English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | unlikely adj. | pek mümkün olmayan | ||
Tom knew that Mary was unlikely to be there on time. Tom, Mary'nin zamanında orada olmasının pek mümkün olmadığını biliyordu. More Sentences |
||||
Common Usage | unlikely adj. | mümkün görünmeyen | ||
It is therefore unlikely that the meeting can be organised before June at the earliest. Bu nedenle toplantının en erken Haziran ayından önce düzenlenmesi pek mümkün görünmüyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | unlikely adj. | olasılık dışı | ||
It doesn't sound so unlikely. Çok olasılık dışı görünmüyor. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | ihtimali olmayan | ||
I think it's highly unlikely that Tom will swim. Tom'un yüzmesinin oldukça düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | alışılmadık | ||
I fell in love in an unlikely place. Ben alışılmadık bir yere aşık oldum. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | olmaz | ||
We both know that's unlikely to happen. İkimiz de bunun muhtemelen olmayacağını biliyoruz. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | muhtemel olmayan | ||
We both know that's unlikely to happen. Bunun olmasının muhtemel olmadığını ikimiz de biliyoruz. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | olası olmayan | ||
Experts say that's unlikely. Uzmanlar bunun pek olası olmadığını söylüyor. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | olasılıksız | ||
It doesn't sound so unlikely. O kadar da olasılıksız gelmiyor. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | beklenilmeyen | ||
This unlikely army fought and won the bloodiest of battles. Bu beklenmedik ordu en kanlı savaşları vererek galip geldi. More Sentences |
||||
General | unlikely adj. | uzak (olma ihtimali) | ||
General | unlikely adj. | ihtimali olmadan | ||
General | unlikely adj. | başarı olasılığı olmayan | ||
General | unlikely adj. | beklenmedik |
English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | unlikely bedfellows n. | yakın dost olmaları mümkün olmayan | ||
General | consider unlikely v. | olasısız saymak | ||
General | very unlikely adv. | uzak ihtimal | ||
General | highly unlikely adv. | uzak ihtimal | ||
Phrases | ||||
Phrases | in the unlikely event expr. | çok düşük bir ihtimalle olsa da | ||
Phrases | in the unlikely event expr. | hani olur da | ||
Phrases | in the unlikely event of expr. | çok düşük bir ihtimalle olsa da | ||
Phrases | in the unlikely event of expr. | hani olur da | ||
Colloquial | ||||
Colloquial | in the unlikely event that something happens expr. | çok düşük bir ihtimalle olsa da | ||
Idioms | ||||
Idioms | in the unlikely event of something expr. | çok düşük bir ihtimalle olsa da | ||
Idioms | in the unlikely event of something expr. | hani olur da |