|
- We do not have much time left to us, and action is urgently needed.
- Önümüzde fazla zaman kalmadı ve acilen harekete geçilmesi gerekiyor.
- I should just like to mention another aspect briefly because I do not have much time.
- Çok fazla zamanım olmadığı için başka bir hususa da kısaca değinmek istiyorum.
- There is not much time until the next discharge, which we start on in November.
- Kasım ayında başlayacağımız bir sonraki taburcu işlemine kadar fazla zamanımız yok.
- I do not have much time so I will make just two comments.
- Fazla zamanım olmadığı için sadece iki yorum yapacağım.
- We have not been particularly successful in doing so thus far, and we do not have much time in which to accomplish it.
- Şimdiye kadar bu konuda pek başarılı olamadık ve bunu başarmak için fazla zamanımız da yok.
- Indeed our next President will not have much time to travel around.
- Gerçekten de bir sonraki Başkanımızın seyahat etmek için fazla zamanı olmayacak.
- It won't take much time.
- Fazla zaman almayacaktır.
- Tom never seems to spend much time studying.
- Tom ders çalışmak için fazla zaman harcıyor gibi değil.
- She spent so much time and energy preparing that wedding.
- O düğüne hazırlanırken çok fazla zaman ve enerji harcadı.
- Tom told me he doesn't have much time.
- Tom bana fazla zamanı olmadığını söyledi.
- Tom said that it probably wouldn't take too much time.
- Tom muhtemelen fazla zaman almayacağını söyledi.
- Neither group spent much time discussing the topic.
- Her iki grup da konuyu tartışmak için fazla zaman harcamadı.
- I haven't had much time to see Japan.
- Japonya'yı görmek için fazla zamanım olmadı.
- I'm afraid there isn't much time.
- Korkarım fazla zamanımız yok.
- I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
- Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
- I don't think we've got much time.
- Fazla zamanımız olduğunu sanmıyorum.
- I haven't spent much time in Boston.
- Boston'da fazla zaman geçirmedim.
- It won't take much time.
- Fazla zaman almaz.
- Tom doesn't have much time.
- Tom'un fazla zamanı yok.
- Tom doesn't have much time left.
- Tom'un çok fazla zamanı kalmadı.
- I'm afraid there isn't much time.
- Ben korkarım fazla zaman yok.
- I very much regretted having lost so much time.
- Çok fazla zaman kaybettiğim için çok üzüldüm.
- They did not want to spend much time talking about it.
- Bu konuda konuşmak için fazla zaman harcamak istemediler.
- You never seem to spend much time studying.
- Ders çalışmak için fazla zaman harcıyor gibi görünmüyorsun.
- Tom spends too much time at home.
- Tom evde aşırı fazla zaman harcıyor.
- Don't spend so much time watching TV.
- Televizyon izlemeye çok fazla zaman harcama.
- I wish I hadn't wasted so much time.
- Keşke çok fazla zamanı boşa harcamasaydım.
- Tom doesn't spend much time in Boston.
- Tom Boston'da fazla zaman harcamaz.
- Tom told me he didn't have much time.
- Tom bana fazla zamanı olmadığını söyledi.
- Thanks for spending so much time helping us.
- Bize yardım ederek çok fazla zaman harcadığın için teşekkürler.
- He did not have much time to work on his speech.
- Konuşması üzerinde çalışmak için fazla zamanı yoktu.
- Tom didn't waste much time.
- Tom fazla zaman kaybetmedi.
- I'd rather not spend much time in Boston.
- Boston'da fazla zaman geçirmemeyi tercih ederim.
- Don't spend so much time watching TV.
- Televizyon izleyerek çok fazla zaman harcama.
- You don't have much time.
- Fazla zamanın yok.
- She spent so much time and energy preparing that wedding.
- O düğünü hazırlamak için çok fazla zaman ve enerji harcadı.
- I don't have much time, so I'm going to drop in at a fast-food restaurant.
- Fazla zamanım yok, o yüzden bir fast-food restoranına uğrayacağım.
- I didn't lose much time.
- Fazla zaman kaybetmedim.
- Layla knew she didn't have much time left.
- Layla fazla zamanı kalmadığını biliyordu.
- Tom is very busy and doesn't have much time for relationships.
- Tom çok meşgul ve ilişkiler için fazla zamanı yok.
- Tom didn't have much time to clean the room before Mary arrived.
- Mary gelmeden önce Tom'un odayı temizlemek için fazla zamanı yoktu.
- We may not have much time.
- Fazla zamanımız olmayabilir.
- That doesn't leave us much time.
- Bu bize fazla zaman bırakmıyor.
- Tom didn't have much time so he just quickly scanned the report.
- Tom'un fazla zamanı yoktu, bu yüzden raporu hızlıca taradı.
- You never seem to spend much time helping others.
- Başkalarına yardım etmek için hiç de fazla zaman harcıyor gibi görünmüyorsun.
- We don't have very much time to finish this.
- Bunu bitirmek için fazla zamanımız yok.
- I don't have much time left.
- Fazla zamanım kalmadı.
- You're spending too much time on the computer.
- Bilgisayarda fazla zaman geçiriyorsun.
- The problem is I don't have much time.
- Sorun şu ki fazla zamanım yok.
- I'd rather not spend much time doing that.
- Onu yapmaya fazla zaman harcamamayı tercih ederim.
- I have lost so much time.
- Çok fazla zaman kaybettim.
- Tom doesn't spend much time in Boston.
- Tom Boston'da fazla zaman geçirmez.
- Try not to spend so much time complaining about things you can't change.
- Değiştiremeyeceğiniz şeyler hakkında şikayet ederek çok fazla zaman harcamamaya çalışın.
- I didn't spend much time in Boston.
- Boston'da fazla zaman geçirmedim.
- We don't have much time to do that.
- Bunu yapmak için fazla zamanımız yok.
- Tom didn't have much time.
- Tom'un fazla zamanı yoktu.
- I don't spend much time preparing for English classes.
- İngilizce derslerine hazırlanmak için fazla zaman harcamıyorum.
- The problem is we don't have much time.
- Sorun şu ki fazla zamanımız yok.
- I may not have as much time as I thought.
- Düşündüğüm kadar fazla zamanım olmayabilir.
- The problem is I don't have much time.
- Sorun fazla zamanımız olmamasıdır.
- Tom never seems to spend much time studying.
- Tom asla çalışarak fazla zaman harcıyor gibi görünmüyor.
- I just don't have much time.
- Fazla zamanım yok.
- I didn't want to waste so much time.
- Çok fazla zaman kaybetmek istemedim.
- You haven't got much time.
- Fazla zamanın yok.
- Tom doesn't have much time for volunteer work.
- Tom'un gönüllü işler için fazla zamanı yok.
- I'd rather not spend much time in Boston.
- Boston'da fazla zaman harcamamayı tercih ederim.
- There isn't much time left.
- Fazla zaman kalmadı.
- Tom hasn't spent much time in Boston.
- Tom Boston'da fazla zaman geçirmedi.
- You don't have much time left.
- Fazla zamanın kalmadı.
- Layla knew she didn't have much time left.
- Leyla fazla zamanının kalmadığını biliyordu.
- Tom didn't have much time to finish his homework.
- Tom'un ödevini bitirmek için fazla zamanı yoktu.
- That still doesn't give us much time.
- Bu bize hala fazla zaman vermiyor.
- We may not have very much time.
- Çok fazla zamanımız olmayabilir.
- There's not much time left.
- Fazla zaman kalmadı.
- Come on, Tom, we don't have much time.
- Hadi Tom, fazla zamanımız yok.
- You never seem to spend much time helping others.
- Başkalarına yardım etmek için fazla zaman harcıyor gibi görünmüyorsun.
- Sami spent so much time at Layla's apartment.
- Sami, Layla'nın dairesinde çok fazla zaman geçirdi.
- Tom doesn't spend much time thinking about money.
- Tom para hakkında düşünmek için fazla zaman harcamaz.
- I don't have much time for TV.
- Televizyon için fazla zamanım yok.
- Tom has been spending too much time on the computer.
- Tom bilgisayar başında aşırı fazla zaman geçirmekte.
- Tom didn't intend to spend so much time painting the fence.
- Tom çiti boyamak için çok fazla zaman harcamak niyetinde değildi.
- We haven't got much time.
- Bizim fazla zamanımız yok.
- Don't waste so much time!
- Çok fazla zaman harcama!
- I don't have much time now.
- Artık fazla zamanım yok.
- We didn't have much time to do that.
- Bunu yapmak için fazla zamanımız yoktu.
- We don't have much time.
- Fazla zamanımız yok.
- There isn't much time.
- Fazla zamanımız yok.
- I really don't have much time.
- Fazla zamanım yok.
- I don't like you spending so much time watching TV.
- TV izleyerek çok fazla zaman harcamanı sevmiyorum.
- Not much time is required.
- Fazla zaman gerekli değil.
- Tom doesn't spend much time studying.
- Tom ders çalışmak için fazla zaman harcamaz.
- I didn't have much time so I just skimmed through the article.
- Fazla zamanım olmadığı için makaleye göz gezdirdim.
- I'd rather not spend much time doing that.
- Bunu yapmak için fazla zaman harcamak istemiyorum.
- Tom said he'd rather not spend much time doing that.
- Tom bunu yapmak için fazla zaman harcamak istemediğini söyledi.
- I didn't have much time.
- Fazla zamanım yoktu.
- Tom doesn't have much time left.
- Tom'un fazla zamanı kalmadı.
- Tom knew he didn't have much time left.
- Tom fazla zamanı kalmadığını biliyordu.
- Tom didn't have much time for studying.
- Tom'un ders çalışmak için fazla zamanı yoktu.
- Tom didn't waste much time, did he?
- Tom fazla zaman kaybetmedi, değil mi?
- Tom doesn't have much time to waste.
- Tom'un harcayacak fazla zamanı yok.
- We don't have much time left.
- Fazla zamanımız kalmadı.
- Tom doesn't have much time for volunteer work.
- Tom'un gönüllü iş için fazla zamanı yok.
- We don't have very much time to finish this work.
- Bu işi bitirmek için fazla zamanımız yok.
- Don't spend so much time watching television.
- Televizyon izlemeye çok fazla zaman harcama.
- I do not have much time.
- Fazla zamanım yok.
- Tom won't have much time to do that.
- Tom'un bunu yapmak için fazla zamanı olmayacak.
- There isn't much time.
- Fazla zaman yok.
- I don't spend much time studying French.
- Fransızca çalışmak için fazla zaman harcamıyorum.
- We didn't have much time.
- Fazla zamanımız yoktu.
- Tom said he'd rather not spend so much time doing that.
- Tom bunu yapmak için çok fazla zaman harcamak istemediğini söyledi.
- You don't have much time.
- Senin fazla zamanın yok.
- We may not have so much time.
- Çok fazla zamanımız olmayabilir.
- I don't have much time to tidy.
- Toplamak için fazla zamanım yok.
- You didn't waste much time, did you?
- Fazla zaman kaybetmedin, değil mi?
- Tom didn't waste much time, did he?
- Tom fazla zaman harcamadı, değil mi?
- That doesn't leave us much time.
- Bu bize fazla zaman bırakmaz.
- I'm sorry, but we don't have much time.
- Üzgünüm ama fazla zamanımız yok.
- We won't have much time.
- Fazla zamanımız olmayacak.
- Not much time is required.
- Fazla zaman gerekmez.
- I don't think we have much time.
- Fazla zamanımız olduğunu sanmıyorum.
Show More (117)
|