1 |
relative |
göreceli |
adj. |
|
- Relative effectiveness is a very important issue for the European Union.
- Göreceli etkinlik Avrupa Birliği için çok önemli bir konudur.
- Is the document really saying that relative stability keys will be perennially open for review?
- Belge gerçekten de göreceli istikrar anahtarlarının sürekli olarak incelemeye açık olacağını mı söylüyor?
- It would be perverse for Britain to go from a position of transparency to one of relative secrecy.
- İngiltere'nin şeffaflık konumundan göreceli bir gizlilik konumuna geçmesi sapkınlık olur.
- Secondly, there is a lot of juggling with figures, but they are all relative.
- İkincisi, rakamlarla çok fazla oynanıyor ancak bunların hepsi göreceli.
- Relative stability is fundamental to fisheries policy and the maintenance of fish stocks, and should not be undermined.
- Göreceli istikrar, balıkçılık politikası ve balık stoklarının korunması için temeldir ve baltalanmamalıdır.
- Europe is a relative exception, but not to the extent of correcting a worldwide downward trend.
- Avrupa göreceli bir istisnadır ancak dünya çapındaki düşüş eğilimini düzeltecek ölçüde değildir.
- It has succeeded in setting up a pole of relative stability.
- Bu strateji göreceli bir istikrar kutbu oluşturmayı başarmıştır.
- You referred to the point that relative stability and special unique circumstances cannot be taken into consideration.
- Göreceli istikrar ve özel benzersiz koşulların dikkate alınamayacağı noktasına atıfta bulundunuz.
- Relative effectiveness is a very important issue for the European Union.
- Göreceli etkililik Avrupa Birliği için çok önemli bir konudur.
- We, too, of course, regret having to discuss these issues with relative speed.
- Elbette biz de bu konuları göreceli bir hızla tartışmak zorunda kalmaktan üzüntü duyuyoruz.
- Those who persist in denying these realities or who talk about them in relative terms are leading us towards deadlock.
- Bu gerçekleri inkar etmekte ısrar edenler ya da göreceli terimlerle konuşanlar bizi çıkmaza sürüklüyorlar.
- Silence is a very relative concept.
- Sessizlik çok göreceli bir kavramdır.
- Relative effectiveness is not a reason to deny access to the market.
- Göreceli etkinlik, pazara erişimin engellenmesi için bir neden değildir.
- Secondly, their relative isolation because of their great distance from Europe.
- İkincisi, Avrupa'ya olan büyük uzaklıkları nedeniyle göreceli izolasyonları.
- It has succeeded in setting up a pole of relative stability.
- Göreceli bir istikrar kutbu oluşturmayı başarmıştır.
- The relative weight of the two Libyan points of view naturally depends upon Colonel Gadaffi's ambitions.
- Libya'nın iki bakış açısının göreceli ağırlığı doğal olarak Albay Gadaffi'nin hırslarına bağlıdır.
- The relative weight of the two Libyan points of view naturally depends upon Colonel Gadaffi's ambitions.
- Libya'nın iki görüşünün göreceli ağırlığı doğal olarak Albay Gadaffi'nin hırslarına bağlıdır.
- Relative effectiveness is one key tool towards rational use.
- Göreceli etkinlik, rasyonel kullanıma yönelik önemli bir araçtır.
- Is the document really saying that relative stability keys will be perennially open for review?
- Belge gerçekten de göreceli istikrar anahtarlarının sürekli olarak gözden geçirmeye açık olacağını mı söylüyor?
- The fourth issue concerns relative effectiveness.
- Dördüncü konu göreceli etkinlikle ilgilidir.
- Amendment No 30 concerns relative stability.
- Değişiklik No 30 göreceli istikrarla ilgilidir.
- Everything is relative and must be seen in its context.
- Her şey görecelidir ve kendi bağlamı içinde görülmelidir.
- The human rights of women are always relative.
- Kadınların insan hakları her zaman görecelidir.
- All in all, these are the sectors in which the European Union has a clear relative advantage.
- Sonuç olarak, bunlar Avrupa Birliği'nin açık bir göreceli avantaja sahip olduğu sektörlerdir.
- It says that this should be done despite the principle of relative stability.
- Bunun göreceli istikrar ilkesine rağmen yapılması gerektiğini söylüyor.
- Some amendments relate to relative effectiveness.
- Bazı değişiklikler göreceli etkinlikle ilgilidir.
- Relative stability is based on track record; equal access is based on fleet tonnages.
- Göreceli istikrar geçmiş performansa dayanır; eşit erişim filo tonajlarına dayanır.
- Marx said 'all truth is relative'.
- Marx 'gerçekler görecelidir' der.
- Marx said 'all truth is relative'.
- Marx "dürüstlük görecelidir" der.
- According to Einstein, everything is relative.
- Einstein'a göre, her şey görecelidir.
- The relative calm that we've experienced in the last few years is deceptive.
- Son birkaç yıldır yaşadığımız göreceli sakinlik aldatıcıdır.
- This is relative and ambiguous.
- Bu göreceli ve belirsiz.
- Today, there is a climate of relative peace in the south-east.
- Bugün, Güneydoğu'da göreceli bir barış havası vardır.
- The relative calm that we've experienced in the last few years is deceptive.
- Son birkaç yıldır yaşadığımız göreceli sakinlik aldatıcı.
- Wealth is relative.
- Zenginlik görecelidir.
- Everything in life is relative.
- Hayatta her şey görecelidir.
- Everything is relative.
- Her şey görecelidir.
Show More (34)
|
2 |
relative |
akraba |
n. |
|
- I received a letter from a distant relative.
- Uzak bir akrabamdan bir mektup aldım.
- My relative lives near the school.
- Akrabam okulun yakınında yaşıyor.
- Tom is a relative of mine.
- Tom benim bir akrabam.
- Tom is my only living relative.
- Tom benim yaşayan tek akrabam.
- A close neighbor is better than a distant relative.
- Yakın bir komşu, uzak bir akrabadan daha iyidir.
- My relative lives near the school.
- Akrabam okulun yakınında oturuyor.
- A good neighbor is better than a bad relative.
- İyi bir komşu kötü bir akrabadan daha iyidir.
- He is my only living relative.
- O benim yaşayan tek akrabam.
- He is my only living relative.
- O benim yaşayan tek akrabamdır.
- You are no relative of mine.
- Sen benim akrabam değilsin.
- My relative lives near the school.
- Akrabam okula yakın yaşıyor.
- Tom is my relative.
- Tom benim akrabamdır.
- Tom is my relative.
- Tom benim akrabam.
- Is Tom a relative of yours?
- Tom akraban mı?
- Tom's only living relative is an uncle living in Boston.
- Tom'un yaşayan tek akrabası Boston'da oturan bir amcası.
- He is a relative of Adam.
- O, Adem'in bir akrabasıdır.
- Tom is a relative of mine.
- Tom benim akrabam.
- Is Tom a relative of yours?
- Tom senin akraban mı?
- A good neighbor is better than a bad relative.
- İyi bir komşu, kötü bir akrabadan iyidir.
- Tom is a distant relative of Mary's.
- Tom Mary'nin uzak bir akrabası.
- He is a relative of Adam.
- Adam'ın akrabası.
- Tom is a close relative of mine.
- Tom benim yakın bir akrabam.
- A stranger living nearby is better than a relative living far away.
- Yakında yaşayan bir yabancı, uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
Show More (20)
|
3 |
relative |
yakın |
adj. |
|
- An enormous amount of money is still required, particularly for the aftercare of the victims and the relatives.
- Özellikle kurbanların ve yakınlarının sonraki bakımı için hala muazzam miktarda paraya ihtiyaç vardır.
- What steps will the Commission take to support the prisoners and their relatives?
- Komisyon mahkumları ve yakınlarını desteklemek için ne gibi adımlar atacak?
- Their relatives are faced with appalling bureaucracy through which they have to wade.
- Balıkçıların yakınları, içinden geçmek zorunda oldukları korkunç bir bürokrasi ile karşı karşıyadır.
- What steps will the Council take to support the prisoners and their relatives?
- Konsey, mahkumları ve yakınlarını desteklemek için ne gibi adımlar atacak?
- It has also offered the relatives of the victims the prospect of an aid package amounting to around EUR 35 million.
- Ayrıca kurbanların yakınlarına yaklaşık 35 milyon Euro tutarında bir yardım paketi sunmuştur.
- You are no relative of mine.
- Sen benim yakınım değilsin.
- Several relatives have recommended this residential hotel.
- Birkaç yakınım bu apart oteli tavsiye ettiler.
Show More (4)
|
4 |
relative |
ilgili |
adj. |
|
- Listen to the facts relative to the issue.
- Konuyla ilgili gerçekleri dinleyin.
- Listen to the facts relative to the issue.
- Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
Show More (-1)
|
5 |
relative |
görece |
adj. |
|
- Supply is relative to demand.
- Arz talebe göredir.
- Today, there is a climate of relative peace in the south-east.
- Bugün Güneydoğu'da görece bir barış iklimi var.
Show More (-1)
|
6 |
relative |
göre |
adj. |
|
- The yen has decreased in value relative to the dollar.
- Japon yeni dolara göre değer kaybetti.
Show More (-2)
|
7 |
relative |
rölatif |
adj. |
|
- Relative effectiveness is not a reason to deny access to the market.
- Rölatif etkinlik, pazara erişimin engellenmesi için bir neden değildir.
Show More (-2)
|