1 |
clinic |
klinik |
n., adj. |
|
- We are now supporting over 200 clinics, three district- and three provincial-level hospitals.
- Şu anda 200'den fazla kliniği, üç ilçe ve üç il düzeyindeki hastaneyi destekliyoruz.
- The proposal that surgeons and clinics must issue guarantees is also important.
- Cerrahların ve kliniklerin garanti vermesi önerisi de önemli.
- We are now supporting over 200 clinics, three district- and three provincial-level hospitals.
- Şu anda 200'den fazla kliniği, üç bölge ve üç il düzeyindeki hastaneyi destekliyoruz.
- We have to know the clinics that are taking these people in.
- Bu insanları kabul eden klinikleri bilmek zorundayız.
- The proposal that surgeons and clinics must issue guarantees is also important.
- Cerrahların ve kliniklerin teminat vermesi önerisi de önemlidir.
- Numerous black-market medical clinics populate that area.
- O bölge çok sayıda karaborsa tıbbi klinik ile dolup taşmaktadır:
- This procedure can be done in the clinic or hospital as an outpatient service.
- Bu işlem klinikte veya hastanede ayakta tedavi hizmeti olarak yapılabilir.
- His clinic has lost many patients since the scandal.
- Skandaldan bu yana kliniği çok sayıda hastasını kaybetti.
- This procedure can be done in the clinic or hospital as an outpatient service.
- Bu işlem ayakta tedavi hizmeti olarak klinikte ya da hastanede uygulanabiliyor.
- This procedure can be done in the clinic or hospital as an outpatient service.
- Bu işlem ayakta hasta hizmeti olarak klinikte veya hastanede yapılabilir.
- I walked out of the clinic without paying my dentist.
- Dişçime ödeme yapmadan klinikten çıktım.
- His clinic has lost many patients since the scandal.
- Skandaldan bu yana kliniği birçok hasta kaybetti.
- She went to the Takasu clinic.
- Takasu kliniğine gitti.
- Tom works at this clinic.
- Tom bu klinikte çalışıyor.
- Why don't you come to work for this clinic?
- Neden bu klinik için çalışmaya gelmiyorsun?
- Why didn't you tell me that at the clinic?
- Bunu bana neden klinikte söylemedin?
- Sami has been spending time in the clinic with a nurse named Layla.
- Sami, Leyla adında bir hemşireyle klinikte vakit geçiriyor.
- Sami set up a makeshift clinic in Cairo.
- Sami Kahire'de derme çatma bir klinik kurdu.
- I appeal to you to contribute to the new clinic.
- Sizi yeni kliniğe katkıda bulunmaya çağırıyorum.
- The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinikte hasta başına aynı anda sadece iki ziyaretçiye izin veriliyordu.
- I walked out of the clinic without paying my dentist.
- Diş hekimime ödeme yapmadan klinikten ayrıldım.
- Tom isn't still at the clinic, is he?
- Tom hala klinikte değil, değil mi?
- Where is his clinic located?
- Onun kliniği nerede yer almakta?
- Stay away from the clinic.
- Klinikten uzak dur.
- Tom is still at the clinic.
- Tom hâlâ klinikte.
- He went to the Takasu clinic.
- Takasu kliniğine gitti.
- Tom went to the clinic this morning.
- Tom bu sabah kliniğe gitti.
- Tom is still at the clinic.
- Tom hala klinikte.
- Why didn't you tell me that at the clinic?
- Bunu bana klinikte neden söylemedin?
- The clinic is at 1439 Park Street.
- Klinik 1439 Park Caddesi'nde.
- We took her straight to the clinic as soon as she fainted.
- Bayılır bayılmaz onu doğruca kliniğe götürdük.
- Tom set up a clinic in Boston.
- Tom Boston'da bir klinik kurdu.
- Sami has been spending time in the clinic with a nurse named Layla.
- Sami klinikte Layla adında bir hemşireyle vakit geçiriyormuş.
- Where is his clinic located?
- Kliniği nerede?
- Tom no longer works at the clinic.
- Tom artık klinikte çalışmıyor.
- The surgery, performed at our clinic, is over in half an hour.
- Kliniğimizde yapılan ameliyat yarım saat içinde bitecek.
- She went to the Takasu clinic.
- O, Takasu kliniğine gitti.
- His clinic has lost many patients since the scandal.
- Onun kliniği, skandaldan sonra birçok hasta kaybetti.
- My father had a heart attack yesterday, but he was lucky to have a clinic close at hand.
- Babam dün kalp krizi geçirdi, ama yakınında bir klinik olduğu için şanslıydı.
- Tom isn't still at the clinic, is he?
- Tom hâlâ klinikte değil, değil mi?
- Sami is the director of the clinic.
- Sami, kliniğin yöneticisidir.
- You're needed in the clinic.
- Klinikte sana ihtiyaç var.
- She went to Takasu clinic.
- Takasu kliniğine gitti.
- You're needed in the clinic.
- Klinikte size ihtiyaç var.
- I appeal to you to contribute to the new clinic.
- Yeni kliniğe katkıda bulunmanı rica ediyorum.
- Tom set up a clinic in Boston.
- Tom, Boston'da bir klinik kurdu.
- We took her straight to the clinic as soon as she fainted.
- O bayılır bayılmaz onu doğruca kliniğe götürdük.
- Sami is the director of the clinic.
- Sami kliniğin müdürü.
Show More (45)
|
2 |
clinic |
hesaplı klinik |
n. |
|
- This clinic offers low-cost medical services for people who cannot afford regular healthcare.
- Bu hesaplı klinik, düzenli sağlık hizmeti almaya imkanları yetmeyen kişilere düşük maliyetli tıbbi hizmetler sunuyor.
Show More (-2)
|
3 |
clinic |
klinik seansı |
n. |
|
- She attends a weekly clinic to manage her diabetes.
- Diyabetini yönetmek için haftada bir düzenlenen klinik seanslarına katılıyor.
Show More (-2)
|
4 |
clinic |
(çözüm, tavsiye amaçlı) toplantı |
n. |
|
- The financial advisor held a clinic to help people plan for retirement.
- Mali danışman, insanların emeklilik planlarını yapmalarına yardım etmek amacıyla bir toplantı düzenledi.
Show More (-2)
|
5 |
clinic |
uygulamalı klinik dersi |
n. |
|
- The medical students practised diagnosing patients during the clinic.
- Tıp öğrencileri uygulamalı klinik derslerinde hastalara tanı koyma pratiği yaptılar.
Show More (-2)
|
6 |
clinic |
klinik |
n. |
|
- I'm going to the clinic to get a check-up on my allergies.
- Alerjilerimi kontrol ettirmek için kliniğe gidiyorum.
Show More (-2)
|