| 1 |
useless |
işe yaramaz |
adj. |
|
- That is why the French delegation of the UEN Group voted against this useless text.
- Bu nedenle, UEN Grubu'nun Fransız heyeti bu işe yaramaz metne karşı oy kullanmıştır.
- That would make it completely useless.
- Bu da onu tamamen işe yaramaz hale getirecektir.
- We have already said here on more than one occasion that this Stability Pact is useless.
- İstikrar Paktı'nın bir işe yaramadığını burada birden fazla kez dile getirdik.
- The lifts are absolutely useless - either that or the architects who planned them are.
- Asansörler kesinlikle işe yaramaz; ya kendileri, ya da onları planlayan mimarlar.
- As far as biological cause and effect are concerned, music is useless.
- Biyolojik neden-sonuç ilişkisi açısından müzik bir işe yaramaz.
- As far as biological cause and effect are concerned, music is useless.
- Biyolojik neden ve sonuç söz konusu olduğunda, müzik işe yaramaz.
- This dictionary is nearly useless.
- Bu sözlük neredeyse işe yaramaz.
- You're really useless.
- Gerçekten işe yaramazsın.
- The nineties generation in tennis has been utterly useless so far, exasperated fans say.
- Bıkkın taraftarlar, teniste doksanlar jenerasyonunun şu ana kadar hiçbir işe yaramadığını söylüyor.
- Tom is completely useless.
- Tom tamamen işe yaramaz.
- They're useless.
- İşe yaramazlar.
- You're useless.
- İşe yaramazsınız.
- They're useless.
- Onlar işe yaramaz.
- You're completely useless.
- Sen tamamen işe yaramazsın.
- This is completely useless.
- Bu tamamen işe yaramaz.
- His books are almost useless.
- Kitapları neredeyse işe yaramaz.
- She's completely useless.
- O tamamen işe yaramaz.
- This book is absolutely useless.
- Bu kitap kesinlikle işe yaramaz.
- It became useless.
- Bu işe yaramaz hale geldi.
- It became useless.
- İşe yaramaz hale geldi.
- This thing is completely useless to me.
- Bu şey benim için tamamen işe yaramaz.
- The data was completely useless.
- Veriler tamamen işe yaramazdı.
- This dictionary is completely useless.
- Bu sözlük tamamen işe yaramaz.
- We've got a bunch of useless junk we should get rid of.
- Kurtulmamız gereken bir sürü işe yaramaz süprüntü var.
- You're totally useless.
- Tamamen işe yaramazsın.
- Tom is usually useless in these situations.
- Tom bu durumlarda genelde işe yaramaz.
- It's useless to keep on thinking any more.
- Artık düşünmeye devam etmek işe yaramaz.
- Am I useless?
- Ben işe yaramaz mıyım?
- His suggestions are completely useless.
- Önerileri tamamen işe yaramaz.
- I know it's useless.
- İşe yaramadığını biliyorum.
- It's useless.
- İşe yaramaz.
- The towel was quite useless.
- Havlu oldukça işe yaramazdı.
- It's totally useless.
- Hiçbir işe yaramıyor.
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
- Bu işe yaramaz algıları bırakıp hayatıma tam gaz devam etmeliyim.
- There's nothing in here but a lot of useless junk.
- Burada işe yaramaz bir sürü ıvır zıvırdan başka bir şey yok.
- Am I useless?
- İşe yaramaz mıyım ben?
- It's perfectly useless.
- Bu tamamen işe yaramaz.
- Tom's useless.
- Tom işe yaramaz.
- We're useless.
- Biz işe yaramazız.
- Men are so useless.
- Erkekler öyle işe yaramaz ki.
- It's useless to try.
- Denemek işe yaramaz.
- It's useless!
- İşe yaramaz!
- He's useless.
- İşe yaramazın teki.
- Don't teach your kids useless stuff.
- Çocuklarına işe yaramaz şeyler öğretme.
- He's useless.
- O işe yaramaz.
- It's useless if you don't do it with rhythm!
- Ritimle yapmazsan bir işe yaramaz!
- They're useless now.
- Artık işe yaramazlar.
- I'm useless.
- Ben işe yaramazım.
- They're useless now.
- Onlar şu anda işe yaramaz.
- Yet again, I've purchased useless junk.
- Yine işe yaramaz ıvır zıvır satın aldım.
- Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
- That is completely useless.
- Bu tamamen işe yaramaz.
- I wish I had not bought such a useless thing.
- Keşke böyle işe yaramaz bir şey almasaydım.
- John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John dürüst olmayan satıcının kendisini işe yaramaz bir makine parçası alması için kandırdığını iddia etti.
- The information was quite useless.
- Bilgi oldukça işe yaramazdı.
- Why is machine translation useless?
- Makine çevirisi neden işe yaramaz?
Show More (53)
|
| 2 |
useless |
faydasız |
adj. |
|
- That is why the French delegation of the UEN Group voted against this useless text.
- İşte bu nedenle UEN Grubunun Fransız delegasyonu bu faydasız metne karşı oy kullanmıştır.
- The whole thing would then be not only useless but counterproductive.
- Bu durumda her şey sadece faydasız değil aynı zamanda ters etki de yaratacaktır.
- It would be useless, or even detrimental, to attempt to apply European standards too quickly.
- Avrupa standartlarını çok hızlı bir şekilde uygulamaya kalkışmak faydasız, hatta zararlı olacaktır.
- As far as biological cause and effect are concerned, music is useless.
- Biyolojik neden-sonuç söz konusu olduğunda müziğin faydası yoktur.
- It is useless to try to remember all the words in the dictionary.
- Sözlükteki tüm kelimeleri hatırlamaya çalışmak faydasızdır.
- It is useless to go on strike now.
- Artık greve gitmenin faydası yok.
- It would be useless to try to convince Tom to help us.
- Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmeye çalışmak faydasız olurdu.
- It's useless talking to them.
- Onlarla konuşmak faydasız.
- It is useless to talk to him.
- Onunla konuşmak faydasız.
- All the wealth in the world is useless when death comes knocking on your door.
- Ölüm kapınızı çaldığında dünyadaki tüm servet faydasızdır.
- Talent is useless without hard work.
- Yetenek, sıkı çalışma olmadan faydasızdır.
- No matter what I tell him, it's useless, so I don't interfere anymore.
- Ona ne söylersem söyleyeyim faydasız, bu yüzden artık karışmıyorum.
- It's useless talking to him.
- Onunla konuşmanın faydası yok.
- Money is useless when you're dead.
- Sen öldüğünde para faydasızdır.
- It's useless to even try.
- Denemek bile faydasız.
- Threatening me is useless, I won't say anything.
- Beni tehdit etmenin faydası yok, bir şey söylemeyeceğim.
- It'll be useless to stand against them.
- Onlara karşı durmak faydasız olacak.
- The information was quite useless.
- Bilgi oldukça faydasızdı.
- It's useless talking to her.
- Onunla konuşmanın faydası yok.
- I know it's useless to try to do that.
- Onu yapmaya çalışmanın faydasız olduğunu biliyorum.
- It's useless to argue.
- Tartışmak faydasız.
- It's useless to beg.
- Yalvarmanın faydası yok.
- It's useless to deny it.
- İnkar etmenin faydası yok.
- You shouldn't read such useless books.
- Böyle faydasız kitapları okumamalısın.
- Tom realized it was useless to try to convince Mary to do that.
- Tom Mary'yi onu yapmaya ikna etmeye çalışmanın faydasız olduğunu fark etti.
- Tom realized it was useless to argue.
- Tom tartışmanın faydasız olduğunu anladı.
- It's useless to deny it.
- Bunu inkâr etmenin faydası yok.
- I know it's useless.
- Ben bunun faydasız olduğunu biliyorum.
- It's totally useless.
- Tamamen faydasız.
- It was useless.
- O faydasızdı.
- Tom knows it's useless.
- Tom bunun faydasız olduğunu biliyor.
- Tom realized it was useless to try to convince Mary to do that.
- Tom, Mary'yi buna ikna etmeye çalışmanın faydasız olduğunu fark etti.
- It's useless talking to Tom.
- Tom'la konuşmak faydasız.
- It's useless to try.
- Denemek faydasız.
- It's useless to beg.
- Yalvarmak faydasız.
- It is useless to try to persuade him to agree.
- Kabul etmesi için onu ikna etmeye çalışmak faydasız.
- It's useless to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak faydasız.
- It is useless to discuss the matter any further.
- Bu konuyu daha fazla tartışmanın bir faydası yok.
- I know it would be useless to try to convince Tom to do that.
- Tom'u buna ikna etmeye çalışmanın faydasız olacağını biliyorum.
- I know it's useless to try to do that.
- Bunu yapmaya çalışmanın faydasız olduğunu biliyorum.
- Tom soon realized it was useless to try to convince Mary to stay.
- Tom çok geçmeden Mary'yi kalmaya ikna etmeye çalışmanın faydasız olduğunu anladı.
- It's useless to talk to Tom.
- Tom'la konuşmanın faydası yok.
Show More (39)
|
| 3 |
useless |
yararsız |
adj. |
|
- The pillar structure is, at the end of the day, a totally useless construction for establishing openness.
- Sütun yapısı, günün sonunda, açıklığı tesis etmek için tamamen yararsız bir yapıdır.
- Many people believe this is totally useless, but I think they are wrong.
- Birçok insan bunun tamamen yararsız olduğuna inanıyor, ama bence yanılıyorlar.
- I know it would be useless to try to convince Tom to do that.
- Onu yapması için Tom'u ikna etmeye çalışmanın yararsız olacağını biliyorum.
- It would be useless to try to convince Tom to help us.
- Bize yardım etmesi için Tom'u ikna etmeye çalışmak yararsız olurdu.
- Tom realized it was useless to argue.
- Tom tartışmanın yararsız olduğunu fark etti.
- Denial would have been useless.
- İnkâr etmek yararsız olacaktı.
- Tom is completely useless.
- Tom tamamen yararsızdır.
- Nothing in nature is useless.
- Doğada hiçbir şey yararsız değildir.
- It is useless to try to remember all the words in the dictionary.
- Sözlükteki tüm kelimeleri hatırlamaya çalışmak yararsızdır.
- It is useless to go on strike now.
- Şimdi greve gitmek yararsız.
- Tom knows it's useless.
- Tom bunun yararsız olduğunu biliyor.
- This is completely useless.
- Bu tamamen yararsız.
- There's nothing in here but a lot of useless junk.
- Burada yararsız bir sürü ıvır zıvırdan başka bir şey yok.
- Talent without hard work is useless.
- Sıkı çalışma olmadan yetenek yararsızdır.
- It's perfectly useless.
- Tamamen yararsız.
- You were useless.
- Sen yararsızdın.
- Freedom is useless unless you use it.
- Onu kullanmadığın sürece özgürlük yararsızdır.
- Don't waste your allowance on useless things.
- Cep harçlığını, yararsız şeylere harcama.
- All my efforts turned out to be useless.
- Tüm çabalarımın yararsız olduğu ortaya çıktı.
Show More (16)
|
| 4 |
useless |
kullanışsız |
adj. |
|
- Nothing in nature is useless.
- Doğada hiçbir şey kullanışsız değildir.
- It's useless!
- Kullanışsız!
Show More (-1)
|
| 5 |
useless |
yararı yok |
adj. |
|
- It's useless.
- Yararı yok.
- It's useless talking to Tom.
- Tom'la konuşmanın yararı yok.
Show More (-1)
|
