-on - Turkish English Dictionary

-on

Meanings of "-on" in Turkish English Dictionary : 10 result(s)

English Turkish
Chemistry
-on suf. keton ve karbonil grubunda oksijen içermeyen bileşikler dışındaki bileşiklerin sonuna gelen bir ek
-on suf. atomaltı parçacık anlamını veren bir son ek
-on suf. asal gaz anlamını veren bir son ek
-on suf. ayrı ve küçük birim anlamını veren bir son ek
-on suf. keton ve karbonil grubunda oksijen içermeyen bileşikler dışındaki bileşiklerin sonuna gelen bir ek
-on suf. asal gaz anlamını veren bir son ek
Biology
-on suf. nükleotid dizilimi anlamını veren bir son ek
-on suf. dna bölgesi anlamını veren bir son ek
-on suf. nükleotid dizilimi anlamını veren bir son ek
-on suf. dna bölgesi anlamını veren bir son ek

Meanings of "-on" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
Common Usage
step on it v. gaza basmak
We gotta lose the heat, step on it!
Ateşi düşürmeliyiz, gaza bas!

More Sentences
put on v. giymek
Tom put on his robe.
Tom bornozunu giydi.

More Sentences
rely on v. güvenmek
They can rely on an alert security service in their vicinity.
Çevrelerindeki bir alarm güvenlik hizmetine güvenebilirler.

More Sentences
turn on v. açmak
He turns on his side and opens his eyes at once.
Yan döner ve bir anda gözlerini açar.

More Sentences
on time adv. vaktinde
I am very glad that you are being very tolerant on time this morning.
Bu sabah vaktinde çok hoşgörülü olmanıza çok sevindim.

More Sentences
on purpose adv. kasıtlı olarak
It is obvious that this system has been implemented on purpose.
Bu sistemin kasıtlı olarak uygulandığı açıktır.

More Sentences
on purpose adv. bile bile
You're doing it on purpose!
Bunu bile bile yapıyorsun!

More Sentences
on the contrary adv. aksine
On the contrary, they are beneficial to all.
Aksine herkes için faydalıdırlar.

More Sentences
on prep. üzerinde
There are a good many points on which further negotiation is needed.
Üzerinde daha fazla müzakere yapılması gereken pek çok nokta var.

More Sentences
General
attack on n. saldırı
This goes hand in hand with an attack on social security systems.
Bu, sosyal güvenlik sistemlerine yönelik bir saldırı ile el ele gidiyor.

More Sentences
on saturday n. cumartesi günü
On Friday, the unit was preparing for two key matches on Saturday.
Birim, cuma günü boyunca cumartesi günü yapılacak iki önemli maça hazırlanıyordu.

More Sentences
play on words n. kelime oyunu
This is a play on words.
Bu bir kelime oyunu.

More Sentences
call on n. sesleniş
I called on Judy.
Judy'ye seslendim.

More Sentences
knock-on effect n. zincirleme etki
It has a knock-on effect in other areas, especially where there are shared coastlines.
Özellikle ortak kıyı şeridinin bulunduğu diğer alanlarda da zincirleme etkisi vardır.

More Sentences
carry-on baggage n. el bagajı
This is all my carry-on baggage.
Bunların hepsi el bagajım.

More Sentences
pay on time n. zamanında ödeme
Tom is the only person who paid on time.
Tom zamanında ödeme yapan tek kişidir.

More Sentences
hold on v. beklemek
Please hold on a moment.
Lütfen biraz bekleyin.

More Sentences
hang on v. tutunmak
Hang on!
Sıkı tutunun!

More Sentences
spy on v. casusluk yapmak
Spying on gangsters was a dangerous venture.
Gangasterlerle ilgili casusluk yapmak tehlikeli bir girişimdi.

More Sentences
march on v. ilerlemek
The captain commanded the men to march on.
Yüzbaşı adamlarına ilerlemelerini emretti.

More Sentences
tell on v. ispiyonlamak
Did you tell on her?
Ona ispiyonladın mı?

More Sentences
be based on v. dayanmak
Another drawback is that the premium is based on deficiency payments.
Diğer bir dezavantaj ise primin eksik ödemelere dayanmasıdır.

More Sentences
be on v. yanmak
The red light above the door was on.
Kapının üstündeki kırmızı ışık yanıyordu.

More Sentences
look down on v. hor görmek
You should never look down on a man merely because he is poor.
Sırf fakir diye bir adamı asla hor görmemelisin.

More Sentences
hold on v. dayanmak
We shall hold on till the end.
Sonuna kadar dayanacağız.

More Sentences
put on makeup v. makyaj yapmak
You should never put on makeup while driving a car.
Araba sürerken asla makyaj yapmamalısın.

More Sentences
lean on v. güvenmek
You can lean on me.
Bana güvenebilirsin.

More Sentences
go on trial v. mahkemelik olmak
She went on trial charged with murdering her husband.
O, kocasını öldürmekle suçlandığı için mahkemelik oldu.

More Sentences
bank on v. bel bağlamak
You can bank on that.
Ona bel bağlayabilirsin.

More Sentences
comment on v. yorumlamak
I shall now make some brief comments on the report as such.
Şimdi rapora ilişkin bazı kısa yorumlar yapacağım.

More Sentences
stick on v. yapışmak
Tom got some chewing gum stuck on the bottom of his shoe.
Tom'un ayakkabısının altına sakız yapıştı.

More Sentences
add on v. eklemek
It is therefore not possible to get rid of Strasbourg weeks while at the same time adding on mini-sessions in Brussels.
Bu nedenle Strazburg haftalarından kurtulurken aynı zamanda Brüksel'deki mini oturumları eklemek mümkün değildir.

More Sentences
look down on v. küçük görmek
If you don't do your duty, people will look down on you.
Görevini yapmazsan, insanlar seni küçük görürler.

More Sentences
set on fire v. ateşe vermek
The hut was set on fire.
Kulübe ateşe verildi.

More Sentences
chance on v. tesadüfen karşılaşmak
I met him by chance on the train this morning.
Onunla bu sabah trende tesadüfen karşılaştım.

More Sentences
Common Usage
non-ferrous metallic coatings on steel wire n. çelik tel üzerinde demir dışı metalik kaplamalar
step on the gas v. gazlamak
call the meeting on short notice v. acil toplantıya çağırmak
go on a walk v. yürüyüşe çıkmak
step on it v. gazlamak
on one's own adv. kendi kendine
on purpose adv. kasten
on the occasion of prep. münasebetiyle
on prep. üstünde
General
on a war foot n. yolcu durumunda
sliced meat on a vertical spit n. döner kebap
clip on earring n. klipsli küpe
limit on the right n. sağdan limit
rock on a seashore n. kepez
money doesn't grow on trees n. para kolay kazanılmıyor
tariff on farm produce n. çiftlik ürünlerinde tarife
insurance on freight n. yük sigortası
drug on the market n. satılmayan mal
call on n. deklare
call on n. davet
person putting on airs n. müstekbir
turning on n. tahrik
drain on the purse n. masraf
someone who is on sick leave n. raporlu
spying on n. gözetleme
dependency on foreign countries n. dış ülkelere bağımlılık
effect of taxation on n. vergilendirmenin etkisi
law on the prevention and prosecution of smuggling n. kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun
convention on european social security n. avrupa sosyal güvenlik sözleşmesi
relationship on the rock n. bitmek üzere olan ilişki
sticking on n. yapıştırma
social adaptation on cultural facts n. akkültürasyon
insurance on buildings n. bina sigortası
entrenching on n. bir başkasının hakkını çiğneme
speech on press n. basında söylev
views on modernity n. yeniliklere bakış
general agreement on tariffs and trade n. gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması
looker on n. seyirci
life on other planets n. diğer gezegenlerde yaşam
a new one on me n. şaşırtıcı bir şey
effect of technological innovations on n. teknolojik yeniliklerin (bir şeye) etkisi
descent on n. inip saldırma (düşmana)
law on the prevention and prosecution of smuggling n. kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun
workman on the night shift n. gece işçisi
tariff on medical instruments and apparatus n. tıbbi aletler ve donanımda gümrük
swoop down on n. polis baskını
convention on children’s rights n. çocuk haklarına dair sözleşme
a book on ethics n. pendname
effects of education on n. eğitimin etkileri
on business n. iş veya ticaret maksadıyla
social adaptation on cultural facts n. kültürel kaynaşma
a drag on someone n. ayak bağı
call on n. hakem kararı
call on n. resmi çağrı
acting on n. bir şeye uygun olarak hareket etme
following on advertisement n. devam kampanyası
scurf on baby's hand n. uykuluk
outlook on n. görüş
play on words n. cinas
landing on the ground n. yere iniş
call on n. telefonla arama
hanger on n. dalkavuk
loss on ignition n. akkor kaybı
law on criminal procedure n. ceza muhakemesi hukuku
switching on n. açma
nurse on call n. nöbetçi hemşire
person who works on a morning shift n. sabahçı
effect of inflation on n. enflasyon/enflasyon etkisi
the crescent and the star on top of a minaret n. alem
not on the permanent staff n. kadro dışı
purchase on credit n. veresiye alış
life on other planets n. başka gezegenlerdeki hayat
oil on canvas n. tuval üzerine yağlıboya
add on n. ekleme
spike on a goad n. nodul
landing on water n. su üzerine iniş
montreux conference on the regime of the straits n. boğazların idaresi montreux konferansı
cash on hand n. kasa bakiyesi
on tab n. burgulanmış
views on religion n. dini görüşler
call on n. kısa ziyaret
limit on the left n. soldan limit
code on criminal procedures n. ceza mukameleri usül kanunu
pharmacy on duty n. nöbetçi eczane
the bench on which the corpse is washed n. teneşir
doctor on call n. nöbetçi doktor
political and social views on turkey n. türkiye’den siyasal ve sosyal görünüş
call on n. bağırış
release on probation n. meşruten tahliye
animadversion on n. ağır eleştiri
counting on the fingers n. parmak hesabı
landing on the moon n. aya iniş
return on sales n. satış gelirleri
pieces of grilled meat on a stick n. çöp kebabı
agreement on what to do n. ağızbirliği
easing up on foreign investment n. yabancı ülkelerdeki yatırımlarda kolaylık
accompaniment service for people who are on deathbed n. ölüme refakat hizmetleri
views on management n. yönetim üzerine görüşler
add on n. üzerine ekleme
taxable income on shares n. vergiye tabi kar payları
world summit on the information society n. bilgi toplumu dünya zirvesi
papers on appeal n. celp
papers on appeal n. davetiye
sale on account n. veresiye satış
consignment on approval n. seçmek üzere gönderme
go bad cop on someone n. kötü polis oyunu oynayarak bilgi alma taktiği
test which is written on paper n. yazılı imtihan
violence on television n. televizyonda şiddet
one's outlook on life n. hayata bakışı
an outlook on life n. hayata bakış (açısı)
fruit on a tree n. ağaçtaki meyve
some of the people on the committee n. komiteden birileri
video on demand n. ısmarlama video
ban on smoking n. sigara yasağı
walker on n. yaya
effect on employment n. istihdam etkisi
like a house on fire n. süratle
like a house on fire n. hızla
being founded on n. baz alınarak
officer on call n. nöbetçi memur
on duty officer n. nöbetçi memur
land surrounded by water on its three sides n. üç tarafı denizlerle çevrili
carpet on underlay n. halı altlığı
days on end n. birbiri ardınca geçen günler
add-on n. ek
a head-on collision n. kafa kafaya çarpışma
hanger-on n. izleyici
come-on n. tuzak
looker-on n. seyirci
come-on n. yeşil ışık
head-on collision n. kafa kafaya çarpışma
clip-on n. yaka
follow-on operational test and evaluation n. daha önceki işletim ve değerlendirmede elde edilmeyen bilgiyi tamamlayan değerlendirme
goings-on n. gidişat
hanger-on n. tufeyli
hanger-on n. asalak
hanger-on n. beleşçi kimse
follow-on evaluation n. takip değerlendirmesi
have-on n. aldatma
knock-on effect n. ikincil etki
hanger-on n. beleşçi
try-on n. prova
on-position n. işleme durumu
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n. şed kuşanma
on off button n. açma-kapama düğmesi
on-scene coordinator n. olay mahalli koordinatörü
on-position n. akımlı durum
on-the-spot investigation n. yerinde tetkik
walker-on n. yürüyen kimse
walker-on n. yaya
roll-on roll-off n. ro-ro
on-slaught n. saldırı
put-on n. takılma
try-on n. blöf
percentage of on-time deliveries n. zamanıda yapılan teslimatların yüzdesi
on-site doctor n. işyeri hekimi
on-line bibliographic searching n. online bibliyografik tarama
on-site doctor n. işyeri doktoru
slip-on n. geçme
on-road vehicles n. karayolu araçları
on-slaught n. saldırma
reliance on n. -e güven
hands on training n. pratik eğitim
hanger-on n. yağcı
adam and eve on a raft n. kızarmış ekmek üzerine kırılmış iki yumurta
play on words n. sözcük oyunu
(a) relationship based on self-interest n. çıkar ilişkisi
handwriting on the wall n. kötüye alamet
shoulder to cry on n. dert ortağı
loose cannon on deck n. delifişek
shoulder to cry on n. ağlanacak omuz
loose cannon on deck n. serseri mayın
loose cannon on deck n. sorumsuz ve pervasız
a marriage based on love n. aşk evliliği
pay on delivery n. teslim anında ödeme
the first item on the agenda n. gündemin ilk sırası
pay for on delivery n. teslim anında ödeme
the voice on the other side of the line n. telefonun diğer ucundaki ses
the voice on the end of the line n. telefonun ucundaki ses
the voice on the other side of the line n. telefonun ucundaki ses
the voice on the end of the line n. telefonun diğer ucundaki ses
store on the main street n. cadde üzerindeki mağaza
saving on time n. zaman tasarrufu
saving on time n. zamandan tasarruf
on-air guest n. canlı yayın konuğu
excitement on the first day n. ilk günkü heyecan
walking on air n. büyük mutluluk
walking on air n. mutluluk
smile on the face n. yüzde gülümse
smile on the face n. yüzdeki gülümseme
limitation on time n. zamansal kısıtlama
latest update on n. edinilen son bilgiler
latest update on n. alınan son bilgi
latest update on n. edinilen son bilgi
cursing on air n. canlı yayında küfür etme
9 on a 10 point scale n. on üzerinden dokuz
nine on a ten point scale n. 10 üzerinden dokuz
the war on terror n. teröre karşı savaş
wind on the roof n. çatıdaki rüzgar
the train on platform two n. iki numaralı perondaki tren
the smile on one's lips n. dudaklarındaki tebessüm
strap-on n. belden bağlamalı vibratör
an identifying mark on the suspect n. şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb)
a general outlook on the issue of slavery n. kölelik konusuna genel bir bakış
a card with a child's picture on it n. üzerinde çocuk resmi olan bir kart
hazardous substances on human health n. insan sağlığına zararlı maddeler
the facts on the ground n. fiili gerçekler
roll-on n. rolon
accountability on the fireground n. yangın yerindeki mesuliyet
responsibility on the fireground n. yangın yerindeki mesuliyet
standing on hind legs n. arka ayakları üzerinde durma
twist on lid n. çevir aç kapak
roll-on lawn n. rulo çim
on-site daycare n. iş yerinde veya iş yerine yakın bir tesiste yapılan bakım
wealth on a large scale n. büyük çapta zenginlik
first person to step on the moon n. aya ilk ayak basan kişi
first person to set foot on the moon n. aya ilk ayak basan kişi
meat on the bone n. kemikli et
release on parole n. şartlı tahliye etmek/salıvermek
jack on the rocks n. buzlu jack daniel's
pin the tail on the donkey n. bir çocuk oyunu
feature on demand n. istenilen özellik
run-on sentence n. bağlaçsız birleşik cümle
chat on the internet n. internette sohbet
mirror on the wall n. duvardaki ayna
on-time payment n. zamanında ödeme
hands on hips n. eller belde
turn on/off switch n. açma kapama tuşu
turn on/off switch n. açma kapama düğmesi
turn on/off switch n. açma kapama butonu
turn on/off button n. açma kapama tuşu
turn on/off button n. açma kapama düğmesi
turn on/off button n. açma kapama butonu
cut on the finger n. parmak kesiği
whiskey on the rocks n. buzlu viski
the empire on which the sun never sets n. güneş batmayan krallık
on-camera acting n. kamera önü oyunculuğu
on-site application n. yerinde uygulama
pin the tail on the donkey n. eşeğe kuyruk tak (bir parti oyunu)
read the text on page 6 n. 6. sayfadaki metni okuyun
cash on delivery n. kapıda ödeme
on-ear headphones n. kulak üstü kulaklık
sit on the bench n. bankta oturmak
person on the phone n. telefondaki kişi
be marooned on v. mahsur kalmak
on off v. açma kapama
go on a jaunt v. gezinti yapmak
trespass on v. istismar etmek
elaborate on something v. özenmek
have one's eyes on v. gözü olmak
smack down on v. küt diye (bir yere) vurmak
walk on v. terketmek
go on v. bel bağlamak
lean something on v. dayandırmak
be very competent on v. konuya vakıf olmak
throw on v. giysiyi giyivermek
play a joke on somebody v. oyun oynamak
have a good head on one's shoulders v. aklı başında biri olmak
bestow on v. ihsan etmek
bear on v. ilgilendirmek
put down a deposit on something v. depozito vermek
look on v. bakıp durmak
take on v. almak (taşıt kargoyu/yolcuyu)
pin hope on v. ümit bağlamak
cast a cloud on something v. gölgelemek
pour cold water on v. tenkit etmek
tread on v. çiğnemek
fix on v. karar vermek
start on a new bottle of wine v. yeni bir şişe şaraba başlamak
commentate on v. nakletmek
gang up on v. karşı cephe oluşturmak (birine)
bestow favors on v. iltifat etmek
go on attack v. atağa kalkmak
turn thumbs down on v. reddetmek
get on the stage v. sahneye çıkmak
be on cloud nine v. havalara uçmak
be on the road v. yola çıkmış olmak
ruminate on v. üzerinde derin derin düşünmek
sit on v. toplanmak
have something on someone v. elinde suçlayıcı delil bulunmak
foist on v. başına yıkmak
bring pressure to bear on v. sıkıştırmak
slog on v. zorlanmak
draw on v. neden olmak
place on sale v. sürmek
keep a tab on v. gözetlemek
be keen on v. meraklı olmak
get back on the rails v. yoluna koymak
take on v. meşgul olmak (biriyle)
set on fire v. tutuşturmak
blame on v. birisini suçlamak
have the edge on v. avantajlı olmak
distrain on v. el koymak
seize on v. yakalamak
insist on v. dayatmak
take on v. üstüne almak (sorumluluğu)
fix one's attention on v. dikkatini bir yöne çevirmek
come on v. saldırmak
fasten on v. dikmek (gözü bir yere)
brood on something v. arpacı kumrusu gibi düşünmek
be fixed on v. dikilmek
make one's hair stand on v. tüylerini diken diken etmek
stand on ceremony v. resmi davranmak
put powder on v. pudra sürmek
wait on customers v. sipariş almak (lokantada garson)
keep an eye on v. göz kulak olmak
come on v. rastlamak
drag on v. sürüklenmek
put someone on a pedestal v. birine fazla değer vermek
hang on to v. yapışmak
stamp on v. etkilemek
be on someone's trail v. birinin izini takip etmek
ground on v. temel almak
foist on v. zorla kabul ettirmek
tune in on v. açmak
pick on v. kusur bulmak
lay stress on v. vurgulamak
frown on something v. uygun bulmamak
base oneself on v. güvenmek
slap paint on v. gelişigüzel boya vurmak
have no pity on somebody v. gözünün yaşına bakmamak
go on v. çalışmaya başlamak
be on heat v. kızışmak
swear on the koran v. kitaba el basmak
lay on v. ayarlamak
toss on v. sırtına geçirivermek
be hell on v. hor kullanmak
feed on v. ile beslemek
put on an act v. poz yapmak
switch on v. elektrik yakmak
ground on v. esas almak
be on the air v. yayında olmak
sneak on v. gizlice sokmak
get on well with somebody v. anlaşmak
set one's mind on something v. kafasına koymak
put the lid on something v. engellemek
leave a mark on v. üzerinde işaret bırakmak
venture on v. riske girmek
have something on v. üzerinde olmak
tread on somebody's corns v. dalına basmak
latch on v. çakozlamak
plump down on one's knees v. dizlerinin üzerine çöküvermek
vent something on v. acısını çıkarmak
catch on with somebody v. popüler olmak
lay on v. saldırmak
go on at v. başının etini yemek
have a lot on one's plate v. bitirilmeyi bekleyen çok sayıda görevi olmak
be on the alert v. tetikte olmak
slip on v. geçirmek
insist on v. diretmek
bring trouble on v. başına iş açmak
burst on v. birden hücum etmek
get one's hands on v. sahip olmak
hang on v. takmak
trample on v. ayakla ezmek
round on v. saldırmak
transmit on v. göndermek
be on someone's side v. birinin tarafını tutmak
keep tabs on v. izlemek
push on v. ilerlemek
put kohl on v. rastık çekmek
trespass on someone's time v. birinin zamanını almak
draw on v. kullanmak
turn on v. açmak (cihaz vb)
flash on v. ışık tutmak
be on television v. televizyonda olmak
hinge on v. bağlı olmak
turn somebody on v. azdırmak
be on good terms with v. biriyle arası iyi olmak
let something prey on one's mind v. dert etmek
lavish gifts on someone v. birini hediyelere boğmak
be on vacation v. tatil olmak
happen on v. rastlamak
grow on someone v. zamanla birinin hoşuna gitmeye başlamak
be driving on a suspended driving licence v. ehliyetine geçici olarak el konulmuş olmasına rağmen araç kullanmak
struggle on v. uğraşmak
take a chance on v. riskli bile olsa birşeyi denemek
go on the stump v. seçim propagandası yapmak
be on tenterhooks v. diken üstünde olmak
lay on v. sağlamak
fritter something away on something v. ziyan etmek
hold on to v. bırakmamak
lie on one's back v. arka üstü yatmak
record on tape v. teybe almak
put on the line v. tehlikeye atmak
hound on v. kışkırtmak
hang on somebody's words v. ağzının içine bakmak
turn on v. esritmek
keep an eye on v. gözünü ayırmamak
be on show v. sergilenmekte olmak
put something on the market v. satışa çıkarmak
have one's nerves on edge v. asabileşmek
pivot on v. mil üzerinde dönmek
rub off on v. (huyunu) almak
be all square on the accounts v. alıp vereceği olmamak
lie down on the job v. işi savsaklamak
have something on v. giymek
happen on v. tesadüf etmek
border on v. bitişik olmak
carry on v. kızgınlıktan bağırıp çağırmak
run on the rocks v. kayalara oturmak (gemi)
take on v. uğraşmak (biriyle)
put the cards on the table v. dürüst ve açık olmak
hook on v. kancayı takmak
take on v. boy ölçüşmek
figure on v. güvenmek
pass on v. geçmek
keep a tight rein on v. kontrol altında tutmak
pique oneself on something v. övünmek
put it on thick v. abartmak
put on the market v. piyasaya çıkarmak
lead somebody on v. yutturmak
lay the blame on v. üstüne atmak
be on the mend v. (hasta) iyileşmek
dote on v. üstüne titremek
put on a mask v. maske takmak
go on trial v. hakim karşısına çıkmak
draw on v. cezbetmek
jar on v. tırmalamak
be etched on one's memory v. kafalara kazınmak
be on one's honeymoon v. balayına gitmek
get on with somebody v. anlaşmak
be on the wane v. azalmakta olmak
gag on v. bir şey boğazını tıkamak
descend on v. inip saldırmak (düşmana)
base on v. baz almak
get on to somebody v. temas kurmak
hand on v. babadan oğula geçirmek
base oneself on v. bel bağlamak
set one's heart on v. çok istemek
pass on an illness v. aşılamak
leave on vacation v. seyahate çıkmak
lay one's hands on v. ele geçirmek
pride oneself on v. övünmek
pattern oneself on someone v. birini örnek almak
clamp the lid on something v. engellemek
sit on v. azarlamak
put leverage on somebody v. baskı yapmak
put on weight v. toplamak
come down on v. saldırmak
spy on somebody v. gözetlemek
bite on granite v. baltayı taşa vurmak
be on the razor's edge v. ölümle kalım arasında olmak
key on v. kilitlemek
bestow favors on v. ayrıcalık tanımak
put on the scent v. ihbar etmek
have a bearing on v. ile ilgisi olmak
be on overtime v. fazla mesai yapmak
be short on v. kısa gelmek (bir giysi)
bestow on v. vermek
lead on v. inandırmak
pile on the agony v. kendini acındırmak
confer on v. vermek
glut oneself on v. tıka basa yemek
try on v. üzerinde denemek
slide on ice v. kızak kaymak
sit on v. alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi)
rub on v. sürünmek
kept an eye on v. gözetlemek
welsh on v. sözünü tutmamak
pride oneself on v. gurur duymak
be in on v. payı olmak
compromise on v. bir konuda uzlaşmak
make inroads on v. bir payını elde etmek (bir piyasanın)
fasten on v. saplanmak