|
- They are victims, because they have had the misfortune to be born in a beleaguered country.
- Onlar mağdurlar, çünkü kuşatılmış bir ülkede doğma talihsizliğine sahipler.
- They are victims, because they have had the misfortune to be born in a beleaguered country.
- Onlar, kuşatılmış bir ülkede doğma talihsizliğine uğradıkları için mağdurlar.
- We, in Scotland, recently in the case the Braer disaster suffered a similar misfortune.
- Biz İskoçya'da, yakın zamanda Braer felaketinde benzer bir talihsizlik yaşadık.
- Here he began to recount his misfortune in detail.
- Burada talihsizliğini ayrıntılarıyla anlatmaya başladı.
- Here he began to recount his misfortune in detail.
- Burada o, talihsizliğini ayrıntılı olarak anlatmaya başladı.
- Misfortune never comes singly.
- Talihsizlik asla tek başına gelmez.
- A misfortune never comes alone.
- Bir talihsizlik asla yalnız gelmez.
- His misfortune gained him sympathy.
- Talihsizliği ona sempati kazandırdı.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
- Avrupa'dayken bir tür talihsizlikle karşılaştığını duydum.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Eleanor bir kralın kızı olmasına ve büyük bir lüks içinde yetişmiş olmasına rağmen talihsizliği kocasıyla paylaşmaya kararlıydı.
- Misfortune arrives on horseback but departs on foot.
- Talihsizlik at sırtında gelir ama yürüyerek gider.
- A misfortune befell him.
- O, bir talihsizlik yaşadı.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
- O, Avrupa'dayken birtakım talihsizliklerle karşılaştığını duydum.
- Misfortune and misery threaten you.
- Talihsizlik ve sefalet sizi tehdit ediyor.
- In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda, kutlamalar en iyisidir.
- Misfortune dogged him all his life.
- Talihsizlik hayatı boyunca peşini bırakmadı.
- A misfortune never comes alone.
- Bir talihsizlik asla tek başına gelmez.
- She had to smile at her misfortune.
- Talihsizliğine gülümsemek zorunda kaldı.
- In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
- The old man could not bear his misfortune.
- Yaşlı adam talihsizliğine dayanamadı.
- That was the greatest dream I had the misfortune to wake up from.
- Bu, uyanma talihsizliğine uğradığım en büyük rüyaydı.
- A misfortune befell him.
- Başına bir talihsizlik geldi.
- She had to smile at her misfortune.
- O, talihsizliğine gülümsemek zorunda kaldı.
Show More (20)
|