black - English Turkish Sentences
English Turkish
black siyah adj.
  • The issue is not as black and white as it is being presented.
  • Mesele sunulduğu kadar siyah ve beyaz değildir.
  • Thousands of black farmers have lost their jobs and their homes and the farms are unworkable.
  • Binlerce siyah çiftçi işlerini ve evlerini kaybetti ve çiftlikler çalışamaz durumda.
  • As a result of all of this, hundreds of indigenous black African fisherman are continuing to die.
  • Tüm bunların sonucunda yüzlerce yerli siyah Afrikalı balıkçı ölmeye devam ediyor.
Show More (507)
black kara adj.
  • Every week a 25 litre drum was taken away and the chef was given GBP 5, part of the black economy.
  • Her hafta 25 litrelik bir bidon alınıyor ve şefe kara ekonominin bir parçası olan 5 Sterlin veriliyor.
  • Ship owners do not think that a black box has anything to do with safety.
  • Gemi sahipleri kara kutunun güvenlikle bir ilgisi olduğunu düşünmüyor.
  • If less than 80% is spent, there is a black mark.
  • 80'den daha azı harcanırsa kara bir leke vardır.
Show More (36)
black siyaha boyamak v.
  • Tom has dyed his hair black.
  • Tom saçını siyaha boyamış.
  • Tom said he wanted to dye his hair black.
  • Tom saçlarını siyaha boyamak istediğini söyledi.
  • I got my hair dyed black.
  • Saçımı siyaha boyattım.
Show More (15)
black sade (kahve) adj.
  • I'll take my coffee black.
  • Kahvemi sade alayım.
  • Tom always drinks his coffee black with no sugar.
  • Tom kahvesini her zaman şekersiz ve sade içer.
  • I'll take my coffee black.
  • Kahvemi sade alacağım.
Show More (12)
black morarmış adj.
  • Layla had a black eye.
  • Layla'nın morarmış bir gözü vardı.
  • Tom has no recollection of how he got his black eye.
  • Tom gözünün nasıl morardığını hatırlamıyor.
  • Tom has a black eye.
  • Tom'un bir gözü morarmış.
Show More (9)
black siyahi adj.
  • Thousands, mostly black agricultural labourers, are also robbed of their jobs and driven from their houses.
  • Çoğunluğu siyahi tarım işçisi olan binlerce kişi de işlerinden oldu ve evlerinden sürüldü.
  • I wonder if that country is actually really ready to accept a black president.
  • Bu ülkenin gerçekten siyahi bir başbakanı kabul etmeye hazır olup olmadığını merak ediyorum.
  • Martin Luther King, Jr., was the son of a black minister.
  • Martin Luther King Jr., siyahi bir papazın oğluydu.
Show More (7)
black koyu adj.
  • I don't know whether she likes her coffee black.
  • Ben, kahvesini koyu sevip sevmediğini bilmiyorum.
  • Tom always drinks his coffee black.
  • Tom her zaman kahvesini koyu içer.
  • You see everything in black colours.
  • Sen her şeyi koyu renklerde görüyorsun.
Show More (4)
black karanlık adj.
  • Unfortunately, recent employment statistics for the European Union paint a very black picture.
  • Ne yazık ki Avrupa Birliği'nin son istihdam istatistikleri çok karanlık bir tablo çiziyor.
  • Life is like a zebra; white stripe, black stripe, and the ass at the end.
  • Yaşam bir zebra gibidir; aydınlık kısımla başlarsın, karanlık kısmı geçersin, ve en sonunda da göte gelirsin.
Show More (-1)
black zenci adj.
  • Being black is not a crime.
  • Zenci olmak suç değildir.
  • Tom is black.
  • Tom zenci.
Show More (-1)
black siyahlar içinde adj.
  • You look fabulous in black.
  • Siyahlar içinde muhteşem görünüyorsun.
  • I saw a woman in black.
  • Siyahlar içinde bir kadın gördüm.
Show More (-1)
black siyah kalem n.
  • I want a blue, a red and a black pencil.
  • Bir mavi, bir kırmızı ve bir siyah kalem istiyorum.
  • I want a blue pen, a red one and a black one.
  • Bir mavi, bir kırmızı, bir de siyah kalem istiyorum.
Show More (-1)
black kötü adj.
  • Why does he look black?
  • O, niçin kötü görünüyor?
Show More (-2)
black siyah giysi n.
  • I often wear black clothes.
  • Sıklıkla siyah giysiler giyerim.
Show More (-2)
black (grup) siyah giyimli adj.
  • The girl in the red dress ignored the man dressed in black and called a friend on her cellphone.
  • Kırmızı elbiseli kız siyah giyimli adamı görmezden geldi ve cep telefonundan bir arkadaşını aradı.
Show More (-2)