English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | deterrence n. | caydırıcılık | ||
The report points to a real way forward, in the fields both of preparation and deterrence. Rapor, hem hazırlık hem de caydırıcılık alanlarında ileriye dönük gerçek bir yola işaret etmektedir. More Sentences |
||||
Politics | ||||
Politics | deterrence n. | caydırıcılık | ||
Deterrence does not necessarily work. Caydırıcılık her zaman işe yaramayabilir. More Sentences |
||||
General | ||||
General | deterrence n. | caydırma | ||
General | deterrence n. | engelleyicilik | ||
Politics | ||||
Politics | deterrence n. | caydırma | ||
Military | ||||
Military | deterrence n. | düşmanın gözünü korkutup saldırmasını önlemek amacıyla büyük bir askeri gücü sürekli hazırda bulundurma |
English | Turkish | |
---|---|---|
General | ||
General | punishment in crime deterrence n. | suçtan caydırmada ceza |
Law | ||
Law | graduated deterrence n. | kademeli caydırma |
Law | marginal deterrence n. | marjinal caydırıcılık |
Law | marginal deterrence n. | kısıtlı caydırıcılık |
Politics | ||
Politics | deterrence policy n. | caydırma politikası |
Politics | deterrence by denial n. | inkar yoluyla caydırıcılık |
Environment | ||
Environment | minimum deterrence n. | asgari caydırıcılık |
Environment | graduated deterrence n. | kademeli caydırıcılık |
Environment | nuclear deterrence n. | nükleer caydırıcılık |