lay - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
lay koymak v.
  • I thoroughly support your plan, as you have laid it before us.
  • Önümüze koyduğunuz planınızı sonuna kadar destekliyorum.
  • You have clearly laid out your ideas.
  • Fikirlerinizi açıkça ortaya koydunuz.
  • Tom laid a blanket over Mary.
  • Tom Mary'nin üzerine bir battaniye koydu.
Show More (32)
lay yumurtlamak (yumurta) v.
  • Caretta Carettas lay their eggs by the beach in the sand.
  • Caretta Carettalar yumurtalarını sahilde kuma bırakırlar.
  • Laying hens must be kept exclusively in spacious, free-range birdhouses.
  • Yumurtlayan tavuklar sadece geniş, serbest dolaşan kuş kümeslerinde tutulmalıdır.
  • These geese lay golden eggs.
  • Bu kazlar altın yumurta yumurtlar.
Show More (16)
lay bırakmak v.
  • Our hens laid a lot of eggs yesterday.
  • Tavuklarımız dün bir sürü yumurta bıraktı.
  • Salmon lay their eggs in fresh water.
  • Somonlar yumurtalarını tatlı suya bırakırlar.
  • He laid the book aside and looked up.
  • Kitabı bırakıp kafasını kaldırdı.
Show More (13)
lay yatırmak v.
  • Bring her in here and lay her on the sofa.
  • Onu buraya getirin ve divana yatırın.
  • We laid the injured man on the grass.
  • Yaralı adamı çimlerin üzerine yatırdık.
  • Bring her in here and lay her on the sofa.
  • Onu buraya getirin ve kanepeye yatırın.
Show More (5)
lay sermek v.
  • She laid the cloth flat on the table.
  • Bezi masanın üzerine düz bir şekilde serdi.
  • I laid a blanket over her.
  • Üzerine bir battaniye serdim.
  • I laid a blanket over her.
  • Ben onun üzerine bir battaniye serdim.
Show More (3)
lay sunmak (teklif) v.
  • I would now like to lay before you the main aspects of the improvements we are planning.
  • Şimdi sizlere planladığımız iyileştirmelerin ana unsurlarını sunmak istiyorum.
  • I hope that the Commission lays down proposals on these matters in the near future.
  • Komisyonun yakın gelecekte bu konulara ilişkin teklifler sunmasını umuyorum.
  • Thank you for a comprehensive and, in the concluding part, an appropriately political summary of what lies ahead.
  • Kapsamlı ve sonuç bölümünde de uygun bir şekilde politik bir özet sunduğunuz için teşekkür ederiz.
Show More (0)
lay yüklemek (suç) v.
  • Tom is wrong to lay the blame on Mary.
  • Tom suçu Mary'ye yüklediği için hatalıdır.
  • Tom is wrong to lay the blame on Mary.
  • Tom suçu Mary'ye yüklemekle hata ediyor.
  • Don't lay your fault at my door.
  • Hatanı bana yükleme.
Show More (0)
lay (masa) hazırlamak v.
  • By the time I arrived, he had already laid the table.
  • Ben varana dek o masayı hazırlamıştı bile.
Show More (-2)
lay (bahis) yatırmak v.
  • He laid all his money on a horse named Daisy.
  • Bütün parasını Daisy adında bir ata yatırdı.
Show More (-2)
lay sıradan adj.
  • It wasn't an expert but a lay witness that changed the course of the trial.
  • Davanın seyrini değiştiren bir uzman değil, sıradan bir tanık olmuştu.
Show More (-2)
lay uzanmak v.
  • It's hard to choose; we have several options laid before us.
  • Seçim yapmak zor; önümüzde uzanan birkaç seçenek var.
Show More (-2)
lay meslekten olmayan adj.
  • For lay people it is indeed often incomprehensible and confusing.
  • Meslekten olmayan insanlar için bu konu gerçekten de çoğu zaman anlaşılmaz ve kafa karıştırıcıdır.
Show More (-2)
lay getirmek v.
  • The London Agreement of 1953 laid down such provisions in favour of Germany.
  • 1953 Londra Anlaşması Almanya lehine bu tür hükümler getirmiştir.
Show More (-2)
lay işten çıkarmak v.
  • We shouldn't have to lay anyone off.
  • Kimseyi işten çıkarmak zorunda kalmamalıyız.
Show More (-2)
lay açılmak v.
  • You should lay your cards out on the table.
  • Kartlarınızı masaya açmalısınız.
Show More (-2)
lay hazırlamak v.
  • She laid the table for six.
  • Masayı altıya hazırladı.
Show More (-2)
lay (kimyasal/krem) sürmek v.
  • Did Tom lay a hand on you?
  • Tom sana el sürdü mü?
Show More (-2)