|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
kompliman olup olmadığı belli olmayan söz |
backhanded compliment n.
|
|
2 |
General |
vasiyet edilen şeyin vasiyet edenin ölümü sırasında artık mevcut olmadığı için vasiyetin iptali |
ademption n.
|
|
3 |
General |
kaçışın (mümkün) olmadığı nokta |
point of no escape n.
|
|
4 |
General |
çıkışın (mümkün) olmadığı nokta |
point of no escape n.
|
|
5 |
General |
nüfusun olmadığı bölge |
unpopulated area n.
|
|
6 |
General |
gelişmenin olmadığı yer |
backwater n.
|
|
7 |
General |
tuvaletin olmadığı durumlarda dışkı yapmak amacıyla kullanılan kova |
slop-pail n.
|
|
8 |
General |
nedensellik bağının olmadığı olaylar |
intervening events n.
|
|
9 |
General |
elektriğin olmadığı dönemde sokaktaki gaz lambalarını akşam yakıp sabah söndüren kişi |
leerie [scottish] n.
|
|
10 |
General |
elektriğin olmadığı dönemde sokaktaki gaz lambalarını akşam yakıp sabah söndüren kişi |
lamplighter n.
|
|
11 |
General |
bir şeyin olmadığı yer |
blank n.
|
|
12 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margent n.
|
|
13 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin istenen şekilde olmadığı sınır |
margent n.
|
|
14 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margin n.
|
|
15 |
General |
olmadığı gibi görünmeye çalışan kimse |
humbuggery n.
|
|
16 |
General |
gerçekte olmadığı halde erdemli gibi görünen kimse |
hypocrite n.
|
|
17 |
General |
arada fark olmadığı halde yapılan ayrım |
distinction without a difference n.
|
|
18 |
General |
trafiğin sıkışık olmadığı zaman |
off-hour n.
|
|
19 |
General |
kişinin işte olmadığı saat |
off-hour n.
|
|
|
20 |
General |
kişinin işte olmadığı zaman |
off-hour n.
|
|
21 |
General |
duygusal bağın olmadığı yakınlaşma |
situationship n.
|
|
22 |
General |
kurtuluşun olmadığı bir tuzak |
iron trap n.
|
|
23 |
General |
grafikte bağımlı değişkende değişikliğin olmadığı bölge |
plateau n.
|
|
24 |
General |
öğrenme eğrisinde düşüşün veya yükselişin olmadığı yatay bölüm |
plateau n.
|
|
25 |
General |
ilerlemenin olmadığı zaman aralığı |
dog days n.
|
|
26 |
General |
yangın esnasında kaçışın mümkün olmadığı bina |
fire trap n.
|
|
27 |
General |
para ve kariyer derdi olmadığı için ilerlenmesi zor işlerde vakit öldüren genç ve eğitimli kimse |
slacker n.
|
|
28 |
General |
gülünecek bir şeyin olmadığı durum |
sohf (sense of humour failure) n.
|
|
29 |
General |
ana babaları evde olmadığı zaman çocuğa bakmak |
baby-sit v.
|
|
30 |
General |
bir bilgisayar sisteme hakkı olmadığı halde/izinsiz girmek |
hack into a computer system v.
|
|
31 |
General |
kaçma ihtimalinin olmadığı ıssız bir yere bırakmak |
maroon v.
|
|
32 |
General |
daha fazla ilerlemenin mümkün olmadığı noktaya ulaşmak |
max v.
|
|
33 |
General |
davetli olmadığı yere gitmek |
horn v.
|
|
34 |
General |
üstüne vazife olmadığı halde sorgulamak |
intrude v.
|
|
35 |
General |
ırmağın karşısına geçişin olmadığı (yer) |
fordless adj.
|
|
36 |
General |
sallanan (sağlam olmadığı için) |
unsteady adj.
|
|
37 |
General |
arada ciddi bir bağlılık sözünün olmadığı (seks, ilişki) |
casual adj.
|
|
38 |
General |
fiziksel temasın olmadığı |
noncontact adj.
|
|
39 |
General |
üyelerinin akraba olmadığı hane halkı, kuruluş veya ilişkilerle ilgili |
nonfamily adj.
|
|
|
40 |
General |
penis penetrasyonunun olmadığı (cinsel aktivite) |
non-penetrative adj.
|
|
41 |
General |
ikincil unsurların olmadığı |
undiluted adj.
|
|
42 |
General |
(sağlam olmadığı için) sallanan |
unfirm adj.
|
|
43 |
General |
olmadığı iddia edilmeyen |
unimpeached adj.
|
|
44 |
General |
belirli bir kurumun sahip olmadığı bir yerde |
off-site adj.
|
|
45 |
General |
trafiğin sıkışık olmadığı zamanlarda meydana gelen |
off-hour adj.
|
|
46 |
General |
trafiğin sıkışık olmadığı zamanla ilgili |
off-hour adj.
|
|
47 |
General |
olmadığı şekilde davranan |
pretendant adj.
|
|
48 |
General |
olmadığı gibi davranan |
pretendent adj.
|
|
49 |
General |
mevsimi olmadığı zaman |
in the off season adv.
|
|
50 |
General |
olmadığı takdirde |
failing this adv.
|
|
51 |
General |
hiç olmadığı kadar |
(than) ever before adv.
|
|
52 |
General |
olup olmadığı |
whether or conj.
|
|
53 |
General |
olmadığı durumda |
lacking conj.
|
|
54 |
General |
olmadığı takdirde |
except conj.
|
|
55 |
General |
olmadığı takdirde |
excepting conj.
|
|
56 |
General |
olmadığı takdirde |
only [obsolete] conj.
|
|
57 |
General |
insanın her zamanki gibi başarılı olmadığı gün |
off day n.
|
|
Phrasals |
|
58 |
Phrasals |
güldüğü/dalga geçtiği/ciddi olmadığı için (bir fırsatı) kaybetmek |
laugh out of v.
|
|
Phrases |
|
59 |
Phrases |
bir gelişme olup olmadığı |
any advance on (something) expr.
|
|
60 |
Phrases |
anlaşma olmadığı takdirde |
if no agreement is reached expr.
|
|
61 |
Phrases |
anlaşma olmadığı takdirde |
in case of non-agreement expr.
|
|
62 |
Phrases |
daha iyisi olmadığı için |
for want of something better expr.
|
|
63 |
Phrases |
daha önce hiç olmadığı gibi |
as never before expr.
|
|
64 |
Phrases |
daha önce hiç olmadığı gibi |
like never before expr.
|
|
65 |
Phrases |
en iyinin yeterince iyi olmadığı zaman |
when your best isn't good enough expr.
|
|
66 |
Phrases |
hiç kimsenin olmadığı kadar yakındık birbirimize |
we were so close not any more than anyone else expr.
|
|
67 |
Phrases |
olup olmadığı ile ilgili |
as to whether expr.
|
|
68 |
Phrases |
olmadığı anlamına gelmez |
this is not to say that expr.
|
|
69 |
Phrases |
olup olmadığı konusunda |
as to whether expr.
|
|
Proverb |
|
70 |
Proverb |
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denir |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
|
71 |
Proverb |
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler |
in the country of the blind the one-eyed man is king
|
|
72 |
Proverb |
bir düşüncenin doğru olup olmadığı denemeden anlaşılmaz |
the proof of the pudding is in the eating
|
|
73 |
Proverb |
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler |
among the blind the one-eyed man is king
|
|
74 |
Proverb |
kedilerin olmadığı yerde meydan farelere kalır |
when the cat's away, the mice will play
|
|
75 |
Proverb |
bir şeyin yapmaya değer olup olmadığı ona nasıl baktığına bağlıdır |
whether a thing is worth doing or not really depends on how you look at it
|
|
76 |
Proverb |
kedilerin olmadığı yerde meydan farelere kalır |
when the cat's away
|
|
77 |
Proverb |
kedilerin olmadığı yerde meydan farelere kalır |
while the cat's away
|
|
Colloquial |
|
78 |
Colloquial |
somut kanıt olmadığı durumlarda akıl yürüterek anlama |
duck test n.
|
|
79 |
Colloquial |
olmadığı biri gibi görünme |
front n.
|
|
|
80 |
Colloquial |
yemeğin az olduğu veya yemekte etin olmadığı gün |
banyan day [obsolete] [australia] n.
|
|
81 |
Colloquial |
yetkin olmadığı halde yasal konularda konuşan kimse |
barrack-room lawyer n.
|
|
82 |
Colloquial |
kimsenin avantajlı durumda olmadığı oyun |
anyone's game n.
|
|
83 |
Colloquial |
kazanan veya kaybedenin olmadığı durum |
mexican stand-off n.
|
|
84 |
Colloquial |
iki tarafın da kazançlı olmadığı yüzleşme |
mexican stand-off n.
|
|
85 |
Colloquial |
özel hayatın olmadığı yer |
fish bowl n.
|
|
86 |
Colloquial |
özel hayatın olmadığı yer |
fishbowl n.
|
|
87 |
Colloquial |
kural ve sınırların olmadığı durum |
free-fire zone n.
|
|
88 |
Colloquial |
ün getirecek bir yeteneği olmadığı halde medyada boy göstererek ünlü olan |
famous for being famous adj.
|
|
89 |
Colloquial |
artık (bir şeyin) içerisinde olmadığı iyi olmuş |
well out of (something) adj.
|
|
90 |
Colloquial |
(bir kaçağın/suçlunun) fark edilmeden yaşamasının mümkün olmadığı yer |
too hot to hold (someone) expr.
|
|
91 |
Colloquial |
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer |
too hot to hold you expr.
|
|
92 |
Colloquial |
(birinin) haberdar olmadığı bir şey |
(it's) news to (one) expr.
|
|
93 |
Colloquial |
(birinin) farkında olmadığı bir şey |
(it's) news to (one) expr.
|
|
Idioms |
|
94 |
Idioms |
üzerine vazife olmadığı halde gereksiz tavsiye verip akıl öğreten kimse |
back-seat driver n.
|
|
95 |
Idioms |
özel yaşamın olmadığı yer |
a fishbowl n.
|
|
96 |
Idioms |
özel yaşamın olmadığı yer |
a goldfish bowl n.
|
|
97 |
Idioms |
mahremiyetin olmadığı yer |
a fishbowl n.
|
|
98 |
Idioms |
mahremiyetin olmadığı yer |
a goldfish bowl n.
|
|
99 |
Idioms |
iş yerlerinin olmadığı daha çok evlerin bulunduğu bölge |
bedroom community n.
|
|
100 |
Idioms |
kazanan veya kaybedenin olmadığı durum |
stalemate n.
|
|
101 |
Idioms |
olmadığı biri gibi davranan kimse |
pod person n.
|
|
102 |
Idioms |
entelektüel faaliyetlerin olmadığı yer |
cultural desert n.
|
|
103 |
Idioms |
mutlu olmadığı halde gülümseme |
plastic grin n.
|
|
104 |
Idioms |
herkesin/konu dışı birinin aşina olmadığı detayları içeren bir yaklaşım |
inside baseball n.
|
|
105 |
Idioms |
ait olmadığı bir yerde olan kimse |
land fish n.
|
|
106 |
Idioms |
artık tartışmanın bir anlamı olmadığı konu |
moot question n.
|
|
107 |
Idioms |
kimsenin kimseye karşı bir üstünlüğünün/avantajının olmadığı ortam |
a fair field and no favor [dated] n.
|
|
108 |
Idioms |
üzerine vazife olmadığı halde gereksiz tavsiye verip akıl öğreten kimse |
a back-seat driver n.
|
|
109 |
Idioms |
kendi sorumluluğunda olmadığı halde bir şeyin kontrolünü alttan alta elinde tutmak isteyen/tutmaya çalışan kimse |
a back-seat driver n.
|
|
110 |
Idioms |
resmi bir üyesi olmadığı halde siyasi bir hareketle/kuruluşla özdeşleşen veya fikirlerini/amaçlarını destekleyen kimse |
a fellow traveler n.
|
|
111 |
Idioms |
resmi bir üyesi olmadığı halde siyasi bir hareketle/kuruluşla özdeşleşen veya fikirlerini/amaçlarını destekleyen kimse |
a fellow traveller n.
|
|
112 |
Idioms |
kimsenin kimseye karşı bir avantajının/üstünlüğünün olmadığı bir ortam |
a level playing field n.
|
|
113 |
Idioms |
özel yaşamın olmadığı yer |
goldfish bowl n.
|
|
114 |
Idioms |
mahremiyetin olmadığı yer |
goldfish bowl n.
|
|
115 |
Idioms |
gizliliğin olmadığı durum |
goldfish bowl n.
|
|
116 |
Idioms |
birinin parasının olup olmadığı |
the colour of someone's money n.
|
|
117 |
Idioms |
bedelini ödemek (genellikle sorumlu olmadığı bir şeyin) |
pick up the bill v.
|
|
118 |
Idioms |
kendi ait olmadığı bir sosyal sınıfa/statüye evlilik yolu ile girmek |
marry one's way out of something v.
|
|
119 |
Idioms |
(planlanan o olmadığı halde sonuçta)...mış olmak |
wind up (by) doing something v.
|
|
120 |
Idioms |
(planlanan o olmadığı halde sonuçta)...mış olmak |
end up (by) doing something v.
|
|
121 |
Idioms |
artık tanımadığı/aşina olmadığı bir yerde olmak |
be not in kansas anymore v.
|
|
122 |
Idioms |
'-in haberdar olmadığı bir şey olmak |
be news to v.
|
|
123 |
Idioms |
birinin haberdar olmadığı bir şey olmak |
be news to someone v.
|
|
124 |
Idioms |
farkında olmadığı/henüz değerlendirmediği bir hazineye sahip olmak |
be sitting on a gold mine v.
|
|
125 |
Idioms |
(aksi bir kanıt olmadığı sürece) şüpheyi lehinde yorumlamak |
give/have the benefit of the doubt v.
|
|
126 |
Idioms |
(aksi bir kanıt olmadığı sürece) haklı kabul etmek |
give/have the benefit of the doubt v.
|
|
127 |
Idioms |
(aksi bir kanıt olmadığı sürece) hakkında olumlu düşünmek |
give/have the benefit of the doubt v.
|
|
128 |
Idioms |
(aksi bir kanıt olmadığı sürece) suçsuz kabul etmek |
give/have the benefit of the doubt v.
|
|
129 |
Idioms |
(aksi bir kanıt olmadığı sürece) sözüne inanılmak |
give/have the benefit of the doubt v.
|
|
130 |
Idioms |
(planlanan o olmadığı halde sonuçta bir şey) yapmış olmak |
end up doing v.
|
|
131 |
Idioms |
olmadığı biri gibi davranmak |
keep the act up v.
|
|
132 |
Idioms |
olmadığı biri gibi davranmak |
keep up an act v.
|
|
133 |
Idioms |
olmadığı biri gibi davranmak |
keep up one's act v.
|
|
134 |
Idioms |
olmadığı biri gibi davranmak |
keep up the act v.
|
|
135 |
Idioms |
kendi ait olmadığı bir sosyal sınıfa/statüye evlilik yolu ile girmek |
marry way out of v.
|
|
136 |
Idioms |
farkında olmadığı/henüz değerlendirmediği bir hazineye sahip olmak |
sit on a gold mine v.
|
|
137 |
Idioms |
farkında olmadığı/henüz değerlendirmediği (bir şey) hazinesine sahip olmak |
sit on a gold mine of (something) v.
|
|
138 |
Idioms |
herkesin/konu dışı birinin aşina olmadığı detayları kapsayan |
inside-baseball adj.
|
|
139 |
Idioms |
heteroseksüel olmadığı çok belli olan |
(as) bent as a nine-bob note [uk] adj.
|
|
140 |
Idioms |
heteroseksüel olmadığı her halinden belli olan |
(as) bent as a nine-bob note [uk] adj.
|
|
141 |
Idioms |
heteroseksüel olmadığı çok belli olan |
(as) queer as a three-dollar bill [us] adj.
|
|
142 |
Idioms |
heteroseksüel olmadığı her halinden belli olan |
(as) queer as a three-dollar bill [us] adj.
|
|
143 |
Idioms |
farkında olmadığı/henüz değerlendirmediği bir hazineye sahip |
sitting on a gold mine adj.
|
|
144 |
Idioms |
hiç olmadığı kadar |
never so adv.
|
|
145 |
Idioms |
politik, yasal, ahlaki düzenlemelerin olmadığı durumda |
in a state of nature expr.
|
|
146 |
Idioms |
ahlakın olmadığı durumda |
in a state of nature expr.
|
|
147 |
Idioms |
ileri gitmenin/gelişmenin mümkün olmadığı bir noktada |
at a dead end expr.
|
|
Speaking |
|
148 |
Speaking |
bunun mümkün olmadığı ortada |
that's obviously not possible expr.
|
|
149 |
Speaking |
dedikoduların doğru olup olmadığı önemli değil |
it doesn't matter if the rumors are true or not expr.
|
|
Trade/Economic |
|
150 |
Trade/Economic |
analizlerde dış ticaretin olmadığı durum |
no trade position n.
|
|
151 |
Trade/Economic |
bir ürünün kusurlu olmadığı halde iadesi |
nondefective return n.
|
|
152 |
Trade/Economic |
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum |
pareto efficiency n.
|
|
153 |
Trade/Economic |
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum |
pareto optimality n.
|
|
154 |
Trade/Economic |
bir ürünün kusurlu olmadığı halde iadesi |
non-defective return n.
|
|
155 |
Trade/Economic |
bir kişinin bir başkasına zarar vermeden kar yapmasının mümkün olmadığı durum |
pareto efficient situation n.
|
|
156 |
Trade/Economic |
faydasından dışlamanın mümkün olduğu ve belirli bir kapasite noktasına kadar tüketiminde rekabetin olmadığı mallar |
club goods n.
|
|
157 |
Trade/Economic |
gerçek bir satış olmadığı halde stokların kayıtlardan çıkarılıp satış gibi gösterilmesi |
channel stuffing n.
|
|
158 |
Trade/Economic |
ithalat ve ihracat mallarının gümrük ücretlerine tabi olmadığı liman |
free port n.
|
|
159 |
Trade/Economic |
iş yerinde takım elbisenin giyilmek zorunda olmadığı cuma günü |
dress-down friday n.
|
|
160 |
Trade/Economic |
malın dış ve iç ambalajının dahil olmadığı ağırlık |
net net weight n.
|
|
161 |
Trade/Economic |
özel mülkiyet, fiyat mekanizması ve demokratik hakların geçerli olmadığı, ekonomik kararların merkezi planlama tarafından alındığı ekonomik ve siyasal rejim |
communism n.
|
|
162 |
Trade/Economic |
satıcının henüz sahip olmadığı malları satması |
selling short n.
|
|
163 |
Trade/Economic |
yatırımcının sahip olmadığı menkul kıymetleri satması |
short sale n.
|
|
164 |
Trade/Economic |
özel indirimin olmadığı dönem |
blackout n.
|
|
165 |
Trade/Economic |
kazanç veya kaybın olmadığı, başlangıç haline dönen piyasa |
flatline n.
|
|
166 |
Trade/Economic |
ithalat ve ihracat mallarının gümrük ücretlerine tabi olmadığı liman |
free zone n.
|
|
167 |
Trade/Economic |
girişimin yetkin olmadığı alan |
soft spot n.
|
|
168 |
Trade/Economic |
yatırımcının şirket üzerinde kontrol sahibi olmadığı bir şirkete yapılan yatırım türü ile ilgili |
noncontrolling adj.
|
|
169 |
Trade/Economic |
maksimum talep, yoğunluk veya satışın olmadığı döneme ait |
nonpeak adj.
|
|
170 |
Trade/Economic |
borçlunun şahsen sorumlu olmadığı borç |
nonrecourse adj.
|
|
171 |
Trade/Economic |
borçlunun şahsen sorumlu olmadığı borçla ilgili |
nonrecourse adj.
|
|
172 |
Trade/Economic |
sahibinin şirket toplantılarında oy kullanma hakkına sahip olmadığı (hisse) |
nonvoting adj.
|
|
173 |
Trade/Economic |
sahibinin şirket toplantılarında oy kullanma hakkına sahip olmadığı (hisse) |
non-voting adj.
|
|
174 |
Trade/Economic |
istişarenin olmadığı |
execution-only adj.
|
|
175 |
Trade/Economic |
işlerin yoğun olmadığı zaman |
off-peak adj.
|
|
176 |
Trade/Economic |
satıcının satılan malların durumundan sorumlu olmadığı (satış) |
voetstoots adj.
|
|
Law |
|
177 |
Law |
dava ile ilgili olmadığı halde duruşmada hazır olup da mahkemenin dikkatini maddi veya hukuki bir meseleye celbeden kimse |
amicus curiae n.
|
|
178 |
Law |
davada herhangi bir çıkarı olmadığı halde kanuni usullere uygunluğu sağlamak için davacı olan kimse |
nominal plaintiff n.
|
|
179 |
Law |
dava ile ilgili olmadığı halde duruşmada hazır olup ta mahkemenin dikkatini maddi veya hukuki bir meseleye celbeden kimse |
friend of the court n.
|
|
180 |
Law |
kazanma şansı olmadığı baştan bilinerek açılan dava |
frivolous litigation n.
|
|
181 |
Law |
dava ile ilgili olmadığı halde duruşmada hazır olup mahkemenin dikkatini maddi veya hukuki bir meseleye celbeden kimse |
amicus n.
|
|
182 |
Law |
taraf olmadığı veya ilgilenmediği bir yükümlülüğü üstlenen kimse |
volunteer n.
|
|
183 |
Law |
kanun kapsamında yer almadığı için yasal olup olmadığı belirlenemeyen |
nonlegal adj.
|
|
184 |
Law |
hamilin borçluya zarar için dava açma hakkının olmadığı |
nonrecourse adj.
|
|
185 |
Law |
alkol satışı ve tüketimi, kumar, adi suçlar gibi şeylere ilişkin belirli yasaların uygulanmasının sıkı olmadığı (kasaba veya şehir) |
wide-open [us] adj.
|
|
Politics |
|
186 |
Politics |
özel sektörde devlet düzenlemelerinin azaltıldığı veya olmadığı politika |
noninterventionism n.
|
|
187 |
Politics |
abd başkanı, başkan yardımcısı veya başkanın olmadığı anlarda o görevi üstlenen üst düzeylinin aynı yerde toplandığında, başkanın başına bir aksilik gelmesi durumunda, birleşik devletler başkanı olsun diye gizli bir yere saklanıp korunan kabine üyesi |
designated successor n.
|
|
188 |
Politics |
bir şeyin yasalara/kurallara uygun olmadığı iddiası |
challenge n.
|
|
189 |
Politics |
koalisyon hükümet (iktidarın tek partide olmadığı parlamento) |
hung parliament n.
|
|
190 |
Politics |
oy verenlerin yasal yeterliği olmadığı iddia edilmesi |
challenge n.
|
|
191 |
Politics |
üyesi olmadığı halde bir partinin ideolojisini benimseyen ve destekleyen kimse |
fellow traveler n.
|
|
192 |
Politics |
yasal olarak öyle olmadığı halde öyleymiş gibi kabul etme |
legal fiction n.
|
|
193 |
Politics |
belediyenin sahip olmadığı (yol) |
unassumed adj.
|
|
194 |
Politics |
(ticaret, seyahat) uluslararası sınırların olmadığı |
borderland adj.
|
|
Insurance |
|
195 |
Insurance |
hasarın olmadığı nakliyat sigorta poliçesinde primin bir kısmının iadesi |
no claim return n.
|
|
Technical |
|
196 |
Technical |
üzerine bastırarak faal olup olmadığı kontrol edilen lamba |
push test light n.
|
|
197 |
Technical |
markov zincirine benzeyen fakat durumların sürekli olmadığı stokastik bir süreç |
markoff process n.
|
|
198 |
Technical |
çift kırılmanın olmadığı tek yönlü (kristal) |
uniaxial adj.
|
|
Computer |
|
199 |
Computer |
bilgisayarın bozuk olmadığı süre |
uptime n.
|
|
200 |
Computer |
kendini olmadığı biri gibi gösterme (internetten tanışırken) |
false advertising n.
|
|
201 |
Computer |
üst düzey arayıcıların veri değerleri veya bunların temsilleri hakkında bilgisinin olmadığı (işlem) |
opaque adj.
|
|
Telecom |
|
202 |
Telecom |
bağlantının olmadığı evre |
disconnected phase n.
|
|
203 |
Telecom |
sinyalin olmadığı yer |
blind spot n.
|
|
204 |
Telecom |
yabancı ülkede veya birincil operatör hizmetinin olmadığı bölgede seyahat ederken başka bir hücresel operatörün hizmetlerini kullanma |
roaming n.
|
|
Television |
|
205 |
Television |
aydınlanmış tv ekranında işaret olmadığı zaman görülen beyaz çizgiler |
raster n.
|
|
Aeronautic |
|
206 |
Aeronautic |
uçuş eğimi bilgisinin mevcut olmadığı durumlarda uygulanan radar kontrollü veya navigasyon yardımlı yaklaşım |
nonprecision approach n.
|
|
207 |
Aeronautic |
rüzgar etkisinin olmadığı varsayılan konum |
no-wind position n.
|
|
208 |
Aeronautic |
üzerine bastırarak faal olup olmadığı kontrol edilen lamba |
pushtest light n.
|
|
209 |
Aeronautic |
havacılık dilinde görüşün en az 10 kilometre olduğu, 5000 feet altında bulutun ve yağışın veya fırtınanın olmadığı hava koşullarını belirten ifade |
cavok (ceiling (cloud level) and visibility ok) expr.
|
|
Marine |
|
210 |
Marine |
başkaca gözlemlerin mümkün olmadığı durumlarda bir geminin konumunu pusulayla hesaplama yöntemi |
dead reckoning n.
|
|
211 |
Marine |
erozyonun olmadığı sıradan sahil |
normal beach n.
|
|
212 |
Marine |
gel-git değişiminin olmadığı nokta |
amphidromic point n.
|
|
Medical |
|
213 |
Medical |
hamile olmadığı halde hamilelik belirtileri gösterme |
false pregnancy n.
|
|
Anatomy |
|
214 |
Anatomy |
duyu veya motor sistem ile doğrudan bağlantılı olmadığı düşünülen korteks |
associative cortex n.
|
|
Psychology |
|
215 |
Psychology |
gerçek olmadığı halde gerçekmiş gibi anımsanan olay |
recovered memory n.
|
|
216 |
Psychology |
bazı zihinsel bozukluklarda ortaya çıkan, dünyanın, kişinin zihninin, bedeninin veya benliğinin olmadığı sanrısı |
nihilism n.
|
|
217 |
Psychology |
bazı zihinsel bozukluklarda ortaya çıkan, dünyanın, kişinin zihninin, bedeninin veya benliğinin olmadığı sanrısı |
nihilistic delusion n.
|
|
218 |
Psychology |
hızlı göz hareketlerinin olmadığı, uyuma süresinin yaklaşık% 75'ini oluşturan rüyasız uyku hali |
nrem n.
|
|
219 |
Psychology |
hızlı göz hareketlerinin olmadığı, uyuma süresinin yaklaşık% 75'ini oluşturan rüyasız uyku hali |
nrem sleep n.
|
|
Physiology |
|
220 |
Physiology |
hızlı göz hareketlerinin olmadığı uyku |
nonrapid eye movement sleep n.
|
|
Pathology |
|
221 |
Pathology |
insanlarda klinik bir hastalığa neden olmadığı tespit edilen bir viral hepatit türü |
hepatitis g n.
|
|
222 |
Pathology |
virüsün sebep olmadığı |
nonviral adj.
|
|
Pharmaceutics |
|
223 |
Pharmaceutics |
tıbbi değeri olup karlı olmadığı için üretilmeyen |
orphan adj.
|
|
Statistics |
|
224 |
Statistics |
değişkenlerin değişim oranlarının sabit olmadığı korelasyon |
nonlinear correlation n.
|
|
Physics |
|
225 |
Physics |
geleneksel uzay-zaman ilişkisinin geçerli olmadığı varsayımsal bir boyut |
hyperspace n.
|
|
Chemistry |
|
226 |
Chemistry |
aynı maddenin iki farklı formu arasında belirli bir geçiş noktasının olmadığı ilişki |
monotropy n.
|
|
227 |
Chemistry |
oksijenin olmadığı |
nonoxygenous adj.
|
|
Biology |
|
228 |
Biology |
hayatın olmadığı durum |
nonlife n.
|
|
229 |
Biology |
bir türü normalde ait olmadığı bir ortama getirerek alıştırma |
naturalization n.
|
|
230 |
Biology |
eşleşmenin rastgele olduğu ve biaslı üremenin olmadığı populasyon |
panmictic population n.
|
|
231 |
Biology |
türlerin evrimsel sürecinde evrimsel değişikliğin hiç olmadığı veya çok az olduğu süreç |
stasis n.
|
|
232 |
Biology |
dna dizisindeki değişikliklerin neden olmadığı gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalı |
epigenetics n.
|
|
233 |
Biology |
(mikroorganizmayı) normalde uygun olmadığı bir ortamda büyümeye alıştırmak |
train v.
|
|
234 |
Biology |
(birden çok östrus döngüsüne sahip hayvan) cinsel olarak faal olmadığı döneminde bulunan |
dioestrous adj.
|
|
235 |
Biology |
(birden çok östrus döngüsüne sahip hayvan) cinsel olarak faal olmadığı döneminde bulunan |
diestrous adj.
|
|
236 |
Biology |
(birden çok östrus döngüsüne sahip hayvan) cinsel olarak faal olmadığı döneminde bulunan |
dioestrus adj.
|
|
237 |
Biology |
(birden çok östrus döngüsüne sahip hayvan) cinsel olarak faal olmadığı döneminde bulunan |
diestrual adj.
|
|
238 |
Biology |
(birden çok östrus döngüsüne sahip hayvan) cinsel olarak faal olmadığı döneminde bulunan |
dioestrual adj.
|
|
239 |
Biology |
(mantar bilimi) morfolojik farklılaşmanın olmadığı durumlarda üreme sırasında birleşen iki miselyum türünden birine ilişkin |
plus adj.
|
|
Marine Biology |
|
240 |
Marine Biology |
av kurallarına göre av sporuna elverişli olmadığı belirtilen küçük balık |
minnow n.
|
|
241 |
Marine Biology |
hava kesesinin açık olmadığı teleostları içeren bir takım |
physoclisti n.
|
|
Astronomy |
|
242 |
Astronomy |
çekirdeği olmadığı düşünülen varsayımsal gezegenler |
coreless planet n.
|
|
243 |
Astronomy |
bir yıldız sistemindeki neptün boyutlu gezegenin olmadığı bölge |
neptunian desert n.
|
|
Social Sciences |
|
244 |
Social Sciences |
yazılı dilin olmadığı |
nonliterate adj.
|
|
245 |
Social Sciences |
sıkıca düzenlenmiş sosyal veya ekonomik bir sistemin hakim olmadığı |
unregimented adj.
|
|
Literature |
|
246 |
Literature |
eserlerde tutarlı olay örgüsü ve gerçekçi karakter tasviri gibi geleneksel roman öğelerinin olmadığı bir edebi akım |
nouveau roman n.
|
|
247 |
Literature |
eserlerde tutarlı olay örgüsü ve gerçekçi karakter tasviri gibi geleneksel roman öğelerinin olmadığı bir edebi akım |
anti-roman n.
|
|
248 |
Literature |
eserlerde tutarlı olay örgüsü ve gerçekçi karakter tasviri gibi geleneksel roman öğelerinin olmadığı bir edebi akım |
antinovel n.
|
|
249 |
Literature |
metnin orijinal olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi |
athetesis n.
|
|
250 |
Literature |
metni orijinal olmadığı gerekçesiyle reddetmek |
athetize v.
|
|
251 |
Literature |
metni orijinal olmadığı gerekçesiyle reddetmek |
athetise v.
|
|
Linguistics |
|
252 |
Linguistics |
ifadenin dilbilgisine uygun veya kabul edilebilir olmadığı anlamına gelen işaret |
asterisk n.
|
|
253 |
Linguistics |
fonetik yasalarda açıklanamayacak istisnalar olmadığı düşüncesine uyan |
neogrammarian adj.
|
|
History |
|
254 |
History |
kişinin hakkı olmadığı halde taşıdığı armalar |
assumptive arms n.
|
|
Religious |
|
255 |
Religious |
islam dini yönünden helal veya haram olup olmadığı belli olmayan yiyecek |
mushbooh n.
|
|
256 |
Religious |
tanrıyı olmadığı şeyler yoluyla tanımlayan teoloji |
apophatic theology n.
|
|
257 |
Religious |
piskoposluk makamının olmadığı veya havari soyunun kesintiye uğradığı bir ülkedeki itibarlı papaz |
apostolic vicar n.
|
|
258 |
Religious |
isa mesih'in gerçekte tanrı olmadığı inancını savunan kimse |
arianist n.
|
|
259 |
Religious |
oğul isa ile baba tanrı'nın benzer olup aynı özden olmadığı doktrini destekleyen kimselerin inançları |
homoiousianism n.
|
|
260 |
Religious |
isa'nın kutsal üçlü'den ayrı bir kişi olmadığı, daha çok tanrı'nın birbirini izleyen üç şeklinden veya tezahüründen biri olduğunu savunan monarşianizm görüşü |
modalistic monarchianism n.
|
|
261 |
Religious |
hristiyanlığın baskın olmadığı bölge |
heathendom [obsolete] n.
|
|
262 |
Religious |
kilise takviminde bayramın olmadığı hafta içi günü |
feria n.
|
|
263 |
Religious |
kişinin kontrolü dışında olduğu için tanrıya karşı sorumlu olmadığı cehalet |
invincible ignorance n.
|
|
264 |
Religious |
kutsal üçlünün birebir aynı öze sahip olmadığı inancını benimseyen dini tarikat üyesi |
semi-arian n.
|
|
265 |
Religious |
piskoposların dahil olmadığı |
unprelatical adj.
|
|
266 |
Religious |
oğul isa ile baba tanrı'nın benzer olup aynı özden olmadığı doktrinini savunan |
homoiousian adj.
|
|
267 |
Religious |
oğul isa ile baba tanrı'nın benzer olup aynı özden olmadığı doktrinine ait |
homoiousian adj.
|
|
268 |
Religious |
oğul isa ile baba tanrı'nın benzer olup aynı özden olmadığı doktriniyle ilgili |
homoiousian adj.
|
|
Philosophy |
|
269 |
Philosophy |
doğada boşluk olmadığı teorisi |
plenism n.
|
|
270 |
Philosophy |
doğada boşluk olmadığı teorisini destekleyen kimse |
plenist n.
|
|
271 |
Philosophy |
doğada boşluk olmadığı teorisini destekleyen kimse |
plenitudinarian n.
|
|
Military |
|
272 |
Military |
yetkisi olmadığı halde bir ateşli silahla ateş etmek |
unauthorized discharge of a firearm v.
|
|
Sport |
|
273 |
Sport |
(lakros) sahada hiçbir takımın olmadığı yerde seken top |
groundball n.
|
|
274 |
Sport |
(atla gösteri atlayış çemberi) devrilecek çitin veya puan kaybının olmadığı |
clear adj.
|
|
Basketball |
|
275 |
Basketball |
topun oyunda olmadığı zaman |
dead ball n.
|
|
276 |
Basketball |
topun olmadığı bölümü |
weak side n.
|
|
277 |
Basketball |
sahada topun olmadığı taraf |
weakside n.
|
|
Card |
|
278 |
Card |
(briçte) aynı takımdan başka kartların olmadığı |
bare adj.
|
|
Wagering |
|
279 |
Wagering |
beş veya onun katı olmadığı için kazanan ortak bahisçilere ödenmeyen sentler |
breakage n.
|
|
Music |
|
280 |
Music |
ölçü çizgileri olmadığı için sabit bir ölçü birimi olmayan müzik |
unmeasured adj.
|
|
281 |
Music |
ölçü çizgileri olmadığı için sabit bir temposu olmayan müzik |
unmeasured adj.
|
|
282 |
Music |
ölçü çizgileri olmadığı için sabit bir vuruşu olmayan müzik |
unmeasured adj.
|
|
Latin |
|
283 |
Latin |
ışık olmadığı için karanlık gibi mantıksız/absürt bir açıklama/neden sunma |
lucus a non lucendo expr.
|
|
Entomology |
|
284 |
Entomology |
böceğin aktif olmadığı, larva ile pupa evresi arasındaki gelişimsel döneme ait |
prepupal adj.
|
|
Slang |
|
285 |
Slang |
eşcinsel bir erkeğe onun öyle olmadığı izlenimini vermek için eşlik eden kadın |
beard n.
|
|
286 |
Slang |
hoş olmadığı halde yatılan kimse |
road kill n.
|
|
287 |
Slang |
bakire olmadığı için evlenilemez olarak düşünülen kadın |
damaged goods n.
|
|
288 |
Slang |
gerçekte sinirli olmadığı halde sinirliymiş gibi görünen yüz ifadesi |
resting bitch face n.
|
|
289 |
Slang |
gerçekte sinirli olmadığı halde sinirliymiş gibi görünen yüz ifadesi |
bitchy resting face n.
|
|
290 |
Slang |
tarafların eşit olmadığı spor müsabakası |
clinic n.
|
|
291 |
Slang |
üstüne vazife olmadığı halde akıl öğreten tip |
backseat driver n.
|
|
292 |
Slang |
kaybeden tarafın olmadığı |
no-lose adj.
|
|
Modern Slang |
|
293 |
Modern Slang |
internet üzerinden yapılan bir tartışmada aynı fikirde olmadığı kişiyi kötülemek için karşıt yorumları gerçek zamanlı olarak beğenme |
aggressive liking n.
|
|
294 |
Modern Slang |
bir tanrının varlığının veya yokluğunun kanıtlanamayacağı görüşüne sahip fakat bir tanrının olmadığı görüşüne daha yakın kimse |
agnostic atheist n.
|
|
295 |
Modern Slang |
reşit olmadan katılmanın mümkün olmadığı her türlü eğlence |
adult entertainment n.
|
|
296 |
Modern Slang |
reşit olmadan katılmanın mümkün olmadığı genellikle cinsel içerikli eğlence |
adult entertainment n.
|
|
297 |
Modern Slang |
amerikalı olmadığı halde amerikayı ve amerikan kültürünü takıntı haline getirmiş kimse |
ameriboo n.
|
|
298 |
Modern Slang |
devletin işin içerisinde olmadığı bir serbest piyasa ekonomisini savunan ideolojiler için kullanılan bir genel/kapsayıcı terim |
anarcho capitalism n.
|
|
299 |
Modern Slang |
devletin işin içerisinde olmadığı bir serbest piyasa ekonomisini savunan ideolojiler için kullanılan bir genel/kapsayıcı terim |
free market anarchism n.
|
|
300 |
Modern Slang |
devletin olmadığı ve modernizmin karşısında olan tarımsal bir patriarkiye yönelik bir hareket/akım |
anarcho-traditionalism n.
|
|