sonra çamurlu olabilir. That man is in love with my sister. O adam kız kardeşime aşık. That's the one we want. O istediğimiz biri. I must finish reading that book by tomorrow. Yarına kadar o kitabı okumayı bitirmeliyim. Did you really give Tom that car? Gerçekten o arabayı Tom'a verdin mi? That might be dangerous. O tehlikeli olabilir. That guy is very self-centered. O adam çok benmerkezci. Was that book enjoyable? O kitap eğlenceli miydi? I used to sing that song when I was a child. Ben bir çocukken o şarkıyı söylerdim. Do you want me to take care of that matter? O meseleyle ilgilenmemi istiyor musun? We know Tom was with you that night. Tom'un o gece seninle olduğunu biliyoruz. That doesn't bother me at all. O beni hiç rahatsız etmez. Can you tell me about that conversation? O konuşmadan bana söz edebilir misin? That's not the same thing. O aynı şey değil. That smells nice. O güzel kokuyor. I'll definitely sing that song sometime tonight. O şarkıyı bu gece bir ara kesinlikle söyleyeceğim. You shouldn't swim in that pool. O havuzda yüzmemelisin. You've been working on that book forever. O kitap üzerinde uzun zamandır çalışıyorsun. I often drink coffee at that cafe. Ben o kafede sık sık kahve içerim. That store is too far. O mağaza çok uzak. That man asked for more. O adam daha fazlasını istedi. Tom denied that report. Tom o raporu yalanladı. We can manage without that. O olmadan yönetebiliriz. That textbook is out of date. O ders kitabı güncel değil. Tom said he'd rather not see that movie. Tom o filmi görmemeyi tercih ettiğini söyledi. I don't like that sentence. O cümleyi sevmiyorum. That's what I want from you. Senden istediğim odur. That was a lucky shot. O şanslı bir atıştı. I never read that book. O kitabı asla okumam. That's not the best example. O en iyi örnek değil. Did you sleep with that woman? O kadınla yattın mı? In January of that year, we saw snow for four days, from the fourteenth to the seventeenth. O yıl Ocak ayında, on dördünden on yedisine kadar dört gün boyunca kar gördük. That car belongs in a museum. O araba bir müzeye ait. I have the feeling that I've met that guy before. O adamla daha önce tanıştım gibi bir his var içimde. We were supposed to leave Boston that night. Bizim o gece Boston'u terk etmemiz gerekiyordu. That guy still doesn't know who I am. O adam hala kim olduğumu bilmiyor. That was a dumb question. O bir aptal soruydu. I remember that speech. O konuşmayı hatırlıyorum. That statement is false. O ifade yanlış. That would be a huge waste of money. O büyük bir para israfı olurdu. How was that possible? O, nasıl mümkün oldu? Is that notarized? O noter tasdikli mi? His plan is to build a bridge over that river. Onun planı o nehir üzerinde bir köprü inşa etmektir. That's simple. O basit. Don't you regret getting that tattoo? O dövmeyi yaptırdığına pişman değil misin? That was discouraging. O cesaret kırıcıydı. That bridge isn't long. O köprü uzun değil. Isn't that Tom? O Tom değil mi? How did that happen? O nasıl oldu? I recall feeling so good at that time. O zamanlar kendimi çok iyi hissettiğimi hatırlıyorum. I tried reading that book. O kitabı okumayı denedim. That is not my bike. O benim bisikletim değil. That is the Charles street. O, Charles sokağı. That was an awful day. O, korkunç bir gündü. Sami had no remorse about that. Sami o konuda hiç pişmanlık duymadı. Over three hundred people lost their lives that day. O gün üç yüzün üzerinde kişi hayatını kaybetti. That is a hotel. O bir oteldir. Take that box away! O kutuyu götür! Why is that sometimes hard? O neden bazen zordur? Tom learned about Mary's death later that morning. Tom, Mary'nin öldüğünü o sabah öğrendi. The government of that country oppresses its people. O ülkenin hükümeti insanlarına baskı yapmaktadır. Do you like that? O hoşuna gidiyor mu? That could be significant. O önemli olabilir. That movie star has many fans. O film yıldızının birçok hayranı var. That was pretty intense. O oldukça yoğundu. That tree is on Tom's property. O ağaç Tom'un arazisinin üzerinde. I didn't know them at that time. Ben o zaman onları tanımıyordum. That dress looks really nice on you. O elbise sana iyi yakışıyor. That's the last thing I'd expect from Tom. O, Tom'tan bekleyeceğim en son şeydir. Did you think that was what I wanted to buy? Satın almak istediğim şeyin o olduğunu mu düşündün? Try on that shirt. O gömleği deneyin. Is that uncommon? O nadir mi? I want to beat that record. O rekoru yenmek istiyorum. That matter was decided by the Supreme Court. O konuda Anayasa Mahkemesi tarafından karar verildi. I saw Tom go into that restaurant. Tom'u o restorana girerken gördüm. How will they get through the cold winter in that tent? Onlar soğuk kışı o çadırda nasıl geçirecek? That's a beautiful dress. O, güzel bir elbise. We haven't yet discussed that problem. O sorunu henüz görüşmedik. That was pretty easy. O oldukça kolaydı. There had never been any ill-feeling between them until that night. O geceye kadar aralarında hiç husumet olmamıştı. That's the car I told you about. O, sana bahsettiğim araba. Don't put that damp towel into the bag. O nemli havluyu çantaya koyma. That girl at the bar gave you a fake phone number, didn't she? Bardaki o kız sana sahte bir telefon numarası verdi, değil mi ? Tom told me that he's seen that movie three times. Tom bana o filmi üç kez izlediğini söyledi. That makes sense to me. O benim için mantıklı. Sami slept in that room. Sami o odada yattı. That toilet brush belongs in the bathroom, not in the kitchen. O tuvalet fırçası banyoya ait, mutfağa değil. I thought I told you to cancel that order. O siparişi iptal etmeni söylediğimi sandım. That child caused a lot of trouble. O çocuk çok sorun çıkardı. That might be a factor. O bir faktör olabilir. That's what I'm proud of. O gurur duyduğum şey. I've already seen Tom about that matter. O mesele hakkında zaten Tom'la görüştüm. I don't watch that show. O gösteriyi izlemem. Is that significant? O önemli mi? That company is managed by my older brother. O şirket ağabeyim tarafından yönetilmektedir. That doesn't really help us, does it? O bize gerçekten yardım etmez, değil mi? Tom forced me to send your wife that letter. Tom karına o mektubu göndermem için beni zorladı. Emet doesn't like that woman. Emet o kadını sevmiyor. Have you ever seen people actually go into that cave? Hiç insanların gerçekten o mağaraya girdiğini gördün mü? Don't speak to me that way! Benimle o şekilde konuşma! That picture brought back a lot of memories. O resim birçok anıları geri getirdi. Put that cookie back in the box! O bisküviyi kutuya geri koy! I think that's a great idea. Sanırım o harika bir fikir. Tom will talk to someone about that. Tom o konuda biriyle konuşacak. In another time, there were poor farmers in that village. Başka bir zamanda, o köyde fakir çiftçiler vardı. That was three days ago. O üç gün önceydi. This is a post office and that is a bank. Bu bir postane ve o da bir banka. A pretty girl lived in that village. O köyde güzel bir kız yaşıyordu. Ain't that America? O Amerika değil mi? Show More (1933)
2	she	o	pron.
	She showed great interest in the photos. O fotoğraflara büyük ilgi gösterdi. She is traveling now. O şimdi seyahat ediyor. She can speak French, and is even better at English. O Fransızca konuşabilir ve hatta İngilizcede daha iyi. She is by no means polite. O hiçbir şekilde kibar değil. She's not sure she's ready. O, hazır olduğundan emin değil. She can say whatever she wants. O istediğini söyleyebilir. She is buying food. O yiyecek satın alıyor. She can swim further than I can. O benden daha ileriye yüzebilir. She's pregnant with twins. O, ikizlere hamile. She is the chosen one. O seçilmiş kişi. She can skate. O patenle kayabilir. She is the love of my life. O benim hayatımın aşkıdır. She's on the verge of dying. O, ölümün eşiğinde. She signs the most important documents. En önemli belgeleri o imzalıyor. But she was referring to something else. Ama o başka bir şeyden bahsediyordu. She can speak a type of Chinese, but she can't speak Mandarin. O bir Çince türünü konuşabilir ama Mandarin konuşamaz. How well she is singing! O ne kadar da iyi şarkı söylüyor! She can play tennis very well, but I can play just about as well as she can. O çok iyi tenis oynayabiliyor ama ben de en az onun kadar iyi oynayabiliyorum. I was sad when she left. O gittiğinde üzülmüştüm. She's not more beautiful than their mother. O, annelerinden daha güzel. She was talented and smart. O yetenekli ve zekiydi. She is terrified of the dark. O karanlıktan çok korkar. She's my daughter's best friend. O, kızımın en iyi arkadaşı. She is really pissed at me. O gerçekten bana kızgın. As far as I know, she is a kind girl. Bildiğim kadarıyla, o iyi bir kız. She is my girlfriend. O benim kız arkadaşım. She is the woman I will be marrying. O benim evleneceğim kadın. She's nervous about her concert. O, konseri hakkında gergin. She is trying to save as much money as she can. O mümkün olduğunca çok para biriktirmeye çalışıyor. She's not invited to parties. O, partilere davet edilmiyor. She's making parsley tea. O, maydanoz çayı yapıyor. She was the most beautiful woman he had ever seen. O güne kadar gördüğü en güzel kadındı. How many glasses of juice did she drink? O kaç bardak meyve suyu içti? She's scratching her hand. O, elini kaşıyor. She showed me great kindness. O bana büyük nezaket gösterdi. She tried to put that awful day behind her. O korkunç günü geride bırakmaya çalıştı. He asked her to marry him, but she refused. Ona evlenme teklif etmiş ama o reddetmiş. He asked her why she came so late. O ona neden bu kadar geç geldiğini sordu. I wish she could sing as well as you. Keşke o da senin kadar iyi şarkı söyleyebilseydi. She is the oldest of the three sisters. O üç kız kardeşin en büyüğü. She can speak both English and German. O hem İngilizce hem de Almanca konuşabilir. She was talking all the time. O sürekli konuşuyordu. She can leave tomorrow. O yarın gidebilir. She is the executive editor. O genel yayın yönetmeni. She cannot be over thirty. O otuzun üzerinde olamaz. Show More (42)
3	it	o	pron.
	Does it still work? O hâlâ çalışıyor mu? It didn't last long at all. O hiç uzun sürmedi. It didn't take long. O uzun sürmedi. It didn't go well. O iyi gitmedi. Is it a bird? O bir kuş mu? It looks hideous. O iğrenç görünüyor. It was required. O gerekliydi. It didn't do any good. O bir işe yaramadı. It looks like a UFO. O bir UFO'ya benziyor. It didn't look good. O iyi görünmüyordu. It looks like a cow. O bir ineğe benziyor. It didn't use to be like this. O böyle değildi. Is it a bird? O bir kuş mudur? Show More (10)
4	he	o	pron.
	He is a handsome man. O yakışıklı bir adam. He acquired the habit of smoking. O sigara içme alışkanlığı edindi. He earns a good salary. O iyi bir aylık kazanıyor. He accepted the nomination. O adaylığı kabul etti. He is a lieutenant. O bir teğmendir. A burglar broke in while he was asleep. O uyurken içeri bir hırsız girdi. Show More (3)