| 1 |
rogue |
haydut |
adj. |
|
- It remains a failing and rogue state and a very dangerous one at that.
- Başarısız ve haydut bir devlet olmaya devam ediyor ve bu çok tehlikeli bir durum.
- Can they be trusted to bring their own rogue operators under control?
- Kendi haydut operatörlerini kontrol altına alma konusunda onlara güvenilebilir mi?
- Dan is the only rogue around here.
- Dan buradaki tek haydut.
- The old man had an innocent face, but in truth was a rogue.
- Yaşlı adamın masum bir yüzü vardı ama gerçekte bir hayduttu.
- Elbonia is a rogue nation.
- Elbonia haydut bir ulus.
- You're a rogue, Tom.
- Sen bir haydutsun, Tom.
- He is a rogue.
- O bir haydut.
- In the late 20th century, Yugoslavia was considered a rogue state by the United States.
- 20. yüzyılın sonlarında Yugoslavya, Amerika Birleşik Devletleri tarafından haydut bir devlet olarak görülüyordu.
Show More (5)
|
| 2 |
rogue |
düzenbaz |
adj. |
|
- These rogues are only too easily able to profit from the lack of a single European civil area of justice.
- Bu düzenbazlar, tek bir Avrupa sivil adalet alanının olmamasından çok kolay bir şekilde faydalanabilmektedir.
- You're a rogue, Tom.
- Sen bir düzenbazsın, Tom.
Show More (-1)
|
| 3 |
rogue |
serseri |
n. |
|
- A rogue asteroid from the Kuiper Belt is on a collision course with the Earth.
- Kuiper Kuşağı'na ait serseri bir göktaşı Dünya'yla çarpışma rotasında.
- A rogue asteroid from the Kuiper Belt is on a collision course with the Earth.
- Kuiper Kuşağı'ndan gelen serseri bir asteroit Dünya ile çarpışma rotasında.
Show More (-1)
|
| 4 |
rogue |
dolandırıcı |
n., adj. |
|
- Dan is the only rogue around here.
- Dan bu çevredeki tek dolandırıcıdır.
Show More (-2)
|
