English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | unbearable adj. | katlanılmaz | ||
This uncertainty is unbearable. Bu belirsizlik katlanılmazdır. More Sentences |
||||
Common Usage | unbearable adj. | çekilmez | ||
What more could the French government do to make our lives here unbearable? Fransız hükümeti buradaki hayatımızı çekilmez hale getirmek için daha ne yapabilir? More Sentences |
||||
General | ||||
General | unbearable adj. | çekilmez | ||
She's unbearable. Çekilmez biri o. More Sentences |
||||
General | unbearable adj. | dayanılmaz | ||
Noise in the areas close to airports often reaches a level that is unbearable for millions of our fellow citizens. Havaalanlarına yakın bölgelerdeki gürültü, milyonlarca yurttaşımız için çoğu zaman dayanılmaz bir seviyeye ulaşmaktadır. More Sentences |
||||
General | unbearable adj. | tahammül edilmez | ||
Change the channel, please; that music is unbearable. Lütfen kanalı değiştir; o müziğe tahammül edilemez. More Sentences |
||||
General | unbearable adj. | tahammülfersa | ||
General | unbearable adj. | tahammül edilemez |
English | Turkish | |
---|---|---|
General | ||
General | unbearable lightness of being n. | varolmanın dayanılmaz hafifliği |
General | make life unbearable for v. | dünyayı dar etmek |
General | make life unbearable for someone v. | dünyayı dar etmek |
General | make life unbearable for v. | dünyayı başına dar etmek |
General | make life unbearable for v. | dünyayı zehir etmek |
General | become unbearable v. | çekilmez bir hal almak |
General | become unbearable v. | çekilmez bir hale gelmek |
General | become unbearable v. | çekilmez hale gelmek |