| Englisch | Türkisch | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | worthwhile adj. | değer | ||
|
There are areas where I would hope we can get decisions on 19 July, which makes it worthwhile for me at least to go. En azından benim için gitmeye değer kılan, 19 Temmuz'da karar alabileceğimizi umduğum alanlar var. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | worthwhile adj. | dişe dokunur | ||
|
Tom didn't say anything worthwhile. Tom dişe dokunur bir şey söylemedi. More Sentences |
||||
| General | worthwhile adj. | zahmete değer | ||
|
Adventure is worthwhile. Macera zahmete değerdir. More Sentences |
||||
| General | worthwhile adj. | zaman harcamaya değer | ||
|
I don't know whether my going there is worthwhile. Oraya gidip gitmemem zaman harcamaya değer mi bilmiyorum. More Sentences |
||||
| General | worthwhile adj. | faydalı | ||
|
The market will engage in cogeneration if it is financially worthwhile. Piyasa, mali açıdan faydalı olduğu takdirde kojenerasyonla ilgilenecektir. More Sentences |
||||
| General | worthwhile adj. | değerli | ||
|
An instrument as worthwhile as this deserves a solid legal basis, therefore. Dolayısıyla, bu kadar değerli bir araç sağlam bir yasal zemini hak etmektedir. More Sentences |
||||
| General | worthwhile adj. | yararlı | ||
|
This is a worthwhile book. Bu yararlı bir kitap. More Sentences |
||||
| General | worthwhile adj. | yapmaya değer | ||
|
I don't think it worthwhile doing such a thing. Böyle bir şey yapmaya değeceğini düşünmüyorum. More Sentences |
||||
| General | worthwhile adj. | sıkıntıya girmeye değer | ||
| General | worthwhile adj. | harcanan emeğe değer | ||
| Englisch | Türkisch | |
|---|---|---|
| General | ||
| General | (for one) to be worthwhile v. | adamdan sayılmak |
| General | (for one) to be worthwhile v. | adamdan saymak |
| General | not worthwhile adj. | değmez |
| General | not worthwhile adj. | zahmetine değmez |
| General | not worthwhile adj. | zaman ayırdığına değmez |
| Idioms | ||
| Idioms | worthwhile cause n. | yararlı bir iş |
| Idioms | worthwhile cause n. | değerli/kıymetli bir amaç |
| Idioms | worthwhile cause n. | desteklemeye değer bir amaç |
| Speaking | ||
| Speaking | I'm sure something worthwhile will come along expr. | karşına sana uygun bir şey çıkacaktır |
